Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
7EKİM2001.SAYI811 soru ve görüşlerine yer veriyordu. Yazılı basın organlannın tutumuna gelince, onlar da genel ArapMüslüman nefreti ve Amerikan hayranlığı içinde olaylan yansıttılar. Söz konusu olan sadecebirteröristörgütün saldınsı değii, Huntigton' un öngördügü gibi bir uygarlıklar çatişması, bir dinler savaşıydı. Müslümanlarla Batı arasında bir savaştı. Hatta o bile değil, Batı uygarlığıyla barbarlık arasında. Adı söylenmese bile barbarlık denen şeyin Müslümanlık olduğu herkesçe anlaşıhyordu. "En saygın gazete" olma ününün getirdiği zorlamayla biraz daha ağırbaşlı bir dil kullanmaya dikkat eden Le Monde gazetesi bile genel eğilime az çok ayak uydurmuştu. Gazete yönetmeni JeanMarie Colombani yazdığı başyazıda "hepimiz Amerikalıyız" diyordu. ABD Başkanı Kennedy'nin ikiye bölünmüş Berlin'de söylediği "Ben de bir Berlinliyim" sözüne bir göndermeydi bu ve Colombani bütün Fransızlar adına konuşma yetkisini kendinde görerek "Hepimiz Amerikalıyız" başlığını atmakla da yetinmiyor, "özgürlüğümüzü Amerika'ya borçluyuz" diye ekliyordu. Böylelikle Fransız direnişçilerinin nazi faşizmine karşı mücadelelerini de bir kalemde silip atmış oluyordu. Tabiiokuyuculardantepkiler de gecikmedi. Pek çok kişi bu "Hepimiz Amerikalıyız" lafına içerlemişler ve Colombani'nin bütün Fransızlar adına konuşmaya hakkı olmadığını belirtıyorlardı. Şili'den, Panama'dan, Vietnam'a kadar tüm dünyada yıllardan beri bir dizi kanlı hükümet darbesinin, terörün sanığı olan ve bugün de Irak'ta yüz binlerce masum insanı ve çocuğu yok eden acımasız ambargonun uygulayıcısı Amerika'ya karşı hiçbir zaman bir yakınlık duymadıklarını gazeteye bildiriyorlardı. Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde Araplara, hatta Müslüman sanılan Hintlilere, camilere yapılan saldırılar bü Yaşanan tün bu yayınların zihinlerde nasıl etkili olduğunugöstermiyormu? "Uygarlıklar savaşını" tutuşturmak ya da yatıştırmak Bush'tan ve teröristlerden çok herhalde biz gazetecilerin işi... yor. Bu durumdagazetecilerkendilerinin tarihi yaptıkları gibi bir duyguya kapılmadan edemiyorJar. Tarihin yapıldığı o ender anlarda, her şeyin korkunç bir yoğunlukla yaşandığı o dünyayı kökünden sarsan günlerde, tarihi yapan oyunculardan olmak, tarihin şekillenmesine katkıda bulunmak gibi bir şansa kavuştuklannın coşkusu içinde kanatlanıyorlar. Üstelikpolitikacılaragöregazeteciler daha da ileri bir avantaj la giriyorlar oyuna, çünkü sınır tanımayan bir özgürlükle, her cephede birden vuruşma olanağına sahipler... Herhangi bir kampı seçmek zorunda değiller. Hepsine girip çıkıp bakabilirler. ö t e yandan, olaylann boyutu ve yarattığı tehdit öylesine inanılmaz ki, bir andabunun ortayerinde, hatta kıyısında köşesinde veya kilometrelerce uzağında bile kendisini bulan gazeteci, hazla kanşık garip bir heyecan duygusuna kapılmadan edemiyor. Hızla giden bir arabanın içinde her an ortayaçıkabilecek ölümün çekiciliği ve dehşetiyle doyuma yaklaşma gibi tanımlanamaz bir duygu. Pek çok olayda hemen hemen bütün gazeteciler tarafından yaşanan ama hiçbir zaman ifa olayı pek yadırganmamaya başlıyor). 22 Eylültarihli Le Mondegazetesinin sanat ve kültür say fasında son derece artistık bir fotoğrafyeralıyor: Cöken kulelerin arkasındaoluşmuşmavimsi tozbulutu ve önündeçalışan itfaiyeciler. Sanki şafak yeni söküyormuş gibi bir duman perdesi arka planı flu hale getirmiş, duman perdesinin içinde bellibelirsiz bir iki alev topu. Fotoğrafın altında şu yazı: "World Trade Center'ın enkazında çalışan itfaiyecileri gösterirbu fotoğrafın yaratıcısı Gilles Peress şöyle diyor: Akla gelmeyecek bir durum karşısında nasıl hareket etmek gerekir? Alçak gönüllü kalmaya, görüntüleri en basit şekilleriyle saptamaya çalıştım." Evet, konu, fotoğrafın yansıttığı olay değil, yaratıcısının açıklaması. Bir facia, insanların can çekiştiği enkaz, bir fotoğrafçı ve bir gazete için şaheserbir sanat yapıtı. DERGIDEN Merhaba, 11 Eylülgünü ve ardından yaşananları bize aktaran medya hakkında ne düşünüyorsunuz? Irkçı mı değil mi, yanlı mı yansız mı? Gerçekleriyansıtıyor mu yoksa saptırıyor mu? Bu soruların yanıtım bizden daha iyi bilen bir gazeteci arkadaştan, Nur Dolay'dan istemeye karar verdik. O da basının tutumunu didikleyen bir yazı hazırladı. Nur Dolay Fransa da yayımlanan haftalık Courrier Internationale Dergisi 'nde çalışıyor. Bu derginin bütün özelliği ise dünya basımndan seçmeler yapan bir haftalık yayın organı olması. Nur Dolay, Courrier'nin Kafkasya, Türkiye ve Ortadoğu sorumlusu. Nur Dolay 'ın bir özelliği de geçmiş yıllarda, Nikaragua, El Salvador, ve Honduras 'ta haber kovalayıp, Latin Amerika 'daki gerilla hareketlerine gazeteci olarak tanıklık etmiş olması. Şu sıralar Afganistan 'a gitme şansı olmadığı için üzülüyor ve internet gazeteciliğini eleştiriyor. Tanıklıklarını bir araya getirdiği "Latin Amerika iki de kitabı var. Bu haftaki dergimizin kapak konusu yakından tanıdığmız sinema oyuncusu Lale Mansur. 12 Ekim de başlayacak yeni fılmini, yaşama ve oyunculuğa bakışını anlatıyor. Kendisiyle yaptığımız söyleşide, Perihan Mağden, köşeyazati olmaktan neden usandığını bütün aynntısıyla sıralıyor. En büyük dileğimiz önümüzdeki haftaya savaşsız girmek. Yeni bir Dergi de bulusmak umuduyla... CUMHURİYETDEROİ İMTİYAZ SAHİBİ: YEOİ MAYIS HABER AJANSI BASIN VEYAYINCUJKAŞ ADINA BERİN NADİ • SORUMLU MÜOÜR: FİKRETİLKİZ • GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK • BASKİ: ÇAĞOAŞ MATBAACaJKLJD.ŞTtBlDAREMERKEZİ:TÛRKOCAÖJCAD.MO:3^«1CAÖAL0âLU,34334İSIMıBULTGL:<aet9 8120605 BJREKLAM: PUBÜMBDU KAPAK FOTOĞRAR: YAŞARSARAÇOĞLU Başkaldmyor" ve "Kafkasya Çemberi" adlı . Röntgencillk ya da amaca hlzmet Fotoğraf ve basın artık bir araç değil, başlıbaşına bir amaç oluyor. Enkazın en güzel görüntüsünü yakalayabilmek, iyi bir sanatçı olduğunu kanıtlamak ilk akla kimi gazeteciler için "başdöndürücü heyecan "du.. Oysa ortada bir facia vardu.. de edilemeyen bu bastınlmış duygularbu son olayda artık gizlemeye gerek görmeden dile de getirilebiliyor. Neredeyse "müstehcen" denebilecek bir serbestlikle... Son günlerde iyice moda olan bu sözcüğün gerçekten de kullanı labi leceği en uygun yer herhalde buolmah. Evet, artık kimse utanmadan ve bastırmaya çahşmadan bu duyguları açığa dökebiliyor. örneğin, radyoda bir gazeteci, bir fotoğrafçı meslektaşından olayın "sarhoş edici heyecanını" anlatmasmı istiyor. Zaten bir yerde inceleme konusu da artık olayın kendisi olmaktan çıkıp, gazetecilerin çalışmalan, yaklaşımlan, "sanatlanm" nasıl icra ettikleri oluyor. Gazeteciler yaptıkları işin baş aktörü, olayın kahramanı olup çıkıyorlar aynı zaman da (tabii ki bu durum Türkiye gazetecil iğinde son derece olağan, orada gazetecinin kendisini anlatması, olayın baş köşesine oturtması, içi incirçekirdegini doldurmayan vıdı vıdılaıia doldurulmuş köşe krallıklan genel kural, Avrupa'da ise istisna ve pek hoş karşılanmayan bir durum. Ama artık yavaş yavaş, en azından radyo söyleşilerinde Türk usulü bir kendi reklamını yapma gelen şey ve utanç verıci olması gereken bir refleks. Artık insanlan olanlardan haberdaretme, bilgilendirme yerine onlara sanatının ustalığını göstermek, hayran bırakmak öne geçiyor. Devamlı kan, öldürme ve korku görüntülerinin doldurduğu ekranlar karşısında yetişen bir kuşağın bu denli soğukkanlı ve "müstehcen" hesaplannı doğal mı karşılamak gerek? Aslındabaşanlı hiçbir fotoğrafçının, hiçbir gazetecinin hırstan uzak çalıştığı söylenemez, ama en azından belirli bir amaca hizmetettiği düşüncesı bazı güç görüntüler karşısında fotoğrafçının deklanşöre basma konusundaki tereddüdünü gidermiştir.Açlıktanölenbirçocuğunyadabir savaş ortamında kurşuna dizilen bir esirin Gazetecinlıt coşkusu... Medyanın içeriğinden başka onu yapanların ruh hali de böylesi durumlarda oldukça ilginç ve üzerinde ayrıca durulması gereken birkonu. Olay dünyayı sarsıp korku ve dehşet içinde bırakırken, gazetecilere de kendi kendilerine bile itiraf edemedikleri bir coşku veriyor Tüm dünya soluğunu kesmiş, onlann ağızlanndan, kalemlerinden dökülecek iki sözcüğekilitlenmişbekliyor.BushveyaBin Ladin' ın söy ledikleri ancak medya aynasından etkisi arttınlarak yansıtıldıktan sonra bir ağırlık taşımaya başlıyor, ete kemiğebürünebiliyor. Politikacılann açıklamalan, Fransız devlet adamlarmm yaptığı gibi soğukkanlı olmaya çağırmalan, ya da Putin veya lsrail yöneticilerinin yaptıgı gibi olayı sömürerek kendilerine pay çıkarmaya çalışmalan ancak gazetecilerin yorumlanyla, onlann bu söziere getirdikleri açıkJamalarla anlam kazanı göruntusü ile fotoğrafçı en azından vicdanlarasesleneceğini umar. Fotoğrafinın hiç olmazsa kamuoyunu harekete geçirmeye katkısı olacağını düşünür. Ve ancak bu düşünceyle, deklanşöre basmak ile önündeki insana yardım etmek arasındaki ikilemi çözebilir, röntgencilik yapıyormuş duygusunun tedirginliğini aşabilir. Son olaylar arhk gazetecilerde butürkuşkulara yer kalmadığmı gösteriyor. Es « " •