Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
27 ŞUBAT 2000. SAYI727 mez' derler. Nihat Reis bunu şöyle açıklıyor: " Lodos rüzgân sıcak olduğu için daha işley ici oluyor. Ama tutulan balık gölgede kalırsa daha canlı olur. Şimdi bir lodos balığıyla poyraz balığı bir olmaz. Lodosta balık, poyraz estiği zamanki gibi sert olmaz. Çünküpoyrazda hava sıcaklığı 810 dereceyse, lodos olur çıkar 20 dereceye. Balık da gevşerhaliyle." "Bu havalarda balık tuttuktan sonra o balık buzhaneye konmazsa lapa gibi olur ve tazeliğini kaybeder" diyor balıkçılar. Böyle zamanlarda balığın üstünü iyice kapamak ve havalandırmamak gerekiyormuş. Lodoslu havadabahğa çıkılmaz diyor Nihat Reis: "Gereksiz, çünkiibalık olmaz. Lodos balığın hertürlüsünüetkiler. Marmarakanşık olur. Şimdi Marmara'nınenkıtzamanı. Bir de lodos eserse... Fakat poyraz gibi olursa yani hava soğursa balık biraz daha artar. Poyrazlı havalarda balık yüzeye çıkıyor. Lodoslu havalarda kayboluyor. Kanallara giriyor." Lodoslu havada bahğa ç ıkan olsa bile sert rüzgâr dolayısıy la ağlar düzgün durmuyor. Rüzgâra yakalananlardan ağlannı kesip gidenler, batma tehlikesi geçirenler • e hatta > batanlarbilevar. Lodostan dertli bir diğer balıkçı da Temel Reis. Nihat Reis'i işaretcderekkonuşmaya başlıyor: "O deduğu havalarda biz denuzdeyduk. RumeliKaraburnuaçıklannda... Lodos bizi vurdi. Makinemiz istop etti. Yedi kişuydukbizmotoruniçinde. Bizi rüzgâr aldıgötürdü. Tenuz yemyeşil oldu. Yanımızdaki motor hiç bakrnadı bize. Yardım etmediler. Olta takımlannı topladılar. O da biriki milyonluk gıymeti var. Uzaktan bizi bir motor gördi. Bizi ceturduRumelikavağı'na. Sonra o bizi bağlamayan motorun yanına gittum. O zaman dedum ki 'O sizin pi milyonluk pereketanız bu yedi adama daha mı iyiydu? Yanııuzdan geçtik. Bizi görüp bağlamadunuz. Ama çok tehlikeli bir iş idi. Allah kurtardı." Lodos insanlann psikoloj isi üzerinde çok etkili. Hava koşullanndaki değişiklik, kişilerde 'tklim Psikolojisi' denen duygusal bir değişime yol açıyor. Iklimin insan üzerindeki etkileriyle ilgili araştırmalar y apan Prof. Dr. özcan Kökncl "Zorlananînsan" adhkitabındalodosunetkilerini şöyle sıralamış: "Özellikle kıyı kentlerinde esen lodos rüzgân halsizlik, yorgunluk yapıyor, insanlarkendilerinipelte gibi hisediyor. Burüzgârlar kimi insanda gerginlik, kaygı ve sıkıntı artınyor, kimisinde durgunluk ve ilgisizlik yaratıyor. Migren tipi baş ağnsı olanlarda nöbetlere yol açıyor. Dolaşım, solunum ve mide bağırsak hastalığı olanlarm yakınmalanru çoğaltıyor. Ruhsal durgunluk ve çöküntü yapıyor." Bu durumda ortaya çıkan psikoloj ik ve bedensel rahatsızlıklann nasıl tedavi edildiğini ise özcan Köknel şöyle açıkhyor: " Bu durumda yapılacak pek bir şey yok. Biz böyle hava koşullarında kişinin biraz kendini koruması gerektiğini ya da fıziksel, ruhsal yakınmalan ortaya çıktığında endişeye kapılmaması gerektiğini söyleriz. Böylece bunun bilincüıde olur. Bu tür havalar stres yaratır. Hava koşullannı değiştiremeyiz ama onun zararlanndan kendimizi koruyabiliriz. Bu şekilde önerilerde bulunuyoruz. Tabii bu şikâyetler çok fazlaysa ve hava koşullanndaki değişiklikler çok uzun süre devam ediyorsa o durumda hastanın bedensel ve ruhsal şıkâyetlerıne göre bazı ilaçlar veririz vc kendilennin o süreyi rahatça atlatmalarına yardımcı oluruz" .^ Nazilerin iktidar olduğu yıllarda faşizmden kaçan çok sayıda öğretim üyesi Almanya'dan Türkiye'ye geldi. Dallarının en iyisi sayılan sayısız akademisyen Türkiye üniversitelerinde ciddi bir bilim sıçraması sağladı. O yıllarda tıp fakültesi öğrencisi olan M. Halim Spatar döneme ilişkin gözlemlerini aktardı. Savaşla gelen profesörler. . . . 194647 öğretim dönemınde Istanbul Tıp Fakültesi'ne girdim. Türkiye'nin her yanından gelen öğrencilerden oluşankalabalıkbirFKBsınıfıydık. Aramızdalraklı, Lübnanlı, Kıbnsh, Türkistanlı, lranlı vb öğrenciler de vardı. Bu kalabahk öğrcnci kadrosundan çok iyi hekimler yetişti ve bunlar dünyanın dört bir bucağına y ayıldılar. Aralannda hâlâ yurt özlemiyle içleri buruk, ama artık başka bir ülkenin insanlan olmuş arkadaşlanm da var. Beyin göçü olgusu o sıralarda başladı. Yakın yıllara gelinceye kadar Türkiye 'deki kürsüler ve hastaneler dışmda, tsrail'de, Afrika'da, Avustralya'da, hatta Uzakdoğu'da bizim sınıftan artıkemeklilik çağında olan öğretim üyeleri ve hekimler vardı. Bizim sınıftan tranlı ve Iraklı öğrencilerden bazılannın elektrik direklerine asıldıklannı ya da kurşuna dizildiklerini duyup kahrolacaktık. Bizçokşansh birkuşaktık. Büyükbirbölümü Nazi Almanyası'ndan kaçan, çoğu Yahudi kökenli, antifaşist çok sayıda değerli bilim adamı, Istanbul ve Ankara üniversitelerinin kürsülerinde ders veriyorlardı. Bunu Mustafa Kemal'in üniversiteyi gerçekbir bilim ocağı kılmak kararlılığına, bilim ve düşünce saygısına, o profesörlerin de dıştaki büyüküniversitelerden, özellikle de Amerika'dan çok çekici öneriler almalarına karşın Türkiye'ye gelmeyi seçmelerine borçluyuz. (1) Bu hocalannkendi alanlanndayetiştirdikleri kadrolann Türkiye'nin çağdaşlaşma yolunda ahruş olduğu yola, kesinlikle büyük katkıları olmuş olsa gerek. Bu kişiler, sonraki bütün geri çekme çabalanna karşın, binlerce öğrenci yetiştirdiler. Gerçekten bilimsel değeri olan enstitüler, klinikler, kürsüler kurdular. Türkiye, lkinci Dünya Savaşı ile Nazizmin yıkıcıhğmdan işte böyle bir müstesna olanağı kullanmasınıbildi. Büyük bölümü hocamız olarak, öbürlerini de üniversite konferanslanndan can kulağıyla dinledığimiz bu değerli bilim adamlanndan bazılannın adlannı saymak istiyorum:Nazibaskısınedeniylel933'te Almanya'dan Isviçre'ye kaçan ve o yıl Türk hükümetinin davetiyle Istanbul Tıp Fakültesi'ne gelen Macar patolog Philipp Schwartz, Alman ıktisatçı Neumark, Alman iktisatçı A. Isaac, Avusturyah iktisatçı Oberndorfer, Ahnan kimyacı Arndt, Alman biyokimyacı Haurowitz, Alman fizikçi Dember ve Zuber, büyük cerrah Alman Nissen, Ahnan botanikçi Hanns Heilbronn, iktisatçı Alexander Rustow, fızyolog Hanns Winterstein, zoolog Curt Kosswig, kimyacı Breusch, hukukçu Schwartz, felsefeci von Aster, hukukçu Gerhardt Kessler, felsefeci Auerbach, Alman hukukçu Ernst E. Hirsch, odontolog Kantarowitz, biyokimyacı J. Stary vb. Hocalanmızın hemen hepsi Türkçeyi öğrenmişlerdi. özellikle patolog Schvvartz ile zoolog Kurt Kosswig derslerini Türkçe verirlerdi. Türkiye'de Kuş Cenneti'ni kuran, 1955'te Almanya'yadönenKossvvig, emekli olduktan sonra, eşiylebirlikte ikinci vatan olarak benimsediği Türkiye'ye döndü, 1970'te Istanbul'a yerleşti; Hamburg'da 1982'deölenKosswigvasiyetiüzerine Istanbul'da Aşiyan Mezarhğı'na gömüldü. Bu öğretmenleri dinlerken, hayatımızda ilk defa artık bir yerlere geldiğimizi, artık birer üniversite öğrencisi olduğumuzu kavnyorduk. öğrenme merakımız uyanıyordu. İsteyerek öğrenmenin, meraketmenın zevkini tattık, tiryakisi olduk. Çeşitli bilim dallan arasındaki bağı görmeye, bilimsel y öntemi kavramaya başladık. Düz uzun saçlan, kalın kaşlan, yakışıklı yüzü ile aklımda kalan Prof. Schvvartz'ın bazı uyanlannı hatırhyorum. Bir dersinde, "Arkadaşlar, açın defterlerinizi, şimdi size anlatacaklanmı sözcüğü sözcüğüne not alacaksmız; çok önemlidir. Sınavlardahep soracağım. özellikle de hükümct tabibi olacaklar bunu dikkatle dinlesinler. "Kanşmam, bilmeyenleri geçirmem", demiş, ardından, "Yazın! Iki tür verem, yani tamhekim ağzıyla söyleyelim, iki türtüberküloz vardır. Biri habistir; öldürücüdür; öbürü ise selimdir, vücudu iyi besin alıp güçlendirerek, yeni ilaçlan lcullanarak, übbın olanaklanndan yararlanarak çok kolay tedavi edilir. Habis olanı "fakirtüberkülozu"dur;selimolanı"zengintüberkülozu" olarak bilinir. Bu son sözler gelinceye kadar hanl hanl not tutmuştuk. Birden elimiz duruverdi. Hocauyardı:" Size önemsiz gibi gelse de bugün Türkiye'de durmadan karşımza çıkacak habis tüberkülozlu*" İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahpaşa Hastanesi Cerrahi Kliniği Direktörü Ord. Prof. Rudolph Nissen arkadaşlarıyla.