28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Hayaletler kenti: Sarıdan kızıla masalımsı bir yolculuk Edinburgh Baştarafı 1. sayfada bilinen bu kent, Edinburgh Üniversitesi ve İskoç aydınlanmasının etkisiyle yükselen kültür düzeyi ile de dikkat çekiyor. Kayaların üstüne kurulu olan bu tarihi şehirle, şehrin ana caddesi Royal Mile’a hâkim bir konumda bulunan şatosu başta olmak üzere birçok tarihi ve turistik özelliğe sahip olan Edinburgh’un “Old Town” ve “New Town” bölgeleri UNESCO Dünya Miras listesinde de yer alıyor. Şehrin düklüğünü Kraliçe II. Elizabeth’in eşi Prens Philip yapıyor. Bu kente Londra’dan trenle 4 saat, otobüs ile 1011 saat, uçakla 1 saat 10 dakikada ulaşmanız mümkün. Yaklaşık 500 bin nüfusu ile havaalanından sizleri karşılayan bu kente biz, Londra’dan Edinburgh’a uçakla gitmeyi tercih ettik. Eğer daha geniş zamanınız varsa mutlaka otobüs ya da hızlı treni kullanmanızı tavsiye ederiz. Çünkü Edirburgh’a giderken geçtiğiniz ve gördüğünüz şehirlerin de insanı bir o kadar büyülediği söyleniyor. Örneğin York şehrini, trenle giderseniz görmeniz mümkün. Bugün adını New York’a veren York şehri, Stirling Köprüsü Savaşı’ndan sonra William Wallace tarafından İskoçlar adına işgal edilmiş ve görülmeye değer yerlerden biri. Edinburgh’a uçakla gittiyseniz şehir merkezine ulaşmanız çok kolay. Havaalanı kapısından çıkar çıkmaz sizleri Edinburg merkezine giden express otobüsler karşılıyor. 3.5 sterlin yani Türk parası ile yaklaşık 12 lira vererek ortalama yarım saatte Edinburgh merkezine rahatlıkla ulaşabiliyorsunuz. Şehir merkezine gidene dek genellikle 2 ya da 3 katlı, bahçeli evler dikkat çekiyor. Yağmurun aralıksız yağdığı Edinburgh’da hava Londra’ya göre daha serin... Kent merkezine girdiğinizde ise sizi o küçük şirin evlerin yerini yüksek yapılar, şatolar, kiliseler karşılıyor. Sisli ve yağmurlu havasıyla “hayaletli kent” söylemlerini bir kez daha hissettiğiniz bu tarihi kentte, ilk görmeniz gereken yapı ise Edinburgh Kalesi. Kalenin tamamını ortalama 3 saatte gezebilirsiniz. Kalenin içinde evler, kilise, askeri cezaevi, zindanlar, mezarlıklar gibi çok sayıda yapıyı görebilirsiniz. Şehrin en yüksek tepelerinden birinde bulunan ve bin yıldır görünümünden hiçbir şey kaybetmeden ayakta kalmayı başaran kale, stratejik konumu sayesinde en iyi komutanlar tarafından bile ele geçirilememiş. İskoçya’nın en büyük turist cazibe merkezlerinden olan bu kalede çok fazla hayalet olduğu da söylentiler arasında yer alıyor. Bunlardan en ünlüsü ise kaleye saldırı düzenlendiği anda ortaya çıkan hayalet davulcu... İskoçların milli çalgısı olan gaydanın sesini hemen hemen her sokakta işitiyorsunuz. Kamıştan yapılmış, çift düdük ve tulumdan oluşan, tiz sesli, nefesli bir enstrüman olan gayda, aynı zamanda Trakyalı, Bulgar, Makedonların da milli çalgısı. 500 yıldır pek çok açıdan değişikliğe uğramış olsa da İskoçya’nın en önemli geleneksel sembollerinden biri “kilt” adı verilen İskoç erkeklerinin giyindiği etek. İskoçya’da özel günlerde, düğün, balo ve törenlerde giyilen, aslında ulusal gururu ve aile ilişkilerini simgeleyen bu kıyafetin tarihinin 1500’lü yıllara dek gittiği biliniyor. Bu dönemde İskoç erkeklerinin ava giderken dizlerinin üzerinde kalan bir omuz atkısı taktıkları, zamanla daha geniş atkılar kullanmaya başladıkları ancak üzerlerinde çok fazla kumaş taşımak istemedikleri için üst kısmı bırakıp yalnızca alt kısmını giymeye devam ettikleri, böylece ilk kiltlerin ortaya çıktığı belirtiliyor. İskoçlar İngilizlerle karşılaştırıldığında daha sıcak ve iletişim kurmaya daha yatkın. Kendilerini İngiltereli değil Büyük Britanyalı kabul ediyorlar. Kendilerine ait paraları var. İngiliz Sterlini alıp para üstünü kendi paraları ile ödüyorlar. Bu parayı Londra’da ya da herhangi bir İngiliz şehrinde İngiliz Sterlini ile değiştirebiliyorsunuz. Bağımsızlığını alamayan İskoçya’da bugünlerde sıklıkla bağımsızlık eylemleri de görüyorsunuz. Herkesin bildiği gibi İskoçya, viskisi ile ünlü bir ülke. Edinburgh’a gelmişken viski yapımını görmeden olmaz. Viski fabrikası için çeşitli turlar var. Bu turların birine katılarak viski yapımını görebilir ve tadabilirsiniz. İskoçların oldukça çok içki tükettikleri söylenebilir. Çok sayıda cinayete yataklık yapan kentte, tıp fakültelerine satılmak üzere mezarlıklardan kadavra çalındığı, bu insanların zaman içinde işlerini cinayete çevirdikleri söylenenler arasında yer alıyor. Eski ve yeni olan iki şehri birbirine bağlayan ve bizdeki Galata Köprüsü’nü andıran Kuzey ve Güney Köprüleri’nin altında ise çok sayıda mahzenin bulunduğu söyleniyor. Bu mahzenlerin ilk önce tüccarlar tarafından depo olarak kullanıldığı, kötü koşullar nedeniyle tüccarlar bu mahzenleri terk ettiğinde evsizlere mekân olduğu söyleniyor. Yeraltındaki bu mahzenlerle ilgili birçok hayalet hikâyesi anlatılırken, tuhaf seslerin geldiği iddia ediliyor. Edinburgh iki tanınan seri katilin de aynı zamanda vatanı. Burke ve Nure... Kayaların tepelerine yapılan kilise, kale ve şatoların yarattığı siyah beyaz görüntü, anlatılan hikâyeleri tamamlıyor. Harry Potter’ı yazmadan önce çok fakir olan yazar JK Rovling de İskoçyalı. Harry Potter’ın yazıldığı kafe de Edinburgh’da. Edinburgh dünyanın en prestijli üniversitelerinden biri olan Edinburgh Üniversitesi’ne de sahip bir kent. Edinburgh’da gece hayatı da oldukça aktif. İskoç pubları, canlı müzikleri ve nezih ortamları ile günün her saati rahatlıkla dolaşabileceğiniz bir şehir. İskoçya viskisi Cinayetlere yataklık yapan kent n DEMET YALÇIN Bazen insan kendine doğru içsel bir yolculuk yapma ihtiyacı hisseder. Hani sırt çantanızı takıp hesap ve plan yapmadan... İçinizde tarifsiz bir gitme isteğiyle, yol nereye, gönlünüz oraya... Nasıl da iyi gelir insana... Özellikle de yoğun iş temposundan, trafikten, gürültüden, büyük şehirlerin kurmaca düzeninden kaçmak isteyenlere... İşte bu sebeple, biz üç arkadaşta da Dubai’de bir sabah, dev gökdelenler ve alışveriş merkezlerinin arasında dolaşırken birdenbire kendimizi uçsuz bucaksız çöllere vurma isteği belirdi. Böylece safariyle başlayacak çöl programını kaldığımız otelden ayarladık. Sonrasında otelimizin giriş kapısında tur görevlisiyle buluştuk. Kapının önünde bizi bekleyen jipe çocuksu heyecanımızı da sığdırarak doluştuk. Abid isimli şoför su gibi İngilizce konuşan bir Pakistanlıydı. Kısa bir tanışmanın ardından bir otele daha uğrayıp Fransız bir turisti de alarak çöle doğru yola koyulduk. 1.5 saatin sonunda çöl kenarında, safari yapmak için bekleyen tur arabalarının olduğu bir markete uğrayıp, yiyecek ve içecek aldık. İki seri katil Ardından kısa bir süre sonra çöle girmeden arabaların tümü durduruldu. Şoförler inip arabaların lastiklerini yarıya kadar indirdiler. Lastiklerin indirilmesinin sebebi arabaların çok kaymasından dolayı devrilmesini ve kuma saplanmasını önlemek. İlginç projeleri, farklı yatırımları, dünyada gerçekleştirdiği ilkleri ve enleriyle bugün turizm ve alışveriş cenneti olarak tanımlanan Dubai’yi tam iki saatlik yolculuk sonrası geride bırakarak, “Boş Çeyrek” anlamına gelen Rub Al Khali çölüne hızlı bir giriş yaptık. Bizim gibi onlarca jipin katıldığı bir kervanda, kumların arasında yapılan keskin manevralar eşliğinde egzotik ve maceralı deneyime başladık. İçinde bulunduğum jipte maceracı ruhumun el verdiği kadar bir yandan safarinin tadını çıkarıp, bir yandan da fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Çölün alabildiğine uçsuz bucaksızlığını makinemle yakalamaya çalışırken, bir yandan da Rub Al Khali’yi nasıl anlatabilirim diye düşünüyorum. Yaklaşık yarım saat süren safari macerasının ardından güneşi çölün ortasında sarıdan kızıla dönen kum tanelerinin görüntüsüyle batırmanın eşsiz keyfine varıyoruz. Ardından yola tekrar koyularak yaklaşık 10 veya 15 dakika sonra çöl ortasında, adeta bir panayır alanını anımsatan bedevi çadırına ulaşıyoruz. Kapılarını bizlere açan bu Arap kabilesi, hayvancılık ve tek ulaşım araçları olan develerin yardımıyla ticaretle uğraşıyor. İçeri girdiğimizde ortada bir sahne, sahnenin çevresinde yer sofraları ve minderler, bazı yerlerde sedir tarzı oturma yerleri bulunuyordu. Stantlarda Hint kınasıyla yapılan dövmelerin ilki ücretsiz, daha sonrakiler için de çok cüzzi bir para ödeniyor. Yemekler ise, sahneye çıkan dansöz ve zenne ile renkleniyor. Biz üç kafadar, geceyi çadırların önünde, parmaklarınızın arasından süzülüp uçup giden tutulamayacak kadar ince kumlar eşliğinde, gökyüzünü seyrederek geçirdik. Yıldızlar üstümüze düşecek gibi yakın duruyordu. Gün doğumu ise görsel bir şöleni andırıyordu... “Güneş doğudan yükselir” tümcesini anımsayan bizler, çöl güneşini yüzümüze misafir ediyorduk... Kirlenmemiş doğaya masalsı bir yolculuk yapmak isteyenler için çölde geçirilecek bir günün bedeli de 30 dolar... ÇÖL BİLGİLERİ otelde bulunan Dubai tanıtım kitapçıkları ve broşürlerinden, rehberlerden, otel lobisinden hatta sohbet ettiğiniz kişilerden dahil öğrenebilirsiniz.  nÇöle giderken unutulmaması gereken birkaç şey var. Öncelikle fotoğraf makineleriniz ve kameralarınız hazır bulunmalı. nKeten şort, şalvar, gömlek gibi son derece rahat kıyafetler seçmelisiniz. nGündüz için şapka ve gözlük unutulmamalı. nParmak arası terlik veya parmak arası olmayan terlikler giymelisiniz. nÇöl gece serin olduğundan hırka almayı unutmayın. nKaldığınız C M Y B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear