14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

G Y ÜNLÜK Salâh Birsel Şairler ve oyuncular 19Kasım 1989 azarların çoğu, kendi çağlarının yazarları üzerinde yanılırlar. Goethe de bundan kurtulamamıştır. Pazartesi 14 Şubat 1831 gecesinde Weimar Tiyatrosu'nda, Baba Dumas'nın (Alexandre Dumas Pere) III. Henri adlı draması oynandığı vakit onu göklere çıkarır. Seyircilerin oyunu beğenmemesini de onun, Calderon'un Yürekli Prens'i gibi yığınlarca tutulmayan bir yapıt olmasına bağlar. Bu konuda Eckermann'a şunları da söyleyecektir: Ben hâlâ Weimar Tiyatrosu'nun başında olsaydım, III. Henri'yi oynatmayı göze alamazdım. Çünkü Yürekli Prens'i halka yutturmak için Schiller'le neler çektiğimizi çok iyi bilirim. Doğrusunda, Baba Dumas'nın oyunları, Paris'te oynandığında, büyük alkışlar almıştır. 1829'da Fransız Tiyatrosu'nda IIF. Henri büyük bir başarı kazandıktan sonra 1831 'de Antony, 1832'de de Nesle Kulesi birbiri ardınca yazarın adını yükseklere fırlatmıştır. Gelin görün ki 25'e varan bu drama ya da güldürülerden, ya da Üç Silahşörler ve Monte Kristo Kontu gibi romanlardan günümüze hemen hemen hiçbir şey kalmış değildir. Goethe, Alman ressamı Neureuther'i (18061882) de iyisinden pohpoha çekmekten çekinmez. Onun kolayca rastlanamayacak yeteneklerden biri olduğuna inanır. Kırları, dağları, ağaçları (insanlar ve hayvanlar kadar) ustalıkla çizmesini bilir. Onda yaratma, sanat ve beğeni anlayışı en yüksek kertededir. Ay okurcuk, Neureuther'in XIX. yüzyıldaki ününden ise geriye nokta takat kalmamıştır. Yağlıboyaları Münih'te, Schack galerisinde hâlâ bulunmaktadır ama sanat tarihçilerinin (Herbert Read, Hans L.C. Jaffe, E.H. Gombrich) kitaplarında onun adına pek raslayamazsınız. 12 Aralık 1989 ^#V\ ^ .. . adıköy Kad 21 Kasım 1989 Uoethe, Fransız şairi ve şarkı estepetacısı Beranger'yi de şiir biliminde usta oltfp olnıadığına ve çeşitli alanlarda buğu haline gelip gelmediğine kulak asmadan, küt çat pat, göklere çıkarmıştır. 1827 yılıdır bu. Ocak ayının da yirmi biri. yani Beranger 47 yaşını yaşıyordur. Goethe onun adını, o yıl, Yeni Şiir Denemeleri adlı kitaptan öğrenmiştir. Onu büyük bir yetenek sayıyor, sıradan beğenilerin dışına taştığına inanıyordur. Dört gün sonra Eckermann, kendisine Beranger'nin şarkılarını bir araya getiren bir derlemeyi sunduğu vakit de şöyle der: Bu şarkılar kusursuzdur. Kendi türü içinde örnek alınacak güçtedir. özellikle neylemeli, neşlemeli kavuştaklarına diyecek yok. O nakaratlar olmasaydı, hemen hemen tümü asık suratlı, yavan, iğneleyici şarkılara dönüşürdü. Beranger, bana sık sık Horatius ile Hafız'ı düşündürUlr. lkisi de çağını aşmıştır. Alayları, şakalarıyla yaşayış biçimlerinin bozulmasına karşı çıkmışlardır. Gerçekte Beranger, uzun yıllar, Fransa'nın en önde gelen halk şairlerinden sayılmıştır. Hele 1821 yılından sonra yayımladığı bir kitapla hapis damına düşünce ünü, bütün biitüne genişlemiştir. O çağda bütün Fransızları kamçılayan duygular onun şiirlerinde yansısını buluyordur. Bu şarkıların 1830 ihtilalinin doğmasında da büyük yardımı dokunmuştur. Nedir, daha sonraki yıllarda Beranger'nin ünü haraba yüz tutar. Fransız yazın tarihçilerinden Albert Thibaudet şöyle diyecektir: Beranger'nin soluğu 183Oyılında hemen hemen kesilmiştir. O da çokça önem verdiği ününün, halkça tutulmasının artık susması gerektirdiğini çakmıştır. Ama yine de şiirler yazmayı sürdürdüğünden kentsoyluluğu yerden yere vuran ve gülünçleştiren o büyük dalga onu modası geçmiş bir şair durumuna yuvarlamıştır. Tarihçi J. Calvet de onun bir zamanlar, şiirin monopolye hakkını elinde tutan şairlerden biri olduğunu, XX. yüzyılda da aman tanrım, unutulduğunu ileri sürer. lşin tuhafı Beranger, XIX. yüzyıl Türk şa irleri arasında da ün kazanmıştır. Şair Saffet (1794, 1866), Beranger'nin ölüm haberini aldığı günlerde (1857) onun anısına bir şiir döktürmüştür. 44 dizelik bu bazlama şöyle başlıyordur: Beranger eşi yok şair imiş iklimi Paris'te Göçüp gitmiş sonsuza yaşam eglentilerinden Değil ancak sanatçılar ahali bile yas etmiş Ayn düştiik diye böyle benzersiz bir uzdilliden Cenaze gideri olmak için elhak verilmiştir Nice yüz bin frank degerbilir kral elinden Gelin görün ki, Saffet bu şiiri daha çok Keşmir derisi gibi parıl parıl parladığı halde aşağılamalafa itelenen ya da sürgünlerde süründürülen Osmanlı şairlerini savunmak için kalemc almıştır. Şiirin bir yerinde sonlara doğru kendini de ekrana getirir ve Ekmekçi Asvador ile Bakkal Yani'nin elinden salgınkırgın düştüğünü ortaya döker: Zavallı Saffet'in kurtulmadı gitti ah yakası Haldun Taner Tiyatrosu'nda Aktör Kean. Ingiliz oyuncusu E d m u n d Kean'in (17871833) yaşamını sahneye taşıyan bu oyun günümüz tngiliz yazarlanndan Raymund FitzSimons'nun elinden çıkmış. Benim kuşağımdan olanlar Aklör Kean'i yıllarca önce seyretmişlerdir. O oyunda iki kadının birden sevdiği bir aktör canlandırılıyordur. Kadınlardan biri Galler Prensi'nin kur yaptıgı bir kontes. öbürü de Kean'in ateşiyle yanıp yakılan Anna Darhby adında bir genç kız. Nedir', Kean'in gönlü kontesten yanadır. Bir gece, bir oyun sırasında kontesi, prensin locasında görünce, öfke atına biner ve prense akıl almaz hakaretler yağdııır. Bereket Prens, gönlü yüce biridir. Aktörün arkadaşlarının araya girmesiyle de Kean'i bağışlar. Edmund Kean on yıl boyunca taşra tiyatrolarında sürttükten sonra 1814'te Londra'da Drury Lane Tiyatrosu'nda, Venedik Taciri'nde (Shakespeare) Shylock rolüyle üne kavuşmuştur. O günden sonra Shakespeare oyunlarıyla dikkati çekmiştir. Ünü, kısa zamanda Iskoçya'ya, Amerika'ya ve Fransa'ya taşan Kean, ne yazık ki doruğa ulaşır ulaşmaz kendini içkiye, eğlenceye ve de hoppalığa kaptırır. Parasını har vurup, harman savurduğu için de son günlerini yoksulluk içinde geçirir. Raymund FitzSimons, oyununu daha çok Shakespeare'in Olhello, Macbeth, III. Richard, Coriolanus, Hamlet, Kral Lear, Atinalı Timon oyunlarından derlediği parçalara dayandırmışlır. Haldun Taner Tiyatrosu'nda Kean rolünü canlandıran Cihan Ünal'ın başarıya ulaşmadığı söylenemez ama bu rol ancak Shakespeare ve benzeri oyunlarda pişmiş bir oyuncunun üstesinden gelebileceği bir oyundur. Böyle birisini de sanırım TUrkiye'de bulmak olanaksızdır. Gerçi, Muhsin Ertuğrul, Şehir Tiyatrosu'nun başında olduğu yıllarda hemen hemen her yıl perdelerini bir Shakespeare'le açardı ama bu, memleketimizde bir Shakespeare oyunculuğu oluşmasına yetmemiştir. Ben Aklör Kean'i, otuzlu yıllarda Raşit Riza'dan seyretmiştim. Raşit Riza, lavallah, söz pehlivanı bir oyuncuydu. Hele perde önünde, Aktör Kean'in yuhalanmasını canlandıran bir pandomima sergiliyordu ki seyircileri kendi kendisinin merakına düşürmüştü. Raşit Riza'nın Aktör Kean'i Baba Dumas ile Frederic Gaillardet'nin birlikte yazdıklan oyundur. Oldukça tuhaf bir öyküsü de vardır. Oyunu ilkin bir taşra avukatı olan Gaillardet yazmış, bir arkadaşı da onu düzeltmesi için Baba Dumas'ya iletmiştir. Dumas, onu iyisinden elden geçirdikten sonra da 1836'da onu kendi adıyla oynatmıştır. Bunun üzerine Gaillardet, Dumas'yı düelloya çağırmış ve de kendisini dava etmiştir. Mahkemeyi kazanınca da afişlerden Dumas'nın adını sildirip kendi adını yazdırmıştır. Ne ki, çokları bu kitabı Dumas'nın bir yapıtı sayar. 1954 yılında Jean Paul Sartre Aktör Kean'i yeniden yazdığı vakit ona yine Dumas'nın bir yapıtı gözüyle bakmıştır. D 34
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear