26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Kaynadıkça kaynadı şıra, zamaııı gelmıştı bulamaç yapmanın, ocaktan bır bakraç şıra alındı, bır unla bulamaç yapılıp tekrar kazana dokuldu ağır ağır Elazığ bahçelerinde dut pestili Erdal Yazıcı kşamdan hazırlık tamamlandı; çarşaflar, kazan, ocak malzemeleri ayarlandı; erken yatılmalıydı. Sabahın köründe kalkılıp dutlar sallanacaktı. Kinıi Ankara'dan, kimi de İzmir'den gelmişlerdi; 'rahmetli babalarının' bahçelerinden bakımsız da olsa üçbeş ağacın dutundan pestil yapacaklardı. 'Rahmetlj' baba ve annelerinin bu dünyadan göçmeleriyle birlikte ot ve ocakları yok olmuş, evleri viraneye dönmüş, geriye onlardan kala kala kocamış, azgın doğa koşullarına direnebilmiş dut ve badem gibi ağaçlar kalmıştı bahçelerde. Şafak sökmeden herkes işinin başındaydı; Ahmet Kaya emekliydi; yaşına göre gençlere taş çıkartırcasına ağaca bir sincap gibi tırmandı, yine de dikkatli olmalıydı! Hanımı aşağıdan, "Aman sıkı tutun Ahmet, diişmeyesin bu yaştan sonra..." diye uyarmadan A edemedi. Aşağıdan da çarşaf gerildi sallanacak yerin altına. Ahmet Kaya dala bir vurdu, bir daha derken dutlar çarşafa yağmur gibi dökülmeye başladı; dalları tekmeledikçe, "Hey miibarek, köküne bereket..." diye mırıldandı. Bir ağaç, bir ağaç daha; bakraçların biri dolup diğeri boşalıyordu, on beş tenekelik kazana. Böylesi anlarda imecenin en güzel örnekleri sergilenir; en yaşlıları Fatma Yılmaz eşliğinde, komşular da kazan başında yerlerini almışlardı. Ocak başındakilere Fatma Yılmaz ne de olsa yılların deneyimi vardıdirektifler yağdınyordu: "Anam Zabite, kaç barkaç dut korsan o kadar da su koyasın ocaga... Anam Cahide, sen de çalıyı, çırpıyı yanaştır..." Derken 'Nezahat Abla' da koştu yardımlarına. Işler tıkır tıkır yüruyordu; kolektif dayanışmanın en güzel örneği sergileniyordu. On beş tenekelik kazanın altına çalı çırpı, odun sürUlup ocak canlandırıldı. Tamı tamına iki saat kaynatıldı dut ocakta; sonunda yan taraftaki küfede suyu süzüldü dutun; geriye sadece küspesi kaldı. Süzülen 'şıra' tekrar kazana koyuldu ve Cahide'ye yine iş düştü: "Anam ocağı çalı çırpı odun..." Kaynadıkça kaynadı şıra, zamanı^elmişti bulamaç yapmanın, 'Fatma Nine' direktifini verdi: Ocaktan bir bakraç şıra alındı, bir leğen içinde unla bulamaç yapılıp tekrar kazana döküldü ağır ağır... Tekrar ocak canlandırıldı; kaynadıkça üzerinde köpük (keO çoğaldı şıranın: "Anam Sevim kazanın kefini alsana..." Bu ara 'malez'in serileceği dam ayarlandj; çarşaflar ıslanıp serildi. Kazandaki bulamaç (malez) koyulaştıkça koyulaştı ve tam çarşafa serilecek kıvama gelmişti ki ocağın ateşi söndürüldü. 'Nezahat Abla' damda çarşafın başına geçti; sıra mahallenin 'delikanlıları'ndaydı. Kazandaki malez tah ta merdivenlerden dama taşındı. Ve 'Nezahat Abla' bir beton ustası edasıyla ne ince ne de kalın malezi çarşafa yaydı. Malez çarşafa serilirken bu kez ocak başında konu komşu, çoluk çocuk, 'kazan dibl'nin tadına bakmaya başladılar: "Hani ya kaşıklar!.." Kimisi kaşık bile bekleyemedi; parmaklarıyla çoktan yalanmaya başlamışlardı: "Anam elini/e saglık çok da datlı olmuş... Bereketle yiyin pestilinizi... Sizlerin de clini/.e sağlık..." lşler bitti. Ocaktan geriye kalan ateşte isot (biber), patlıcan kebabı yapıldı. Ardından soğuk bir su çekildi pınardan, yürekler serinletildi. Kazanlar yıkandı. Dutun geriye kalan küspesinden ise sirke yapılacaktı. OrtaIığa şarap ve sirke kokusunu andıran bir koku yayıldı. Ne olursa olsun malezin tndına bakmadan gidilmezdi. Hele biz de yiyelim bir dut gölgesinde malezi kaşık kaşık: "Oh dutu sallayanın, pişirenin eline saglık..." D
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear