26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

başmın göz yummasıyla bir çocuk oyununa dönüşürdü. Sahil yolu da henüz yapılmamış, denizi izleyen patika boyunca kurumaya bırakılmış çirozlar arasına sıkıştırılırdı bütün oyunlar. Palamuttan dönen bahkçılar onlan göriince sahile biraz daha yanaşır, kasalar dolusu balığı sahile fırlatırlardı. Kabzımallar da Tekirdağ dönüşü karpuzlannı sessiz sedasız kıyıya bırakır, öyle geçip giderlerdi. Ramazanlap ve cenazeler Müslümanlar azınlıktaydı ama hiç hissetmemişlerdi bunu. Bir evden cenaze çıktı mı, üç gün cenaze evinde yemek pişirtmezdi Rum, Ermeni ve Yahudi komşulan. Ramazan oldu mu, çocuk lannın ellerinde ekmek sokağa çıkmalanna izin yoktu. Belki kokusu yayılır da içleri çeker diye yemckler bile kapalı camlar ve kapılar ardında hazırlanırdı. Kadınları sabah altıda kalkar, kapılarının önünü temizler, yıkarlardı. öyle ki yedi vardiyasına yetişmeye çalışan işçiler, sigaralarını yaktıklan kibritleri bu temiz sokaklara atmaya utanır da ceplerine sokuştururlardı. Pilakinin, balıkla yapılan her türlü yiyeceğin pişirilmesinde de onların üzerine yoktu. Yüce'nin kansı Adviye bir türlü balık temizlemesini öğrenememiş, eve her balık gelişinde komşulardan yardım ıstenmışti. Bir gün de Vitali, Koşucu'ya salyangoz yedirmişti. Eve gelip de annesine "Amma tatlı şeymiş o salyangoz" dediğinde ise soluğu sokakta almıştı. Vo 67 EyÜÜ Sonra o malum gün, 67 Eylül gelmişti. Şimdi bile içlerini sızlatan o ıkı günün yaşamları boyunca içlerini sızlatacağının farkında değillerdi henüz. Ellerinde tahtalar, palalarla Yedikule'ye giren kalabalık bir grup önce Belgrad Kilisesi'ne, oradan da Aya Konstantin Kilisesi'ne yönelmişler, her şeyi yakıp yıkmışlardı. Sıra evlere geldiğinde, çoğu, Müslüman komşulannın yanına sığınıp canını kurtarmıştı, ama radyolar, buzdolapları camlardan uçuşmuştu. Ortalık sakinleşince de Rumlar Yunanistan'a, Yahudiler de Israil'e gitmek üzere eşyalarını toplamaya başlamıştı. "Durun, gitmeyin" demeleri, onların yüreğine yerleşen korkuya takılıp kalmıştı. Tunca Sineması'nda beş kuruşa dört fılm izlemeler, ellerinde fenerler Samatya'ya karnaval izlemeye, bostanlar arasındaki boş arazideki cambazhaneye, KaragözHacivat seyretmeye gitmeler çok gerilerdeydi artık. Kolva günlerinde Rum kadınların önüne geçip elîerindeki helvayı daha kiliseye gitmeden bitirmeler, ağız kenanndan yağ sızdıran çift göbek marulların tadı çok eskilerdeydi artık. Veliefendi'de, Çırpıcı Çayırı'nda, lstitalya bahçesinde piknikler de öyle. Koço'nun ve Sesikısık'ın meyhaneleri kapanalı beri de laterna sesi duymaz olmuşlardı. Şimdi Sıvaslılar, Malatyalılar, Urfalılar'ın sözü geçiyordu Yedikule'de. Elli C U M H U R İ Y E T DERGİ 2 4N İ S A N Yaı akyamlart kadınlar avlarinln ttnün* klllm •tıp sohbate dalariardı. Klllm gen* yarda, ama. bini aşkın nüfusta, taş çatlasa bin beş yüzü geçmezdı doğma büyüme Yedikuleliler'in sayısı. Bir de Süleyman Kızıltay'ın Safa Lokantası kalmıştı eskilerden. Arnavut kaldınmının yerini asfalt, bahçeli evlerin yerini üst üste yığılmış be tonlar almıştı. Konuşmaktan yorgun düştüklerinde Koşucu, ceketini alıp, "Eve gitme zamanıdır" dedi. Sokağa birkez daha çocukluk gözleriyle bakıp vedalaştı Yüce'yle. Konfeksiyon çıktı çıkalı anlaşmalı bir sessiz liği yaşadığı makinesinin başına geçen Yiice ise, yeleğin ilik dikişlerini yokladı. Bir kez daha kaç yıldır yokluğuna alışamadığı Adviye'yi düşündü. Güneş zindanların arkasına düşene dek de başını kaldırmadı işinden... ^ 13 1 9 9 4S A Y I 4 2 2
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear