Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
çek bir ırmak gibi aktığını (Anadoluhisan'yla Rumeühisarı arasında, bir de, Arnavutköy'le Vaniköy arasında saatte 910 km.) gözle görüyoruz. Kimilerine göre, bu eski ırmağın, şimdilerde radyasyon korkusundan yıyemediğimız balıklannın bir başka tatda oluşları suların bu karışıklığındandır... Suların ve knaların birbirleriyle tokalaşmaları öyle adım başı karşılaşılan bir şey mi? lnsanoğlu boş bırakır mı böyle yeri? Paleolotik dönemden (t.ö. 100.00035.000) başlıyor insan izi buralarda... Sonrasında da kesintısız sürüyor... Boğaz'ın all ucunda, karşı kıyının guzelliğini göremeyenlerin ülkesi körler ulkesi Kalkedon (Kadıköy)'un kuruluşu l.Ö. 680'de... Karşısında Byzantıon'un kuruluşu da ! . ö . 660'ta... özellikle Makedonyalıların Anadolu'ya göz koymasıyla, yol batıdan doğuya, doğudan batıya, lo gibi, buradan atlar durur... T Eskigravürlere, fotoğraflara baktığımızda, Boğaziçi'nln güzelliğine hayran olmamak elde değil. Melling'in bir başka gravüründe ise, Bebek Koyu 'nun güzelliği içine yerleştirllmiş Bebek Köşkü de bu güıellikleri tamamlıyor. Boğaziçi CENGİZ BEKTAŞ itolojinin en " m u z ı r " tanrısı Zeus biliyorsunuz... Göz koymadığı, bırhkte olmaya kalkışmadığı dişi yok.. Karısı Hera'dan da odü kopuyor... Ondan, olmuşu olacağı gizleyebılmck için, kimi kez kendi "tebdil" geziyor, kimi kez göz koyduğunu kılıktan kılığa sokuyor. Argos Kralı lnakhos'un km, Hera tapınağının sahibesi lo öyle güzel ki, Zeus'un onu görüp de uslu durması olanaksız. Kıskançlıktan kızgın demire dönen Hera'dan kızcağızı koruyabilmek iyin dc, onu ak bir inek (Boos) kılığına sokar. Hera bu... Kocasını tanıyor... Dcncyli mi dcneyli... Ak ineğin başına bin gözlü Argos'u çoban diker. Zeus, Hermes'i yollayıp Argos'u öldurtur. Hera, bu kez de ak ıneğe bir atsincğı tebelleş eder. Sınck ısırdıkça lo oradan oraya alar kendini... lo şöyle anlatır bunu Aiskhylos'un ağzmdan: Bır anda. değişıverdi ıçım dtşım, Birden şu boynuzlar çıktı başımdan, Keskin dışlı bir atsineğı de ısınnca benı, Çıtgınca bir atılışla fırladım gittim Kerkhne'nin, Lerna'nın tatlı sularma doğru. Argos adında birini taktılar peşime. Bu, Toprağın oğlu asık suratlı çoban Avrupa'dan Asya'ya, Asya'dan Avrupa'ya Mitolojinin Bosfor'u, bizim Boğaziçi'miz, koca bir ırmak yatağıymış aslında... Dördüncü çağda denizler yükselince sular altında kalmış... Kuzeyde Karadeniz'e, güneyde kendisi gibi eski bir ırmak yatağı olan Haliç'i koluna takıp Marmara'ya kavuşan bu yatağa, sağından solundan koyaklar açılmış. M adım adım izliyordu beni, sayıstz gözlerinı dıkerek üstüme. Beklenmedik bir anda can verdi bu çoban, bense hep o belalı iğnenin zoruyla Bu lopraktan o toprağa koştum durdum. (Azra Erhat, Miloloji »özlU/tii 201202 Remzi Kitahevi. 1972) lo'nun o topraktan o toprağa dediği, Avrupa'dan Asya'ya, Asya'dan Avrupa'ya... Asya ile Avrupa'nın, Mikelanj'ın resmindeki lsa ile pederinin parmaklarının birbirine değdi değecek gibi olduğu yer... Geçit... Phoros... Boss/phoros inek geçidi ya da bizirn dememizle Bosfor... Boğaziçi'nin ilk adı boyle konmu^ işte... Roma'nın temelinde kardeş kanı var ya, Boğaziçi'nin temelinde de "muzır" bir şey var... Mitolojinin Bosfor'u, bizım Boğaziçi'miz, koca bir ırmak yatağıymış aslında... Dördüncu çağda denizler yükselince sular altında kalmış... Kuzeyde Karadeniz'e, güneyde kendisi gibi eski bir ırmak yatağı olan Haliç'i koluna takıp Marmara'ya kavuşan bu yatağa, sağından solundan koyaklar açılır. Avrupa yakasında Ortaköy Deresi, Kuruçeşme, Arnavutköy Deresi, Bebek, Baltalimanı Deresi, Istinye, Büyükdere, Sarıyer, Rumelikavağı koyakları; Asya yakasında, Kıızguncuk, Beylerbeyi, Çengelköy, GöksuKüçüksu, Beykoz ve Keçiler Koyakları... Bu koca yatağın altı Karadeniz'e doğru 0.001 oramnda eğimliymiş... Sular Karadeniz'e doğru akarmış altta... Usteyse, 40 cm. daha yüksek olan Karadeniz'in sularırun Marmara'ya aktığını, hem de kimi yerlerde ger ürkler Boğaz'a, atlayıp geçmek için değil, önce asker olarak su başını tutmak için geliyorlar. Roma'yı doğululaştıran 19. yy.da tarıhçılerin koydukları adla Bizans'laştıran Justinianus'un başkenti, artık yeryuzunun de başkcntidır. Ama Boğaz'ın alt ucundakı Bızans, ycryüzüne egemen olduğu donemde bılc Bogaz'a yerleşmemiş... Bütun yolların karaların, denizlerin kavşağında ya.. Her yere kolayca ulaşıyor, ama ona da kolay ulaşılıyor... Karşıtları ha dediler mi burnunun ucunda.. Ancak surlarla çevrelediği, Haliç'le Marmara arasındaki yarımada içinde güvencesinı buluyor. Boğaz bir yana, Galata'ya bile u/annıası bir olay... Kısacası, Bızans döneıninde, yukarıda saydığım koyaklann ağızlarında kimi balıkçı korunakları dışında Boğaziçi bomboş... Türkler Boğaz'a, atlayıp geçmek için değil, önce asker olarak su başını tutmak için geliyorlar. Anadoluhisarı... Rutnelihisarı... Ardından, bunların içinde cvler.. 16. yy. 17. yy. derken 18. yy. da Boğaziçi kıyılarında yalnızca tstanbul'a özgu, suya ve yeşile bağlı bir yaşama kultürü oluşur... Osmanlı yaşama biçimı, kendindeıı önce varolanları da içinde yoğurarak köşkleri, yalıları, kışlık sarayları, sandal gezintileri, eğlenceleri, su oyunlarıyla, 16. yy.da önce Haliç'i doldurur... Haliç'ten Boğaziçi'ne atlamak da pek kolay olmaz... Haliç'te de öyledır öyle olmasına ya; Haliç deneyimiyle Boğaz'da busbütün her şey Sultan'ın iznine bağlıdır. Onun bilgisi dışında çivi çakılamaz... 1717'de I adv Montagu denıiş ki: "Tumüyle 30 km. uzunluğundaki Bogaziçi'nde yol alırken en görkemli güzellikler gözler önune serilir..." Bütün yabancı gezginler anlata anlata bitiremezler Boğaziçi'ni... Çiçeklerini, ağaçlaıını, bulbullerini... "öyle ya dal dal btuşen ku$lann sesı guzeldır, amma gonut yaylasını saran ınsan sesı. daha güzetdır. Burcu burcu kokan güller guzeldtr, anıımı hıçbırı gül yanaklar gıbt domur domur açılamaz.. Şu uçsuz hucaksız mavi su guzeldır, amma bir damla göz yaşının, yanan yureklere verdığiferahlığt veremez... Supırılpırılguzeldır, ama, hıç bırı ayın ondördü Sultan gibi ay ile bahsedip gün ile doğamaz... " (hflalun t'.em (iüney) Şöyle diyordu Lady Montagu Boğaziçi'nianlaturken: "Tümüyle 30 km. uzunluğundaki Boğaziçi'nde yol ahrken, en görkemli güzelUkler gözler önüne serilir." Meülng'ln 1819'da yaptığı graviirdekl Hatice Sultan Sarayt da bu güztUiklerden biriydl. , 10