26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

3EKİM1999. SAYI706 13 Hatta bu, daha da ileri giderek, sanki bir halk deyimiymişgibi: "Şvayk derki... Şvayk belirtir ki..." biçimine dönüşüyor. Şvayk 'ta, en azından,birkahvearkadaşıyla,yadasöyledikleriniveyaşadıklannıhatırladığımızbir kişilikle eşdeğerli bir gerçeklik söz konusu. Çünkü "Kahraman Asker Şvayk'ın Serüvenleri" düz bir çizgi biçimindeki yapısı, parçalılığı,sistemeksikliği,malzcmebolluğu ve dili ile tam anlamıyla birhalk öyküsü. Onayeniçeşitlemelerkatabilir.eklemelerve çıkarmalar yapabilir, onu desen, dram ve bcnzcri başka biçimlere dönüştürebilir, onunla canlı bir model gibi oynayabiliriz. Bilgilendirici (informatif) karaktcrlen nedeniyle halk hikâyeleri ahlaksal (moral) yargılamaların dışında kalabilirler. Ne iyidirler ne de kötü. Gerçeğin tanıklığının taşıyıcısı ve olduğugibidirler. llgimiztarihedcğilkahramana yöncliyor vc kahramana yönelirken, sonuç olarak onun imajından çok önerdiği dünyaçekiyorbizi. Yanibiziilgılendirenne Haşek'in kitabı ne de bizzat Şvayk. Bizi ilgilendiren Şvaykçılık. şot gibi, ay kırı bir zamanda ve akıntıy a karşı ortaya çıkmadı. Hatta onu ortaya çıkarmak, en küçük aynntılarına kadar açıklamak ve üstdüzeydcbiredebiyatkişiliğikatınayükseltmek de gerekli olmadı. Şvayk, en saf bir kenar (marge) ürünüdür, eylemi de yine toplumun kcnannda ani ve doğrudan bir ey lemdir. tşte onun asıl değeri burada belirir. O edebiyatın kıyı bölgesıni (marge litterarire) hiçbirzaman terk etmemiştir. Onun anlatım özelliklerinin (kaba konuşma, kahveler üzerine bitmez tükenmez laflar, hiçbir zaman açıkçakarikatürizcetmcyeniçiboşbirhalkbilgeliği),antimilitarist imajınınönündesilindiğiyabancıülkelerde, doğal olarak Şvayk da, diğer başkaları gibi biredebieserolarakkabuledilir. (...)" EdcbiyatdünyasınınŞvayk'lailgilenmesi için çok yıllar geçmesi gerekti. Örneğin iki savaşarasınin en etkili eleştirmcni F. X. Salda, bu eserin benzersizliğini çabucak kabul etmiş ve onu sınıflandırmanın ne derüi güç olduğunudahemenanlamışolmasınakarşın bir iki değinmcileyetinmiijti. Şvayk'ınyeni basımları birbirini izlıyor, ama akademik edebiyat araştırmalan onu hep müstehcenlik sınınnda bir karikatür olarak görmeye devamediyorlardı. Şvayk, anıldı,uyarlandı,kıyaslandı, göklere çıkarıldı ya da mahkum edildi ama, onun özünü ortaya çıkaran bir çalışma yapılmadı. Bugün bile hâlâ Şvayk ya da Haşek üzerine doyurucu bir inceleme bulunnıuyor. Hatta, onu (yıllarca tehlike olarak mimledikten sonra) "sosyalist realizm"in bir klasiği olarak okul kitaplannaalan Marksist kuramcılarbilcdenemedılerbunu. YıllarboyuncaHaşek'inKızılordu'dasavaştığınıispat etmek için önsöz ya da sonsöz yazdılar, nutuklarçektiler, tartıştılar, ama Şvayk'ın temel sorunsalının yanından bile gcçmedilcr. Şvayk 'ı bir edebiyat ürünü olarak görmek bıze bıraz yersiz gibi görünüyor. Bu görüş, semiotikvehayal ürünü (illusoire)karakterini böylesine sistematik bir biçimde saklayan çok az sayıda eserin bulunduğu olgusuna dayanıyor. Sanki Cervantes Donkişotsu bir karakter olarak gösterilebilirmiş gibi, Şvâyk'la Haşek de açıkça birbirine kanştınlıyor. Sanki yazarla kahramanı aynı kişilermiş gibi, sanki Şvayk tarihsel birkişilikmiş gibi. Zaten Çekler "Haşek yazıyor ki, Şvayk..." demıyorlar hiçbir zaman, "Şvayk şunu yaptı...Şvaykbunudedi..." , diyor HASEKTEN BİR OYKU... Aziz Nesin, Milliyet Sanat dergislnin, 24 Kasım 1972 tarihli, 8. sayısında; "En Beğendikleri" başlıklı bölümde yer alan yazısında, şunları söylemiş: "Jaroslav Haşek, sınıf bilincinı mizah yoluyla en iyi dile getiren bir yazardır. Ne yazık ki, Türk okurlan, Schvveik dışında, Haşek'i yeterince tanımıyorlar. (...)" Aziz Nesin'in, Milliyet Sanat dengisine aktardığı Haşek'in öyküsünü okuyalım: İTİRAFNAME Radikal Sosyalist Partisı'nin organı "28 Ekim" gazetesi bir dizi makale ile beni Çek kamuoyunun önünde yerin dibine batınp çıkarmaya çalıştı. Itıraf edeyım ki, hakkımda yazdığı şeylerin hepsi gerçektır. Ben "28 Ekım"in yazdığı gibi sadece bir alçak ve serserl değil, daha da kötü bir haydutum. Bundan dolayı "28 Ekim"e bana daha iyi saldırabilmesi için doğaı malzeme vermeye çalışacağım. Bütün Çek kamuoyu önünde, hazırladığım bu ıtirafnâme buna yardımcı olsun! Ulu Tanrıya ve sizlere de, Bay Milletvekili Modracek ve Bay Hudee, itiraf ederim ki, daha doğmadan annemin huzurunu kaçırdım. Benim yüzümden bir sürü geceler uyuyamadı. Uç aylıkken bakıcımı ısırıp boğdum. Bundan dolayı annemin de başı belaya girdi: Prag mahkemesi "çocuğuna bakmadığı için" gıyaben uç ay hapse mahkum etti. Daha o zaman o kadar bozulmuştum ki, mahkemenin karşısına çıkıp zavallı annecığimi kurtarmak için tek kelime söylemek zahmetıne katlanmadım. Aksine, büyüdüm ve hayvanî etkıler göstermeye başladım. Altı aylıkken ağabeyımi yedim ve tabutundaki aziz resimlerini çalıp hizmetçımızin yatağına sakladım. Kızcağız hırsızlık ettiğinden evden kovuldu, ölü soyuculuktan ise on yıl ağır hapse mahkum edildi. Sonradan günlük hava alma saati sırasında diğer mahkumlaria kavga ederken öldü. Nişanlısı kendini astı ve geride altı gayrımeşru çocuk bıraktı. Bunlardan birkaçı sonradan uluslararası otel hırsızlan olarak pariadı, biri papaz oldu, en büyüğü ise "28 EkinrTde yazıyor. Bir yaşıma bastığımda bütün Prag'da gözlerini oymadığım, ya da kuyruğunu koparmadığım bir tek kedi kalmamıştı. Bakıcımla gezmeye çıktığımda şehrin bütün köpekleri beni daha uzaktan görür görmez kaçmaya başlıyordu. Bakıcım kızcağız da benimle uzun zaman dolaşmadı, çünkü onsekiz aylıkken onu Karlsplatz'a götürüp iki paket tütüne askerlere sattım. Bu felakete dayanamadı. Valeslavin'de kendini trenin altına attı. Bu arada tren de raydan çıktı, on sekiz kişi öldü, on ikisı yaralandı. Üç yaşında iken Prag'ın en bozulmuş oğlanıydım. Daha bu yaşta yüksek bir şahsiyetin karısıyla münasebetim vardı. Bu olay duyulsaydı, hem Prag, hem de bütün ülke ayağa kalkardı. Dört yaşımdayken ablamın kafasını dikiş makınesı ile ezdığim için evden kaçmak zorunda kaldım. Ama kaçmadan önce birkaç bin altın çaldım; bunları sonradan hırsızlarla âlem yapıp yedik. Para bitince dilencilik ve yankesiclllkle karnımı doyurdum, bu arada kendimi Prens Thun'un oğlu diye tanıtıyordum (o zamanlar daha kont idi). Yakalandım ve Lıben'de bir ıslah yurduna gönderildlm, fakat çok geçmeden binayı ateşledim. Yangında bütün öğrenciler öldü, çünkü daha önce hepsini odalarına kilitlemiştim. Acı günler geldı. Prag sokaklarında sürünerek dolaşıyor, fırınlardan ekmek, manavlardan elma çalarak yaşamaya çalışıyordum... Fakat Thomas kılısesıne girip altın bir şamdan çalınca, durumum fevkalade düzeldi. Şamdanı bir madrabaza, bir altına sattım, parayı malum sokaktaki malum evlerden birinde yiyip bıtirınce de adamı yakalayıp şantaja başladım. Bırbiri ardından altın sızdırmaya başlamıştım ki adamcağız daha ucuz olsun diye gıdıp polıse teslim oldu. Prag'dan kaybolmak zorundaydım ve Polna'ya doğru yola çıktım. Itirafnâmemin doğru ve tam olması için burada açıkça söylüyorum: Polna'daki kızı öldüren Lisner değildi, bendim! Üç altın için yaptım bu işi! Bundan sonra Polna'da kalamayacağım tabii idi. Yaya olarak Viyana'ya gittim, altı yaşıma bastığımda şehre girdim. Prag'a dönmek için param olmadığından Herren sokağındaki bankayı soymak zorunda kaldım, bu arada da tedbirli davranıp dört bekçiyi birbiri ardınca boğup öldürdüm. Bu tabii en ığrenç suçlarımdan bırıydı, bunun için bir özür zor bulunur. Fakat memleketimi özlediğim, kederli ana babamı görmek ıstedığim düşünülürse... Ama yine sulu gözlü olmak istemiyorum. Sonunda Prag'a döndüm. Yolda ihtiyar bir kadını vagonun açıklığına çektim, elinden çantasını kaptım ve kendisini yola fırlattım. Kompartımanda onu sorduklannda, bir önceki istasyonda indiği ve hepsini selamladığını söyledim. Ne yazık ki, annem ve babam artık yaşamıyorlardı. Babam ahlaksızlığıma üzülüp iki ay kadar önce kendini asmıştı. Anacığım İse Karl köprüsünden kendini atmış, kurtarmak ısteyenlerın sandalını da devirip hepsinin boğulmasına sebep olmuştu. Banka hesabına konmak ıçın zavallı amcamın bütün ailesini zehiriediğimden yapayalnız büyüdüm. Bu arada tabii ki daha fazla para almak için rakamları da değiştirmiştim. Sayın "28 Ekim"in müdürü: Kalemim artık yazmaktan dehşete düşüyor, daha çok itirafnâmemi tamamlamak isterdim. Gerçek pişmanlığın gözyaşları bakışlanmı bulandınyor. Ağlıyorum gençliğime, geçmişime ağlıyorum kana kana ve makalelerınizın devam edeceği haberı beni hudutsuz bir sevince boğuyor. Onlar itırafnâmenın devamı olacaktır. Bütün Çek halkı önünde bu günah çıkarmanın tam olması için Radikal Sosyalist Partinıze alınmamı rica ederim. Yalnız bir parçasını anlattığım hayat hikâyemle güvenınızı kazanacağıma emınım. Partinıze ilk uye ödeneğıni nerede ve ne zaman ödemem gerektığını bildirmenizi rica ederim. Şimdilik yine göruşmek üzere!^ Şvayk veŞvaykçılık Öncc, Şvayk kimdir ve Şvaykçılık nedir, onu belirtelim. Şvayk, her şeyden önce yaşamak ve yaşamını sürdürmek istcycn biri. Yaşamın basit, biyolojik değerine öylesine büyük önem veriyor ki, varoluşsal değerlere karşı gösterdiği eksiksiz "kuşkuculuk"tan kuşku duymuyoruz. Şvayk için saf ve sade yaşamdan başka bir şeyin önemi yok, bu da onu daha rahat, daha sevimli, daha güvenli kılıyor. Bu nedenledir ki yaşamını sürdürmek için ne öderse ödesin ona pahalıyamal olmuş sayılmaz. Nc insancıl yardımlaşmaya, ne kurumlara hiçbir önem vcrmcdiğinden, kendisi hakkındabaşkalanndabıraktığı imaj konusundada hiçbir kaygı duymaz. Şvayk'ın zeki mi yoksa aptal mı olduğu konusundakı tartışmaların da pek bir anlamı yok; duruma görc dcğişiyor ve o, her zaman, kendisi için cn az risk taşıyan rolü seçiyor. O, toplumda en etkili güçlerden birinin saygınlık olduğunu biliyor ve başkalarıyla yarışa gırmekten kaçınıyor. Yine de, yüksek çevrelerce güven* lar. M ı,,,*" . • '" A l " * ^ 4 '"
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear