Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
<J ÜNLÜK Salâh Birsel ona şiri jiyan plaketi de verir: Zulmu, haksızlığı gördiikçe ederdin galeyan O zaman da /annedilirdin bir şiri jiyan 12 Temmuz 1990 Dir yapıtı yeniden yeniden okuyan kişiler önünde un ufak olurum. İkinci kez okunan bir kitabın ilk okunuşuyla, üçüncü kez okunanın birinci ve ikinci okunuşlarındaki rüzgâr surfuyla hiç mi hiç girdisi çıktısı yoktur. Fransız yazarı Alain'in işi gücü de budur. Bir okuduğunu bir daha okumak, bir daha okumak. Yazıya oturacağı vakitler de konuyla ilgili kitabı yeniden, bir görev olarak harmanlar. Balzac'ın Vadideki Zambak'ını, Stendhal'in Parma Manastın ile Kızıl ve Kara'sını elli kez okuduğunu itiraf eder. Ne ki ona göre bu yapıtlar, haşaaa, eskimiyordur. Her defasında onları daha önce okurken tattığı hoşmerimler, kitapların yanında iki çemberli selamlarla geriye geliyordur. Kipling'in öykülerini de yorulmadan, yere düşüp kırılmadan habire kucağına alır. RobertLouis Stevenson'un Define Adası'nı ise hemen hemen belleğine kazımıştır. Buna karşılık, Flaubert'in Madam Bovary'sine her el atışında kitabın değerınden bir şeyler eksildiğini duyar. tngiliz denemecisi Aldous Huxley de bir okuma koşucusudur. Bir maratoncu. Voltaire'in Candide'ini yeniden okuduğunda kitabın başkişilerinden Martin'in yaşam felsefesine iyisinden yapışır: Martin'in öğretisi coşkuya kapılmadan, sadece seyirci olarak en korkunç doğa yıkımlarını ve de insan saçmalık ve kötülüklerini seyretmeye yetenekli olduğumuzu anlatır bize. Oysa bunlar eskiden, bizi şaşkınlıktan şa.,kınlığa, tiksintiden tiksintiye sürüklerdi. 18 Temmuz 1990 wairlerin çoğu ikinci, üçuncü, ne diyorum dördüncü, beşinci gradodan sanatçı olmaya bakar. Başarıya ulaştıkları, hedeflerine süzük gözlerle yanaştıkları vakit de ancak ikinci, uçüncü, dördüncü, beşinci sınıf şairliğin yalımını parlatmış olurlar. Kimileriyse çıkış noktalarında volkanlı zekâlar taşırlarsa da zamanla vızvız türunden ozanlara kapılarak şiiıierini sulandırır ve de kâğıt fener ozanlar katına yerleşirler. Sunar Sitesi, 21 Temmuz 1990 • ostacı bir paket kitapla kendi rekorunu kırdı. Geçen yıl sadece Burhaniye adıyla yazlıktaki yerimi bulmuştu, bu kez paketin üzerinde Burhaniye yerine Ayvalık yazılı olduğu halde onu yine, bir uzmanlık göslererek bana iletti. Fevzi Günenç'in öyküleri: Gül Dokurdu Gözlerin. Leyla Şahin'in şiirleri: Acı Toplayan İpekli Çardak Kuşu. Fevzi Günenç'i 1516 yaşlarından tanınm. Gaziantep'ten. 19541955 yıllarmı orada geçirmiştim. lş müfettişi olarak. Babası bir hanın kapısında gazete satardı. Çokluk da bu işi onun yerine küçük Fevzi yapardı. Ben de oraya günlük gazetemi almaya gittiğimde, aralık aralık kendisiyle edebiyat konuşurdum. Yüreğinde yazın sevgisinin ilk ışığını uyandıranın ben olduğumu sanmıyorum. O ışığı, her sanatçının ancak kendisi tutuşturursa tutuşturur. Ne bileyim, kitabını imzalarken beni mutlu kılmak istemiş ki öyle yazmış. Fevzi'nin bugüne değin beş kitabı yayımlandı. 1 şiir, 2 oyun, 2 çocuk öyküsü. Geride 7 öykü kitabı, 3 de roman var. Günenç*e göre yaşam dağınık öykülerdir. Sevi öyküleri. Sevgililer çokluk, sallayınca çıngır çıngır öten bir oyuncaktır. Daha doğrusu, sevi ülkesidir ve de yağmur bulutlanyla doludur. Güldüklerinde de sabah kuşları şakır. Fevzi de onları hep gül dokuyan gözleriyle, 19 yaşının o canım deüşmenliğiyle anımsar. Kitapta dokuz öykü var. Topu da berceste. Sağlam ve yakışıklı. Fanuslu ağır lamba. Leyla Şahin'in şiirlerini de sevdim. O da şiirin büyük ormanından ses ediyor. Dağların öte yüzünü yaşamış bir geyik. Karanlıkta kanatları üşüyen bir aykırı dal. Sevdalara süzülüyor. özgürlüklere diziliyor: bir sesim var davut gibi bir selim var fırat / bir dagım ağrı gibi tepeler öliim değildir terkedilmiş acıyım uzun ve derinde izim beslerim yaramı çıbana sezdirmeden hü/ıinlüyiim yanyana dağlar gibi koynumda uçurum gezdirmeden. Bir ses Davut gibi 10 Temmuz 1990 Haziranda Bergama üzerinden Salihli'ye giderken Kırkağaç'tan da geçtik. Kırkağaç'ı ben EşreFin adıyla tanınm. Eşref orada, aşağı yukarı iki yıl kaymakam olarak görünmüştür. Stadyuma EşrePin adını vermişler, bir meydana da heykelini (büstünü) oturtmuşlar. O zamanlar (18971899) babam da Kırkağaç'ta kuruüzüm işleriyle düşüp kalktığı için EşreFle sıkıfıkılık kurmuştur. Onun: tçeriz bfldei giilgunu dua niyetine sözüne her akşam mührünü basmıştır. Diyeceğim, ben daha ilk yaşlarımda, evde, EşrePin şiirleriyle alevlenmiştim. Babamın güçlü bir belleği vardı. En çok da EşreFin ve kendi çağının ozanlarından Kâzım Paşa'nın şiirlerini okurdu. Hagaragort yazmak gerekirse, Kâzım Paşa'nın değil, ama EşreFin şiirleri daha sonraki yıllarda da beni çekip çekip bırakmıştır. Cevdet Kudret, Eşrefe Türk edebiyatının en büyük yergi şairi gözüyle bakar. Alpay Kabacalı da Şair Eşref adlı o içi taşan yaşamöyküsünde onu "klasik" katına çıkarır. Yergileri gerçek demokrasiye geçildikten sonra bile okunacaktır. Yüzyıllar boyu halk ağzında oluşan deyimler, deyişler şiirini renklendirmiş ve kokulandırmıştır. Eşref kendine "klasik"' demez, ama Nefî'ninkiler yanında kendi yergilerini sütbeyaz atlara bindirir. Ataç ise genel olarak yergicilere karşı durur. Eşrefte bir iki güzel parça bulursa da Neyzen Tevfik'e bütünlük fena iifler. Neyzenin en çok sevilebilecek: Bir hazakatzedeyim, midemi tıp (epti benim Kırk katır tepse yıkılmazdı şu aciz bedenim ikiliğini bile ytizyıllarca gevelenmiş sözlerden sayar. Ataç*a göre aruzla sövüldü mü, en bayağı sözler aruza döküldü mü herkesin hoşuna gider. Yığınların gülücüklerini, alkışlarını toplar. Şairinin de incelikle yatıp kalktığına varılır. * Ataç, EşrePin yergici değil; sövgücu olduğunu ve iki yönden anlaşılamayacağını da ileri sürer. Konu yönunden bir, dil yönünden iki. Yergilerinde, der, 1908'den önceki yılların hakanına, o yılların büyüklerine çatar. Bugünün okurları ise ne bilir o yılları? İkinci Abdülhamid'in adını şöyle bir duymuşlardır. O hakan düştüğünde, bugün ben yaşta olanlar bile birer çocuktu. O hakanın yaptıklarını, yurt üzerindeki ağır baskısını anlayamaz, sezemezlerdi. Eşref de gerçek olayları anlatmaz ki! Söver. Dili de çok eskidir. Anlamaksızın, gerçekten anlamaksızın okuyorlar. Nedir, çokları Ataç gibi kokorozlu fal açmaz. Tokadizade Şekip de EşreFin yergiciliğe başveren bir ozan olduğuna inanır. Yergi alanında bir eşi, bir benzeri yoktur. Çağının baskısı onu suspus edememiştir. Rinttir, kalenderdir, merttir. Tek dileği, yaşarken ulusunun dertlerden kurtulduğunu görmektir. Özgürlüğünü, ödünç olarak bile kimsenin eline vermez. Korkuyla hiçbir bireye de bende olmaz. Yürekciği acılarla inlese de yüzünden gülücükler silinmez. Onda adalet dışı her yumruğa katlanabilme gucü vardır. Ourun, şiiri, şairliği onurlandıran da odur. Sözü en yandım alamadım biçimde tortop etmeyi de o bilir. Tokadizade ona "başöğretmen" gözüyle de bakar. "Hoca EşreFe" adıyia yazdığı şiirde 18