Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
"... Paranın her şeyi satın aldığı güvenli ve vaat edilmif topraklardadır şimdL Böyle bir çizgisi vardır kederlerinin..." *+ açıklaınada anahtar bir kavramdır. Bu yüzden her yazdıgım kitap, taş üstüne taş koyarakilcrleycnharcıylayıllarayayılır. Bu kitap da, daha önce yayımlanan Lal Masallar, Ka/Dağının Önü gibi bir üçlemc. Bunlarla bitişik olarak Mezopotamya Üçlemesi de düşünülecek olursa, üçlemeleri sevdiğim bir kcz daha görülür. Tck rakamların döngüsü, beni bundan sonraki "Kırk Oda" kitaplannın adlarını, "Yedi Kapılı Kırk Oda", "Dokuz Anahtarlı Kırk Oda" yapmayagötürüyor. Sırasıyla, "Alice Harikalar Diyarında", "Aynalı Pastane", "Gece Elbisesi" adlı bu üç hikâycnin üçü de, ilkinin adından anlaşılacağı gibi, Lewis Carrol' ın ünlü yapıtı "Al ice Harikalar Diyarında" masal ından yola çıkarak serbest biçimde zenginleştirdiğim üç çeijitleme; ilki Amerika'da, ikincisi Beyoğlu'nda, üçüncüsü Mardin'de geçiyor. Teksas çöl lerinden Harran ovasına kadar dünyanın bir ucundan bi r ucuna uzanan geniş bir coğrafyadadağılımgösterdiğiyctmiyormuş gibi, bir de uzayın derinliklerine dalıyor. Evet, bilimkurgu da var işin içinde. Sanki Amerika'yı çok iyi bilirmişim gibi, Amerika'yı hiç görmeden Amerika'da geçen bir hikâye yazdım. Amacım çok iyi bildiğim Mardin'i anlatırkenki gösterdiğim başarıyı göstermekti. Bu, biryazarlık iddiasıdır. Bu iddianın altından kalkarsınız, ya da kalkamazsınız. Sonuçta.bubirrisktir. Yazı risk alınmadan yazılmaz. En azından ben (Fotoğraflar: "BEYOĞLU1930"kitabından) yazamıyorum. llk telefonlardan biri: Sen Amerika' nın OrtaBatı 'sını nereden biliyorsun da, nasıl bu kadar iyi anlatabiliyorsun? Ödül şaşırtmaktır. Dünya dirişaşkınlıklarla yenilenir. Kaldı ki, bununla aynı zamanda bir ironi yapılmak istenmiştir. Bir yandan da büyütülecek bir şey yok, bütiin dünya Amerika oldu artık, denilmektedir. Amerikan kültürünün baskın ve dayatmacı karakteri, nezamandır bütün dünyayıelegeçirmiştir. Kendi sorunlarımız kadar, onların sorunla UÇ AYNALI KIRK ODA'DAN... Metis Yayınlan'ndan çıkan "ÜÇ AYNALI KIRK ODAKnın ikinci uzun hikâyesi olan AYNALI PASTANE'nin giriş bölümü: Kasada oturuyordu bütün gün. Tuşlan, tuşların üzerindeki rakamları, uzun, biçimli tırnaklannı, tırnaklannın ışıyan cılasını görüyordu en çok. Tuşlara basmaktan tırnaklarının cilasının biraz daha aşındığını görüyordu. Bu, ona ömrünü diişündürüyordu, bir ömrü olduğunu; akıp giden zamanı... Işinin ona sunduğu alabildiğine gündelik, sıradan ve bayağı bu örnekte yaşamına ilişkin bir "metafor" buluyordu. Hayat: Aşınan tırnak cilası... Sen istediğin kadar tuşlara bas dur! Zaman hiçbir şey olmadan geçiyor! Kasada oturuyordu bütün gün. Bütün dünyayı buradan görüyordu. Bunlarla görüyordu. Ona, dünyayı bunlar sağlıyordu. Geriye dünya kalmıyordu oysa, geriye hiçbir şey kalmıyordu, olsun. Başka bir hayat bilmiyordu. Kasa ona emanetti. Patronların güvunini kazanmıştı özellikle para konusunda çok titiz, çok dikkatliydiler; başka şeylere fazla kanşmazlardı. Üstelik fazladan herhangi bir şey yapmadan kazanmıştı onların güvenini. Olduğu gibi davranmıştı yalnızca, kendi gibi, her zamanki gibi, kimseyi bir şeye inandırmaya, ikna etmeye çalışmadan. Hayatta da böyleydi. Fazladan gayret göstermeye hiç inanmazdı. Yaşamın akışını hiç zorlamazdı. Her şeyi zamanın akışına bırakmakta kendiliğinden kazanılmış bir ustalığa sahipti. Belki de bu yüzden kazanmıştı güvenlerini. Yaşamda birçok şeyi, belki de bu yüzden yitirdiği gibi... Kasanın tam karşısına düşen duvar, boydan boya aynaydı. Yaldızlı ayna. Bu yüzden adı Aynalı Pastane'ye çıkmıştı buranın. Herkes pastanenin kendi adını bırakmış, "Aynalı Pastane" demeye başlamıştı. Kimi zaman aynadaki paslı beneklerle uçsuzlaşan kendi derinliğine dalar giderdi. Dudaklarını kıpırdatmadan uzun uzun konuşurdu, kendiyle konuşurdu Daha çok yeni sevgililer, köşe bucak kaçamağı yapan çiftler gelirdi pastaneye. Gözlerden ırak masalara, tenha köşelere çekilir, birbirlerinin ağızlannın içine düşerek mınl mınl konuşur, cilveleşir, öpüşür, koklaşır giderlerdi. Oturduğu yerden hepsine hikâyeler uyduaır, gelecekler kurar, ilişkilerini kendi kafasında yeniden yazardı. Evlensin istediği çiftler olurdu, mutlu olsunlar, ömür boyu hiç ayrılmasınlar istediği çiftler olurdu, kavgalarına tanık olduğu çiftler olurdu, aynldıklanna çok üzüldüğü çiftler olurdu, evliliklerinden memlekete zarar geleceğini düşündüğü, her davranışlanna "sinir olduğu" burnubüyük çiftler olurdu. Daha görür görmez uzun sürmeyeceğini anladığı ilişkiler olurdu. Epeydir ortalıkta görünmedikten sonra, bir gün yalnız başına çıkıp gelen birinin, nedense anılarının izini sürdüğünü düşünür, onunla birlikte içlenir, hüzünlenirdi. Kasanın başında ve aşkın merkezinde oturduğunu düşünürdü. Bir eski çağ masalcısı gibi aşklara hikâyeci olduğunu düşünürdü. Sezgilerini ve gözlemlerini önemserdi. Müşterilerle özel ahbaplıklar, yakınlıklar kurmamaya özen gösterirdi. Patronların temel ilkesiydi zaten bu. Her müştehyi ilk kez görüyormuş gibi yapacaksınız, diyortardı; öyle yapacaksınız ki, rahat girip çıksın buraya. Kendini hesap vermek mecburiyetinde hissetmesin, diyorlardı. Çoğunun kansı vardır; babası, ağabeyi vardır. Onlan tanımadığınızı düşünmelerini sağlayın. llk defa görüyormuş gibi yapın. Böylece, kaçamaklan konusunda içleri rahat eder. Güven duyarlar. Unutma, insanlar kandırılmak ister! ' Ama, onun müşterilere karşı gösterdiği bu ' kayıtsızhk, patronlannın gönlünü hoş etmekten çok, kendi içe kapanışından kaynaklanıyordu. Buraya gelenler, tıpkı film kahramanlan gibi, yalnızca maceralannı seyrettiği insanlar olmalı ve öyle kalmalıydılar; onlara ilişkin kimi meraklannı nasıl olsa kendi hayal gücünün tamamladığını düşünüyordu. Herkes onun hayal ettiği kadar kalmalıydı. Onların gerçek hikâyelerini yüklenmek istemiyordu. Onlan, kendine ait sözcüklerle konuşturuyor, kendine ait sözcüklerle tanımlıyordu. Onların kendi sözcüklerini, kendi ağızlarından duymak istemiyordu. Burada bir kuyudaydı ve bol yıldızlı bir gökyüzüne bakarak hayal kuruyordu. Düştüğü kuyuyu ancak kendi masalları anlamlandırabilirdi. Çocukken aile albümlerindeki ölmüşlerin resimlerini yan yana koyar, onlan konuştururmuş. Şimdiyse, yaşayan,