15 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

21 KASIM 1999. SAYI 713 15 Ellington daçağrılıydı ve kimse alışılmışın dışında bir şey ummuyordu. 7 Temmu7 akşamı orkestracski iki uzunbesteyi "Diminuendo in Blue" ve "C'rescendo in Blue"yu çaldı. Paul Gonsalves'in iki parçayı birbirinebağlayan maraton tenor solosu vc orkestranın encrjik, dipdiri yorumu 50'li yılların en önemli caz gecesini yaşattı festival izley icisine. Bir süredirunutulmuş, olan bir şey tekrar söylenir oldu; Duke Ellington, hâlâ orkestranın cazının "büyük babasıydı". Time'a kapak oldu ve bir Hllington rönesansı başladı.Orkestrasıylabütünyılıturnelerde geçirmeyebaşlamıştı. Yollardageçenyaşamı başka birbüyük tutkusunu da gerçekleş,tirmesineolanak veriyordu: Seks. Birdcnizci gibi her uğradığı büyük ABD ve Avrupa kcntinde bir metresi vardı. 60'larda ABD Dışişleri Bakanlığı adına Ortadoğu, G. Amerika, Uzakdoğu, Rusya'yaturneleryaptı. Uçaklarda, otel odalarındaorkestrasinıngenişdağarınayenibestelerkatmaktangcrikalmıyordu. Konuk olduğu ülkelerdenizlenimlerininotayadöküyordu; "Far East Suite", "Latin American Suite","The AfroEurasianEclipse"... Son dönemlcrinde gittikçe genış bir tay fa yapıtlarüretmcyebaşlamıştı.Strayhomile birlikte yazdığı "A Drum is a Woman" ile operet dünyasına ginyor, ()ntario'daki Shakespeare festivali için yazdıgı "Such Sweet Thunder"daShakespeareesinleriniseslendiriyordu.Grieg'in"PeerGynt"ünüveÇaykovskı'nin"Fındıkkıran"suitinicazauyarlıyor, Otto Preminger'ın "Bir C'inayetın Anatomisi" baştaolmak üzerebirçok film için müzik kuşağı ürctiyordu. Caz vesenfoni orkestrası beraberliğindcçalınan besteler, "The River" adlı balemüziği vehattabirkaç tane caz Missa'sı yaptı. 1%5'te ödül komitesinin oybirliğiyle adaygöstermesinckarşınPulitzerödülüona vcrilmemişti.70 yaşındayken 1969'da Nixon'dan, Başkanlık Üzgürlük Madalyasını aldı. "Talih bana nazik davranıyor, çok genç yaştaçokünlüolmamıistemedi"demişti. Ellington, 24 Mayıs 1974'teakciğerkanseri ve zatüreeden öldü. Bir caz operasını ("Queenie Pie") ve bir uzun bestey i ("Three Black KJngs")henüztamamlamıştı.Davulcusu Louis Bellson, ölümünden birkaç hafta önce, 75. yasji için çıkan Down Beat özel sayısında şunlan söylüyordu:" Sen, Maestro, bana güzel bir müzik eğitimi verdin ve iyi bir insan olmam için rehber oldun. Sen örnek Dünyayurttaşısın.Müziğin;barış,sevgive mutluluk..."^ Derleyen: Emre ÇA ĞA TA Y rımbütünlüğüdoğurdu.Orkestra40'lıyıllardakayıt stüdyosuna her girişindc, o güne dek bir caz topluluğununyaptığı;işçilik olarak en gözüpck, eoskusal olarak en olgun yorumları vcriyordu. "KoKo"," Jack the Bear", "Cotton Tail" gibi kayıtlar 20. yüzyıl müziğindeazrastlanırtonalrenkzenginliği taşıyordu.BillyStrayhornbunu" Ellington efekti" olarak adlandırmıştı. 1941'de "JumpforJoy" adlıbirmüzikal yazdı ve yönetti. "Toplumsa! söylemi olan ve tümüyle siyahlardan olus,turulmuş, bir gösteriydi"diyordu Ellington şovuanarken "AnafikirtiyatrodanTom Amcaimajınısilmekti."Zencilcrindaha iyi günlereözleminden söz eden gösteri, aşırı sağ fraksiyonların bombalama tehditleri altında, Los Angelcs'taüçayoynandı. Duke Ellington, caz taıihinin ilk uzun kompozisyonunu 1935 'teannesininÖlümünün yol açtığı melankoli üzerine yazmıştı; "Rcıniniscent inTempo". lki 78'lik plağm dört yüzünü kaplayan verim, siyah müziği kendi basına bir sanat formu düzey inc çıkarıyordu. 1943'te caz orkestrası için yazılmış u/.un soluklu birbcstc yapmak özlenıini de gerçekle^tirdi. C'arnegic Hall'dc caz sjiri "Black, Brovvn and Beıge"ı yorurnladı. Amerikalısiyahlarm, Afrika'danbuyanatarihçesi sayılabilccek yapıtpopülerdansorkestralarının vcrimlerinc alış,nuş. izleyici ve clc^tirmenlcri şaşkınlık içindebıraktı. Duke, siyahlann müziğıni uzun besleleıie yansıtmayı sürdürdü. Afrika'nınbatısındaki Liberya'nın yüzüncü üzgürlük yılı için ısmarlanan l'LiberianSuite",cazınköklerine incn "Deep South Suite", Toscanini'nin NBC Senfoni Orkestrası için sipariş ettiği "I larlcm", ırk ayrımının olmadığı daha güzel birdünyayaözleınolarakyazılan"New Worldacomin" tcmalarını siyahlann tarıhindenalanuzunsoluklubcstelerdi. PAZARIN PENCERESİNDEN Bitirebilmek.... SELÇUK EREZ B Rock'n'Roll orkestralarına geçiş Buaradamüziksahnesideği^mi^ti.3ü'lu vc 4O'lı yıllarda Amcrikan popülcr kültür dünyasına egemcn olan büyük orkestralar yerlerini Rock 'n' Roll orkestralarına bırakıyorlardı.Ellington'indaartıkdüşüşegeçtiği söyleniroldu.Orkestrasınıdağıtmasıyada daha azkonser verip zamanını beste yapmaya ayırmasını önerdiler. Ama onun orkestrasına ihtiyacı vardı;"Müziğimi yapmak için hepetraf'ımdaolsunlaristiyorum"diyordu. " llcriye kalsın diye müzik yapmak değil istcdiğim. Şu an bir hoş seda olsun yetcr. Acelcci karar verenlerin görüşleri 1956'da Nevvport Caz Festivali'nde çürütülecekti. 1965'tc l\ew York 'ta onurunu verilen bir konserüe Ellington 'a $ohrin muıialyusı sunuldu. irromanın, bir öykünün, yazarı en zorlayan, ona en güç gelen yerlerinden bırı "sonu"dur. Böyle bir yapıtın önce başu sonra bölümleri sırayla okunur ve sonu, en son görülecek, belleklerde son ızi bırakacak ve bu nedenle okurun eser konusundaki yargısını çok etkileyecek kısım olarak düşünülür. Mimarıde son ıse biraz değişiktir: Binanın son bıten yerı olan tepesı, kitaplardakı sondan farklı olarak yapıların ozellıkle uzaktan bakıldığında ılk görulen yeridir, ama kişinin, kişilerın bına konusundaki yargılarını en az kıtap okurları kadar etkiler ve bu nedenle mimarlara, roman sonları kadar dert olur binaların tepeleri! Vıyana'da mimari okumuş olan yeğenim Sinan'ın, bir göktırmalayanın tepesinı nasıl bütünleyeceği konusunda kafa yormasını ısteyen hocasını, buraya, tepeüstü çakılmış eskı bir uçak monte ederek nasıl olumlu bir şekilde etkilediğını anımsarım. "Istanköyaltı Bodrum" kıtabımı yazıyordum; Bodrum'un eskilerinden AN Cengiz'le bir kahvede konuşarak omurgasını oluşturduğum bu kıtabın sonuna geldığimde nasıl bitıreceğımı uzun uzadıya düşünmek zorunda kalmıştım.. Fena olmayan bir "finısh"ı göğüsleyebılmek ıçın ne kadar bekledığımı söylesem ınanmazsınız... Şimdi şöyle bir bitışı var bu kıtabın: "Göruntüsü, yaşlandığında her sene beşon adım, sonra gözüne perde ındiğinde yirmi adım, kırk adım uzaklaşmış Eski Bodrum, beyninin kıvrımlannda, hani elini uzatsa dokunabıleceğı kadar canlı yaşamaktaydı. Son konuştuğumuzda, 'tekrar görüşmek üzere!' dedik birbirımize. Onu bir daha göremeyeceğımi bilmiyordum. Adaçayını bitirip kalkmıştım; kahveyı gerıde bırakıp Rasattepe'ye doğru yürürken babamla Taksim Meydanı'nda 'resmi geçit' seyrettiğım günler gelmişti