26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

ekta Bey'in ablası, kapıya gelen sırtı torbalı yaşlı adamı iki kez geri çevirmiş. Ama üçüncü de, hem yüzündeki göksel ışıltıdan, hem de sabırlı ve yumuşak konuşına biçiminden evliya olduğunu anladığı adamı içeri buyur etmiş. önilne konanları hiç konuşmadan silip süpüren torbalı ermiş, cezvede biraz nanc ilc bir tutam kekik kaynatıp getirmesini istemiş kadından. önceki kusurlannı unutturmak için çırpınan ve sonuçta bir ödüle kavuşmak için sabırsızlanan Yekta Bey'in ablası nıulfakta isteneni hazırlayadursun, evliya da büfedeki gtimüş kaşıkları, kasetçaları, üç kül tablasını ve Yekta Bey'in günlük alışveriş için bıraktığı parayı alıp sır olmuş. Yekta Bey'in ablası hemen pencereye koşmuş, ama evliyanın izini bile görememiş. "Evliya olduğu her halinden belliydi işte!" diye anlattı olanları herkese. Bu arada o gizemli adamın çevrede birkaç evi daha yokladığı, her birinde benzer marifetler karıştırdığı ortaya çıktı. Adına "Hırsız Evliya" dendi ve günlerce ondan konuşuldu. Buranın eskileri, yani bütün bu apartmanlar dikilmeden önce bu çevrede oturanlar, yıllar önce bahçe kapılarının ipini çeken bir başka evliyayı anımsadılar. O da son kez bir arsanın kuytu köşesinde küçük bir kız çocuğunu severken görülmüş. Kadınlar onun kötü bir şey yaptığını sanıp üstüne atılmışlar, ama ermiş bu, birden görünmez oluvermiş. O kız çocuğu çoktan gelin olup uzaklara gitti, ama sübyancı evliya, hâlâ belleklerde yaşıyor. Sırf o değil, eski günlere ait birçok şey yaşıyor onunla birlikte. Çevrenin böylesine değişmesine karşın insanların düşünce biçimlerini değiştirmemeleri şaşırtıcı oluyor kimi zaman. Geçen Hıdırellez, alt katımızda oturan avukatın annesi Hafize Hanım bahçede bir ateş yaktı. Bahçe dediğime bakmayın, apartmanların arasına sıkışıp kalmış iki karışlık bir boşluk işte. Bitişik evlerdeki kadın, genç kız ve çocukların çoğu, bunu bekliyormuşcasına koşup indiler oraya. Akşam ezanına kadar bağıra çağıra ateşten atladılar. Hatta biri, kartondan yaptığı evi tutuşturdu. Alevler önce kenarda yığılı duran gazetelere, oradan da ikinci karısını köyden gctirdiğinden bcri kalorifer dairesine sığmayan kapıcımızın yaptığı küçük barakaya sıçradı. Bereket itfaiyenin gelmesini gerektirecek kadar büyümedi iş. Ateşten atlamayı istedikleri halde kendilerine yediremeyip balkonlardan bakanlar, kova kova su dökerek yangını kısa sürede bastırdılar. Bu arada varı yoğu sulara gömülen kapıcı, ikinci karısını geçici olarak geri, köyüne yollamak zorunda kaldı. Buralarda bir başkası iki kadınla birlikte yaşamaya kalksa, herhalde dünyası kararana kadar uğraşılırdı onunla. Ama kapıcımız, yıllardır bizlere verdiği emeğe duyulan saygıdan, ya da köylülüğü yüzündcn, hoşgörülüyor. Düşünüyorum da, kurban kesmeyi hepimizden iyi becermesinin de bu hoşgörüde payı bulunabilir. Y Gerçekten de, olağanüstü bir güce sahip görünen dana, Ustündeki onca ağırlığa karşın doğrulmaya çalışıyordu. "Sakın bırakmayın! Bir kalkarsa tutamayız. Hepimizi bir yana savurur!" I Dana ve biz bil egzozlarıyla kalorifer bacalarının zehirIediği cılız incir ağacını bir türlU doğru dürüst bcsleyemeyen bahçede yeni bir çukur kazar adamcağız. Namazdan dönen kurban sahipleri, ellerinde tepsiler ve bıçaklarla sıraya girerler. Kapıcı koyunlan bir bir yatırır, gözlerini bağlar, tekbir getirerek keser. Eskiden yüzme ve parçalama işini de ondan bekleyenler çıkıyordu, ama artık yaşlandı adamcağız. Yüzünün de bir yanı felçli. "E, hadi, ne bekliyoruz?" diye sordu. Kapıcı ellerini iki yana açtı. "önce bu boğayı yatırmak gerek!' "Boğa değil ki o!" dedi hayvanın sahiplerinden Rafet Bey. "Genç bir dana alt tarafı!' "Olsun. Gene de yatması gerek. Ayakta kesilmez ya" "Doğru! Elbet!" türünden onaylamalar yükseldi, ama kimse bu yolda bir girişimde bulunmadı. Yüzülmüş koyunlar kancalardan sallan"Hepinİ7 birden çullanın" diye akıl verdınlır. Bütün gün boyu gazeteyie örtülmüş di avukat, altımızdaki balkondan. et parçaları yolun bir yanından öbürüne, Kalabalık küme, peşrev yaparak iki kez apartman merdivenlerüıden yukan aşağı taşımr durur. Ortalığı yoğun bir kavurma ko hayvanın çevresinde dolandı, ama elini uzatmak yürekliliğini gösteren çıkmadı. kusu kaplar. Geçen bayram, apartman komşulanmızdan birkaçı bir olup bir dana kurban etmeye karar verdiler. Arife günü akşamüstü ağırbaşlı adımlarla gelip incir ağacının altında yerini aldı hayvan. Oldukça iriydi. Yetişkin bir sığır değildi henüz, ama koyunların arasında kahverengi bir dev gibi dikiliyordu. Kapıcımız, yüzünün felçli yanındaki gözunün büsbütün kısılmasını ve yüzünün sağlam yanının da seyirmesini engelleyemiyordu. Hayvanı uzun süre inceledikten sonra, bu alamcti kimin keseceğini sordu. "Senden başka kim kesebilir ki?" dediler. "Beceremem" diye inledi kapıcı. "Beın parçalar" "Hepimiz yardım ederiz. Ipler hazır. Bıçaklan da bilettik" Kurban kendisiymişcesine mahzun baktı adamcağız. Daha çok karşı koymayı yararsız gördü, yazgısına boyun eğdi. Bayram sabahı once koyunlar kesilip aradan çıkanldı. Herkes asıl heyecanlı olayı bekliyordu. Kanlı bahçede ycdı sekiz kişi vardı. Balkonlarda toplananları saymaksa olanaksızdı. Dana, butün ilginin odağı olduğunu umursamadan duruyor, arada bir başını kaldırıp güçlü bir sesle boğürüyor, sonıa olguıı tavrıyla gcvış getırmcyi sürdürüyordu. Uzunca bir durgunluk süresi geçti. Biri Karşı apartmandaki yaşlı kadın "Ayağına ıp bağlasanıza!" diye bağırıp duruyordu, ama bunak olarak bilindiği için dinleyen yoktu. Bu gidişle dana, daha birçok Kurban Bayramını sağlıkla kutlayacaktı. " ö n ayağına ip bağlayın" diye diretti kadın. "Eskiden görmüştüm. ö n ayağına bağladığınız ipi arka bacaklarının arasından geçirip çektiniz mi, hayvan kendini yerde bulur!' spanya'da yapılanlara boğa güreşi dememiz yanlış. Gerçek boğa güreşi bizim bahçedeydi. Yedi sekiz insan, genç bir boğayla, sözcüğun tam anlamıyla güreşiyordu. Sonucun ne olacağını kestirmek henüz zordu. Az önce "Bırakmayın!" diye bağıran ses bu kez "Bırakın, zaptedemiyoruz!" diye bağırdı. "Herkes kenara çekilsin." Yeniden dört ayağının üstüne dikilen dana haklı bir gururla süzdü çevresini. Ama yaşlı kapıcı ayağındaki ipi çözüp öbürüne bağlamak için gelince, ilk seferdeki kadar uslu durmadı. Kendisi için dünya kadar para ödeyenlerden biri olduğunu bilemeyeceği Ahmet Bey'in ayağına da bastı. Ahmet Bey'in sızlanmalarına kimse aldırmadı. tp yeniden çekildi ve dana sağ yanına devril di bu kez. Birisi ipin uzun ucunu hayvanın öbür bacaklarına da dolamayı akıl etti. Bir başkası, bacaklardan birinin serbest kalması gerektiğini anımsattı. Küçük bir ürkü havası daha yaşandı, ama sonunda bu sorun da çözümlendi. Kapıcı beyaz tülbenti hayvanın gözlerine örttü. Bıçağı alıp korkuyla yaklaştı. "Sıkı tutun ha!" "Tutuyoruz. Sen şu işi çabuk bitirmeye bak, yeter." "Söylemesi kolay. Hayalımda hiç dana kesmedim ki!" Elini çabuk tutmazsa bunu da kesemeyecekti. Hayvan yine kıpırdanmaya başlamıştı bile. Kapıcımız kendini yüreklendırmek için tekbirlerini alabildiğine yükselterek atıldı. Aynı anda hayvan başını savurunca, ucu taşa gelen bıçak kırılıverdi. Hemen yetiştirilen ikinci bıçaksa, bilene bilene küçücük kalmıştı. "Bu bıçakla bu koca hayvan kesilir mi?" diye yakındı kapıcı. Yine de, serüveni mutlu bir sona erdirmek için elinden geleni yaptı. Bıçağı sürtüyor, hayvanın kalın derisini kesip gırtlağa bir türlü giremiyordu. Neden sonra danayı hafif biçimde yaralamayı başardı, ama bu arada dana da kendisiyle oyun oynanmadığını, ortada daha ciddi işlerin döndüğünü anlamıştı. Arka ayağını Rafet Bey'in midesine indirip düşmanlarından birini saf dışı etti. ötekilerse can korkusuyla hayvanın bir yerlerine sarılıp iyice kapaklandılar Ustüne. "Çabuk!" diye bağırdı biri. "Hepimizi öldürecek." Kapıcı balkonlara bakıp yalvardı. "Allah rızası için doğru dürüst bir bıçak atıverin aşağı." Herkes, bu yaralı canavarın ayaklanıp bütün mahalleyi yerle bir edeceğinden korkmuş olmahydı. Çünkü bir anda, gökten yağan bıçakların şakırtısı kapladı bahçeyi. Uzun bıçaklar, kısa bıçaklar, inceler, kalınlar, sivriler, kütler.. Kapıcımız bunlardan en irisini seçip yeniden çöktü hayvanın boğazına. Başı geriye kanınıp koca palayı bir kez sürtmüştU ki, dananın ustündeki insan yığını dalgalandı, seyreldi, dağıldı ve yok oldu. Bu kadar çabuk kaçabilmeleri, görmeden inanılır gibi değildi. Ama sonuçta avluda tek başına kalmıştı dana. Sağa sola serpiştirilmiş bıçakların arasında boynundan kanlar akarak yürüyor, yüzülmüş koyunların postlanru çiğniyordu. Gururlu bir savaşçı havasında değildi artık. Şaşkın ve kızgındı. Burnundan soluyor, acılı sesler çıkarıyordu. Neden sonra bir kasap bulundu. Balkonlardaki küçüklü büyüklü insanların heyecanı ve dananın çektiği acılar ancak o zaman sona erdi. Rafet Bey'in mide sancıları ise daha günlerce sürdü, ama bu kadarcığına çoktan razıydı o. Güzel geleneklerimizden kimilerinin çağdaş yaşamımızla bağdaştırılabilmesinin özveri gerektirdiğini biliyordu çünkü. D S 26 özUnU ettiğim küçük bahçe, Kurban Bayramları öncesinde kUçUk bir ağıl görünUmü alır. Koyun meleyişleri gece yarılarına kadar sürer. ötelerden gelen başka meleyişler, bu hüzünlü koroyu tamanılar. Kentin daha yeni ve daha zengin kesimlerinde yavaş yavaş beliren eğilimin tersine, bizim buralarda birkaç gunlük bir dinlencc için uzağa kaçıp bayram telaşından kurtulmaya kalkan çıkmaz pek. Herkes evinde oturup ziyaretçilerini bekler, ziyaretlere gider. GUcU yeten kurban alır. Erkeklerin çoğu, sabah namazını kaçırsalar da, bayram namazına yetişirler. Bizim apartmandaki kurbanlan, söyledim, çoğunlukla kapıcımız keser. Yıllardır akan kanlar ve gömülen bağırsaklar nedeniyle topıağının kapkara ve zengin bir humusa dönüşmüş olmasına karşın, otomo Aşağıdakilerin aklı yattı buna sonunda. lplerden birini kapıcının eline tutuşturdular. "Hadi, sen bağla da biz çekelim!' Adam dualar mırıldanarak hayvanın önunde diz çöktu. tlkinde korkudan düğünıü yarım bıraktığı için, çekilir çekilmez çözülüverdi ip. İkinci deneme, yaşlı kadının bunaklığı konusunda yeni düşunceler doğmasına yol açacak kadar başarılıydı. Hayvan düşer düşmez, herkes olanca ağırlığıyla üstüne abandı. Balkonlardan coşkulu alkışlar yükseldi. "Çabuk olsana!" dedi biri kapıcıya. "İki saat duramayız böyle. Bitir şunun işini" "Olma7", dedi adamcağız. "Ters düştü!' "Ne demek ters düştü?" "öbür yanına yatması gerek. Yoksa kurban geçerli sayılmaz." "Nasıl çevireceğiz peki şimdi bunu?" "Çevirmenize gerek yok. Zaten kalkıyor işte. Bu sefer doğru yana devirelim yeter."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear