Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 Hacer Yıldınm, onca sıkıntının ortasında çocukyüreğinikorumayı başardu.. 1974/2001 AliKüçük'tengeriyekalanlardan biride cezaevinden kızınagönderdiğikarikatürler... 7480 döneminin asi, aksi ve sokak çocukları olan, evden en erken kaçan, eve bazen hiç dönmeyen, sıstem karşıtı, devletın tersinı konuşmaya çal ışan bir kuşak, 12 Ey lül 'den sonra koştura koştura olmasa da, eve döndü, usluçocuklaroldu... Sokaklarıbıraktılar,muhaliftenbir eklemedönüştüler. • > > Yeniden eklemlendiler, ama en trajik olan da sayımız azaldı. Bundan daha vahim bir dram olabilir mi? Ben onu şöyle espriye dönüştürüyorum: Bereketi kaçmasın diye saymıyoruz sayımızı... Sayımız azaldı ama kişi başına düşen güç miktarı çoğaldı. tmgesel çoğaltmanoktalan olsa da çok derin bir travma yaşıyoruz. Kitaptaki arkadaşlardan biri diyor ya, "Yarayı derin almıştık"... Yaralı bir kuşak daha geldi, nar tanelerini de içine alan şimdiye kadar sadece ölüm oruçlannda elliyi aşkın insanını yitiren bir kuşak... O kuşağı nasıl değerlendiriyorsunuz? Hem topluma, hem bizim mahalleye baktığımda bizım mahalle derken devlet mahallesı dışındakilerı kastediyorum ve onlara bızim mahallenin çocukları diyorum çok saçma, çok vıcdansız, çok adaletsiz bir tartışmanın, çok daha ilkel bir şekilde tekrar ettiğinı, sürdürüldüğünü görüyorum: "Prensıp olarak ölüm oruçlanna karşıyız, dışarıda olursa olur falan, falan,falan"...Bütünbunlareğerbırerdemagoji değilse ve bütün bunlar, bizım o geçmişte kendi yaşadığımız hallen unutturuyorsa, bugün yaşayan insanlarla reel bir ilişki kurmamızı engelliyorsa, burada çok ciddı bir kınlma var demektir... Belki de ayıp... Ayıp var tabii ve bu çok sistem içi bir ayıp. Aslında şöyle bir şey var, üç kuşağın trajedisiaynıandadüğümlendi. Bunuat 1. Sayfanın devamı olmasa da, az berey le atlatılacak yeni bir tarihin yolu açılacaktı. Sezai Sarıoğlu ıle "Nar Taneleri"ni, Türkiye solunun korkularını ve yüzleşmenin kaçınılmazlığını konuştuk. Siz de nar tanclerinden biri misiniz? Evet. Bu, imgesel düzeyde de, reel düzeyde de, o sürecın insanlarından biri olduğum için, benim de öyküm. Çıkış noktalarım, neden ve sonucum kendime aıt... Kitap, anlatılanlar, bunu ele veriyor... Tabiı. öznelerin anlatımlannı alıp gerek iç sesimle, gerek göndermelerle bir yerlere varmaya çahşıyorum. Şöyle denebilir, uzak geçmiş itibany la 79, yakın geçCengiı Türüdü, okumak için okulu bıraktu miş itibany la 92'den itibaren bir resmi tarih karşıtı demeyey im de, bir sol resmi tarih şikâyetç isiyim. Solun kendi deneylerini kurarken kullandığı dil, metot ve içerik ile problemlerim olduğunu hep sezdim. 79'dabunuelyordamıylasezmiştim, daha sonra, kitabın sunuşunda da aktardığım gibi, bu biraz teorize edilmeye çalışı 1dı. Yenı Gündem'de ve değişik dergılerde portreler yazıyordum. Bu portre fıkri, sözlütanhedoğrubirkanal açtı. Solun verili konjonktüründe, tarıh korkusu, ötekı korkusu ve ayna korkusunu sürerken, her şey dıbe vurmuşken, kendi tarihiyle yüzleşmesinin imkânlan, bu yoldan da yaka; lanabilir mi, diye düşündüm... Sözlü tarihle yani... Evet... Ben bir akademısyen değilim, tarihçi de değilim, kendince okuma süreçlerinden geçmiş, birnevimuhalifbirbıreHasine Şen, sosyalizmi Turkiye 'de öğrendL yım. Yolum beni sözlü tarihe götürdü... Sol resmi tarihini okuduğumuz zaman aygıtınkurumlannı,kararlannı, politiksaptamalarını görüyoruz, ama bunun ıçerisınde o tarihi yapan insanlar yok. Oysa insansız hatıra yoktur, tarih yoktur, arkadaşlık yoktur, politika yoktur, aşk yoktur, devrim yoktur... O zaman, bu tarihin yeniden insanileşmesi, ancak sol resmi tarih yazımı dışında, öteki anlatım biçimlerinin ortayaçıkmasıylamümkünolabilirdı. Sol resmi tarihe takılıp kalmak, kendimize ve geçmişe sol resmi tarih üzerinden bakmak bize ne kaybettirdi? Çok şey kaybettirdi tabii, ama en derinde, bir akıl, bir düş, bir devrim tutulması başladı. tnsanlar düşlerini küçülttüler. Bugünle gelecek, geçmişle bugün arasında bağlar o kadar koptu, o kadar insansız hale gelindi ki, bir"boşluk hali", bir"boşAhmet Fevzi Erdal, Alaçam 'da bir TÎP'IL. luk bilinci" belirdı. En kötüsü de şu oldu, Sezai Sanoğlu, "Nar Taneleriyie Türk solunun içindeyer alanlara ayna tuttu...