aklıma: Eski ve güzel marşlar çalarak önümden geçmiş olan bir bandonun sesi, benden giderek uzaklaşıyordu.." Pekı, bu kıtabı bitirelim de kitapların, öykulerın hatta çekinmeden ekleyelimokulların, emeklilık sırası geldığınde meslek yaşamımızın nasıl güzel bir sonla noktalanacağının sırrını öğrendim mi? Emin degılim! Bu nedenle araştırmalarımı sürdürmekteyim: Bu konuda uyulması gereken kurallardan belki ancak birini sezdiğimi düşünüyorum.. Bunu Parabola dergisinin 1994 ilkbahar sayısında yayımlanmış yazısında (Invitation to the soul) David Cooper çok iyi açıklamış: "Meter Kültünün ayınlerınde simballer ve tefier kullanılırdı; bunlar Baccus'a tapınanlarca da benimsenmişti... Baccus ayınlerınde, müzik eşliğinde müminlerın kendılerınden geçercesine yaptıkları dans devinimleri önemli bir yer tutardı. Japonların 'çay' törenlerinde bir odun parçasının takırdatılması ile çıkarılan ses, törenin yeni bir bölumüne gelindiğinı belırtir. Şamanlar, çığlıklarını, ıslıklarını çıngırak ve davul sesleriyle pekıştırırler. Yahudi yeni yılında, Roş Haşana'da şofar yanı keçıboynuzundan yapılmış nefesli bir sazın önemı büyüktür. Bunu üfürerek seslendiren kışı, kutsal bir çağrı amacıyla üflediğın emın değılse şofarın sesı uzaktan hoş algılansa da dınleyenlerın tümü, Tann'nın bu konudakı emrini yerine getirememiş olurlar.." Bestecının, yazarın velhasıl tüm sanatçıların yapıtları boyunca olduğu gibi fınalde de içten, samimi ve ınançlı olmaları gerekiyor. O zaman? öyküler doğru ve iyi beslenirlerse iyi gelışir ve zorlanmadan güzel sonlara bağlanırlar: öykülerin aslında canlı birer varlık olduklarına, belkı bir ruha benzediklerine, bunların yeryüzünde gezerek kendılerıne eklenecek daha güzel bölümler, olaylar aradıklarına inananlar var.. Bunlar zaman zaman kendilerını yansıtabilecek, anlatabilecek birını bulur, o ınsanın bedenine yerleşır ve bir sure orada beklerler. O bunu algılar, öyküyü besler, gelıştirır, zengınleştırir ve güzelce yansıtırsa ne iyi.. Yapamazsa? Uzun ve kısa öyküler genellıkle bir gece yarısı bu gibilerin bedenlerını terk edıp gider, kendilerını daha iyi besleyıp gelıştirecek sonra da yansıtacak, büyütecek ınsanları aramayı sürdürürler. Pekı, yaşamımızın belh evrelerıni iyi bir Bülent Ecevit şekilde bitirip, bağlayıp bir sonrasına geçmek bahis konusu olduğunda aynı kaideler geçerlı mıdır? Memursak, bir kurumda çahşmaktaysak belli kurallarla tanımlanmış emekliliğimizi, değilsek kendimizı ne zaman emekliye ayıracağımızı ve bunu nasıl gerçekleştireceğimizi genellıkle bu çerçeveler içinde tasarlamak, o evrenin sonunu güzel kılar.. Ya politikacıysak? Hangı yaşta, polıtik yaşamımızın alkış topladığımız evresınde mi, yoksa çevrenin bize artık yapamadığımızı önce nazikçe hatırlattığı, sonra da haykırmaya başladığı bir devrede mi emekliye ayırarak bitırmeliyiz bu serüvenımızı? Yoksa bizim için üretilen gülünç fıkralardan ciltler, antolojiler mi oluşmasını beklemelıyiz? Burada da tıpkı öykülerin yazılmasında, müzik parçalarının bestelenmesinde olduğu gıbı ıçtenlıkle davranabılmek bızı düze çıkarır.. Aksi ise Roş Haşana'da ınanmadan şofar öttüren adam durumuna ındirger bızi: Ne bıze hayır getırir ne de cemaate cennetın yolunu açar bu tutumumuz! ^
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear