27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

5ŞUBATI995.SAYI463 küçük Çin vazolan, mincli kutular, mumu sıcaktan eriyip cgrilmiş. kararık gümüşşamdan, birzamanlarbcni o kadar çok oyalayan bu ufak tefek, artık ışıltısız vc yaldızsız geliyor; Beyoglu'ndan geçtiğimiz günlerde Franguli'nin camckânındaki müccvheratın rcnklerinı, pırıltısını onlarda göremeyecegimi sanki ilk kezayırtediyordum. Hoş, görseydim dc ne olacaktı? Franguli'nin camekânında görülmüş yakutlu, pırlantalı yüzüklcr, zümrütlü iğnclcr, birörnek ta;> 1 kü1 pclervcgerdanlıklarbülünanlamını yitirmişti. Güzclliklcrin insaııa gü/el gclcbilmesinin bir masali yok muydu vc biz o masaldan uzak yaşaınak zorunda dcğil miydık? Gö/ümün önünden insanların yıkılışları, karanlık, kuytu sokaklar, yirmi bcş nıumluk, sarı az ışıklı evlcrgeçiyor, her birindcn, hcpsınden, hcr şcydcn mcrhamct çıglıkları işitiyordum. Cîü/ümün önünden yapmak ıstcyip yapanıadıklarını, gitmck ısteyip gidemcdiklcrim, boş yere, gıdcrım avuntusuyla hayal ctliğım dcnı/. kıyıları, rcnkli ampullü gecc gazınoları, bunların sulara yansıyan ısjkları geçiyordu. Sonra yabancı cvin derın scssizligıni dinlcycrck, daha dcmın kipırdanmaya koyulnuışkcn, gcçnıış, günlerdcn kalma eşyanııı cskisı gibi kaskatı kcsiltncsınc şaşıyordum Ayırt cdiyordum ki, buradn tek başınıa can vcrscm, hepsi yinc harckclsizkalacaktı. Sahncdc, Şadıman Ayşın bizc dogru bakarak, " Insanın birbırinc yavaş yavaş kalbini açması ne giizcl şey..." diyc tckrar söylüyor; bu söz, bu scs, ışıkların aydınlattığı sahnedcn, biz aşağıda, karanlıkta, loşlukta oturanlara yankıyor; bu scsi, bu scsi birsonbahargeccsi, artık bcnim olmayan bir evdc, ikibüklüm oturmuş, kalbini sancıya sancıya isjtiyordum. Maksim gazinosunda Tino Rosi sözümona hâlâ şarkı söylüyor; öncc bir piyano başlıyor, sonra çok yumuşak bir crkck scsi, açık scçik anlayamadıgım bir Fransızca'yla. galiba, Mariya tü e ma juva e mon bonör diyordu, Mariya scn bcnim neşcm vesaadctimsin! Maksim gazinosunun penccrclcrindcn görülen ışıklar içindcki Paris, bu kcz, hcr hafta çıkan Hayat mccmuasının moda vc sincma sayfalarında belircrek, kaç kcz kalbimi yoruyordu. Şık vc süslü hanımlar, başlarında gcniş kcnarlı büyük şapkalarla, kahvcrengibeyaz, scpyalı bir fotografta podyum boyunea yürürlcrdi. Rcşit Baran ycrindcn kalkıyor vc Şadıman Ayşın'a bira/ yaklaşıııca, " Nclcrsöylüyorsunuz; bir rüya dcğil bu,dcğil mi?"diyordu. " Hayırcanım. Rüya dcgıl. l'akal bir gecc için birbirimizin hcrşeyi olabilıriz." " Hayır! Bu sözlcr bir rüyanın KISA OYKU 17 dı. Ben etrafımda açık şişe veya gramla satılan insanlar görüyordum. Bclki de ıssızlığın asıl sebebi buydu. O zaman Tino Rosi susuyor, Mariya kimsenin ncşesi ve saadeti olamıyor, gcccyc yansımiij rcnkli ampullcrim sönüp giderek, ben de elden düs,me §u Çin vazolanna, kırık dökük biblolara, minelcri dökülmüş küçük kutulara bakıp, dayanılmaz bir sızı duyuyordum. Neşat Fchmi Bey'in lambasında Ayda Birpiyesinin sahnelcri kaybolmuş, konfctiler vc scrapantınler, bir başkasının cvi gibi olan benim evimde, ayaklar altındaçiğnenmışti. Çok zamanlar var ki hayatım zchirgibi geçiyor. Kapımı kimsc çalmıyor, çalanlara ben açmıyorum. Çalan hertclefon bcndc korku uyandınyor. Sonbahar, kırık pcncerc camından birsarmaşığın kızıl yaprakdökümüylc geldı. Frcnk asması yapraklarınıdökuyor. Fakat bazı günler, ölmüş annemı, kcndimi bıldım bılcli içi boş duran ve ycnnc bir yetıı.sı dc konulmamı^ Suvadö Pari parlonü şişesinin to/unu alırkcn görcbıliyorum. Tuvalet masasında kınıbilir kaç yıl kristal şıselcrin göcvını yüklenmiş bu mor vc gcccmavisi karışımı şişcyi nıçın hatırladıgımı vc sanki hâlâ ycrlı yerindcymışçcsinc gördügümü bilmiyorum. Hatta, akşamlcyın, birkaç kcz önünden geçerkcn gördügüm gibi, Ncşat Fchmı Bey'in BankalarÇaddcsi'ndcki, ışıl ışıl lambalarla, camlarından Frangulı yakutları, safırleri, zümrütlcrı ışıyan küçük mağazasında Şadıman Ayşın Ayda Bir piyesini oynamaya devam ediyor; yarım karpuz biçımındeki buğulu gecc mavisi bir lambanın altında durarak, bu cski piyesin uzun repliginı, aynı ezberimdeki gibi, tekrar söylüyor: " Düşünün bir kere: Yeryüzündc kaybolmuş iki insan, bir akşam, alınyazılarında yazıldıgı gibi karşılaşıyorlar... kucaklaşıyorlar, büyük bir heyccan ıçındcler. İki ipsan... kim vc nc olurlarsa olsunlar... Ikisi dc kalplerindc birikmiş ne varsa, bırbirlcnnc söylüyorlar. Vc crtcsi sabah, bir başlarına, tekrar mahzun, bedbaht olacaklarını artık unutuyorlar..." Mavi, ycşil, kınnızı, cflâtun ve mor, yavruağzı vc sarı abajurların, gece lambalarının, billur avizelcrin kcsmc ışıgında sahnedeki oyuncu, Tino Rosi'nin plakta dönen scsinc sarılmış, dönc dönc uzaklaşıyor ve gitgide çalgılı kutuların dantcla etcklı, biblo balerinlerine dönüşüyor. Bana gclincc, kalbimde hcp mağluplannezginliğı, çok zaman varki, kiralık romanlar arıyorum; anlatımının, üslubunun incehkli, cümlelcrinin güzcl olması hiç öncmlı değil. Fakat artık kimse roman kıralamıyormuş. ^ sözlcri..." " Düîjünün bir kcre; Ycryüzündc kaybolmuş iki insan, bir akşam, alınyazılarında yazıldıgı gibi karşıla^lyorlar... Kucakla^ıyorlar, büyük birhcyccaniçindclcr..." Dcrkcn yinc scslereriyor; solgun gcccmavisi lamba, bana birtakım şapkalar aydınlatıyordu. Mcsclâ ^u bcyaz hasırdan, iki yanına manolyalarolurtulmuş vc manolyaların saplarından bcyaz lül vualctı inmiş^apkayı daha oluz otuzbc;, yıl önccsinc kadar Parisli hanımların başlarında halırlıyordum. Parısli hanımları nıanolyalı !>apkalarıyla ^arkılarda, rcsimlcrdc, siyah vc bcyaz, kahvcrengibcyaz magazin fotoğraflarında halırlıyordum. Onlar, bu şapkaları, boyunlarına gclisigüzcl bagladıkları uzun ipckcşarpları. cllcrindcki azun, bcyaz vc ipck eldivcnlcri, gri kctcn döpiycsleriyle, iijie otuz otuz bcş yıl önccsi nc kadar: "... daha ne yapacaktım? Hah.buldum! BirdamlaSuvadöParisürcccktim!"diyorlardı. Hasır şapkasının manolyalarından incc, süzgün bir tül incn, gri döpiycsli bu hanımlara bakılarak şimdi sanki hâlâ:" Suvadö Pari! Parislı kadınların sırrı! Bu sır, sokaga çıkarkcn sürnıcyi ihmal ctmcdiği bir danıla Suva dö Pari parfönüdür. Burjuva! Hakiki burjuva asla açık ^işc vcya gramla satılmaz..." dcniliyordu. Zalcn Şadıman Ayşın da ^apkasınıçıkarmış,konfelilcrinbaşına,saçlarına yagmasını istemişti. Çünkü sahncdcbıruçtanbirııcascrapanlinlcr fırlntılıyor, kar gibi, rcnk rcnk konfclilcrsahncycyağıyordu. Böylccc Parisli hanımlar kapalı şişcyi açıp bir iki danıla parfönsürüyorlardı. Parfön ^ij>clcrinin o kadar koyu mor vc gccemavısi karışımı büyüleyici rcngini ilk hangi zaman gördügümü pck çıkaramıyor, ama bu sışclcrın birsanat cseri gibi alımlandığını, bcllcktc iz bıraktığını ba^kalarıııa ergcç anlaiabilirim sanıyordum. Zira, Suva dö Pari parfonünün nıodası gcçincc, mor vc gcccmavisi karışımı vşelcri bir köşcye fırlatılıp atılmamışmıydı? Oysaozamanlar, tıpkı birsanat cscnnı varsın kötü bir roman olsunandırırcasına.gökyüzündeyıldızlar vc hclczonî havaî tlşcklcr, Paris'in mcshur Kyfcl kulcsi önündc bu hanımlar... sırtı tamamcn dekoltc tuvaletlı Paris hanımları, locamsı bir balkonda durarak, Paris'c bakmak ıstiyorlar, fakat çok geni:> kcnarlı cflâtun tatta şapkalanndan incn Suva dö Pari şişesi rcngindcki mavimor bir vualct scbcbıylc ışıklar içındc yüzcn Parıs gcccsinc biraz saklanmış, gizlcnmiş olarak karısıyorlar
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear