Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
I ARALIK 2000. SAYI 767 lığı romanın ilgi çekmesi için herhalde, adıu "Kalbimin Aradığı Erkek" olarak değiştirii. Ben de biraz utandım o zaman, ama karşı ;ıkmadım. Ardından hemen "Allah Çocukan Unuttu"yu yazdım. O da Hürriyet'te ya/ımlandı. 19581959 yıllanydı. O zamanlar iüşünce akımı olarak egzistansiyalizm molası vardı. Ben de biraz o yollarda dolaştım, jma siyasal olay lar, toplumsal sorunlar da ilgimi çekiyordu. Yani o sıralar, sizin dediğitıizgibi siyasal eğilimlerimin,dünyagörüşümün ortaya çıkmış olduğunu pek söyleyemem. 1959'da Fransa'yagittim. Orada bulunduğum çevre, rastlantı eseri, sol entelektüelbirçevreydi.Konuşmalannıfalanağzım açık dinledim, kafama pek uygun buldum. Bu sosyalizm iyi bir şey dedim. Türkiye'ye dönüp, sosyoloji okumaya karar verdim. Dönem, Türkiye'nin değişim içinde, kıpır kıpır olduğu bir dönemdi. Yükselen değerler; sol, emek, bağımsızlık, devrim, inanç, militanlıktı. Böyle bir ortamda, yirmi yaşın ateşiyle, kim takar artık romancıl ığı! Boy lu boyunca sosyalist hareketin içine daldım. 1960'tan 1990'a otuzyıl... Budönem boyunca, edebiyatla ilişkim, partilerden, örgütlerden, sosyalist araştırma ve yazarlıktan fırsat buldukça, edebi ürünler okumaklasınırlı kaldı. iyi bir okur olduğumu bile söyleyemem. Ve sürgün günleri başladı "Kedi Mekn tupları nı yazdınız, sonra ardından yurda dönüşte, "Hiçbiryere Dönüş" romanınız katıldı edebiyatımıza. Bu gidiş ve dönüş kişisel olarak sizi nasıl etkiledi? 12 Eylül darbcsinin ardından gelen zorunlu yurtdışı dönemi on iki yıl sürdü. 1989'da hem gerçek hem de simgesel anlamda duvar yıkıldı. Sosyalizmin düşüncesinin, ülküsünün, hedefinin olmasa da sistemin çöküşüydü bu. O günleri çok ağır yaşadık, çok ağır yaşadım. Üstelik mekânsal olarak da yıkıntıların tam ortasında, Berlin'de, bölünmüş Almanya'da, Orta Avrupa'da... Görmemek, duymamak, yok saymak olanaklı değildi. Yıkılan; bir rejimin, bir sistemin, bir inancın çok ötesinde, insanlann yaşamlan, kimlikleri, kişilikleriydi. Bunlan gözledim, yaşadım. Kurtancı olanyazmaktı. Yazmayabaşladım. önce Elveda Alyoşa'dakı birbirine bağlı hikâyeleri ve o kitabın yazıldığı dönemdeki "ben"i en iyi anlatan "Brandenburg Kapısı'nda ölüm" üçlemesini. Sonra diğerleri geldi. Sanınm sürgün, dönüş ve en önemlisi dünyanın büyük altüstlüğü olmasaydı, yeniden yazmaya başlamazdım. Geçen günlerde siyasal roman üzerine biraz tartışılır gibi oldu. Ama düşünceler pek de netleşmedi... Aslında size pek çok kez soruldu ama, bir de dergi okurlan için sormak istiyorum. Siyaset ve roman üzerine ne düşünüyorsunuz? Bu siyasal roman tartışması neden bu kadar önem kazandı bilmiyorum. Hem okura hem de yazara yol gösterici ve gerçek bir edebi tartışma ortamının var olmaması yüzündenbelkide... Tarihsel roman, polisiye roman, fantastik roman gibi roman türleri var, ama nasıl ki hastanede, hekimler ve hastalar arasında geçen bi r romana tıbbi roman demiyorsak, bence kahramanlannın kişiliklerini ve yaşamlarını siyasal gelişmelerin, toplumsal olaylann belirlediği romanlara da siyasal roman yaftası yapıştırmanın gereği ve yaran yok. Siyasal romandan kasıt, belli bir siyasetin, bir siyasal gücün veya ideolojinin propagandasını yapmak üzere yazılmış şeylerse, bunlan edebiyatdışı saymak daha doğruolurdiyedüşünüyorum. Daranlamıyla siyasetin romanı olmaz, ya da bu türden yazılar roman olmaz bence. Siyaseti geniş anlamda ele alacak olursak, modern çağın ürünüolan roman, fantastıktürbiryana, Batı'da da bizde de siyasaltoplumsal olanla ilişki içinde gelişmiştırhep. Siyasal ve toplumsal temalann ağırhğı yönünden bakılıyorsa konuya, Türk romanının doğuşundan buyana hep siyasal ağırlıklı olduğunu söylemek de olanakhdır. Bu tartışmanın edebiyat yaşamımızanekazandırdığınıanlayabilmiş değilim. Kabaca özetlersek Elveda Alyoşa, Kedi Mektupları, Hiçbiryere Dönüş ve son kitabuuzda uyumsıızluk,yeniklik,yalnızlık gibi ortak temalar var. Bunlar sizi besleyen, yazmaya iten nedenler gibi görünüyor.Nedersiniz? Evet,derim... Gelelim son romanınıza... öncekilere göre daha klasik bir kurguda sürüyor. Karakterler ve olay lar arasındaki Uişkiler birbirine çok bilinçli düğümleniyor... Biraz "puzzle" gibi... Bu kez neden böyle yazma gereği duydunuz. Salt bıçimcı gözle bakacak olursak, daha önce yazdıklanm birer "anlatı"ydı. Günümüzde klasik romanın biçimlerini ne kadar zorlarsak zorlayalım, yinc de romanı şiirden, hikâyeden, anıdan, denemeden, anlatıdan ayıran temel kurgusalbiçimsel özellikler vardır. Sıcak Külleri Kaldı 'nınkurgusu çok da klasik değil, ama çok iyi fark ettiğiniz gibi, roman kalıplan içinde bir anlatımı var. Bu kez böyle yazmayı denedim, çünkü ben aslında okur olarak bir klasik roman tutkunuyum. Dönem romanlanndan, nehir romanlardan hiç vazgeçemem. Bir Ecinniler'i, bir Durgun Akardı Don'u, bir Iskenderiye Dörtlüsü' nü okumak bana hep büyük keyif verir. Kendimi ve yazdıklanmı bu dev yapıtlarla ölçmüyorum kuşkusuz, ama bir de sevdiğim türde yazmayı denedim. tkîncisi; yazmak istediklerim, yani yirminci yüzyılın ikinci yansında akıp giden çok kahramanh, uzun bir döneme ve geniş bir coğrafyaya yayılan bir hikâye için uygun biçim ve kurgu ancak klasik roman biçiminde olabilir gibi geldi bana. Ayrıca, roman kahramanlannın birbirine duyduklan cinsel yakınlıklar bence doğal ve gerektiğince anlatılmış, hatta kimi yerde, cinsel iktidar ve siyasal iktidar arasında sanki simgesel göndermeler var. Ancak cinselliğin dozunu biraz kaçırnuşsınız gibi eleştiriler de oldu... Cinselliğin, tüm yönleriyle insan yaşamının çok önemli bir parçası olduğu düşünülürse, bir dönemin bir kesim insanlannı anlatmaya çalışan bir romanda cinselliğin yer almaması sadece yapay bir "ahlakçıhk"olurdu. Birdönemin inançlannı, örgütlerini, insanlannı sorgulayacaksınız, didik didik edeceksiniz; acıtsa da, hüzün de verse iyi ve kötü yanlanyla sergileyeceksiniz, ama cinselliğe geldi mi susacaksınız; göz göze bakışıp el ele tutuşmanın ötesine geçmeyeceksiniz! Böyle bir edebiyata inanmıyorum, sevmiyorum da. özelliklc Sıcak Külleri Kaldı'da, romanın kadm kahramanı ile erkek kahramanlardan Ann Murat'ın gençlikyıllannda başiayan ve noktası bir türlü koyulamayan ilişkileri tensel tutku üzerinde yükselen, cinselliğe dayanan bir ilişkidir. Roman bir bakımabirbiriyle kesişen iki eksende gelişiyor. Bir yanda cinsel tutku ve aşk, öte yanda siyasal iktidar hırsı ve tutkusu. Bu iki tutku kesiştikleri noktadabirbirlerinitahripediyorlar. Cinselliğe yer vermedcn nasıl anlatabilirsinizbunu. Yine de 438 sayfahk bir romanda, cinselliğin açıkça anlatıldığı bölümlerin toplam 56 sayfabile olmadığmı sanıyorum. Sorunuza dönersem, iki eksenin koşutluğunu ve kesişmesini bilinçli olarak seçtim. Bu aynı zamanda devletle, siyasi düzenle hesaplaşan dik başlı bir roman. Özellikle de son bölümlerde sanki biraz fazla yoğun, sıkıştınlmış... Ne dersiniz? Haklısımz. Ann Murat'ın ölümünden sonraki, yani 347. sayfadan sonraki bölüm, sanki romanın ikinci cildinin özeti gibi olmuş. Sıcak Külleri Kaldı'yı Ann Murat'ın ölümüyle bitirip, aynı teknikle, yani sürekli birbirini açan ve birkaç dakikaya otuz kırk yıh sığdıran geri dönüşler, anımsamalar tekniğiyle bir ikinci ciltyazılabilirdi.Belki daha da iyi olurdu. Her şeyi bir defada söyleme telaşınakapılmışgibiyitn.Bunu,birbakıma bu romanın devamı olacak Umudun tzinde admı vermeyi düşündüğüm yeni birromanla telafi edebilirim belki. Edebiyat aceleye gelmiyor! Bir de çocuklann yazgıları sizin romanlannızda neden bu kadar hüzünlü... Yazarken aynmına varmamıştım. Okuyanlar dikkatimi çektiler, üzerinde düşündüm. Galiba çocuk sahibi olmanın sorumluluğunu çok fazlabüyütüyorum. Yaşadığım çevrede, gerekli veya doğru ılgiyi bulamadıklan için mutsuz olan, kaybolan, ölüme kadar giden çocuklargördüm, duydum.Kimileri, devrimci mücadeleye, örgütsel çalışmaya, annebabalann inançlanna feda cdildiler; kimileri bu acımasız, gençlere sevgisiz, anlayışsız toplumda yargısız infazlara kurban gittiler. Susurluk sanıklannın, soygunculann, çetecilerin, kanlı katillerin, işkencecilerin affedilmesi için ortalığın birbirine girdiği şu günlerde, hapishanelcr, pankart astı, devrimci marş söyledi, mitinge katıldı, güzel bir şey lere inandı ve bu inançlannı savundu diye içeri tıkılmış gencecik çocuklarla dolu. lster "şehit olsun" ister "ölü ele geçirilsin" Doğu'da Ölenler de hep gençlerdi. Üst sınıflann, kaymak tabakasının gençleri de çoğunlukla mutsuz. Bu kesimlerden gençler arasında uyuşturucu kullanımının ve intiharlann oranının çok yüksek olduğunu biliyoruz. Tek tek örnekler bir yana, bir bütün olarak ele alırsak Türkiye'de çocuklann, gençlerin yazgılan aslında benim romanlanmdan daha hüzünlü. Bundan sonra ne yazmak istiyorsunuz? Bir başka roman. Çünkü roman hayatı sürekli olarak yeniden üretir.^ Baydar: Siyasal romandan kasıt bir ideolojinin propagandasını yapmak üzere yazılmış romandır...