Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
30 TEMMUZ 2000. SAYI 749 nin en özgür yorumu, bu bölgede birleşerek yaşamı sıkmayan, yeniliğe açık, nisbeten daha yalın ve eşitlikçi bir inanç sistemine dönuştu. Bunlardan ilki, Zerdüşt dininin Part'lar tarafından yapılan en özgür yorumuydu; ikincisi, sapkınlıklasuçlanan Pavlikilerin, HıristiyanGregoryanlığa karşı geliştirdikleri yorumuydu; Üçüncüsü ise sünnitslama karşı güç haline gelen Batıni yorutndu. Bu birleşim, güçlü bir paganist zeminde gerçekleşti. Romanın bir yüzüne, çerçeve halinde çizmeye çalıştığım bu gerçekliğin iklimi egemendir, diğer yüzüne ise Barbara Anna Kisler'in mücadele yaşamı.. Kadın, Alpleri Munzurlara birleştiren bir mücadele hattı üzerinde yürüyerekDersim'egeliyor, soy zincirini Hititlerden bu yana koruyan bir aksakallinın köyünde ölüyor. ölüm nedeni, donmadır. Alplerde Munzurlargibi, tarıhtc savunma savaşlarının sığındığı dağlardır. Mizaçlan aynı olan iki dağın buluştuğunoktadaduruyorBarbara. tsviçre'dekendisine anlatılan ve "yaşatılan" bir Dersim var. Anlatılan Dersim'e geliyor O. Gününtarihle ya da arayış içinde olan Batı' nın, Asya gizemiylebuluşmasıdırbubirbakıma.Asya gizeminın özünde ise devindirici bir ateş gizlidir. Hapishane yaşamı yazma ya da resim yapma dürtüsünü uyandınr derler. Sende etkisi ne oldu dersin? Edebiyat alanına yoğunlaşrıktan sonra kendinde ne tür değişikliklergözledin? İncirçekirdeğinehapsedilen insan, güçlü bir enginleşme ve özgürleşme eğilimi içine girer. Uzaya ya da enginliğe acılan insan da bazen incir çekirdeği kadar küçüldüğünü hisseder. Hapishanenin, okuma, düşünme ve yaratma konusunda oldukça yarannı gördüm. Benim dürtüye değil, zamana ihtiyacımvardı.Siyasettensanatadeğil,sanattan siyasete girmiştim ve sanatsal yaratıcıhk arzusunu da yitirmemiştim. Hapishanede, bendeki sanatsal yaratıcıhğı tüm yönleriyle açığa çıkaran, kendi kendime konuşma ve iç seslerimi dinleme fırsatı veren en iyi yer hücreydi. Tabi bununla, yaşam açısından hücrcnin en iy i yer olduğunu söylemek istemiyorum; bendeki etkilerini anlatmaya çalışıyorum. Kendimi seyahate çıktım hücrede. Cüssenıi, çapımı ve derinliğimi yokladım. Kuralcı, ceberrut, pederşahı yanlanmatosladım. Üç adımlık menzili, bitip tükenmez voltalarla aşmaya çalışırken zayıf yanlarımı, açmazlarımı keşfettim. Farelerin, örümceklerin, hareketlerini izledim yakından. Kafası ince madeni telle boğum boğum sıkılmış geniş etekli süpürgenin seyrindcn doğan çağnşımlan izleyerek kadınların ülkesine girdim. Renklerin, figürlerin, aynntılann ve seslerin mınldanan soyut dünyasında buldum kendimi. Hapishane, kapısından yığınlann kurtancısı olarak gircn hcr insana, kendi zincirlerini farkettiriyor, onu kendi özüneyöneltiyor ve kendi zincirlcrınden kurtulma çabası içine sokuyor, ki büyük kurtuluşa giden ilk adımdır bu; sanatsal yaratıcılığın da amentüsüdüraynı zamanda. Yazdığın dilin konuşulduğu ve genel olarak kültürüyle biçimlendiğin ülkeden uzakta yazmanın zorlukları ve varsa kolaylıkları nelersence? Ciddi birzorlukla karşılaşmadım. Melbourne'dayirmi bineyakın insan Türkçe konuşuyor. Uzun yıllar,neredeyse bir Türkgettosu haline gelen Broadmeadovvs'tayaşadım. Türkiyelilerle ve onlann kültürel faaliyetleriyle yakın ilışkı içindeyim. Türkçeyle kuşatılmıştım, Türkçe konuşuyor, Türkçe düşünüyorum.Amabunarağnıen.Türkiye'deyaşamanınhali başkadır. tngilizce'nin döllediği bir köy Türkçesi var burada. Bu dille roman yazılamaz. Ben kendi sözcük hazineme dayamyorum. On üç yülık hapishane yaşamımın eseridir bu hazine. Bu kıtada, birbirine zıt iki dünyanın, Asya ile Avrupa'nın beyazlarla siyahlann sınınnda, kınlan ve kaybolan yerlilerin topraklannda, ozon deliğinin altında yaşıyorum ki yazma açısından bu biravantajdır. Bir büyük kangurununkesesinde, hiçbir şey yapmadan bir yıl yaşamak, kanguru sürüleri başta olmak üzere tüm hayvanlan ve doğayı gözlemlemek isterdim. Yaşadığım eve yakın bir yerde, okaliptüs ormanlannın yanıbaşında bir kanguru sürüsü yaşıyor; bazen gidip annelerinin keselerinden kafalannı çıkaran yavru kangurulan seyrediyorum; eğitici oluyor. Türkiye Ue Avustralya arasında yazarların durumu ve okuyucunun özellikieri açısından ne tür bir kârşılaştırma yapabilirsin? Avustralyalı yazarlann durumu iyidir. AusUalia Council, her yıl elli yazara yazmalan için para veriyor. Bir yıllık yazma ücreti 26 ya da 36 bin dolan tutuyor. Aynmcıhk yapıldığı ve göçmen yazarlann gadre uğradıklannı herkes biliyor. Her yıl elli yazardan birkaç göçmen yazar para alabiliyor. Halbuki 17 milyon nüfusun dört milyonu göçmendir. Aslınabakarsanız, Anglosaksonlarkabul etmiyorlar ama beyaz Avustralyalılann tümü göçmendir. tki yüz on iki yıllık bir geçmişlerivar. Parayla yazan yazarlann yanında iyi bir okur kitlesi var. Kitabı yayımlanan yazar, medyadahemen yer alabiliyor. Türkiye'deki yazarlar, mali sıkıntı içindeler; işsizlikparası bile alamıyorlar. Kitaplan yayımlamnca medyada seslerini yeterince duyuramıyorlar. Okurunalımgücüde sınırhdır. Bununla birlikte Türkiye'de, Avustralya gibi kaliteli bir okur kitlesinin olduğuna ınanıyorum. Şiirde, gerek şairlerin, gerekse okur kitlesinin çapı açısından Türkiye, Avustralya'dan ileridedir. Romanda birbirlerine benziyorlar; ama sanatın tüm diğer ai anlarında Avustral ya öndedir. Aboricin halkı yediden yetmişe resim yapıyor. Dış dünyada, yılda 200 milyon dolann el değiştirdiği bir Aboricin sanat pazan oluşmuş durumdadır. Yeryüzünde bu denli yaygın resim yapan bir halk yok. Resimden sözetmişken resme ne zaman başladığını, tekniğini, stilini ve de roman yazma ile resim yapma arasındaki diyalekriği nasıl kurduğunu sorayım. Resme 1%5'te, Rize öğretmen Okulu'nun resim atölyesinde başladım. 1967'ten itibaren resim yapmadım. Bir aracezaevinde yaptım. Cezaevinden çıktıktan iki yıl sonra, yoğun bir resim çalışmasına girdim Almanya'da. 1988'dcn bu yana, Almanya, Fransa, Hollanda, Avusturya ve Avustralya'da toplam otuz kişisel resim sergisi açtım. Esas tekniğim yağlıboya. Pastel ve guvaş, kanşık teknikle de haylice resım yaptım. Renk ve ışık cümbüşünü seviyorum. Tabloda bağırtıdan deği 1, çok şey söyleyen büyülü bir sükunetten yanayım. Sorusorduran, düşündüren, afallatan, derinleşme arzusu yaratan bir sükunetten... Tablonun dili ve yarattığı çağrışım, romanınkindenzengindir. Yarattığım resim, beni etkiliyor, biçimlendiriyor. Gücümü renklerdenalıyorum bazen; zıtlıklardan.ummadığım biçimlere, birleşimlere dönüşen fırça darbelerinden... Yaptığımbirresmi defalarca, uzun uzun, zevkle seyredebilirim ama yazdığım bir sayfayı üç dört kere, zevkle okuyamam. Resimden devşirdiğim renk ve ışık lisamnı romana taşıyorum. Sözcüklerle resim yapmamnadıdır roman. Içgözlerimizi, çelişkilerimizi çoğaltıyorsa; bizi yaratma hırsıyla donatıyorsa; ses, kuşku, kriz ve bilgi susuzluğu anaforuna savurup atıyorsa, sözcüklerle iyi bir resim çizmişiz demektir.^ MUZAFFER ORUÇOĞLU 1947 yılında Kars'ın Göle ilçesine bağlı Buyükboğatepe köyünde doğdu. Ortaokulu Kars'ta bitirdı. Rize öğretmen Okulu'nda daha sonra, Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'nda okudu.Ancak, siyasi faaliyetlerinden dolayı 1968'de Ibrahim Kaypakkaya ile birlikte okuldan atıldı. 1969 ve 1970'te Trakya köylülerini toprak ışgaline teşvik suçundan iki kere tutuklandı, toplam dört ay hapis yattı. 12 Mart askeri darbesinden sonra Siverek Çüngüş, Çermik ve Viranşehir köylerinde siyasal faaliyetlere başladı. Filistın'e gitti, dönüşte Dersim'e yerleşti. 1973'te tutuklandı. On üç yıl hapis yaüı. Edebiyatla cezaevi yıllarında uğraşmaya başlayan Oruçoğlu'nun çok sayıda kitabı yayımlandı. Şiir ve denemelenn yanı sıra Tohum, Nevroz, Gül Demir, Çığlık, Kangurular, Brunsvvick Delileri, Dersim ve Uçurum Geyikleri adlı romanları yazdı. Cezaevi yıllarının ardından resim yapmaya başlayan Muzaffer Oruçoğlu'nun Almanya, Hollanda, Fransa, Avusturya ve Avustralya'da resim sergileri açıldı. Oruçoğlu'nun resimleri Eylül ayında da Istanbul'da sergilenecek.^ Muzaffer Oruçoğlu ile Biilent tbrişim edebiyat ve resim üzerine söyleşirken...