Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 PAZARIN PENCERESINDEN Okunmayan 'bestseller'ler SELÇUK EREZ L ^l'yif'^ ondra'da bir dostumun evinde kalıyorum. Mısafir odasının duvarlan kitap raflarıyla kaplı; fırsat buldukça bunlan kanştınyorum. Salman Rüşdi'nin 'Şeytan Ayetleri' de var. Açıp baktım: 16. sayfaya kadar okunmuş. 16. sayfanın ucu kıvnlmış. Ondan önceki sayfalardan ikisinde de kıvnk izi var ama sonrasına belli dokunulmamış. Ev sahibi, 'Doğru' dedi, 'Sıkıldım; okuyamadıml' Netuhaf; ben de hemen hemen aynı yere dek dayanabilmiştim... Hem de Iranlı köktendincıler öldüreceklerini ilan ettikleri için Rüşdi'ye karşı ilgi ve yakınlık duyduğum halde sıkıntı basmış, ağıriık çökmüş ve kitabı, 20. sayfaya varamadan bırakmıştım. başlamıştım. Benimle ilişki kurabildikleri için o dergilerdeki isimleri çok seviyordum. Ama hepsinde katılmadığım, paylaşmadığımbirşeylervardı.Zamanlabendebirmerak uyandı. Acaba her şeyiyle kabul edebileceğim, tamamıyla iç dünyamı yansıtan bir çizgi çizebilirmiyimdiye. Bumerakımhâlâ sürüyor. Çünkü çalışmalanmın tümü bu merakın peşinde koşmak." Tan Oral, o yıllardan itibaren çizginin kendi için doyurucu olmasına çaba gösterse de hiçbir zaman tatmin olmaz, her zaman "Daha iyisini çizebilir miyim" kuşkusu çalışmalannda itici bir güç olarak sürüp gidiyor. Uzunzamandırçizmesinerağmenustalaşmaktan kaçınıyor: "Ustalaşmak bir anlamda duyarsızlaşmak, otomatikleşmek anlamına geliyor. Halbuki sanat garanriye dayanmaz, karikatür ve mizah hiç dayanmaz. Karikatür tamamıyla bir içtenlik sorunudur, o içtenliğin doğal bir şekilde sunulma sorunudur. Dolayısıyla ustalık benim işimin aleyhine, o yüzden ustalaşmaktan kaçınıyorum. Çizdiğim çizgiler yan yana getirildiğinde birbirine benzemez. Yani bir üslup tan, benzerlikten söz edilemez. Çünkü ustalaşmak için aynı yolda gıtmek gerekir. Oysa ben ustalaşmayı baştan kabul etmediğim için aynı yolda gitmeyi değil de beyaz kâğıdın karşısına her oturuşumda sıfırnoktasındabaşlamayıtercıhcdiyorum. Beyaz kâğıdın karşısına oturduğum zaman müthiş heyecan ve korku basıyor." Kendi canını sıkan, acıtan konularda çiziyor. Kendi canını sıkan ve acıtan konuların başkalannda da aynı etkiyi gösterdiğini düşünüyor. Bundan da şu sonucu çıkanyor: "Başkalannın canını sıkan şeyler benim de canımı sıkıyorsa o zaman yaptığım işi de profesyonel olarak yayımlıyorum. Bunda meşru bir yan olduğunu düşünüyor ve önemsiyorum." Bugün yıllannı karikatür çizmeye adamış biri olarak insanlardanaldığıolumlutepkilerle doygunluk içerisinde olduğunu söylüyor: "Beyaz kağıt önümde çahşırken beni ilgilendiren bir tek ilke vardır: Duygulanm, düşüncelerim neyse onu dile getirmek ve savunmak. Kâğıt önümde olduğu zaman kalbimi açmaya çalışıyorum."^ TAN ORAL 20 Mayıs 1937, Merzifon doğumlu. 1963'te Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, bugünkü adıyla Mimar Sinan Üniversitesi, Mimarlık Bölümü'nü bitirdi ve üç yıl süreyle bu bölümde Sedad Hakkı Eldem'in asistanlığını yaptı. Ancak askeıiik dönüşü aynı göreve alınmadı. Karikatür, resim, film ve afiş çalışmalarına yönelişi bu tarihe rastlar. Tan Oral, îlk karikatürünü 1958'de, mizah dergisi Dolmuş'ta yayımladı. 12 Mart'tan önce Ant dergisinde çalıştı. Daha sonra aylık edebiyat dergisi Yansıma'da "Karanlık ve Aydınlık" adlı dizi karikatürlerini çizdi. 1975'te Politika gazetesinde günlük karikatürler çizmeye başladı. 1977'de Cumhuriyet gazetesine geçti ve Mustafa Ekmekçi'nin yazılarını resimledi. 1982'den bu yana Cumhuriyet'te karikatür çiziyor. llk kişisel sergisini 1961 'de Izmir'de açtı. Yürüyenler albümünden pek çok karikatürünün yer aldığı aynı adlı sergiyi ise 1964 yılında Erdek'te açtı. Tan Oral, Türkiye'de ve Avrupa ülkelerinde çok sayıda kişisel sergi açtı ve karma sergiye katıldı. Karikatürleriyle birçok ulusal ve j\'W. uluslararası ödüle layık $$$& görülen sanatçı, Çağdaş \W Gazeteciler Cemiyeti '' tarafından da beş kez "Gazetecilik Başan Ûdülü" ile ödüllendirildi. Kitapları: Büyük Türkiye (1978), Sansür (1978), Iki Minik Kentli (1979), Kitapta Yeri Var (1984), Gözağnsı (1986), Sus ve Dinle (1989), Pencereler (1993) Yaza Çize (1998), Yürüyenler (1999). 4 Pakistan kökenli Kanadalı bir yazar olan Julian Samuel, (Bkz. Us/Them, Transition, Transcription and Identity in PostColonial Literary Cultures.ed G.Collier, AmsterdamAtlanta 1992) "Şeytan Ayetleri, zaman zaman iyi şeyler yazmış bir yazann oldukça sıradan bir eseridir." yargısına ulaşmış. Samuel, bu yapıtın tepkiye yol açacağı umulan sayfalannın Hindistan'da yayımlanan dergilere yollanarak genel bir Islamı tepkiye yol açması amacının güdüldüğünü de aktanyor. Julian Samuel'e göre sansürlenen kitapların yazarlan ister önemli, ister önemsiz olsunlar ön plana çıkıvermekte ve böylece kitaplan hatta sıradan olanlan bile daha çok satılabilmektedir. Rüşdi Iran'dan gelecek tehdidi ummamış olsa bile belli bir boyutta bir Islami tepkınin, kitabının satışı açısından yarariı olabiieceğini düşünmüş olabilır demek istiyor. Salman Rüşdi, bildiğim tek okunmayan 'bestseller' yazarı değildir. Sovyetler Birliği çökmeden, demirperde ardında yer alan birçok ülkede okunmayan bestseller'leri resmen 'yazar' sayılmışlar üretirierdi: önce bazı çocuk öyküleri sonra da sıkıcı mı sıkıcı, kahramanlan 'iyi komünistler', kötü adamlan 'alçak burjuvalar' olan romanlar yazmış Bulgar vatandaşı Stolyan Daskalof'un her yazdığı basılır, dağıtılır ama okunmazdı. Demirperde çözüldükten sonra da bu ülkelerde az okunan 'bestseller' yazanlar oldu: Mesela, sıradan insan ilişkilerini, eski rejim sırasında görülmemiş boyutta bol argolu bir dille anlattığından önce çok satan, sonra çok satmayı sürdürdüğü halde az okunan Hnsto Kaltchiev gibileri türedi.. Londra'da bulduğum yeni bir kitapta okuduklanm, bu alanda bildiklerimi katladı: Reading Üniversitesi'nde Ingiliz Edebiyatı dersleri vermekte olan Frances VVİIson adlı zeki ve resmine bakarsan latrf bir kadın, 'Literary Seductions' (Faber and Faber, Londra, 1999) yani 'Edebi Tavlamalar' adlı yepyeni kitabında Barthes'den bazı sözler aktararak bakın ne demiş: "Okumadığımız ama aklımızda banndırdığımız kitaplar hiç de az değildir: Bazı kitaplar 'okunmak', bazılanysa 'yazmış olmak' için kaleme alınırlar... Okunmak için yazılmış olanlar, okumakta olduğumuzu duyumsamadan kolay okuduklarımızdır... Sırf yazmış olmak için yazanların ürettikleri ise okunması güç olanlardır: Böyle yazanlann yazdıklannı okumak için çabalarken gözlerimiz, sayfanın yüzeyinde gider gelir, ancak satırlann ardında bulmayı umduğumuz yeşillikleri bir türtü seçemeyiz.." Frances VVilson'a göre, Anais Nin de tıpkı Henry Miller gibi 20. yüzyılın okunamaz 'bestseller'lerini yazmış romancılardandır. Erica Jong, 'Devil at large' başlıklı kitabında Miller'in 'Kanser Dönencesi'ni 'okunmamış modern bir klasik' olarak tanımlamışmış. Anais Nin 'kendini çapraşık psikolojik sorunlarından sıyırmak için yazar; babasıyla seviştiğini bile anlatacak kadar ileri gittiğinden de çok satardı.. amma yazılan, onlan kalıcı kılabilecek gerçek edebiyat degerlerinden yoksundur. Henry Miller ise bol küfürlü, belden aşağı tariflerle, dışkılama tanımlamalanyla dolu satıriar arasında çok sabretsekrastlayacağımız tek tük gerçek edebiyat serpintileri bulabileceğimiz yapıtlar bırakmıştır. Görülüyor ki bu 'okunmayan' ya da 'okunamayan' 'bestseller'lerden birini, "Iranlılar, yazarını öldüreceklermiş" diye, birini, "bak, kimlerle sevişmiş" diye başka birini de "eskı 'kaymak tabağı' öykülerini andıran üreme organı tekerlemeleri ' Salman Rüşdi açısından zengin olduğundan" yani bir şekilde propagandaları yapılmış olduğundan edinir ama okumakta zorlanınz. Böyle kitaplan yazanlar üzülsünler mi? Amaçlan, bol kazanmak ve iyi bir ömür sürmekse, niçin üzülsünler? Sonra, böyle "okunmayan bestseller" yazarlannın üzüntülerini hafifletecek başka şeyler de var: llerici görüşlenyle tanınan çağdaş Amerikalı düşünür Noam Chomsky James Peck'e bir söyleşide şöyle demiş: "Çocukken Çin'e dair bir kitap okumuştum. Okuduğumda beni çok etkilediğini anımsıyorum.. Bugün etkisi hâlâ sürüyor ama ben bu kitabın adını bile unuttum!" (The Chomsky Reader (Serpents tailLondon baskısı 1987) Yani çok edebiyatlı, çok etkileyici şeyler yazabilseydiniz de her şey bakın yine aynı kapıya çıkacaktı. Işin püf noktası burada değil, Gabriel Garcia Marquez'in "Strange Pilgrims" öyküler kitabının önsözünde söylediğidir: "İyi yazarlar, basılmış eserlerinden çok (bastırmayı değmez bulup) yırtıp attıkları yapıtları nedeniyle beğenilirler.^