26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Oğuz Artan, ölüm orucunun izleriyle döttdü sol çevrelerin içine, görülmedi, anlaşılamadu fedilmiş tanımlarla, kuşak tanımının riskleri bir yana söylüyorum 6878 ve sonraki kuşak....68'ebiateden 78, deneyimini arttıramayan, aktaramayan, birbirini sıçratamayanzincirlemebirkuşakvar.68'in veya78'inpekçokinsanı benzereylemlen yapmışlar, aileleri cezaevleri kapısında beklemiş, o sendikada çürümüş, bu partinin kapısında sürünmüş... Şimdı bunları, o insanlan unutarak böyle bir kavramsal noktadan bakmak hakikaten ayıp... Ayıpveyuh... Oysa... Yapılması gereken aramızdaki bütün tartışmaları, farklılıkları veri sayarakbu ışin çözümü için bir kere daha hayatın içerisinde yer almak, sokağa inmek, devletin yanılsamayaratan ideolojik hegemonyasını kırmaya çalışmak... Bunun için de hem sokak korkusunu yenmek hem de o insanlarla insani, siyasi, ekip, estetik, duygusal, şiirsel bir ilişki kurmak ve bunu paylaşmak... Oysa biz birbirimize devlet olan kuşağız, giderek bilincimize, beynimize ve yüreğımize devlet oluruz... Bunu söylemiş olmak bir ölüm orucu güzellemesi değil veya tam tersine insana kendi yüreğini hatırlatmak. Ben diyonım ki herkes yüreğindeki ve aklındaki esas niyeti söylesin ve açık etsin. Bu açıklık, büyük ihtimal daha da azalmaya yol açacak... Azalmak tarıhsel bir hakikatse, o zaman yanlış çoğalmayalım ve yanlış yaşlanmayalım. Yanlış yaşlanan bir kuşak var... Açlık grevleriy le dayanışmaya gittiğimde, Edip Cansever'in şiirini okuyorum, "Utancı bilerek yaşamak korkunç" diyor. Daha korkuncu var, utancı bilerek yaşatmak. Çokbasitbirşey söyleyeyim, adalet duygusu diye bir şey var, aman sözümüz onlarla çakışmasın, elimiz ellerine değmesin, mekânlan mekânlarına değmesin diye bundan vazgeçmek... Böyle birayıp... Tek başına ayıp, anlatmaya yetiyor mu, bir suç da yok tnu burada? Vartabii... Sulh ve ceza üzerınden tartışmaları sevmiyorum ama ıçerik olarak pekçokkavramkullanılabilir. Amabuna nesol,nedesolunresmivicdanlarıhazır... Kitapta ÖDP'nın 5 yıllık resmi tarihi de var, yani ÖDP'nin resmı tarihinin de okunması gereken tşaretleri var. Kitap, ÖDP içinde okunmaya, işaretler tartışılmaya başlandı mı? Tartışmalaryaptık, İ'mranıye'de, Sarıyercie, Üsküdar'da, Rıze'de. . Çok ılginçtır, bu kıtabın ÖDP dışındakı okunma hızı ÖDP içindeki okunma hızından daha büyük... Bu da bir başka korkuyu mu anlatıyor? öteki korkusu, ayna korkusu, tarih korkusu, sokak korkusu... 