Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Her köşesi sanat dolu şehir: Barselona Fotoğraflar: AKIN YÜCEL GironaAna Katedral Şehrin masa örtüsü:lŞehribanKIRAÇ MASA DAĞI... Baştarafı 1. sayfada İlk olarak rahip Desmond Tutu tarafından kullanılan ve Nelson Mandela’nın da kullandığı “Rainbow Nation”, Güney Afrika’ya çok uyan bir isim. Nüfusun yüzde 80’ini siyahlar oluşturmakta. Geri kalanlar beyazlar, Hint ve Asya kökenliler. Ülkenin 11 resmi dili var. Nüfusun yarıya yakını Zulu ve Xhosa gibi Bantu dillerini konuşmakta. Eski Hollandacadan türetilmiş bir dil olan Afrikaanca da yaygın olarak kullanılmakta. İngilizce ise ancak yüzde 10 gibi konuşuluyor. Ama sokakta tüm bu dilleri bir arada duymak mümkün. Bantu dilleri çok eğlenceli ve müzikal. Konuşurlarken sürekli dillerini de şaklatıyorlar ve bu da konuşma sırasında canlı bir ritim oluşturuyor. Güney Afrika İngilizcesi de daha melodik. Afrika müziği ve dansı güçlü ritimlere, özellikle de vurmalı çalgılara dayalı. Yat limanında sokak grupları tarafından sergilenen müzik ve dans gösterilerine rastlamak mümkün. Kongrenin sosyal programında bir akşam yemeği sırasında çok güzel bir dans gösterisi izledik. Güçlü ritim ve kıvrak danslar çok etkileyici idi. Cape Town mimari açıdan çok güzel bir şehir. 17. yüzyıldan kalma Hollanda evlerinin arasında yer alan modern binalar ve geniş meydanlar, şehri daha hareketli kılıyor. Şehrin en canlı bölgesi olan Victoria & Alfred Waterfront, güzel restoran ve barları, lüks mağazaları, sokak gösterileri, yat limanı ile görülmeye değer. Şehirde gençlerin gittiği, bar ve gece kulüplerinin en yoğun bulunduğu bölge Longstreet. Yat limanında yemek yiyip Longsteet barlarında müzik dinleyip içki içmek iyi bir seçenek. Kaldığımız otelin hemen arkasındaki meydanda Afrika el sanatlarının satıldığı bir açık pazar kuruluyordu. Burada aklınıza gelebilecek her çeşit malzemeden yapılma heykeller, takılar, objeler ve resimler satılmakta. Hepsi çocuksu, eğlenceli ve rengârenk. Satıcıların yüksek sesle konuşmaları, giysileri, sattıkları objeler, insanın Afrika’da saklı olan enerjinin ne kadar yüksek olduğunu anlamasını sağlıyor. Biz de tabii ki kendimizi alışveriş çılgınlığına kaptırdık ama dönerken çok zor toparlandık. Dr. Akın Yücel rehber Shreen ile birlikte BoKoop’da bir cami Cape bölgesinin iddialı olduğu konulardan birisi de şarapçılık. Akdeniz iklimine yakın iklimi nedeni ile Güney Afrika, özellikle de Cape Town, dünyanın önemli şarap üreticilerinden biri. Kongrenin sonunda yer alan safari programına katılmak yerine, araba kiralayıp şarap gezisine çıkmaya karar verdik. Cape bağlarının önem li kentlerinden birisi olan Stellenbosch’a çeviriyoruz yönümüzü. Bu küçük kasaba 17. yüzyılda Hollandalı göçmenler tarafından kurulmuş ve o zamandan beri de şarap üretilmekte. Aynı zamanda ülkenin en büyük üniversitelerinden birisi de Stellenbosch’da. Kuruluş tarihi 1863. Genç, kültürlü ve gusto sahibi bir nüfusun yaşadığı bu son derece nezih ve güzel şehir görülmeye değer. Çok iyi korunmuş mimarisi, sanat galerileri, sevimli kafeleri, güzel restoranları, enfes şarapları ve yemekleri ile bu butik kasaba mutlaka görülmeli. Oude Werf Hotel adlı çok zevkli döşenmiş küçük bir otelde kalıyoruz. Yağmur altında kasabayı dolaşıyoruz. Bol şaraplı keyifli, romantik bir gün geçiriyoruz. Ertesi gün dönüş yolunda Delaire isimli, çok şık bir şarap evinde öğle yemeği yiyoruz. Manzarası ile meşhur R44 otobanını takip ederek Cape Town’a dönüyoruz. Hava kararmadan önce Kirstenbosch Ulusal Botanik Bahçesi’ne ulaşıyoruz. 36 hektarlık bir alana kurulmuş olağanüstü güzellikteki park, birçoğu nadir rastlanan 7 bin bitki türünü barındırmakta. Güzel kurgulanmış ve aydınlatıcı bilgilerle dolu park, UNESCO tarafından Dünya Mirasına dahil edilmiş. Akşam güzel bir yemek yiyip son kalan enerjimizle kendimizi bir caz kulübüne atıyoruz. Ertesi gün Uluslararası Cape Town Caz festivali başlayacak ve kent müzisyenlerle dolu. Bizim oteldeki doktor kalabalığının yerini renkli ve gürültülü cazcılar almış durumda. Gittiğimiz kulübün adı “The Crypt”. Bir Anglikan kilisesinin mahzeninde kurulmuş orijinal bir mekân. Güzel bir Afrika cazı dinletisinin ardından geceyi bitiriyoruz. Malay Mahallesi: BoKaap Ertesi sabah erken kalkıp, eşimin bir gün önceki turda tanıştığı Malay asıllı Müslüman kadın rehberle buluşuyoruz. Shreen, 60 yaşlarında eski bir aktivist. Evinde Mandela ile çekilmiş fotoğrafları, kendisi için hazırlanmış seçim afişleri var. Müslüman topluluğun önemli bir üyesi ve yoğun bir yardımlaşma ve eğitim faaliyeti içerisindeler. Hollandalılar Malayları köle yapabilmek için, Malezya’daki şeyhlerini kaçırıp Cape Town’da tutsak etmişler. İçki içmedikleri ve uysal oldukları için ev işlerinde en çok Malay asıllı köleler tercih ediliyormuş. Shreen bize yine de en iyi dönemin kölelik dönemi olduğunu söylüyor gülerek. İngilizler köleliği kaldırıyorlar, ancak apartheid’ı getiriyorlar ve durum daha da zorlaşıyor. Apartheid’ın kalkması ile ülkeye uygulanan izolasyon kalkıyor, uluslararası sermaye ülkeye giriyor. Rehberimiz kapitalizmin hayatlarını daha da kötüleştirdiği inancında. Malay mahallesi şehrin en çok turist çeken bölgelerinden birisi. Bütün bölgede eski binalar korunmuş ve rengârenk boyanmış. Gökkuşağı görünümü bizzat Nelson Mandela kökenli. Mahalleyi ziyaret ettiğinde evlerini rengârenk boyamasını istemiş. Sanırım gökkuşağı ulusu kavramına atıfta bulunmak için. 1794 tarihli ilk mescidi, kaçırılan şeyhin türbesini ve türbenin bahçesinde yer alan Ebu Bekir Efendi’nin mezarını da gezdirdi. Ebubekir Efendi ya da sadece “Effendi”, 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından görevlendirilerek Cape Town’a gelmiş ve öldüğü 1880 yılına kadar misyonerlik faaliyetleri yürütmüş. Rehberimizin evinde yemek yedikten sonra araba ile Masa Dağı’na çıkıyoruz. Bulut nedeni ile teleferik çalışmadığından zirveye çıkamıyoruz ama çıktığımız yerden de manzara büyüleyici. Yol boyunca bitki örtüsünü izlemek çok keyifli. Akşam otelden ayrılıp havaalanına doğru yola çıkıyoruz. Dali Müzesi La Sagrada Familia l Aykut KÜÇÜKKAYA l ZUHAL AYTOLUN Barselona, her geleni kendine âşık edecek bir şehir. Bitmek tükenmek bilmeyen keşiflerle dolu. Eğer rotanızı buraya çevirdiyseniz mutlaka kendinize bir ajanda hazırlayın. Önceliklerinizi belirlemek için bu şart. Hem yanınızda bir not defterinin olmasında da yarar var. Neticede her ayrı köşede size bir şeyler fısıldayacak Barselona. Çok gezen mi bilir çok okuyan mı klişesini bir kenara koyun. Çünkü ruhunu içinize çekmek, aynı zamanda hakkındaki her şeyi bilmek isteyeceksiniz. Yediğimiz içtiğimiz de bize kalmasın hem. Anlatacak şey çok. Barselona’ya gittiğinizde sokak lezzetlerini mutlaka deneyin. Hele de meşhur pazarlarına denk geldiyseniz, şanslısınız. Her türlü deniz ürününü bulabilirsiniz. Hemen orada yemeniz de mümkün. 3 Avro’ya kalamar, kari des; 5 Avro’ya paella, 1 Avro’ya çeşit çeşit meyve yiyebilirsiniz. Paella demişken, deniz ürünlüsünü mutlaka deneyin. Eğer yürümeyi seviyor ve sokaklarını arşınlamaktan çekinmiyorsanız, uygun fiyatlı yerler bulacağınız kesin. Tapasları da mutlaka deneyin; pizzaları ve ekmekleri de müthiş. Barselona aynı zamanda bir eğlence şehir. Çok hoş barları ve flamenko gecelerini de uygun fiyatlara bulabilirsiniz. Gaudi etkisi... Barselona’da mimar Antoni Gaudi’nin şehir üzerindeki etkilerini fark etmemeniz mümkün değil. Gaudi’nin başını çektiği ve 1900’lerden kalma ızgara planlı yapı size her yönden kolaylık sağlayacaktır. Barselona’da kaybolmazsınız. Kaybolduysanız da arkadaşınızla en son bulunduğunuz yerde durun. Dönüp dola şıp yanınıza ulaşacaktır. Zaten elinizde haritanız varsa dert etmeyin. Mutlaka yolunuzu bulursunuz. Zaten İspanyolların da İngilizcesi az. Beden dili bir Akdeniz ülkesinde mutlaka işinize yarar. Gaudi demişken, La Sagrada Familia kilisesi mutlaka görülmesi gereken yerler arasında. Gaudi, on sekiz kuleden yalnızca ikisini tamamlayabilmiş. 1926 yılında bir tramvayın altında kalarak yaşamını yitirmeseydi elbet bu heybetli ve etkileyici kiliseyi tamam layabilecekti. O gün bugündür inşaatı sürüp, “bitmeyen kilise” olara anılsa da bu müthiş yapıyı görmeden geçmemek gerek. Gotik tarzı görebileceğiniz bu kilisenin yanı sıra Gaudi’nin evi ve Gaudi’nin yapılarını görmelisiniz. Park Guell, Gaudi’nin tam bitiremediği ama yine de oldukça etkileyici bir alan. Figueres’e mutlaka yolunuzu düşürün Picasso Müzesi elbette görülmesi gereken yerler arasında. Tabii Dali Müzesi de. Müzenin yer aldığı Figueres görülmeye değer. Aynı zamanda Girona’ya da mutlaka yolunuzu düşürün. Buradaki kiliseler, sokaklar, Musevi, Müslüman, Hıristiyan evlerini görüp, hikâyeleri dinlemeniz gerek. Ana Katedral, Sant Feliu Kilisesi, Bany Arabs (Arap Banyosu), surları ile görülmeye değer. Tabii meydanında bir kahve içip lezzetli tatlılarına bakmadan dönmeyin. Katedraller, kiliseler, müzeler, tiyatro sahneleri, opera salonları... Her köşesi sanat kokan bir şehir Barselona. Tutkulu aynı zamanda. Geleni geri gönerirken ruhuna işliyor. Mutlaka tekrar gitmek için planlar yaptırıyor insana. Unutmadan, ilgililerin merakını cezbeden Barcelona Futbol Takımı’nın ünlü Nou Camp Stadyumu da en çok rağbet edilen noktaların başında geliyor. Aynı zamanda Montserrat da görülmesi gereken yerler arasında. 1200 metre yükseklikte yer alan kilise ve manastırlar, Katalanlar için bir hacı merkezi gibi. Oraya yürüyerek çıkabilmek çok önemli. Ayrıca ahşap Meryem Ana heykelinin avucunun içinde tuttuğu dünyaya dokunabilirsiniz. Hıristiyanlar için Vatikan’dan sonra en önemli yer Montserrat. Montserrat C MY B