Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET DERGİ miştim. Ortalıklarda on, on iki yaşlarında küçük erkek çocuklar demek bunun için dolaşıyorlardı. Bir alıcı bir şey sordu mu, haber ilgili yere gidiyordu anlaşılan. Geri döndüm, yanına gittim sütyenli, etekli delikanlının. Nereden biliyorsun benim pantolon aradığımı? dıye sordum. Hiç istifinibozmadı: Biz biliriz ağabey, bu sokağa girdikten sonra kimin nc aradığını, kimin kaç paralık alışveriş edeceğini hemen anlarız. Sen bizi bırak da ne renk kaşe istiyorsun onu söyle. Ya da dur, seni dükkâna göndereyim; bizim arka dükkâna. Orada her renkte, her kalitede pantolon bulursun. Karşı koymama fırsat bırakmadan dükkânın içerisine doğru: Oğlum, bak, ağabeyi birinci adaya götür. Pantolonlanmızı göster, diye seslendi. Sonra kolumdan kibarca çekerek dükkâna soktu. Küçük dükkânın içi kadın giysileriyle doluydu. Duvarlar, yerden tavana kadar, yüzlerce, belki de binlerce kadın giysisi ile görünmez hale gelmişti. Loş dükkânın içinde, tezgâhın arkasında, alçak bir taburede oturan küçük çocuk beni görünce: Hoş geldin amca, dedi, sıntarak. Önüme düşüp, yolu göstersin diye kapmın yanına çekiliyordum ki dışan çıkacağına, bir yığın halinde asılı duran kadın ceketlerinin önüne gitti çocuk. Bana doğru dönüp: Gel amca, dedi. Sonra, iki elini birleştirerek, askıdaki ceketlcrin arasına sokup, iki yana açtı. Güçlükle aynlan ceketlerin arasından, içeriye doğru bir adım atarken, yeniden bana döndü: Haydi,dedi,başıyladaçağırarak. Ceketlerin arkasındaki karanlık koridorun aydınlandığını, biz ıçeride on, on beş adım attıktan sonra, girdiğimiz kapının artık görünmez olduğunu ürpererek fark ettim. Oğluma küçükken okuduğum "Alice Harikalar Diyannda" adlı kitap aklıma geldi. Bukoridor.Alice'indüştüğüdeliğe benziyordu sanki. Çocuğun, önümüzdeki kapıyı açmasıyla çıktığımız bu arka sokağı daha önce hiç görmemiştim. Bu da, kalabalık, giysi dükkânlanyla dolu bir sokaktı. Biraz ilerledik. Arkama dönüp baktığımda, hangi kapıdan çıktığımızı anlayamamıştım. Bu sokakta farklı bir şeyler vardı. lnsanlannsesleri bir uğultugibı beynimi dolduruyordu. Sonra, dükkânların çok düzenli birbiçımde sokağın iki yanına sıralandığını fark ettim. Bitişik düzendeki bu sıra sıra dükkânların her birinin kapısının üzerinde Birinci Ada yazıyordu. Bu yazının hemen yanındada dükkânın numarası vardı. Bu numaralar, bir tür kodlama gibi, yalnızca sıfırlar ve birlerden oluşmuştu. Gözlerim, beni getiren çocuğu aradı. Çocuk biraz ileride, birdükkânın önünde, dükkânın kapısından bana bakan adama bir şeyler anlatıyor, eliyle beni gösteriyordu. Benim de onlara baktığımı görünce, uzaktan: Gel amca, diye seslendi. Sesi, insan seslerinin uğultusunda kaybolmuştu; ama beni çağırdığını anlamıştım. Dükkânın önüne glttiğimde çocuk: Amca, işte burası senin dükkânın; nc ararsan bulursun, ben gidiyorum, dedi. Yanıt verememiştim; çünkü bütün bunları söylerken çocuğun dudaklarınınhiçhareketetmediğinigörmüştüm. Çocuk; kanndan konuşanlar gibi dudaklan hareketsiz, amabelli belirsiz aralık, benim yüzüme bakarak konuşmuştu. öylcsine şaşırmıştım kı "Buyurun, içeriye girin, size yardımcı olayım" diyen dükkân sahibinin ardından, bakışlarım sokakta hızla uzaklaşan çocuğa takılı, dükkânın içerisine doğru yürümüştüm. O çocuk!.. diye şaşkınlıkla kckelerken, dükkân sahibi Evet, çok sevimlı değil mi? Yolu hep çocuklar gösterir, demişti. Mehmet Zaman Saçlıoğlu'dan bir öykü BİRİNCİ ADA O ğlumun istediği dört kitaptan üçünü, girdiğim ilk iki dükkândan satın almış, sonuncusu için kitapçılarla dolu o caddenin başından, neredeyse sonuna kadar yürümüştüm.Caddebitmedenkitabıbulmuştum.Epeyceyorulduğum için, dar bır sokağın caddeyle birleştiği o sevimli çay bahçcsinde soluklanmak istcmiş, eski, tahta sandalycye oturur oturmaz başucumda biten garsona birçaysöylemiştim.Garsonbirdakika geçmeden çayımı gctirmişti. Topu topu on iki ma.sanın bulunduğu bu küçük çay bahçesinde servisin neden böyle hızli olduğunu anlamak için caddeyle birleşen o dar sokağa bakmak yeterlidir. Giysi satan birçok dükkânın bulunduğu sokakta her gelir düzey indcn uygun, giyilebilecck bir şeyler bulmak olasıdır. Eşimin de ara sıra gelip alışveriş yaptığı bu sokağa çoğu zaman kalabalıklığı yüzündcn girmek istemem. Yolu uzatacağımı bile bıle kitapçıların bulunduğu genişcaddeyi yeğlerim. Sokağın öteki başından girmiş insanlar da bu taraftan çıkarken benım gibi yapar, yorgunluklarını gidermek için bu küçük çay bahçesinde biraz otururlar. Kısacası bu bahçe hcm sokaktan caddeyc çıkan ları n hcm dc caddcden sokağa gircnlerın yarı yoldakı dınlenme ve uy um sağlama durağıdır. Az sayıda masa olduğu ıçin oturanların masaları uzun süre tutmasını istemcycn garsonlar, istcnıleni olabildiğince çabuk getirir, rahatsız edici bakışlarını oturanlann yüzlerindedolastırarak ya kalkıp gitmcye ya da ikincibiristektebulunmayazorlarlar müşterilerini. Buyüzdenbubahçede urası nasıl bir yer, bu dükkân nasıl benim dükkânım olur? Evet, gördüğüm pantolonlar eski pantolonlanm, bunlan tanıyorum, ama bunlar burada ne anyor? ne sevgililer ne de gelinlerini, damatlarını çekiştirmeye gelmiş emekliler görebilirsiniz. Okullanna o gün gitmemiş, gelip geçenleri tedirgin gözleriyle bir radar gibi tarayan sınav kaçkını öğrencileri de ancak birkaç dakika için görebilirsiniz burada. Insanlar, bu çay bahçesinde, gitmeyi düşünerek otururlar. Garsonun aceleciliğine karşın, çayımı içerken oğlumun istediği kitaplara, naylon torbadan çıkarıp bir göz atma fırsatı bulabilmiştim. O çok aradığım kitabın adını sora sora ezberlemiştim bile. "Korku ve ötesi". YazanEmilio Lumına. Kitap, ciddi bir yayıncvi tarafından yayımlanmıştı. Arka kapaktaki tanıtım yazısını hızla okudum. Korkunun psikolojik çözümlemesi, insanın korkulannın çocukluğuna, bcbekliğinedayandığı, hatta gcnlcrine kadar gittiğı, falan filan. Oğlumun, üniversitedepsikolojibölümünüseçmişolması hiç hoşuma gitmemişti. Ama son derece başarılı oldu. Bu yıl son sınıfta. Mesleğini çok seviyor. Bu başarısı, mutluluğu beni gönendiriyor. O benim hayatta en sevdiğim varlık. Bu kıtapları onun için aldığımı bilmek bile yorgunluğumu unutturuyor. Garsonun bakışları bende de diğerlerinde yaptıgı etkiy i yaptığından, bir çay içip hemen kalktım çay bahçesinden. Ikinci kez aynı caddede yürümek istemedim; o dar sokağa girdim. Hafta içi olduğundan o kadar da kalabalık değıldi. Otomobillerın buraya girmesi yasak olduğu ıçın insanlar hem kaldınmlarda hem de yolda yürüyorlardı; ama, alışverişe gelenler, benim gibi yalnızca geçenlerden daha çok olduğundan, kaldınmlar yol dan daha kalabalıktı Sağıma.soluma bakarak, hızlı olmayan adımlarla, yolun ortasından yürümeye başladım. O sırada, birkaç gün önce, yeni bir pantolon almayı düşündüğümü anımsadım. Bu sokakta beğenebileceğim bir şey de mutlaka çıkardı. Bir dükkânda güzel bir kaşe pantolon gördüm, ama pahalıydı. Sokağın bu başındaki dükkânlar zaten pahacıdır; ilerledikçe fiyatlardaha ucuzlar. Birkaç yüz metre kadar sonra, dükkânlardan bırının önünde oldukça gülünç bir görüntüyle karşılaştım. K.ara yağız, pos bıyıklı, crkek simgesi bir genç adam; pantolonunun üzerine gıydiği pembe bir eteklik ve gömleğının üzenne taktığı kırmızı birsütyenle, türlüşaklabanlıklaryaparak alıcı toplamaya çalışıyordu. Ağabey, gel, erkeklere göre de mallanmız var, diye bağırdı bana bakıp. Onun bu sesienişiyle, dükkânın önünde duraklamış, kendisini aptal aptal izlemekte olduğumun farkına vardım. Utandım, başımı, teşekkür ederim anlamında sallayarak yoluma devam etmeye başladım. Arkamdan yine seslendi. Ağabey, aradığın pantolon bizde. Bu fiyata kaşc hiçbir yerde bulamazsın. Haberleşmenin hızına hayret et MEHMET ZAMAN SAÇLIOĞLU 1955 yılında Bursa'da doğdu. TED Ankara Kolejı'nin ardından Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nda öğrenim gördü. 197781 arasında Ege Universitesi'nin, 198186 arasında Marmara Universitesi'nin güzel sanatlar fakültelerınin tekstil bölümlerinde asistan olarak çalıştı. 1990'dadoçent oldu. Belçika Gent Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi ve Avustralya VVollongong Üniversitesi Yaratıcı Sanatlar Fakültesi'nin tekstil bölümlerinde kısa sürelerle konuk öğretim üyeliği yaptı. Plastık sanatlar alanında ceşitlı grup sergılerine katıldı. Üç kişisel sergi açtı. Şu anda MÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Bölümü'nde öğretim üyesi. Yazın yaşamına şiirle başladı. İlk şiir kitabı 1985 yılında YAZKO'dan yayımlandı. Şiirleri, aralıklı olarak, YAZKO, Düşün, Broy, Varlık, Milliyet Sanat, Gösteri, Türk Dili, Türk Dili Dergisi gibi çeşitli sanat dergilerinde yeraldı. 1993 yılı Yunus Nadi Yayımlanmamış Öykü Ödülü'nü, Vüs'at O. Bener ile paylaştı. Saçlıoğlu evli ve bir kızı var. ı