Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
hangisi diye bakındim. Sonra Adnan özyalçıner gösterdi. Hayır kahveyi dcğil, rıhtımın taşlanna yerleştirilmiş ikikocaman minderi. Denizde motor ufağı, sandal büyüğü bir tekne. Ahçıbaşı külahlı, temizpak bir adam. I/gara'da balıklar. Bir de lcvha: Balıkekmek 20. Minderc oturup, uyaklannı denize sarkıtıp, balık ckmck yemcnin keyfıni diişündük. Sonra ister isteme/ Yenikapı'yı. Kumsaldaki yazlık bahçc sinemalarını, Motorlardaki bahk lokantalarını. Nostaljisiz. Dcniz kıyısını biraz daha dolaşınca gördük iskeledeki ban. Işıl ışıldı ya da ışıklı. Günümüze pek uygundu. Iskele özelleştirilmişti herhaldc, boyanmış, ışıklı tüplcrle bezenmiş. Ordan başımızı kaldırdığımızda farkcttik Ali Baba'nın kahvesini: Yeşilliklerin gölgelediği ışıkları, yayvan bir köşk gibi yayılan teraslarını. Çevredeki ses, ışık bağırganlığı a Oturduğumuz masanın hemen ilerisinde genç gazetecilerden Meral. Kimler gelir diye soruyorum. Pek meşhur kimse gclme/ yanıtını veriyor. Kızım Ayşe de böyle bir yanıt vermişti: Benim gibiler gelir daha çok, sinemaya, resme, müziğe meraklılar, öğrenci kısmı. Meral'in masasındaki, tiyatro meraklısı genç kız. "Nilgün Marmara uğrardı en çok," diyor. Sonra, Mchmet Güleryüz, Alattin Aksoy adları geliyor akla. "Evleri buraya yakın da". Seyhan Erö7çelik, Orhan Alkaya, Mozayik grubundan Biilcnt (Somay), Cezmi Ersöz. "En ıyisi Ali Baba'ya bir sorun" diyor Meral, "bakın ilerde." "Sonra," diyorum. Ali Baba, az önce iyi akşamlar diledi bize. Biz çevreye bakınırken. Şimdi ne oldu bu kahveye diye soramam. Bu hava içinde utanırım. Sonra Meral'e, "Kuzum bu kahveye ne olmuş?" diyorum. "Herkes gitti, bittı diye ah ediyor." Tek sözcükle yanıtlıyor: "Satıldı, açık artırmayla." Biraz da kızıyorum bu yanıta. Anlaşılan kısa, yasal bir hikâye bu. Eh, Ali Baba da, bastınp parayı kendi alsaydı. Ya da bunca "ah vah eden" para toplasaydı. Ne bileyim, şirket kursaydı, uğraşsaydı.. "Bütün eksiklerin parayla tamamlandığı bir çağda değil miyiz?" "O yol da denendi" yanıtını alıyorum. "Ama başarıl.ımadı." Yalın, küçük bir olay Ali Baba'nın kahvesi, yalın bir öyküye sahip. Ali Baba, kırk yıl önce çevreyi adam edip bir gecekondu kurmuş buraya. Bir de kahve. Tapu tahsis belgesi de varmış. Sonra başkalan da varmış orada hakkı olan. 22 kişiymişler. Ama vergilerini vermemişler. Sonra bir mahkeme, o 22 kişinin hissesini Hazine'ye devretmiş. Belediye, Hazine, Ali Baba ve ıki kişi daha beş hissedar kalmış ortada. Bir izalei şuyu davası. Haydi açık arttırma. Ali Baba, her ne kadar arttırsam naiile, diyor. Karşımdakilerde para bol, üç milyarın üstüne çıktık, durmadılar. (Az önce, arttırma ıçın toplanan dayanışmadan sö/ edildığinde, gençler bir milyardan, bu işe önayak olanlardan sözettiler. Ama soramam bunu Ali Baba'ya. Olan olmuş). Sonra Ali Baba hayıflanıyor: Belediye de sahip çıkmadı hiç. O da hissedardı. Ali Baba, kahveye gelip gidenleri anlatıyor. "Bir gün nişanlanırlar kendi aS A Y I 397 rasında, burda dinlenebılirsiniz, dcr gibiydi. Merdivenlerine doğru yürüdük. Kısa YasalBlrÜykü Kahve, üç ya da dört katlı bahçelerden oluşuyor. öyle yerleştirilmiş ki birden sayamıyorsunuz.Her bölüm kendi içinde, bağımsız. Ağaçlık. Masalardaki kitap okuyanlann, söyleşenlerin de pek sesi çıkınıyor galiba, çıt çıkmıyor denir ya, öyle bir sessizlik. Masalardakiler hep genç yaşta gibi gcldi önce, sonra ayırdettim her yaştan müşteri vardı. Bir garson kocaman bir tepsiye dizdiği çay bardaklarını, yine yavaş bir sesle sorarak dağıtıyordu. Masalann aralannda kimseye sırnaşmayan kediler. C U M H U R İ Y E T D E R O İ 3 1 E K İ M 1 9 9 3 ralarında. Düğunlcnne gıderız." Sonra bir bakarız masalar arasında bir bebek. Buranın müşterileri hep gençtir, babadan oğula devrolur masalar." Ali Baba. hep kahve yaşayacakmış gibi anlatıyor. Ben tek tek görüyorum sürekli yüzlerini, memleketine giderken vedalaşanların, dertlerini açanların. Sonra hatırlıyorum yine. Burası satıldı. Paralar almdı verildi. Tapu işleri tamam. Kasımda bir yıl daha işleteyim" başvurusuna tam bir yanıt verilmemiş. "Çocuklar dağılıp gideceklcr" diye içini çekiyor. Ben Abdül'ün karikatürüne bakıyorum. Nc olmuş sanki, diyeceksiniz biliyorum. Ali Baba burayı boşattı mı Mersin'e gidecek. Öğrenciler, sanatçılar da, kendilerine göre bir yer arasın artık. tstanbııl'da yitip giden her yerin tasasına du^ecek olsak, ohooo.. Öyle ya, burası, bu kahve üçyüz yıllık, bu otel I793'de kuruldu, bu aşevi, Amsterdam'ın ilk aşevi diye duyuru yapılan Hollanda'da mıyız? Akılları olsa onlar da o binalan yıkar adam cdcrler. Bin yıllık yerde, bin yıl önceki gibi gemici lokantası işletme/ler. Ali Baba'nın Kahvesi kırk yıl yaşamış ne mutlu. Yahya Kemal'in Park oteli bile tarihi değildi. Nilgün Marmara da kim oluyor? Adnan Özyalçıner, hiç çağa uymaz. Sahil boyunda benim anlattıklarımı dinlemedı bile. O bilge sesiyle: "Bir varmış bir yokmuş" dedi. "Bir Ali Baba varmış. Bir de Kırk Haramiler." Dedim ya, bu hikâyeciler, yasa, kapital, yükselen değerler bilmez. • < 11