Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
FİGEN ATALAY rag, kızımla yaptığımız ve dört başkentten oluşan Orta Avrupa gezimizin ilk durağı. Çok sıcak, nemli bir İstanbul sabahından, Prag’ın yağmurlu ve serin havasına inmekle, geziye ıslak ama neşeli bir başlangıç yapıyoruz! Onca sıcaktan sonra ıslanmak ve biraz üşümek iyi geliyor. Yüzölçümünün yüzde 40’ı ormanlık olan Prag’da, temmuz ayının tamamı ve ağustosun ilk haftası hep yağışlı geçermiş ama bu durum, dünyanın her yerinden bu güzel şehre gelen insanları engellemiyor, her yer inanılmaz kalabalık. Biz de hemen yağmurluklarımızı giyip, gezmeye başlıyoruz. Her şehir, en güzel yürüyererek gezilir ama kimi şehir çok yorar insanı. Prag onlardan değil. Küçük ve düzenli bir şehir olduğu için çok yorulmuyorsunuz. Yorulduğunuz anda metro ve tramvayla ulaşım da çok kolay ve rahat. Taksilerden ise bu konuda çok uyarıldığımız için uzak duruyoruz. İlk durağımız şehrin kalesi. 9. yüzyılda kurulan, içinde ve çevresinde pek çok yapıyı barındıran kaleyi gezerken; hem şehrin en güzel manzaralarını seyrediyor hem de Vitus Katedrali, Aziz George Bazilikası, sanat galerisi, Altın Yol, Oyuncak Müzesi gibi tarihi ve önemli yerleri görüyoruz. Rehberimiz, Prag’da çok az sanat eseri olduğunu, hepsinin Avusturyalılar, Almanlar ve Ruslar tarafından yağmalandığını anlatıyor. Çek askerlerinin nöbet değişim törenini de izledikten sonra kaleden “Eski Şehir”e doğru yürümeye başlıyoruz. P Orta Avrupa’nın Güzeli: AYKUT KÜÇÜKKAYA O Prag köprüde, müzik dinleyerek yürümek, heykelleri incelemek, tam ortasından nehri ve iki kıyıyı seyretmek çok keyifli. Viyana En komik heykeller Bratislava’da İki sıcak ve güneşli günde gezdiğimiz Viyana, bizi soğuk ve yağışlı bir sabahla yolcu ediyor. İncecik giysiler ve yazlık sandaletler, yerlerini yine yağmur çizmelerine ve montlara bırakıyor! Otobüsle bir saatlik yolculuktan sonra Slovakya’nın başkenti Bratislava’dayız. Bu sevimli başkentin en popüler yeri olan “Eski Şehir”in taşlarla kaplı daracık sokaklarında, ana meydanında gezerken karşımıza sık sık komik heykeller çıkıyor. Sokağın köşesinden gizlice fotoğraf çeken bir “paparazzi”, rögar kapağından sokağa çıkmaya çalışan bir işçi, sırtını Fransız Konsolosluğu’na dönmüş, muzipçe gülümseyen Napolyon’un askeri... Sadece iki saat kaldığımız Bratislava’nın, galiba en çok sıcak çikolatasını ve komik heykellerini sevdik. rtaçağda savunma amacıyla yapılan ve kenti çevreleyen surların dışına çıkıyoruz. İkinci Dünya Savaşı öncesinde büyük Nazi mitinglerine sahne olan meydanları geziyoruz... İnsanoğlunun en büyük çılgınlığı dünya savaşının büyük yıkımını görmek için Nürnberg’in en etkileyici yapılarından birisi eski Nazi Partisi Dokümantasyon Merkezi’ndeyiz. Almanya’yı İkinci Dünya Savaşı’na sürükleyen yılların fotoğraflar ve ekranlardan yayınlanan belgeseller aracılığıyla anlatıldığı merkezde savaşın yarattığı büyük yıkımı tüm çıplaklığıyla görüyorsunuz. Biraz önce meydanlarında gezdiğiniz kentin çok değil 65 yıl önce bombardımanla nasıl yerle bir olduğunu fark ediyorsunuz. Bu müzeyi gezerken ne tercümana ihtiyaç duyuyorsunuz ne de rehbere. Size eşlik eden insanoğlunun acımasızlığı oluyor!.. Bavyera’nın kaya şehri: Nürnberg Çeşmesi’ bulunuyor. Meydandaki pazarda ise Türk satıcılar. Burada pazar işine Türkler hâkim olmuş. Neredeyse 3 pazarcıdan 2’si Türk!.. Meydandan yokuşu tırmanıyoruz. Hedef, kentin simgesi kale. Kentin yükseklerinde kurulu olan Kaiserburg, Roma İmparatorluğu döneminde, 10501571 yılları arasında en önemli Kral’ın şatolarından biriymiş. Kalenin içindeki kuleden ise kenti seyre dalıyoruz. Hem de biraz dinleniyoruz... Hümanizmin ve reform döneminin en önemli isimlerinden Albrecht Dürer’in 15091528 yılları arasında yaşadığı ev bile bugün müze haline dönüştürülmüş. 500 bin nüfuslu bu küçük kent meydanlarla, müzelerle, kiliselerle, bazilikalarla dolu. Nereye dönseniz tarihle yüz yüze geliyorsunuz. Tarihin lafla değil icraatla korunduğunu bir kez daha anlıyoruz!.. Eski Şehir Meydanı Eski Şehir Meydanı’na, buradaki ünlü “astronomik saat” nedeniyle “Saat Meydanı” da deniliyor. Söylentiye göre, saatin ustasının gözleri, bir daha aynı saati yapamasın diye kör edilmiş. Barok, gotik ve rokoko tarzında yapılmış binalarla çevrili Eski Şehir Meydanı, faytonlar, kiralık “nostaljik” otomobiller, hediyelik eşya dükkânları ve kafelerle dolu. Yok olan Nürnberg Bin yıllık tarihi, İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler’in izini yok etmeye kararlı müttefiklerin bombardımanı altında yok olan Nürnberg, 15 yılda yeni baştan inşa edilmiş. 1960 yılına gelindiğinde kent yeniden açık hava müzesine haline gelmiş.. Ve aradan geçen 50 yılda herkese açık ücretsiz gezilen bir müzeye dönüşmüş!.. Kentin tam göbeğinde kaldığımız otelde sabah erken saatlerde gökgürültüsüyle uyanıyoruz. Gece vardığımız kent, güneşin ilk ışıklarına yağmurla merhaba diyor. Bizim de gazeteci arkadaşlarımızla apacağımız sabah yürüyüşü şiddetli yağış nedeniyle iptal oluyor. Otelin penceresinden dışarı bakıyorum, karşımda Nürnberg’in tren istasyonu!.. Tarihi bina dimdik ayakta...Burası Almanya’nın sivil ulaşımda kullandığı ilk demiryolu hattının başlangıç noktasıymış. Hat 1835 yılında NürnbergFürth arasında inşa edilmiş. Öğleye doğru güneş kenti ısıtmaya başlıyor. Biz de kendimizi tarihi surların içine atıyoruz. Eski kenti dolaş ‘Cehennem’ ve ‘John Lennon’ duvarları Nereye baksak hayran olurken, birden çirkin, siyah, kabartılı bir duvarla karşılaşıyoruz. Adı “Cehennem Duvarı”. Çekler, kendi istekleri dışında yaşadıkları üç rejimi, Almanlarla faşizm, Avusturyalılarla monarşi ve Ruslarla komünizmunutmamak ve bir daha eskiye dönmemek için yapmışlar bu duvarı. Prag’ı ikiye bölen Vltava Nehri kıyısına doğru yürürken birden karşımıza başka bir duvar çıkıyor. Bunun adı “John Lennon Duvarı”. Bir zamanlar normal bir duvarken, 1980’li yıllarda gençler tarafından Beatles şarkılarından mısralar ve John Lennon’dan esinlenen duvar yazılarıyla doldurulmuş. Duvar, 1988 yılında ise komünist rejime öfkenin yansıtıldığı bir yer haline gelmiş. Trenle PragViyana Prag’da üç gün geçirdikten ve en kısa sürede tekrar gelmeyi diledikten sonra bizi Viyana’ya götürecek “Franz Schubert” adlı trene binmek üzere metroyla Hlavni Nadrazi tren istasyonuna gidiyoruz. Etrafı seyretmekten kitap okuyamadığımız, hiç bitmesin istediğimiz bu güzel yolculuk, 4.5 saat sürüyor. Viyana’daki ilk saatlerimizde sürekli PragViyana kıyaslaması yapıyoruz ve hep Prag kazanıyor! Sonraki saatlerde müzik, müzeler, saraylar, parklar, lezzetli dondurmalar ve şnitzeller, görüşümüzü biraz değiştiriyor! Prag hâlâ bir numara ama Viyana da insanın ruhunu okşuyor. Viyana’yı gezmenin en keyifli ve ekonomik yolu, tramvay turu. Turistik gezi otobüslerine binmenize hiç gerek yok. Beş Avro’ya alacağınız günlük ulaşım kartıyla bulunduğunuz yerden metroyla opera binasının bulunduğu istasyonda iniyor, buradaki “Opera Tuvaleti”nden yükselen müzikle, müziğin başkentinde olduğunuzu iyice anlıyor ve opera binasının önünden her saat başı kalkarak ring sefer yapan 1 ya da 2 numaralı tramvaya biniyorsunuz. Bu tramvayla dolaşırken şehrin neredeyse her önemli binasını, sarayları, müzeleri, parlamento binasını, belediye sarayını ve Viyana Üniversitesi’ni görüyorsunuz. Bu rotada Sanat Tarihi ve Doğa Tarihi müzelerinde mola vermenizi şiddetle öneririm. İkisini birden görecek zamanımız olmadığı için biz Doğa Tarihi Müzesi’ni seçtik ve dinazor kemikleri, dünyanın her yerinden getirilmiş mineral taşlar, değerli taşlar, göktaşları, dünyanın oluşumu, bitkilerin yaşamı, böcekler vb. üzerine filmlerle dolu müzede saatlerce kendimizi kaybettik. Sokakları vals yapanlar, konser verenlerle dolu olan Viyana’da, müziğin verdiği saf coşkuyu ve mutluluğu yaşamamak mümkün değil. Charles Köprüsü’nde yürümeden olmaz Kral 4. Karl tarafından yapımına 1357 yılında başlanan Charles Köprüsü, (Karluv Most) Prag’ın en çok turist çeken yerlerinden biri. Trafiğe kapalı olan köprünün üstünde, her iki yanda 16’şar olmak üzere toplam 32 dini heykel bulunuyor. Orijinalleri Ulusal Müze’de olan heykeller, asıllarının bire bir kopyaları. Bunlardan en ünlüsü rahip John Nepomuk’a ait. Söylentiye göre, kraliçenin günah çıkardığı rahip, aralarında geçen konuşmayı krala anlatmayı reddettiği için nehre atılarak öldürülmüş. Rahibin suya atıldığı yerde bir hale oluştuğu rivayeti üzerine, heykele dokunanın dileğinin gerçekleştiği inancı yayılmış. Günümüzde de önünden hemen her geçen, heykele dokunarak dilek diliyor. Güneşli havalarda müzisyenler, ressamlar ve satıcılarla şenlenen Buda, Peşte ve köprüler... Bratislava’dan yaklaşık iki saatlik bir yolculuk sonrası son durağımız olan Budapeşte’deyiz. Buda ve Peşte adı verilen iki yakayı, Tuna Nehri’nin üstündeki dokuz köprünün birleştirdiği Budapeşte, çok güzel bir şehir. Diğer başkentlere göre çok büyük olan Budapeşte’yi, metro, tramvay ve otobüse binerek ama en çok da yürüyerek geziyoruz. Gül Baba Türbesi, Balıkçılar Hisarı, Kraliyet Sarayı, Kahramanlar Meydanı ve opera binası ilk gün gördüğümüz yerler. İkinci gün Margit Köprüsü üstünden yürüyerek ünlü Margit Adası’na gidiyoruz. Suların, müzik eşliğindeki muhteşem dansını izleyip ikili, üçlü, dörtlü bisikletlerle adayı gezdikten sonra gene köprü üstüne çıkıp ister yürüyerek, ister tramvayla Buda ya da Peşte’ye geçmek mümkün. Budapeşte’deki son saatlerimizi, bizim İstiklal Caddesi’nin benzeri olan, trafiğe kapalı ünlü Vagi Utca’da gezerek ve alışveriş yaparak geçiriyoruz. Buda Peşte maya başlıyoruz. Bavyera eyaletinin Münih’ten sonra ikinci büyük kenti Nürnberg 115 kilometre uzunluğundaki Pegnitz Nehri’nin iki yakasına kurulmuş. Eski şehir surların içinde tarihle iç içe bir yaşam sürüyor. Surların dışına çıkıldıkça yeni şehir günümüz mimarisiyle sizi selamlıyor. Kentin ileri gelenleri bir kenti ayağa kaldırırken mimari dokuya neredeyse bire bir uymuş. Bu tarihe saygıyı görünce insan biraz da imrenerek geziyor!.. Biraz da üzüntüyle... Surların içindeyiz yine... Nürnberg’in ortasında ise ‘Hauptmarkt’ meydanı yer alıyor. Tarihte de ticaret merkezi olarak kullanılan meydanda pazar kurulmuş. Çiçek, sebze, meyve ve baharatın satıldığı tezgâhlar var. Meydanın bir köşesinde Frauen Kilisesi, öbür köşesinde ise kendini çevreleyen demir parmaklılıklar üzerindeki halkaları çevrildiğinde dileklerin gerçekleştiğine inanılan ‘Güzellik Nürnberg, Almanya’nın ilk demiryolu hattı yapılan kenti... Bratislava Fotoğraflar: ZEYNEP SAĞNAK DGLRV EDŞYXUXQX]X WP RSHUDW|UOHUGHQ \DSDELOLUVLQL] C MY B C MY B C MY B