23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

1 HAZİRAN 2011 ÇARŞAMBA 3 Benelüks’ün nazlı prensesi: Prof. Dr. Oya Aytemiz SEYMEN seymenoy@yahoo.com Benelüks ülkeleri denilince ilk anda Belçika ve Hollanda’yı düşünürüz nedense. Gitsek de gitmesek de sayabiliriz iki ülkenin birkaç ayırt edici özelliğini. Ama sıra Lüksemburg’a geldiğinde, genellikle şöyle bir dururuz; söyleyecek fazla bir şey bulamayız. Yıllardır öyle geride durmuş, öyle saklamıştır ki kendisini; gidip görmeden, viyadüklerinden, yüksek köprülerinden ve bulvarlarından geçmeden, yemyeşil vadisine inmeden ve birbirinden değerli anıtlarına hayran hayran bakmadan, hakkında okuyacağımız hiçbir şey yeterli olmaz. Merak eder dururuz: LÜKSEMBURG lik anlayışı içinde tanımaya çalışın. Grandük’ün gerçekten çok mütevazı sarayını görüp, bu ülkeye gelen her turistin yaptığı gibi, bu gösterişten uzak sadeliğin ve artık yalnızca sembolik bir değer taşıyan nostaljik aristokrasinin önünde anı fotoğrafları çektirin. Bütün kuzey ülkelerindeki gibi, akşamları mağazalar ve lokantalar erkenden kapanmadan hızlı adımlarla dolaşın kentin trafiğe kapalı şık caddelerini; nostaljik kafeteryalarında, pastanelerinde soluklanın. Mesela 48 Grand Rue adresindeki “Maison de Brasserie”ye girip bir kahve ya da bir bardak bira içip, bir Lüksemburg klasiği yaşayın kentin yaşlı sakinleriyle ve gelip geçeni seyredin. Beş yıldızlı değil, sanki 10 yıldızlı Turizm EkiÇorum’a yapılan en önemli yatırımlardan biri olan Anitta Hotel, kente gelen turist sayısını arttırdı. Orta Karadeniz Bölgesi’nin de en büyük oteli olma özelliğini taşıyan Anitta Hotel, yaz sezonu boyunca 18 bin turisti ağırlamayı hedefliyor. Çorum’un en büyük eksiğini tamamlayan Anitta Hotel, başarılı hizmetinin yanında mimari yapısıyla da kente önemli bir renk katıyor. Kente makine, gıda, turizm ve inşaat sektörlerinde faaliyet gösteren Uğur Group tarafından kazandırılan 5 yıldızlı Anitta Hotel, Çorum’un prestijini daha da arttıracağa benziyor. Ayrıca Anitta Hotel, Çorum’un kongre turizmine açılan en önemli penceresi olma hakkını da elinde tutuyor. Sorularla Lüksemburg Adının ilk dört harfinin çağrıştırdığı gibi “lüks” bir ülke midir? Dünyanın en küçük ülkeleri arasında olduğu halde kişi başına düşen gelir açısından en zengin ülke olduğu doğru mudur? Gerçekten de çok küçük ve bir o kadar da zengin midir? Hangi kuzey Avrupa ülkesine daha çok benzer? Dünyada çok az sayıda kalan dukalıklardan biri olduğu halde neden bizde bir prenslik çağrışımı yapar? Burada hangi dil ve hangi mutfak yaygındır? Ortak bir Benelüks karakteri var mıdır ve Lüksemburg buna ne kadar uygundur? Eğer bu soruların yanıtlarını siz de merak ediyorsanız ve bir şekilde Lüksemburg’a gitme olanağına sahipseniz; en azından iki gün ayırın ve bu küçük ama refah düzeyi yüksek ülkeyi tanımaya çalışın. Lüksemburg, hem dünyanın geçmişten bu yana ayakta kalmış en büyük dukalığı olmasıyla hem de adaşı olan başkenti Lüksemburg’u çevreleyen Hollanda, Almanya ve Fransa kültürlerinin etkisini taşımasıyla dikkat çekiyor aslında. Başkente gelen herkes gibi, biz de, birçok savaşa ve yıkıma sahne olmuş bir kentin hem tarihi açıdan nasıl böyle iyi korunabildiğini hem de nasıl böylesine modern ve gelişmiş bir ticaret merkezi olabildiğini sorduk kendimize. KENTİN SEMBOLÜ: ALTIN KADIN Geceleri ayrı bir renge ve görünüme bürünen vadinin karga çığlıklarıyla ürkütücü haline de tanık olun. Ama mevsim yazsa mutlaka “Küçük Gezi Treni” (Petrusse Express) ile inin aşağıya ve bu yemyeşil gezintinin tadını çıkarın. Vaktiniz var ve hava da uygunsa, kentin birbirinden güzel parklarında (Parc Amalia, Parc Edmond J. Klein, Parc Municipal...) yeşile iyice doyun. Hepsi birbirinden görkemli tarihi binaların sıralandığı geniş ve ferah bulvarlarda Roosevelt ya da Grand Duchesse Bulvarları’nda, Avenue MarieTherese’de yürüyün kafanız hep yukarıda; salt meydanlarda değil çatılarda bile dikkat çeken heykelleri izleyerek vaktin nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Kentin adeta sembolü olmuş Altın Kadın (Golden Lady) anıtının önünde durup selam verin geçmişin Lüksemburglu özgürlük direnişçilerine; ülkelerini istila edenlere karşı verdikleri mücadele için. ‘Ucube’ sayılmayan heykeller özgürce yükseliyor Gece gündüz fark etmeden Place d’Armes’in cıvıl cıvıl kalabalığına karışın. Kesenize göre, ister dünya mutfağının örnekleriyle dolu şık lokantalarından birini seçip zevkli bir yemek yiyin; isterse çok sayıda irili ufaklı sokak üstü lokantasında kent sakinleriyle ve turistlerle paylaşın daha hesaplı lezzetleri ve sokak çalgıcılarının yarattığı o cümbüşü . Turistik bir gezi otobüsü ile kentin yeni yapılanan ve eski bölümünden tamamen farklı, ultra modern binalar ve iş merkezleri ile donanmış bölümlerini de görün elbette... Ama her biri çok büyük ve birbirinden ayrı temaları işleyen, en önemlisi, sanatçılarına değer verildiği ve “ucube” sayılmadıkları için özgürce dikilen çok sayıda heykelin varlığını kıskanın. Örneğin aşırı tüketimin yarattığı çevre kirliliğini protesto etmek amacıyla hurda yığınlarının ve çöplerin sembolize edildiği dev bir “çöp” heykelin modern yapıların önünde gururla yükselişine tanık olun. Endüstriyel ve ticari gelişmişliğin eleştirel düşünceye engel olmadığını bize gösteren bu sanat dostu kente geldiğinize benim gibi mutlu olun. Armagrandi Bozcaada... Güzelliği tartışılmaz Siz de öyle yapın; üstelik estetik güzelliği tartışılmaz bu vadi kentinin yürüyerek dolaşabildiğiniz tüm me kânlarında uygarlığın, zenginliğin ve kozmopolit yaşamın bozamadığı ince bir kent kültürünün keyfini çıkarın. Yürümeye Gar Meydanı’ndan başlayıp “Avenue de la Gare” yönünde devam edin; karşınıza çıkacak olan viyadük, yemyeşil bir vadi manzarasıyla fethedecektir sizi. Kentin güneyini çepeçevre saran Petrusse Vadisi’nin üzerinde kurulmuş olan birbirinden güzel yüksek köprülerden bakın aşağıya; su olmadan yemyeşil bir nehir yanılsa ması yaratacak denli etkileyici bir manzara ve vadinin içine adeta oturtulmuş renk renk evlerin albenisi, size çok farklı bir kentte olduğunuzu duyumsatacak. Müzelerine vakit ayırın Tüm müzelerine vakit ayıramasanız bile hiç olmazsa Ulusal Tarih Müzesi’ni (Musee National d’Historie et d’Art Luxembourg) gezmeye ve tarih öncesi dönemden günümüze Lüksemburg’u çağdaş bir müzeci Turizm Eki Çanakkale Bozcaada otelleri içerisinde yer almakta olan Armagrandi Hotel, Çanakkale’nin en iyi otelleri arasındadır. Butik oteller arasında kendini belli eden ender mekânlardan Armagrandi hoteli Bozcaada da eski şarap fabrikası yerine kurulmuş nezih bir boutique hoteldir. 13 adet taş odasıyla birlikte toplam 25 oda mevcuttur. Dekorasyonunda kullanılan farklı yapılar ve şarap mahzenleri ile dikkatleri üzerine çeken otel misafirleri için diğer otellere nazaran farklı özellikleride için de barındırıyor. Kalın taş duvarları sayesinde yaz sıcağında sığınılacak bir vaha gibi. Yine taş duvarları sayesinde kışın da sıcacık kalınabilecek bir mekân. Odalar oldukça geniş ve ferah. 34 kişilik odalarıyla gruplar için ideal. Otelin alt katında sergi salonu amaçlı kullanılan alanda yaz sezonu boyunca çeşitli sergiler düzenleniyor. Otelin geniş bahçesinde günün her saati vakit geçirmek keyiflidir. bozcaada@armagrandi.com (0286) 697 84 24 İtalya’nın keyfini Amalfi sahilleriyle çıkarın! Turizm Eki Sıcak yazın heyecan verici rotası, İtalya’yı doya doya gezmenin yolu Amalfi sahilleri, Hey Travel’ın en özel gezilerinden biri. İtalya’nın klasik destinasyonları dışında kalan Amalfi; İtalya’yı daha iyi tanıyabilmek ve çok kısa mesafelerle İtalya’nın aşk kokan şehirlerini görebilmek için iyi bir fırsat sunuyor. Eski Yunan mitolojisine göre, bir zamanlar denizcileri sesleriyle büyüleyen sirenlerin yaşadığı İtalya’nın Amalfi kıyıları (Costiera Amalfitana), gezginler için bugün aynı gizemle tüm heyecanını yaşatıyor. Hey Travel Trends’in düzenlediği Amalfi Sahilleri seyahati, İtalya’nın zıtlıklarıyla birlikte tüm güzelliklerini sergileyen GüneyKuzey İtalya panoramasını görme şansı sunuyor. İtalya’nın Côte d’Azur’u olarak kabul edilen Amalfi’nin 50 km’lik sahillerinin âşığı olduklarını her fırsatta dile getirmişlerdir. Amalfi isminin nereden geldiğinin hikâyesi ise en az coğrafyası kadar güzel. Samsun’da ‘Amazon Köyü’ kuruluyor Cemil CİĞERİM cemilcigerim@gmail.com Eski Yunan kaynaklarına göre, Samsun’a bağlı Terme ve Çarşamba ovalarını içine alan bölgede bir dönem “Amazon” adı verilen kadın savaşçıların yaşadıkları söylenir. Yunan mitolojisinde yer alan ve daha iyi ok germek için bir göğüslerini dağlayan bu savaşçı kadınların, bir zamanlar Kuzey Karadeniz kıyılarında yaşadıkları sanılıyor. Yine bazı tarihçiler, MÖ 12. yüzyılda bir grup Amazon’un Anadolu’da yaşadığını ve başkentlerinin Terme olduğunu söylüyorlar. Modern tarihçilere göre, aslında Amazonlar diye özel bir topluluk yoktu. Yunanlılar Anadolu’ya gelmeden önce, burada yaşayan halklar, anaerkil bir aile düzeni içinde varlıklarını sürdürüyorlardı. O yüzden, bu topluluklardaki kadınlara, kadının egemenliği nedeniyle “Savaşçı Kadın” Amazon adı verildi. Bu halka ilişkin günümüzde çok az şey biliniyor. Samsun’un Terme ilçesinde her yıl “Amazon Şenlikleri” düzenleniyor. Amazonların yaşadıkları söylenen SamsunTerme Karayolu üzerinde de “Amazon Heykeli” yer alıyor. Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan Batı Park alanında bulunan ve adına “Amazon Adası” denilen yerde, Amazon kanalı ve sırtı denize dönük 15 metre boyunda bir Amazon savaşçısı heykeli bulunuyor. Büyükşehir Belediyesi Batı Park alanındaki Amazon Adası’nda bir “Amazon Köyü” kurma çalışmalarını sürdürüyor. Köyde Amazonların yaşam alanı bire bir canlandırılacak. Söylenceye göre Amazon kadınları aralarına asla erkek almaz, sadece soylarını devam ettirmek için komşu kavimlerle görüşürler ve sonra kendi topraklarına çekilirlermiş. Doğan kız çocuklarını en iyi şekilde eğitirler, onlara at binmeyi, ok atmayı ve yay kullanmayı öğretirlermiş. Erkek çocuklarını ya bebekken babalarının yanına yollar ya da kendilerine ayak bağı olmayacak işlerde kullanırlarmış. Amazonlar, ok atmadaki üstünlüklerinin yanı sıra, “Labris” denilen çitf tarafı keskin bir baltayı da çok iyi kullanırlarmış. Savaşlarda kendilerini savunmak için kullandıkları, yarım ay şeklindeki kalkanları ise pek çok heykele konu olmuştur. Amazonlar ok atarken rahatsız olmamak ve yayı daha fazla gerebilmek için tek göğüslerini küçükken keserlermiş. Böylece yayı, zahmetsizce gerebilir ve oku daha uzağa atabilirlermiş. Limon kokusuyla büyülenmiş cennet Napoli’nin hemen güneyinde yer alan Amalfi bölgesi, deniz kıyısında kayalara oyulmuş kasabaları, cana yakın insanları ve renkli sosyal yaşamıyla her yıl turist rekorları kırıyor. Ünlü yazarlar John Steinbeck ve Andre Gide, Mitolojinin ve sanatçıların gözdesi Gezi sırasında, Capri Adası’nda günümüzde çok az kalıntısı olmakla beraber imparatorların 12 Tanrı adına yaptıkları villaların yanında, İtalya’nın en lüks mağazalarının sıralandığı daracık sokaklarda zaman geçirme veya adanın en yüksek zirvesi Salerno Tepesi’nden Napoli Körfezi’ni izleme şansınız var. Bölgenin sağladığı avantajla kısa mesafelerde gerçekleştirilecek Amalfi sahilleri seyahatinde gezginler, Napoli Pompei Sorrento Positano Amalfi Ravello Capri ve Roma şehirlerinin tüm özellikleriyle görme fırsatı bululuyor. Hey Travel Trends tarafından organize edilen 6 gün 5 gecelik turun kalkış tarihleri 18 Haziran ve 17 Temmuz, kişi başı fiyatı ise 865 Avro’dan başlıyor. Detaylı bilgi için: www.heytraveltrends.com veya 444 4 439 Positano’dan Capri Adası’na C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear