Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
29 Nisan 2014 Salı 5 Berlin halkı elektriğine sahip çıkıyor Sosyal sürdürülebilirlik ve koruyucu işçi sağlığı Dünya Sağlık Günü’nü (7 Nisan) ve giderek sağlık haftasını geride bıraktık. Sürdürülebilirliğin sosyal boyutu açısından önemli bir konu da işçi (veya çalışan) sağlığıdır. Ülkemizde çıkarılan 6331 Sayılı Yasa’da özne ile süreç yer değiştirilip sorunun adı iş sağlığı yapılıvermiştir. Bu sorunun gözden kaçan, yayın yapılmayan bir alt boyutu da koruyucu işçi sağlığıdır. Ülkemizde yaklaşık 12 milyon işçi, ortalama 3 milyon memur olan ücretli çalışan sayısından yola çıkarak koruyucu işçi sağlığını sosyal sürdürülebilirlik bağlamında ele almak istedik bu ayki yazımızda, konuyla ilgili yeni bir yayın (Bkz. dipnot 1) üzerinden. Soru ve yanıtlardan oluşan “Koruyucu İşçi Sağlığı” el kitabı, ‘çalışma ne demektir?’ sorusu ve yanıtı ile başlamakta. Zihinsel, fiziksel ve duygusal çaba olarak üç tip çabadan söz edildikten sonra kol emekçisi ve kafa emekçisi olarak ayrımlanarak işçi kavramına geçiş yapılmakta. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nce bir hak olarak kabul edilen sağlık kavramı ise, Dünya Sağlık Örgütü’nce ‘sadece hastalık ve sakatlık durumunun olmayışı değil, kişinin bedenen, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir’ olarak tanımlanmaktadır. Tanımda adı geçen ‘sosyal iyilik’ durumu, işte tam da dergimizin ilgi alanıyla ilgili sürdürülebilir yaşamın gerek şartını oluşturmaktadır. Üretim ve tüketim döngüsüyle süregiden yaşamda üretenlerin önemli gücünü işçi sınıfı oluşturmakta ve sürdürülebilirlikte hem nicel hem de nitel olarak önemli bir rol oynamaktadırlar. İşçi sağlığı kavramından anlaşılan şey günümüzde dönüşüme uğramış, olması gereken Doç. Dr. koruyucu boyutunu güçlendirmek yerine iş kazaları ve meslek hastalıkları ile ortaya çıkan tedavi boyutu MELİH öne çıkartılmış, işçilerin iyilik hali amaçlanması BAŞ yerine işin ve işverenin verimliliği hedeflenmiş, öte yandan sağlık hizmeti sunucuları çalıştıranlara yeni rantsal alan haline dönüşmüştür. Koruyucu işçi sağlığı kavramı ile, çalışma yaşamında bulunan bütün insanların fiziksel, ruhsal ve sosyal tam iyilik durumlarının desteklenmesi ve en yüksek düzeylerde sürdürülmesini; iş koşulları ve zararlı maddeler nedeniyle çalışanların sağlığına gelebilecek zararların önlenmesini; işçinin fizyolojik ve psikolojik özelliklerine uygun yerlere yerleştirilmesini, işin insana, insanın işe uyumunu esas amaçlar olarak ele alan çalışmalar anlaşılmaktadır. Koruyucu işçi sağlığı ile ilgili çalışmaların başında işçilere yönelik eğitim gelmektedir. Türkiye’de bu amaçla yazılmış yayına pek rastlanmamaktadır. Tıp mensupları ve hukuksal boyutla ilgili çok sayıda yayın olmakla birlikte konuya bütünsel bakış açısı ve işçilerin de anlayabileceği dille, önlemleri ve ortaya çıkabilecek hastalık bulgularını öğreten yayın gereksinimi, bir hekimin sosyal sorumluluk ve gönüllülük çabasıyla birleşince ortaya bu kitabı çıkarmış. Kitapçık altı bölümden oluşmakta: 1.Genel ve koruyucu sağlık bilgileri, 2.Çalışma yaşamında koruyucu sağlık bilgileri, 3.İşçi sağlığı ve güvenliğine genel bakış, 4.İş kazaları, 5.Meslek hastalıkları, 6.Özel gruplarda çalışma yaşamı ve sağlık ilişkisi. Kitapta işçilere kendi sağlıklarını nasıl koruyabilecekleri konusunda öneriler bulunurken, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’ndaki onları ilgilendiren yasal zorunluluklardan söz edilmekte, çalışırken ortaya çıkabilecek kimi sağlık yakınmalarının hangilerinin işle ilintili olabileceği ve özellikle risk oluşturabilecek çevresel etkenler (fiziksel, kimyasal, biyolojik, vb.) konusunda bilgiler verilmektedir. Örneğin, periyodik sağlık kontrollerinin zamanları, kimi zararlıların (tozlar, gazlar, ağır metallerin, vb.) uzun vadeli etkileri, işyeri sağlık biriminden beklentiler gibi. Ülkemizde ayda yaklaşık 100 işçi iş kazası nedeniyle yaşamını yitirirken (iş cinayeti) kitabın çok sayıda emekçiye ulaşması ve emekten yana olan her aydının bu konuda farkındalık yaratacak çabalara destek olmasını diliyoruz. Dipnot 1: Fikriye İnanç Baş, Koruyucu İşçi Sağlığı El Kitabı, Kaynak Yayınları, 2014. K ömüre de “Hayır!” diyorlar, nükleere de. Bir araya gelip şirket kurmuşlar, “Bizim elektriğimiz çevre dostu olacak” diyorlar. “Bildiğimiz gibi üretip, kendimiz dağıtacağız!” Daha önce benzeri bir öykü anlatmıştık. Almanya’daki bir kasabadan. Ama bu kez Berlin’deyiz. Ünlü kentin halkı da örgütlenmiş. İnanması zor bir öykü. Üstelik girişimi başlatanlar 25 yaşlarındaki iki genç kız. Adları Luise NeumannCosel ve Arwen Colell. Bir gün, 2011’de bir kafede sohbet ederken “Yahu, böyle elektrik hizmeti olur mu? Niye kentin elektrik dağıtım şebekesine el koymuyoruz?” demişler. Ve öykü işte böyle başlamış. Berlin’de 35.000 kilometrelik yeraltı kablosundan oluşan ve 3.5 milyon aboneye ulaşan bir elektrik dağıtım şebekesi var. Ve bu bir tekel. Kent yönetimi 20 yılda bir, bunun işletimini açık arttırmaya çıkarıyor. Değeri 1 milyar avronun üstünde. Şu anda bir İsveç firması işletiyor şebekeyi. Ancak açık arttırmanın zamanı gelmiş; bu yıl birkaç ay içinde yapılacak. Genç kızları bu olgu tetiklemiş. “Şirket kuralım ve açık arttırmaya girelim.” demişler. Ama durup dururken niye? Aslına bakarsanız, Berlin’de elektrik hizmetinin kalitesi oldukça iyi. Örneğin 2011’de Almanya’nın tamamındaki, arıza nedenli elektrik kesintisi yılda ortalama 15.3 dakika olmuş. Berlin’de ise yalnızca 10.7 dakika. (Londra’da 31.9 dakika.) İki genç kızı başkaldırmaya iten şey işin çevre boyutu. Almanya’da nükleerin payı az. Merkel hükümeti hem nükleeri silip atmaya karar verdi, hem de fosil kaynaklı enerjiyi zamanla yok etmeye. Ancak kömür kullanımı hayli yaygın. Özellikle Berlin’de giderek artıyor. Sera gazı salımı da tabii almış başını gidiyor. Yarattığı hava kirliliği de cabası. Üstelik yeşil enerjiye geçiş politikasında bocalamalar var. Kimine göre ise konu kopkoyu bir başarısızlığa dönüşmek üzere. Küçük bir not. Berlin elektriğini dağıtan İsveç firmasının aynı zamanda kömür ocağı işletmeleri de var. Ve oradan elde ettiği kömürü Berlin’de kullanıyor. Elde ettiği kârın neredeyse tamamı kömür girdisinden geliyor. Böyle olunca da, firmanın yeşil enerjiye geçmekte çaba göstermesi için bir neden elbette yok. Genç kızların tepesini attıran da bu zaten. Üç yıl önceki kafe sohbetinin sonunda NeumannCosel ile Colell kolları sıvamışlar. Tabii, önceleri onun bunun eğlencesi olmuşlar. Millet gülüp geçmiş anlattıklarına. Bizimkiler yılmamış. Kapı kapı dolaşarak anlatmışlar düşüncelerini. İnançlı bir kampanya oluşturmuşlar. Ve zamanla iş ciddiye dönmüş. Sonunda şirket (ya da isterseniz ‘kooperatif’ diyelim) kurulmuş: Bürger Energie Berlin (Halk Enerji – Berlin). Yüzlerce, giderek binlerce kişi sahiplenmiş kooperatifi. Üye olmuşlar. İlginç bir kural var. İster yüz avroluk katkıda bulunun, ister bin avroluk; kararlarda herkesin yalnızca bir tek oyu var. Katılımcı bir demokrasi uygulaması. Tertemiz, saydam bir yönetim örneği. Ve ortaya bir halk hareketi çıkmış. Bu girişimin öyküsünü anlatanlar bir sahneyi özellikle vurguluyorlar. Berlin elektriğinin tartışıldığı bir panel toplantısı. Salondakilerin hemen hepsi erkek. Büyük şirketlerin asık suratlı genel müdürleri... Yaşlı başlı uzmanlar... Kapkara kostümler... Kravatlar... Diz boyu ciddiyet... Ve bunların ortasında iki gencecik kız. Güleryüzleriyle... Günlük, renkli giysileriyle... Ve söylediklerinin tokat gibi düşen şaşırtıcı etkisiyle... “Bürger Energie” bu yılki açık arttırmayı kazanabilecek mi? Kömürcü İsveç firmasının gözü aç hırsını yenebilecek mi? Şimdilik bilinmiyor. Bekleyip görmek gerekiyor. Ama yarattığı önemli bir esinti, verdiği çok yerinde bir ders var: “Oturduğunuz yerde sızlanıp, yakınmayı bırakın. Her şeyi hükümetlerden, büyük şirketlerden beklemekle yetinmeyin. Ayağa kalkın, kolları sıvayın. Daha güzel bir geleceğe doğru yollanmak hem kişisel, hem de elbirlikçi bir sorumluluktur. Bir araya gelin. Bu anlamdaki bir harekete katılın. Dağları devirmek mümkün.” Atila Alpöge / Yararlanılan kaynaklar: Joel Stonington, Spiegel, 5.3.2013 – Joseph ZammitLucia, The Guardian, 5.2.2014