26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

12 30 Nisan 2013 Salı Haydi Ütopyalar Toplantısı’na Girmekte olduğumuz yeni ortaçağ geçimtutumbilimsel, toplumsal ve ekolojik olarak sürdürülebilir bir toplumsal yapı mı? Bu yeni ortaçağ meselesi iyice anlaşıldı mı? Hayır mı diyorsunuz? Haydi o zaman ütopyalar toplantısına; 17 Temmuz’da. 1994’ten beri yapılan ütopyalar toplantısını hiç duymuş muydunuz? İnsanlığın daha iyi bir dünya tasarımı gereksinimi özellikle de bir önceki toplumsal evrenin bağrında yeni bir toplumsal yapı oluşumunun filizlenmeye başladığı dönemlerde ortaya çıkagelmiştir. Bu yılki ütopyalar toplantısında hem yerel odaklı gündem konuları, hem de ana tema olarak ‘Yeni Ortaçağ’ ele alınacak. Hem dünya genelinde hem de Türkiye özelinde yeni ortaçağda kitle hareketleri, özellikle en sıcak konu olan millet, milliyet konuları masaya yatırılacak. Son gün isteyen herkesin katılabileceği bir genel tartışmadeğerlendirme, öneriler toplantısı yapılacak. Şimdi ana temayı sevgideğer Cenk Özdağ’ın katkısıyla açımlamaya çalışalım. ‘Yeni ortaçağ’ kavramındaki ‘yeni’ olanın ne olduğu ortaya çıkarılmalıdır. Yaşadığımız çağla ‘ortaçağ’ın hangi özelliklerinin (karanlığı, bilim dışılığı, feodal ilişkileri) bağdaştırıldığı ve bu özelliklerin modern dönemin özelliklerini nasıl bastırdığı, yeniden nasıl dirildiği gibi konular önem arz etmektedir. Türkçe ‘Yeni Ortaçağ’ başlıklı ve İmge yayınlarından çıkmış iki kitap mevcut: Biri Alain Minc’in yazdığı ve Türkçe’ye çevrilen yapıtı, diğeri Alpaslan Işıklı’nın yapıtı. Yeni Ortaçağ yazınından önce Horkheimer’ın Akıl Tutulması kavramıyla incelediği, yine Frankfurt Okulu’nun diğer üyelerinden Marcuse’nin Tek Boyutlu İnsan’ı yaratan toplumsal düzen, Adorno’nun Kültür Endüstrisi kavramlarıyla benzer temaları ele aldığı Doç. Dr. düşünülürse konunun genişliği daha iyi anlaşılabilir. Marksist geleneğin dışında bambaşka bir açıdan MELİH içinde yaşadığımız dönemi ele alan Alan Sokal, Harry BAŞ Frankfurt gibi adlar postmodernizm eleştirisine yönelerek benzer vargılara ulaşmışlar. Eagleton’ın Postmodernizm Yanılsaması, Zizek’in, Toscano’nun yapıtlarını da anmadan geçmeyelim. Yeni Ortaçağ’ın tıpkı ortaçağdaki gibi belirli bir karakteri olduğu düşüncesiyle bu karakterin dayandığı toplumsal zeminin dönemin insan tipini nasıl ürettiği ele alınmalıdır. Bu bağlamda yeni ortaçağın kendisini sürdürebilmesini sağlamak için gereksinim duyduğu insan tipini yaratmak için giriştiği bilinçli politikaların ötesinde, yeni üretim biçimleri, yeni topluluk biçimleri (cemaat, etnik öbek, hemşericilik, tarikatvari yapılar) önem arz etmektedir. Richard Sennett’in ‘Zanaatkâr’, ‘Beraber’ gibi yapıtlarını, benzer biçimde Negri ve Hardt’ın ‘Duyuru’ adlı yapıtlarında yeni toplumsal sınıfları (Borçlandırılanlar, Medyalaştırılanlar vs.) ve bunların kesişimlerini kabaca da olsa sunmaya çalıştıklarını anımsatmış olalım. Öte yandan, son zamanlarda artan güvenlik teknolojilerinin gelişmesi, kapitalist rejimlerin topluma yönelik yeni rıza alma biçimleri, esneklik gibi yeni sömürme biçimleri de göze çarpan hususlardır. EkoDesign 2013, bu yıl sürdürülebilirliğin boyutlarını gündemine aldı, farklı uzmanlık alanlarıyla yeşil kavramını çevresel, ekonomik ve toplumsal boyutlarıyla değerlendirerek birbirinden beslenen farklı disiplinleri bir araya getirdi. Yeni ortaçağa genel bakış Nereye kadar tüketebileceğiz? ? ZUHAL AYTOLUN iz de “Sürdürülebilirleştiremediklerimizden misiniz?” EkoDesign 2013, bu yıl konferansını bu düşünceden açarak, aslında herkese aynı soruyu yöneltti. Geberit, Siemens Ev Aletleri ve Vaillant ana sponsorluğunda bu yıl altıncısı düzenlenen EKODesign Konferansı, aralarında yeşil kentlerin tasarımcısı ZUS (Zones Urbanies Sensible) Kurucu Direktörü Kristian Koreman, yeşil pazarlama ve iletişim danışmanı Robin Good, İsveç hükümetinin girişimi kent planlama ve kamu yönetimi insiyatifi SymbioCity Kıdemli Danışmanı mimar Stellan Fryxell’in de bulunduğu dünyaca ünlü konuşmacıları ağırladı. Elbette “sürdürülebilirliğin boyutları”ndan yola çıkan bu konferansta, konu en geniş kapsamda ele alındı. Konferansın moderatörü Climate Reality Project Derneği Türkiye Temsilcisi ve Yesilist.com kurucu direktörü Ergem Şenyuva Tohumcu, Türkiye'nin mevcut kaynaklarını çok iyi değerlendirmesiyle ekolojik ve ekonomik olarak çok daha iyi durumda olabileceğimizi söylüyor. Aksi malum, her geçen gün tükenen bir ülke, etkilerini yaşayan bir toplum. O yüzden kurumlara, STK'lara, özel sektöre ve hükümetin alacağı sorumluluklar önemli. “Yeşil badana” bu anlamda geçici olarak kendini kandırmaktan başka bir şey değil. İşte Şenyuva'nın anlattıkları... Ergem Şenyuva Tohumcu'nun çevre üzerine çalışmaya başladığında aklına düşen ilk soru, “Gerçekten ne yapıyorum? Bu gerçeklik üzerine daha fazla ne yapabilirim?” Çözümün parçası olmak, kullanıcı davranışlarımızı biraz daha farklılaştırmak demek. O dönem de bir rehber niteliğinde, herkesin yaşadığı yerde ne olduğunu bilmesi, kolektif bir bilinçle çevre konularını takip edebilmesi, üreticilerin ve KOBİ'lerin yer alabildiği ortak bir platform S tasarlıyor ve yesilist.com bu şekilde ortaya çıkıyor. Şenyuva, yeşil bilincini bakın nasıl anlatıyor: “Tüketicide bir bilinç oluştu. Ancak yeterli değil. Biz hala kendimizi çevrenin bir parçası olarak görmüyoruz. 'Bu doğaya zararlıdır' dediğinizde 'tüh tüh' diyen insanlar, 'sana zararlıdır' deyince harekete geçiyor. Bütüncül bir bakış ile hareketi büyütmek gerek.” “Yeşil badana” zarar verir Özel sektörde de ciddi bir hareketlilik var. Şenyuva, “yeşil badana” olarak sürdürülebilirliği gündemine alan şirketlerin, süreci bir adım ileriye taşıyamayacağını hatırlatıyor. “İyiye gidiş var. Gerek rekabet, gerek popülerlik gerek zorunluluktan yapılan projelerin bir şekilde etkisi oluyor. Ancak ciddi bir vizyonla yapılırsa gerçek bir başarıdan söz etmek mümkün olur” diyor. STK'lar önemli projeler hayata geçiriyor, gün geçtikçe görünürlükleri de artıyor. Ancak bu noktada hükümet politikası şart. Anlatıyor Şenyuva: “Toplum, bu konuda daha önden gidiyor. Kendi kaynaklarımıza yönelmeliyiz ancak doğayı kirletenlere doğru gidiyoruz. Tarım desteklenmiyor, kömür subvanse ediliyor. Daha ileri dönük bir vizyon olmalı. Kaynaklarımız ciddi hızla tükeniyor. Sorumluluk almak gerek.” Türkiye'nin umut vadeder noktada olduğunu söyleyen Şenyuva, garip de bir yol ayrımında olduğumuzu hatırlatıyor: “Kaynakları tüketmeden sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak en doğrusu. Ancak bu noktada bir takım noktalarda çakışma söz konusu. İyiye gideceğine dair elbette umut var. Ciddi bir hareketlenmeyle bir şeyleri değiştireceğine inanan bir toplum yapısı oluştu. Doğru kararlar alıp, iş modellerini buna uyarlayarak vizyoner bir yapı oluşturmak yeter. Hedef yavaş ilerleyen bu sürecin hızlandırılması olmalı.” Yeni ortaçağın yeni insanı Yeni insanın zihinsel yapısı Toplumsal eşitsizlikleri genetik, insan doğası gibi temellere dayandırma konusunda çalışan bilimciler ortaya çıkmıştır; örnekse R.Dawkins’in Gen Bencildir yapıtı. Buna karşı bilimsel gerçeklerin ışığında devrimciler, hem toplumsal yapının hem de insanın karakter özelliklerinin değiştiğini savunmuşlardır. Bu bağlamda din (scientology, Cüppeli Ahmet vb.), astroloji, büyücülük (Harry Potter vb.), vampir öyküleri vb. çıkmaktadır karşımıza. Beri yandan dindar nesil yetiştirmek gibi ‘eğitsel’, mükemmel tasarım gibi ‘bilimsel’ olgular da göze çarpmaktadır! Not: Ütopyalar toplantısını düzenleyenler Bilim ve Gelecek Dergisi ve Dağarcık Türkiye adlı örütbağ oluşumu. Sunuşçu ya da izleyici katılımları için adres ve telefonlar aşağıda. İstanbul: Baha Okar, emektup: bahaokar@gmail.com; bilgi@bilimvegelecek, tlf: 02163497172; Karaburun: Savaş Emek, emektup: ysemek@ttmail.com, tlf: 05333543241. Yeni ortaçağda ideolojik hegemonya
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear