26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

G Ü N L Ü K Salâh Birsel Erken kalk mutlu olursun ve Kendi Gokkubbemiz kitaplarına gıren şiirlerinı, ycnı bir şeylcr var mı diye bir kez daha okudum. Beıı 10 dı/elık "Alı Emırî 'ye Gazel" şıırınde sadece sadece "Dı/ çök önunde şımdi Enıirî tfendının" dız.esını severim. Insan böylc bir dizeyle akıl sultanlığının vc yalınlığm doruğuna erıştiklen soıııa ııasıl çuresi kesilmiş dizelcre cl atar, anlamıyorum. Yekpâre nür olan bu kuluphaneî nefîs Yekpâre serveli\di bu fllemde kcndisinin Doğrusu bu şallak şullak seruven Yahya Kemal'in öbür şıırlerınde dc izlencbilir. "Bedn'ye Mısralar"da, bana kalırsa (kalır mı bilmiyorum), ancak son iki dizede bir kurtuluşa varır: Arlık cekilince soz ve sa/dan Ömrüm lç Krenköyünde geçsin "Erenköyündc Bahar" şıırı de, daha önce de yazdım, yine son dizeleriyle ayaktadır: Zannımca Erenkoyunde arlık Gormez felek oyle bir baharı Nedir, "Görmez felek öyle bir bahan" dizesi şiırın öbür dızelerını saran romanlik havadan kendini butiln butunc sıyırmış sayılamaz. Çünku duygusallık kendını sada°c şiirin konusunda göstcrmcz. Şiirin yapısı da romantizmi doğuıabilir. Diycceğim, bu dizenin bicimlenişi de duygululıığa "gel, gel" çıkarmıştır. Daha doğrusu, burda romamizmc meydan veren, dizenin tümü değil, yalnızca "Görmez felek" sözcükleridir. "Gedik Ahmet Paşaya Gazel" için de aynı şey söylencbılir. Burda da yalınlığa ve sadeliğe soyıınan sadece: Çıklı Otranlo'ya piir velvele Ahmel Pâşâ dizesidir Tanpınar ona "Harıkulâde mısra" gözüyle bakar ve Türkçede onun kadar bilinçle yapılmış dizelerin az olduğunu söyler. 15 Şubat 1989 Salâh Birsel çalışma köşesinde "Blr aydır jyku dolabım on paralık akıl göstermıyor. Benı sabahlara deflin, guz kırptırmadan, duşten, doğrudan, gızlıden, açKtan hoppala edıp duruyor." Dostancı'dan Kadıköy'e giden Bagdai'ın ilk kavşağında, sağ kaldırımda, köprüden I00 metre ilerde bir dilenci kadın iki hafta mendil açtı, mendil kapadı Sonra birden ortadan yittı. Ona ilk rasladığında cebinden bir yüzlük çıkanp önune bıraktım. Oysa, ıkı gun önce, alt Bostancı ile üsl Bostancı'yı birleştiren lünelde, punk saçlı ve pinpirık bir dilcnciyc hiçbir şcy vermcdcn gcçmiştim. Dün de Sırkeci'ye gıtmek için Kadıköy vapur ıskelesine langa lunga ilerliyordum ki, sağ eliyle sağ elindekı bastonu tıtreyen bir dilenci gördüm. Aladışappak bir şeyler çıkarmak için davıandım. Gelin görün kı, (am o anda vapur da duduğUnü ölturmesin mi? Koşarak kendimi ıçıne attım. Dilenciye ne zaman para verilir, ne zaman verılme/? Bunun bir yasası yoktur. Varsa da insanına, insanırı o gtmku tıraşına, hamhumuna, ışinın tirimon olup olmadığına, güneşin de Koç burcuna dönup dönmedığıne (yani dilencınin manzara löpune ve de karagülmezliğıne) gore değişir. Katka, çocukluğunda, Viyana'da, Büyuk Ring ıl Kuçuk Ring orta.sıııdaki bir yerde dilenen yaşlı bır kadına raslamıştır. Cebinde bir lirası vardır. Eyvah kı, "Dılencılereçok para vermeyin, atınırsınız sonra" diye fartası/ furlasız bir laf vardır kulağında. Bır lıranın tümünü vermeyi çok görür. Gider parayı bozdurur, bir onlıık fırlalır dilenciye. Ama bunu da içinc sindircmcmiştir. Alanı dolaşır gclir, yeni birısi gihi, bir onlıık daha atar Yıne dolanır, yınc bir onluk. Tam on kcz alanda at koşturur. Pek on kez de denılemez ya . Çunkü dilenci kadın bu böluk pörçük sadakalardan bıkmış ve son onlukları beklemeden basıp gıtmıştir. Voltaire ise oldum bittim, dilencilerin beyninde karuıl kuşu gibi pervaz cdcr. Ülkede dilencilerin boy suımasını dokuncalı görür. Ona göre, dilenciler iki çeşıltır. Bınncılcı gıdıp mcyhaııcdc zifllcnmck için, acı acı scsler çıkararak yolcıılardan para sızdırır. Bunlaıııı caını, çerçevcsı, damı, kapısı yıkıktır ki, avlarını en.selemek için şehrın bır ııcundan öbür ucuna taban tepmcktcn yılma/lar. Ikinciler ise Tanrı adına ulusu haraca kesen, sonıa da konaklarına çekilip rahat rahat yaşıyan kişiler, rahiplerdır. 16 Şubat 1989 U ü n buraya yazdıklarımdan ciğerimin dokuz pul değerinde olmadığını vaklıgınıdan, bugun yine tünelde rasladığım bir dilenciye (yine kadın) iki tanc yüzlük tnangır uzattım. 18 Mart 1989 Pir aydır uyku dolabım on paralık akıl göstermiyor. Beni sabahlara değin, göz kırpnrmadan, düşten, doğrudan, gizliden, açıktan hoppala edip duruyor. Uykusu/luğu Ustumden atmak için ne kadar el ayak vursam kin ve düşmanlık ytlklu saallerden kurtulamıyorum. Gerçekte yatağı hiç sevmem. Bir yerlede öğie uykularına yattığımı söyledimse de bu, pek kısa siırmüştür. Hiçbir şey yapmasam da salondakı kollukta gönül yaylanmı gevşetmcyi krallara özgü bir iş sayarım Gelın görün kı, gecc lıglerınde biraz daha top koşturayım derken uyku da bendeıı nihayetunnihaye yüz çevırır. Sonunda uyku beni koynuna almaya boyun eğer, ama ben de en scvdiğım sabah saatlerinden yoksun kalmış olurum. Sabah mı? Yoo daha çok, tan ustü zamanlarını yeğlerim. Romalılar da ımırcık karanlıkta ayakta olmaya pek dıkkat edermiş. Roma'da daha gün ağarırken, sokaklarla meydanlar kulakları sağır eden gürültülerlc dolarmış. Kazacıların patakuteleriyle, öğrencilerin gırtlak patlatan çığlıkları da başı çckcrmiş. Neyse ki, para babaları, her zaman olduğu bibi, kendilerini şamatadan koruyacak bir yol bulmuşlar Evlerının duvarlarını kalın tutuyor, çevresini de ağaçlarla kapalıyorlaı mış. Ama yıne de patkütler eksık olmuyormuş. ÇUnkü gün ışımağa başlar başlamaz bir sürü tışak, gözlerı uykusu/luktan şışmış bır halde, cllerindc kovalar, merdivenler, sııık supurgelerı, sııngerlcı ve talaşlarla ortaya atılıyor, evin pasak ve çapaklarını tenıizleıııeye koyııluyormuş. Çokluk, evın efendisi de kalantor konukların geleceği günlerde, erkenden kalkıyor, adamlarına sutunları daha iyi tcmizlemeleri, döşemeleri daha iyi sılmelerı, örümcek ölülerını daha iyi kovalamaları ve dc gümüş takımlarını daha iyi parlatmaları için sağa sola buyrııklar yağdırıyormıış. Yalnız kimi açıkgöz zcnginler dış odalarla iç odalar arasına ııpuzun korıdorlar uzalıyorlarmış. Böylece, hşleri de bir kâhyaya yukledikten kellı, kendı tenhalarının tadını çıkarabiliyorlarmış. Ama söylemeli ki, o yıllarda (İS. I. yüzyıl) aydınlanma işı pek cavalacivozmuş. Yoksllar kadar zengınler de gun ışığıııa bır an önce kavuşmak için bırbirlerini itiyormuş. Romalılarııı gunlük yuşamlarını anlalan kitaplara bakılırsa, şair Horatiııs (1.0 658) Marıdeladakı evınde sessiz scdasız bir yaşam süruyor ve dc guneşin doğuşıına aldırmadan geç vukıilere dcğın uyuyormuş. Şair Martialis (İS. 40104) de öyleymış. O da, Roma'dan uzakta, tspanya'da, Bilbilis'te aynı tembellik denizinde yüzüyormuş. Nc ki, bunların ikisi de sabahın üçüncu saatıni hiç geçirmezlermiş. (Jçüncü saat ise ya/ın, sekız sularında sona ercrmiş. I I B 24 Ocak 1989 m InönU'nUn anıları. Inoıııı'nün Atalürk'le görev başında ilk karşılaşması 1916 aralığındadır. Doğu'dakı ordunun komutanı Arap Izzet Paşa, izinle Istanbul'a gidıp hastalanınca AtatUrk Ordu Komutan Vckılı olarak Sckraı'a gelmiştir. Ordunun genelkurmay başkanlığını yapan Inönü'yü de orda bulmuştur. Inönü daha sonraki günleri şöyle anlatır: 1917 başlarında Kafkas cephesinde kolordu komulanı olmuşium. Ordu Kumutan Vckili Atatürkün buyruğunda \e yakınında komutan olarak çaIışmaya başladım. Az bır zamanda Mustafa Kemal Paşa, beni iş başında tanımış ve güvenmışlı. Bizım dcvlcı büyüklerimiz nedcnse anılarını yazmayı pek duşunmez. lııönu, Celal Bayar, Fethı Okyar, Tevfik Rüşıu Aras'tan başka anılarını yazanlar vaı ıııı yok nıu bılmıyoruın. Günlüğe de kimsc el surmez. Nihat Erim'in bir günlük lultuğu söylenmişse de şimdilere değin ortaya çıkmamıştır. Buna k"arşılık, Abdülhamit çağının son sadrazamlarından Kâmıl Paşa'nııı da, Küçük Saıl Paşa'nın da (Şapur Çclebi) anıları vardır. Ne ki, onlardaıı önce Reşit Paşa olsun, Âli Paşa olsun, Saffet ve Fuat paşalar olsun, hiçbiri kalemi elinde al mamıştır. Oysa, sadrazamlık çevırmenlerindcn Polonyalı Hayrettin'in demesine göre bunlar sıyasal anılarını yazmanın gcrcğinc vc önemine inanırlarnıiı.. Halil Rifal Paşa, Bismarck'ın anılarının Türkiye ile ilgili bölümlerini Türkçeye bile çevirtmiş. Gerçekte Rifat Paşa tarıh önunde başı eğik düşmeyecek bir politikacıymıs. Yasak olması bakımın daıı gızlice elde edilen Türkçe ve Fransızca gazeteleri sadrazamlık dairesinin dinlenme odasında Hayreltin Efendi ile baş başa okur, sonra da onları kilil altınaalmak varken, odasındakı buyücek sobada yakarmış. Bunu yaz sıcağında bile yaparmış. Polonyalı Hayrettın ona bır gün anılarını yazmasını da önermiş. Ama o, oneri hoşuna gittiği hul dc, bir başka örneği bulunmadığı için buna yanaşmamış. Hayrelıin Efendi onun için dcr ki: Rifat Paşa, o pek sade görünen saygıdeğer ihlıyar, pek güzel ve değerli anılar yazabilirdi. Omııınüıı soınına değın, tarıhımızı okumak ya da okutup dinlemekten bUyUk tallar alırdı. Ve çok bilgecc karşılaştırmalar yapardı. Nedir, bu saygıdeğer ihtiyar Uzerine Eşrefin de bir şiiri vadır: Sayesinde niec erbabı denaet gecinir Sifleperverlik o zata şeref ü şan gibidir 13 Şubat 1989 U u n akşam Yahya Kemal'in Eskl Şiirin Ruzganyla 14
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear