Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ö Y K Ü Sulhi Dölek Araba er şey, Necla Hanım'ın baktığı kahve falıyla başladı. Söyledikleri dUn gibi aklımda: "Aman Mahmut Bey! Sizin kısmetinizde bir araba var!' Bizim dairede Necla Hanım'ın falcılığına, en saygın gazetelerin başyazarlanndan daha çok güvenilir. Ünü her bölume yayılmıştır. Olacak dediği şeyin eninde sonunda olacağına inanılır. Dünya çirkini müdiremizin evleneceğini de sözde çok önceden bilmiş. Ben kendi payıma pek önemsemem böyle şeyteri. Fincanı da arkadaşlann zoruyla kapatmıştun. "Açık seçik ortada işte!" diyordu Necla Hanım. "Şimdiye dek baktığım fallann en kolay anlaşılanı. Gelin, kendi gözünüzle göriin" Ben bakmayı kendime yediremedim ama, fincan elden ele dolaştı. "Aa!" diyordu herkes. "Gerçekten de!" Dayanamayıp bir göz attım. Şaşırmadığımı söylescm yalan olur. Fincanın iç yüzündeki telveler, usta bir çizerin elinden çıkmışa benzeyen biı araba biçimine girmişti. Köpekbalığı gibi kaygan ve hızlı görüniişlü bir oto! Yarı spor, yan değil. Kuşkusuz markası anlaşılamıyor ama, yabancı ve pahalı olduğu besbelli. "tlginç" diye mırıldandım, gözlerimi o tuhaf biçimden ayıramadan. Çalışma arkadaşlarını bu işe olmuş gözüyle bakıyorlardı besbelli. Sırtımı tokatlayanlar mı ararsınız, boynuma sarılıp kutlayanlar mı!.. Gülüp geçmeye çalıştım ama, ne saklayayım, içime bir kurt düşmüştü. Birkaç gün sonraydı. Devletin bir işi için gittiğim sigorta şirketinde yanıma gelen bir görevli, park yerinin girişindeki arabanın benim olup olmadığını sordu. Eğer benimse, kenara çekmemi rica edecekti, çünkü içerdeki arabalardan birinin çıkması gerekiyordu. Arabanın bana ait olmamasından utanç duyarak başımı iki yana sal'.adım. Görevli uzaklaştıktan sonra uzun süre düşündüm. Neden onca kişinin arasmda gelip beni bulmuştu? Kılığıına kıyafetime bakıyordum, araba sahibi olduğum yolunda bir belirti göremiyordum. öyleyse neden... Bununla kalsa neyse. Hafta sonunda kayınvalidem bize geldi. Daha mantosunu çıkarmadan, rüyasında beni gördüğünü söyledi. "Hayırdır inşallah!" dedim, ilgilenmiş görünmeye çalışarak. Onun saçma sapan düşlerinden bana neydi? "Şahane bir arabanın önünde poz verir gibi duruyordun. Yoksa araba almayı mı tasarlıyorsun Mahmut?" "Aman anne!" dcdi karım. "Araba kim, biz kim? Evin kirasını zor veriyoruz" Olağan koşullarda karımın gerçekçi yaklaşınuna ben de katılırdım. Ama koşullar olağan olmaktan hızla uzaklaşıyordu. Kısa bir süre sonra, arabayı ben de gördüm düşümde. Kahve fincanındaki arabanın tıpkısıydı. Motorunun güçlü homurtusunu bile duydum. lzleyen gecelerde bu gizemli oto düşlerimden çıkmaz oldu. Hattâ karım bir gccc uykumda sayıkladıklarımı dinlemiş. Bunların yabancı kadın isimleri değil de araba markaları olduğunu ona anlatana kadar akla karayı seçtim. Günlerce aramızda soğuk bir hava esti. tnsan böyle bir ruhsal duruma girince, karşılaştığı her olayı, duydıığu her sözü, yeni bir belirti olarak yorumlamadan edemiyor. Sözgelimi küçük kızım, her çocuğun yapabileceği gibi, bizim ne zaman arabamız olacağını soruyordu. "•ftraam!" diyordum içimden. "İşte bu da o zincirin bir halkası" Kısmetimde bir araba olduğuna daha çok inanmaya başhyordum. H "Yakında", diye yanıtlıyordum kızımı. "Çok yakında!" Anlayacağınız, şeytan girmişti artık kafama. Pört kapılı, dört silindirli, dört tekerlekli bir şeytan! Iş dönüşleri, tıklım tıklıın dolu otobüsün penceresinden, yanımızdan kayıp giden arabalara bakıyoı ve en güzelini seçmeye çalışıyordum. öğle ycmeklerini kuru bir sandviçle geçiştiriyor, paydosun geri kalan süresini yakındaki oto galerilerini dolaşarak değerlendiriyordum. Bazen yaklaşmaya çekinip uzaktan bakıyordum. Cesaretimi toplayabildiğim zamanlardaysa içeri giriyor, arabalara dokunuyor, çamurluklarını okşuyordum. Serbest piyasa uygulamalannın, ülkemize pek çok şeyin girmcsiııe yol açtığıııı biliyordunı. Amadoğrusu ycryüzünde böylesine çok türd"., böylesine gösterişli ve pahalı arabaların bulunabileceğini daha önceden aklıma bile getiremezdim. Düşlerimdeki arabayı, işyerimin yakınındaki galerilerde bulamadım. Zaten buralarda artık beni tanıyıp yüzüme tuhaf tuhaf bakmaya başlamışlardı. Arama alanımı genişletmeye karar verdim. Artık sırf öğle paydoslarıyla da yetinemezdim. Maça gitmekten tenıelli vazgeçip, cumartesi günlerini arabalara ayırdım. Kimi galeri sahipleri, sattıkları otoların özelliklerini uzun uzun sayıp döküyorlar, ödeme koşullarını ayrıntılı olarak anlatıyorlardı. Çok yakında araba sahibi olacağımdan kuşkum kalmamıştı da, bunun nasıl olacağını hâlâ anlayanuyordum. Bu meretlerin ara sında birkaç daire fiyatına satılanlar bile vardı. Böyleyken, bunca parayı trink diye sayıp bu arabalan alabilenlerin hiç de az olmamasına şaşıp kalıyordum. Orneğin Bağdat Caddesi boyunca, ki böyle yerlere, gittikçe daha sık gider olmuştum, adım başı bir başka lüks araba görüp çarpılıyordum. Bu kadar çok insan, bu kadar çok para kazanabilmek için ne yapıyorlardı? Azgın aslanların ağzına başlarını mı sokuyor, ateş mi yiyor, dağlan mı düzlüyor, ayın görünmeyen yüzünü mü görüyor, ne yapıyorlardı? Yakında kendim de o talihli kişilerden biri olacağıma göre, bunu öğrenmek zorundaydım. Kendimi başkalarının yerine koyarak bir yere varamayacağımı çabuk anladım. Onlar ne yapıyorlarsa yapıyorlardı. Bcnse, ben olarak dUşünmeli ve ne yapabileceğimi bulmalıydım. Ne yapabilirdim sahi? Çoluk çocuğu kendi yazgılarıyla baş başa bıraksam, yemesem, içmesem, ev kirası vermesem; yola, sigaraya, giyinıe kuşama, gazeteye, kitaba hiç para ayırmadan elime geçen her kuruşu biriktirsem; en ucuzundan bir yerli arabayı alabilmek için yıllarca çalışmam gerekirdi. Demek ki, bu yoldan araba edinebilmem uzak bir olasılık sayılırdı. Ek bir uğraş bulmayı, işimi bırakıp bir özel kuruluşa girmcyi ya da kendim bir iş kurmayı mı denemeliydim? Elimden ne gelirdi? Memıır çocuğu olarak doğmuş, hep memur olarak ya>amışiun. Ha beni çalı.ştığım daireJen çıkarmışsınız, ha bir balığı akvaryumdan. Rüşvet alabilir miydim pekı?.. Hayır, bin tcez hayır! lnsan böyle zamanlarda dürüstlüğıı bir yana bırakabileceğini hissediyor. Ama ben, ruhumu açık arttırmayla satışa çıkarsanı, bu yolda gazetelere ilan versem, yine beş kuruş rüşvet alamazdım. Yaptığım görev buna elverişlı değildi. İş sahipleriyle yüz yüze gelmiyordum bile. Ya zimmetime para geçirmek?.. Bunu düşünmem de gülünçtü. Çalışma yaşamım boyunca elimden geçen devlet parasının toplamı, o arabalardan birinin yağını değiştirmeye ancak yeterdi. İyi de, eğer araba sahibi olacaksam, ki ola cağımdan kuşkum yoktu, nasıl gerçekleşecekti bu? O fallann, düşlerin ve öteki sayısız be lirtinin gerisinde ne yatıyordu? Çok yakında büyük bir mirasa mı konacaktım? Yakında ölme olasılığı bulunan yaşlı akrabalarımı aklımdan geçirdim. Sonra genç ve sağlıklı olanları da geçirdim. Çünkü bir ya da ikisini ortadan kaldırmayı da düşünebilirdim gerekirse. Ama hepsi boşunaydı. Zengin akrabam yoktu. Mısır'da falan, benim bilmediğim birileri varsa, o ba^ka. Piyango, toto, loto, at yarışı, ne varsa tümünü oynadım haftalarca. Biliyordum! tliklerimde hissediyordum! Yakında, çok yakında gerçekleşecekti. Ama nasıl? Kısmetimdeki araba nasıl benim olacaktı? Jigololuk yapacak kadar genç ve yakışıkh, pezevenkliğe girişecek kadar utanmaz değildim. Ne yapmam gerekiyordu? Necla Hanım'a birkaç fal daha baktırdım. Onunla yetinmeyip profcsyonel falcılara gittim. Çay falı, bakla falı, iskambil falı... Hepsinde araba, hep o araba çıkıyordu. Nereden, nasıl geleceğini söyleyemiyordu kinısc ama, araba hep vardı. Rasgclc bir araba değil, kcndine özgü çizgileriyle belli bir araba. Henü7 benzerini görmediğim bir araba. Tam anlamıyla çıldırmış mıydım, bihniyorum. Ama normal olduğum pek söylenemezdi. Çalışırken devletin resmi kayıtlarını bilinçsizce yazdığım araba markalarıyla kirletiyor, yolda yürürken kendi kendime konuşuyor; karbüratör, distribütör, reflcktör, 190, 200D, 504, ful aksesuar, ralli malli gibi şeyler sayıklıyordum. Ağzımın sularını akıtarak arabalan kirlettiğim için galeri sahipleri artık kapıdan kovar olmuşlardı beni. İştahtan kesil miş, iğne ipliğe dönmüştum. Kılık kıyafetime, saçıma sakalıma gereken özeni göstermediğinı için, her yerde kuşkulu bakışlarla kaı şılanıyordum. GUnlerden bir gün, dalgın dalgın yürür ve yine araba düşleri kurarken, karşı kaldırımdan birinin bana seslendiğini duydum. Uzun yıllardan beri görmediğim bir çocukluk arkadaşımdı seslenen. KUçüklüğumüzde içtiğimiz su ayrı gitmezdi. Ama sonradan yollarımız ayrılmış, bağlanmız kopmuştu. öğrenim için gittiği Amerika'ya temelli yerleştiğini, küçük bir firma kurarak işe başladığını, zamanla uluslararası silah ticaretine el attığını ve çok zengin olduğunu başkalarından duymuştum. Birden heyecanlandım. Aylardır beklediğim mucize gerçekleşiyor muydu ybksa? Arkadaşım elimden tutabilir, iyi bir iş kurmama yardımcı olabiiirdi. Ya da şirketlerinden birinin Türkiye temsilciliğini bana verirdi. O /aman bir değil, beş araba alırdım isterscm. "Canım kardeşim, nerelerdeydin?" diye içten bir sevinç çığlığı atarak karşı kaldırıma doğru atıldım. Ne olduysa o sırada oldu. I'ren cayırtıları ve korna sesleri arasmda havalan dım, sonra da korkunç bir acıyla yere düştüm. Kendimden geçmeden önce, bana neyin çarptığını görebildim. Oydu! Aylarca arayıp bulamadığım araba, azgın bir boğa gibi homurdanarak tepemde dikiliyordu. Ancak birkaç babayiğidin özel olarak getirtebildiği o ısmarlama modcllerden biri olmalıydı. ö n camı, motor kapağının Ustündeki kuş, tamponu ve genelde gövdesinin alımlı çizgileri kuşkuya yer bırakmıyordu. Oydu. Pallarımda görünen, düşlerime giren o göz kamaştırıcı oto, sonunda kısmetime çıkmıştı işte! Itiraf etmeliyiın ki bu kaza, son zamanlarda başıma gelen en iyi olaydı. Birkaç hafta yatakta yatmak, öıııür boyu akıl hastanesinde çürümenin yanında nedir ki? Bana asıl koyan, kırılan farın parasını ödemek zorunda kalmam cldu. D