20 yıl eve çekılen bir insan, kuşun kanadına, dala yabancılaşması gibı, sokağa yabancı... Ama en çok, ötekıne bakıp yüzleşme korkusu... Yüzleşecekçokşeyvar... Evrensel çevresi Metin'in (Göktepe) kazağıyla yüzleşecek mi, mesela? Ali 'nin bıraktıklarıyla, Oğuz'un hayathikâyesiyle yüzleşilecek mi? Burada cürmümeşhut var. Suçüstü, tarih üstü... Sorun.belli bir geleneğin, evrensel referansların olmaması...Onudaşöyletanımlayabiliriz: Yeni bir hayatın acemisi olmayı göze alacak mıyız, almayacak mıyız? Eskı referanslarbakıyorsun:Eskiyeneskideeskimiş.ohaldeonlaroradakalsın.Eskiama YusufZiya örün, yaşasaydı her köşe başına birparti isteğini dilinden düşürmeyecekti... eskimeyenler var, onu buraya alıyoruz. Bunların arasında yeni bir şey kurmak; yani solu, sosyalizmi, insani yeniden tanımlamak; yeni bir şeyi göze almak, kendi tabulanmızla boğuşmak demek... Oysa solun kendini kurduğu yer, yüzleşmenin de ortadan kalktığı yer, böyle birtabu alanı... Bütün bu korkuları tek başına 12 Eylülaçıklayabilirmi? Bunu, devletle, kapitalizmle, emperyalizmle, faşizmle izah etmek bazı gerçeklerın altını çızmektir, ama kendımizi oradanaklamakbakımından kusurlubirdavranıştır. Ötekini yanlışlayarak kendini doğrulamak bu bizim mahalledeki ötekıler de olabilir, devlet ya da mülkiyet dünyasının ötekıleri de solda da çok yaygındır. Oysa kendi karakutularımızla, neden ve sonuçlanmızla yüzleşmel îyiz... Bu yüzleşme, sola yeni bir kimlik, ya da kendini anlatabileceği bir dil kazandırabilirmi? Türk solu, 12 Eylül öncesindeki toplumsal hareketin içinde bir kimlik edinmişti.Devrimci,sosyalist,herkes kendini bir şekilde tanımlıyordu, sol, ortak kavramdı. Felsefe, teori yoluyla değil, sokaktan devrimciliğe ulaşmış bir soldu. Söylediklerinin düşünsel, tarihsel, politik referanslankonusundapekaydmlaşmışsayılmazdı. Bu kimlik sorunu daha sonraları da devam etti, kendısine feministim veya anarşistim diyen insanlar, yine denk hayatlarkuramadı. Belki kavramlarla eylem arasındaki uçurum daha da açıldı... Bu da yüzleşilmesi gereken bir konu, bence bir kuşak, 12 Ey lül'den sonra okumayı bıraktı... Tek tek, çat pat okumalar oldu, cezaevlerinde düzgün okundu, ama çıkınca bırakıldı. Sadece meşhur kıtaplar okunuroldu... Bu korkuyu yaratan ne? Birçalışma yaptım, 12 Eylül günü, kim, ne yapıyordu? Bu çalışma da gösterdi ki, bız bütün ölümlerimizı 12 Eylül sabahı yaşadık, ışadamı ya da kadını olmaya 12 Eylül sabahı karar verdik, bütün randevularımızı 12 Eylül sabahı kaçırdık, arkadaşlanmızınyüzünekapıyı"evdeyokuz" diye 12 Eylül sabahı kapattık... 12 Eylül sabahı kıtaplarımızı çuvalların içine koyup attık, devlet kadar demeyeyım, haksızlık olur, ama devletten bıraz daha az, çuvallarla kıtap vebelgc yok ettık. Bunu 12 Eylül'legcrekçelendırıp sadece"korunma" diye tanımlanıak ?or. bu tarih bılıncı ve arşıvlo ılgılı.. Bugün de olsa,«* Zeki Kırdemir 1971/2001... Sezai Sarıoğlu, 1987, Enincan... Oğuz, Hacer, Selçuk, Ali, Leyla, Saliha, Ahmet, Fevzi, Zeki, Hasine, Yusuf Ziya, Meryem, Cengiz... Onlar Türk solunun, resmi tarihinin dışında kalan "Nar Taneleri". Sezai Sarıoğlu, tletişim Yayınları'ndan çıkan "Gayrircsmi Portreler"dc onlann tarihini anlattı. Meryem GH/IQ, sosyalıım sızc de çıkabiliri*
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear