26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

30 Ekim 2010 Cumartesi 7 ? Haberler ? İskele ‘daha az’, sancak ‘daha yavaş’ Denizcilikte teknenin sol yanına iskele, sağ yanına da sancak denir. Benzetimle, sürdürülebilir yaşamın sol yanı ‘daha az’ ise, sağ yanı ‘daha yavaş’ olarak nitelenebilir. Hızlı tıkınma ulusu (fastfood nation) adlı filmi gördünüz mü? İzlemediyseniz,mutlaka izlemelisiniz! Turbokapitalizm (hızlandırılmış başlıkçılık), iktisadîmaddî açıdan (salt kimileri için!) varsıllık üretme olanağı sağlasa da, doğal kaynakların Tabiat Ana’nın bile yerine koyamayacağı bir biçimde yok edilmesi sonucunu doğuruyor. Piyasa iktisadiyatında bu konu, ‘dışsallık’ olarak adlandırılırken bile yanlış bir tutumla karşı karşıyayız. Ekosistem ve onun bir unsuru olan insanı ta içten yaralayan bir şey, nasıl olur da dışsal olur? Hızlandırmanın bir bedeli var: hem ekonomik, hem ekolojik, hem de sağlıksal...Yemek pişirmek için (işev arası koşuşum kaynaklı zaman darlığından dolayı) daha hızlı olabilmek adına mikrodalga fırın kullanmanın maliyetleri: 1 metreden yakın mesafede duran kişilere elektromanyetik alan maruziyeti ve gıdanın içinde moleküler bozulmalara yol açabilmesi vb. Bu maliyetler, mikrodalga fırını üreten şirketin maliyet hesapları açısından ‘dışsal’ kuşkusuz; ya tüketiciler bunun ayırdında mı? Tabiat tanrıları Pan veya Faunus bilir! Milan Kundera’nın Yavaşlık romanında işlediği gibi, yaşam acele ile yaşandığında herşey (düşünmek, ilişkiler dahil) üstünkörü eşdeyişle yüzeysel oluyor. Gülten Akın’dan bir alıntı yapalım: Ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya. Hız Çılgınlığına karşı Yavaşlık Hareketi Acaba yaşantımızı yavaş yaşam izlencesine evriltirken neler yapılmalı? İşte ana ilkeler (ayrıntılar için bir kitap:Carl Honore,Yavaş,Alfa Yay.,2008): 1. Hıza tapmaktan vazgeçip, ‘yavaşlık Doç. Dr. güzeldir’ düşüncesini benimseyerek, ‘yavaş’a olumsuz anlam yüklemekten MELİH vazgeçmek, BAŞ 2. Hızlıatıştırma(fastfood) sapkınlığından vazgeçip, yavaş yemek (slow food) ilkesine sarılmak (Türkiye’de bu hareketin adı, Sefertası Hareketi oldu), 3. Yavaş (=sakin) kent oluşumunu gerçekleştirmek (Seferihisar’ın böyle bir belgeye sahip olduğunu duymuşsunuzdur!), 4. Zihinsel olarak, hızlı ve abartılı (tavşan gibi) düşünmeden, yavaş ve yaratıcı (kaplumbağa gibi)düşünmeye geçişi sağlamak, 5. Bireysel sağlık alanında hızlı yanıt almak için kullanılan yöntemlerden, yavaş ve doğal yöntemlere doğru yönelmek (vücudun doğal savunma mekanizmasını kullanmak yerine aşırı yoğun dozda ilaç kullanmak ya da hemen cerrahi yönteme başvurmak gibi yanlışlardan kaçınmak vb.), 6. Eşeysel yaşamda hızın yerini, uzun ve yavaş kavramlarına dayalı bir kalıba bırakmasını sağlamak (Microcosmos filminde salyangozların sevişmesini izlemenizi salık veriyorum!), 7. İşkolikliğin (uzun iş süresi vb) yerini, özel yaşama ayrılan zamanın artışına bırakmasını gerçekleştirmek suretiyle yaşamak için çalışmak (Singapur Verimlilik Merkezi’nin savsözü şöyle: çok çalışma, şık çalış!), 8. Serbest zamanın kullanılmasında da yavaş ilkesini benimsemek (Kimileri Bodrum’da ‘hızlı bir tatil’ yapabilir, ama siz Antalya Kumluca’da 10 dönümlük arazide ‘yavaş tatil’ anlayışıyla altı yıldır hizmet veren Havasukamp’ı duydunuz mu?), 9. Acelesi olmayan çocuklar yetiştirmek (ağaç yaşken eğilir sözünden hareketle!) için onları at yarışına sokmamak, pop kültürün hızlandırıcı etkisinden korumak. Yavaşlık hareketi romantik bir ütopya mı? Hayır. Aslında yavaş bir biçemle bir şey yapmak, genellikle sizi sonuca daha çabuk ulaştırır. Mekanik Batı düşünce tarzı ile değil de, eytişimsel (dialectic)ve her şeyin zıddı ile kaim olduğu gerçeğiyle bakarsak tabii. Hatemî ne demiş: ‘Tîz reftâr olanın pâyine dâmen dolaşır,erişir menzili maksuduna âheste giden’. Yani, hızlı gidenin ayağına elbisesinin etekleri dolaşır, yavaş giden amaçladığı menzile ulaşır! Sonsöz: Teknemizin portucunda daha çok malzeme var. Ama aceleye gerek yok,yavaşça… Elektrikli otomobiller için ilk şarj istasyonu kuruldu lektrikli otomobiller için şarj istasyonu altyapısı İstanbul Saraçhane'ye kurulan iki istasyonla oluşturmaya başlandı. Elektrikli otomobiller için İstanbul'da ilk şarj istasyonu kuruldu. Saraçhane'deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sarayı'nın havuzlu otoparkında kurulan şarj istasyonunun açılışında konuşan belediye iştiraklerinden Enerji AŞ Genel Müdürü Adnan Çelik, elektrikli araçların İstanbul'da 2011 yılından itibaren satışa sunulacağını bildirdi. Çelik, araçların şarj altyapılarını ilk olarak Saraçhane'ye kurulan iki istasyonla oluşturmaya başladıklarını, bundan sonra cihazların İSPARK otoparklarına kurulmasına geçileceğini ifade ederek, "Elektrikli araçlar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çok yeni. Renault bu araçları üretecek ve araçlar İstanbul'da 2011 yılından itibaren satılmaya başlanacak. Ancak bu araçların satılabilmesi, kamuoyunda kabul görmesi için öncelikle şarj altyapılarının tamamlanması gerekiyor" dedi. Elektrikli araçlar için hızlı, orta ve yavaş olmak üzere üç tip şarj bulunduğunu, umuma açık yerlerde kurulacak istasyonların hızlı şarj E için olacağını belirten Çelik, yarım saat sürecek şarj için olan bu istasyonların acil durumlarda akünün boşalmasına yakın kullanılabileceğini, ancak normal durumlarda akşamları otoparkta 68 saatte şarjın yapılabileceğini belirtti.Çelik, İstanbul'da bir sürücünün günde ortalama yol katettiğini, buna göre tam şarj edilen bir elektrikli aracın ortalama yol katedebileceğini söyledi.Elektrikli otomobillerin şarj maliyetinin dizel yakıtlı otomobillerin yakıt maliyetine kıyaslandığında, aracın modeline göre altıda ya da sekizde bir oranında daha ucuz olacağını da vurgulayan Çelik, basın mensuplarına araçların nasıl şarj edileceğini otoparka getirilen bir araç üzerinde uygulamalı olarak gösterdi. Sırada Kadıköy, Balmumcu, Cihangir ve Bostancı var Enerji AŞ'nin Renault ile imzaladığı işbirliği protokolü çerçevesinde elektrikli araçlar için ilk aşamada test ve tanıtım amaçlı dört şarj istasyonu daha kurulacak. İstasyonlar Kadıköy'de İSKİ açık otoparkında, Balmumcu ve Cihangir'de bulunan birer katlı otoparkta, Bostancı'da bir açık otoparkta bulunacak. Permakültür kursu başlıyor aşarken dünyamızı kirletmemek mümkün mü, susuzluğa, kıtlığa çare bulunabilir mi? Bu sorulara "evet" yanıtını verenler "permakültür" kursunda buluşuyorlar... Bir yandan gıda, barınak, eğitim, tatmin edici iş ve keyifli insan ilişkileri gibi gereksinimlerimizi temin ederek sağlıklı bir şekilde dünya üzerindeki var oluşumuzu sürdürürken bir yandan da bütün yaşam sistemlerinin, canlı cansız bütün varlıkların devamı ve çoğalması için gerekli koşulların sağlanması mümkün müdür? Y Bunun için hemen, bulunduğumuz yerden başlayarak yapabileceğimiz bir şeyler var mı? 1970'li yıllarda tam da bu ve bunlara benzer soruları dert edinip cevaplar arayan Avustralyalı Bill Mollison öğrencisi David Holmgren'in de desteğiyle çok özel bir tarımsal sistem çerçevesi geliştirdi... Bu sisteme permakültür (kalıcı/sürekli/daimi tarım kültür) adını verdi. Çalışmaları 1978 yılında "Permaculture One" adlı kitabın yayınlanmasıyla sonuçlandı. Takip eden dönemlerde Bill Mollison permakültürün kapsamını genişleterek toprak erişimi, iş girişimi yapılanmaları ve bölgesel özfinansman stratejilerini de içeren uygun hukuki ve finansal stratejileri de kapsamına aldı. İşte, permakültürün isim babası, faaliyette olan en eski permakültür kurumu olan Permakültür Enstitüsü’nün kurucusu Bill Mollison ve onun yetiştirdiği ve Geoff Lawton 72 saatlik Permakültür Tasarım Sertifikası (PDC – Permaculture Design Certificate) kursu vermek üzere İstanbul’a geliyorlar. Kurs, 21 Kasım – 4 Aralık 2010 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek.Daha fazla bilgi için Türkiye Permakültür Araştırma Enstitüsü
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear