Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
15 Cumhuriyet ENERJİ G 1 Şubat 2011 21 TÜRKİYE, DOĞU AKDENİZ’DE PETROL VE DOĞALGAZ SORUNUYLA KARŞI KARŞIYA Rumların yeni kozu enerji Doğu Akdeniz’in uzun süredir çözümsüz kalan Kıbrıs sorununa son dönemde bölgedeki enerji yatakları üzerindeki tartışma da eklenmiş durumda. Kıbrıs Rum Kesimi, ABD’li Şrmaların bölgede araştırma yapmasını sağlayarak Türkiye’yi zora sokmaya çalışıyor. Sismik bir gemi dahi almayı başaramayan Türkiye’nin ise ağaçları bırakıp ormanla ilgilenmesi gerekiyor. AB’yi soruna taraf yapmak ve Türkiye’yi üçüncü ülkelerle sürtüşmelere itmek isteyen bu yaklaşımı suları iyice ısıtır. Bu arada 190 milyon ton petrol taşıma kapasitesine sahip petrol boru hatlarının güvenliğini sağlamak, terör eylemlerine karşı caydırıcılığı geliştirmek, NATO ve UNIFIL ile işbirliği içinde 1 Nisan 2006’dan itibaren BM Güvenlik Konseyi’nin sağladığı hukuki temel üzerinde Akdeniz Kalkanı Harekâtı isimli güç bir görevi üstlenmek de Türkiye’nin görevidir. Doç. Dr. Ulvi KESER Atılım Üniversitesi T ürkiye, Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Rum Kesimi’nin kıyıdaş olduğu Doğu Akdeniz’de, uçak gemisine benzetilen Kıbrıs’ın en önemli stratejik özelliği coğrafi konumudur. Askeri strateji bağlamında tartışılmaz bir öneme sahip olan bu durumun deniz gücü ile bir araya geldiğinde mutlak bir üstünlük sağlayacağı da kesindir. Bölgede askeri, siyasi ve ekonomik çıkarları olan ABD’nin, AB’nin ve Rumların bölgeye ilgisi tam da bu noktada başlar. Bu aktörler, bölgede petrol ve doğalgaz aranmasında aktif rol üstlenmenin yanında, Türkiye’nin deniz yetki alanlarını çok daha önemli hale getiren, geçiş ülkesi olmasını sağlayan bin 776 kilometrelik BaküTiflisCeyhan (BTC), KerkükYumurtalık ve 50 milyon tonluk kapasitesiyle SamsunCeyhan hatlarından gelecek petrolün dünya pazarlarına ulaştırılmasında aslan payını kapmayı hedeflerler. Bu hatlara MusulHayfa, RumeylaHayfa, CeyhanAşkelon, MısırCeyhan, KerkükHayfa ve TransArabian petrol boru hatları da eklenince bölgede Kıbrıs odaklı olarak 15 Aralık 2006’da enerji antlaşması imzalamış olan Türkiye ve İsrail’in bir adım öne çıktıkları da görülür. Öte yandan Yunanistan gibi deniz taşımacılığında 26 milyon grostonluk 2 bin 700 gemiyle üstünlük sağlayan Rum Kesimi’nin Türkiye’nin AB üyeliği konusunda limanlar, hava sahası ve havaalanlarının açılması talepleri geniş bir perspektiften bakıldığında böylece daha net anlaşılır. Gerek petrol taşımacılığı gerekse petrol terminallerinin yoğunluğu, ayrıca petrol rezervleri bölgeyi böylece petrol tabanlı stratejik bir havza haline getir. Basra KörfeziHürmüz BoğazıBabülmendep BoğazıKızıldenizGiritMaltaCebelitarık Boğazı petrol ulaşım hattının en hassas noktalarından birisinde yer alan Kıbrıs, bu konumuyla Avrupa’nın Ortadoğu ve Uzakdoğu ile ticaretini sağladığı hat üzerinde de yerini almaktadır. İlk defa 2003 yılında Serdar Denktaş Girneİskenderun çizgisinde ve KıbrısSuriyeLübnanİsrailMısır arasındaki bölgede doğalgaz ve petrol yatakları bulunduğunu açıkladı. Ardından Rum Dışişleri Bakanı Nikos Rolandis, bölgede en az Umman’daki kadar petrol rezervi bulunduğunu açıkladı. Bu rezervin 8 milyar varillik bir kaynak olduğu söylentileri yayıldı. Türkiye’nin bölgeye bir sismik gemi göndermesi ve Rum Kesimi’nin 17 Aralık 2010 günü İsrail’le Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Anlaşması yapması ise bölgedeki son gelişmeler. Doğalgazın değeri ve öneminin artacağı, petrolün en çok tüketilen kaynak olarak kalacağı değerlendirildiğinde bölgedeki sorunun bir başka cephesi daha ortaya çıkıyor. Nikos Rolandis Rumların girişimleri Rumların 2002’de Mısır’la başlayan, ardından 2007’de Lübnan ve Libya ile devam eden Akdeniz’de ortak petrol arama anlaşmaları sistemli gerilim stratejisi uygulamayı seven Yunanistan ve GKRY’nin tansiyonu yükselttikleri yeni bir taktik olarak değerlendirilebilir. 26 Ocak 2006’da oldu bitti bir deklarasyonla Kıbrıs adasını 13 petrol arama bölgesine ayıran Rumlar, yabancı şirketlere petrol arama ruhsatı vermeye başlarken Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de gücünü kırmayı, petrol kaynağı olan bölgede egemen ve mutlak güç olmayı hedefliyor. Ancak Türkiye’nin, Northern Access isimli petrol arama gemisine ruhsat ve izin verilmeyeceğine lişkin notasıyla bu hedef o dönem için kesilmiş ve gemi uzaklaşmıştı. Bununla birlikte aynı günlerde bir başka gemi ise 2 yıllık bir çalışma sonrasında 6 bin 770 kilometrelik bir alanda zengin doğalgaz ve petrol kaynakları bulduğunu açıklamıştı. Yunanistan’ın da devreye girmesiyle sathı genişleme ihtimali gösteren ve Ege’ye de yayılmasından endişe edilen bu tehlikeli hamleler nedeniyle Türkiye, Rumlara rest çekmişti. Ancak DPT, 60 milyon dolarlık sismik arama bütçesine izin vermeyince sismik arama gemisi bulunamadı. Bugün Hora gemisini bile mumla arayan bir Türkiye görüntüsü ise acı vericidir. Bununla birlikte 9 Ağustos 2007’de Resmi Gazete’de TPAO adına 4 bölgede arama ve ruhsat izin taleplerinin yayımlanması üstü kapalı da olsa Türkiye’nin haklarını uluslararası kamuoyuna yansıtması bağlamında önemlidir. Yarı kapalı bir deniz statüsündeki bölgede MEB uygulamaları kıta sahanlığı ile aynı esaslara bağlı olarak yürütülmektedir ve kendisinin araş tırma yapmadığı ve doğal kaynaklarını kullanmadığı durumlarda kimse kıyı devletinin açık müsaadesi olmadan arama yapamaz ve işletme girişimlerinde bulunamaz. Öte yandan burada sorulması gereken bir başka ve önemli soru ise adanın yaklaşık 50 mil açığında ve 2 kilometre derindeki rezervlerin hangi teknolojiyle ve hangi maliyet analizi yapıldıktan sonra ve Orman yerine ağaçlarla uğraşılmamalı Garantörlük haklarından vazgeçmeyen, Rumların petrol arama ve ruhsat verme girişimlerini tehlikeli ve 1960 antlaşmalarına aykırı bulan Türkiye yanında KKTC de aynı paralelde bir politika sergilemektedir. Bu bölgeye tek bir kıtasal veya küresel gücün egemen olmasının neredeyse imkânsız olduğu net olarak ortadadır ve bu salt Rumlarla halledilebilecek bir sorun değildir. Ayrıca Ortadoğu coğrafyasından Avrasya’ya uzanan çok geniş katmanlı ve çok uluslu bir satranç oyunu olduğu açıktır. KKTC konusunda dik duran ve sağlam bir duruş sergileyen Türkiye’nin mütekabiliyet esasına göre denize açılacak bir sismik araştırma gemisinin olmaması, çok uluslu Akdeniz denkleminde uzun vadede petrol boru hatlarından kazanılacak sosyal, siyasi ve ekonomik kazançlar değerlendirildiğinde ormanla değil ağaçlarla uğraşılması bir an evvel terk edilmesi gereken bir politikadır. Ayrıca yeterli sismik araştırmalar tamamlanmadan petrolün kalitesi ve miktarı, değeri ve ulaşılabilirliği, ayrıca siyasi ve hukuki olarak sorun teşkil eden ve her an çatışmaların yaşanabileceği bir bölgede olması burada çalışacak şirketler kadar devletleri de sağduyulu ve temkinli davranmaya itmelidir. Serdar Denktaş hangi karlılık hesaplarıyla çıkarılabileceğidir. Bir iç deniz olan Akdeniz’de Rumların uluslararası hukuka tamamen aykırı MEB uygulamasıyla hedefi, doğrudan Türkiye’nin elini kolunu bağlamaya yöneliktir. ABD’nin Rum Kesimi’ni kendi ekonomik bölgesinde petrol aramak için ihale açmaya hakkı olan egemen bir devlet olarak kabul etmesi ve Amerikan şirketlerinin bu ihalelere girmek için izin almaya ihtiyacı olmadığını belirtmesi de Rum stratejisinin tamamen KKTC ve Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak olduğunun kanıtıdır. Türkiye’nin 1960 Londra ve Zürih antlaşmalarına bağlı olarak haklarını gasp eden, bütün adayı temsil hakkı olmayan, Türkiye ve KKTC’nin deniz egemenlik haklarını ortadan kaldırmaya çalışan Rumların Türkiye’yle AB arasında olumsuzluk yaratmak, doğalgaz ve petrol üretimi sınırlı olan