25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

6 NİSAN 2011 ÇARŞAMBA 3 ŞANLIURFA Tüketmeden, tükenmeden şehirleşiyor Esra ALKAN esraalkan34@gmail.com Urfa, merak edilmeyecek gibi değil. Üstelik ülkemizde ne çok il var ki insana “muhakkak görmeliyim” dedirten!.. Urfa da başı çekenlerden. Seyahati, gezip görmeyi farklı anlamlarda içselleştiren insanlar dünya yüzünde oldukça fazla. Bize, ülkemizi ve sahip olduklarımızı fark etmek ve kültür turizmine gereği gibi açmak kalıyor. Öyle bilinçli açmazları var ki biraz önce söylediğimizin, kaz kaz bitmez... Bilinçli köreltmenin, sonunda kendisine de çıkar sağlamadığını görecek idarecilerin dünya yüzünde azalması dileği ile uygarlıklar şehri Urfa’yı anlatmaya geri dönüyoruz. Urfa’nın yöneticileri, kültür turizminin görevlileri ve belediye başkanı Sayın Fakıbaba, Urfa’nın şanslarından. Yediden yetmişe Urfalı, belediye başkanı Ahmet Eşref Fakıbaba’ya sadece Fakıbaba diyorlar. Soyadı ile özdeşleşmiş, etrafına ışık ve huzur veren bir kişilik sayın başkan. Urfa’ya gittiğinizde ilgi alanınız ne olursa olsun muhakkak izini süreceğiniz bir yüzü var şehrin. İl sınırları içersinde kalan belde, köy ve ilçeleriyle Urfa, tam olarak görülmesi, anlaşılması gereken bir ilimiz. Paleolitik çağdan bu yana yerleşilen bu topraklar Hıristiyanlığı ilk yıllarında kabul ettiği gibi, İslamiyeti de ilk yıllarında kabul etmiş. Bu sebeple “Peygamberler şehri” de denen Şanlıurfa aslında her anlamda “Uygarlıklar şehri”dir. Urfa gerçekten merak edilecek bir şehir. Türkiye’de en çok arkeolojik kazı yapılan il... Ayrıca, savaşçı Amazon kraliçelerinin “mozaik”e resmedilmiş dünyadaki ilk örnekleri yine burada. Şehrin içinde arayıp bulun. Keşfetmek eğlenceli olacak. Peki bir ipucu verelim: “Edessa” deyin. İslam mimarisinde yapılmış en eski cami olan “Harran Ulu Camii” yine burada. Başka örneği olmayan konik Harran evleri ve evlerden birini turizme açmış Ali Kızıl ailesini ve Harran kültür evini tanımaya değer. Ayrıca derler ki Âdem ile Havva bir dönem Harran Ovası’na yerleşmiş ve ilk buğdayı burada ekmişler. Ünlü tarihçi Ebu Farac’a göre de “Nuh Tufanı”ndan sonra ilk yerleşilen yerlerden biri yine Harran. Urfa’ya en az bir hafta ayırın. İlk iş, kültür turizm il müdürlüğüne gidip dokümanları almak ve ilgi alanlarınızı öncelikle işaretlemek olsun. Balıklı Göl’ünü, kalesini, müzesini, Arapçada bağış anlamına gelen Hilvan’ı, eski bir Hitit şehri olan Viranşehir’i, Siverek’i ve Nisibin Azıklı Köyü yakınındaki erken kalkolitik döneme ait bir arkeolojik kazı olan Çavi’yi, Ceylanpınar’ın ceylanlarını, Atatürk Barajı’nı, sular altında kalmış eski Halfeti ilçesini ve Fransa menşeli siyah gülünü, Kelaynak kuşlarıyla ünlü Birecik’ini, 1956’da Fırat’ın üstüne yapılan o meşhur köprüyü, Eyvanlı Urfa evlerini, Urfa’nın taşlarının çıkarıldığı Bazda Mağaraları’nı, el sanatlarını, Urfa mutfağını, sıragecelerini, Şuayb ve Soğmatar şehri harabelerini yöreyi bilen bir rehber eşliğinde görün. Karahayıt... İkbal KAYNAR www.ikbalkaynar.net Güneşin yaz sıcağı gibi olduğu bir kış gününde önceden yer ayırtmadan düştük şirin Pamukkale yollarına. Pamukkale öğrencilik yıllarımdan bana pek yabancı olmayan bir yer. Ama Karahayıt adı belleğimde fazla yer etmemiş sularından şifa bulmaya giden memleketim Uşak’taki komşularımızın anlattıkları dışında. Yer bulma sorununu Pamukkale’de çözdük bir pansiyonda kalarak. Sabahleyin değişmiş yeni çehresiyle Pamukkale travertenlerini görmeye gittik. Giriş 20 tl.İnsanlar hep şikayetçi, “Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kararı” diyor gişedeki memur. Oraya kadar gelip de o güzelim pamuk gibi görünen ihtişamlı travertenlere dokunmadan ayağını suya sokmadan olur mu hiç,hemen ayakkabılarımızı elimize alıp mini mini havuzcuklara girmeye başladık bile. Geldik Antik havuza haydi 25 tl. Afrodit kırışmaya başlayan yüzü için askerlere emir verip dört bir tarafa göndermiş. Antik havuzun suyu iyi gelmiş, gençleştirmiş yüzünü. Bu söylenceyi öğrenince durur muyuz, daldık tarih içinde yüzmeye. Tarih demem boşuna değil, heykellerin, lahitlerin, sütunların bulunduğu havuzda yüzmek gerçekten çok gizemliydi. Kaldığımız pansiyonun havuzunu kış diye doldurmamışlardı. Biz de açık havuz bulalım diye hemen 10 dakika uzaktaki Karahayıt’a gittik. Asıl Karahayıt öyküsü böylece başladı. Denizli ili merkez ilçeye bağlı olan beldenin merkezindeki Pamukkale travertenlerinin kırmızısını görünce önce boyamışlar sandık. Park civarındaki satıcılara yaklaştık. Küçük dükkanın önünde karanfillerden yapılmış bir kolyeyi görünce dayanamadım. Bu ne güzel şey dememe kalmadı, satıcı Denizli şivesiyle “Sen hiç karanfil oylum oylum/Geliyor selvi boylum türTermal suları kalsiyum, sodyum, magnezyum, potasyum, demir, alüminyum vb gibi mineraller bakımından çok zengin. Romatizmal hastalıklara, hemoroid, gut gibi hastalıklara, deri ve kadın hastalıklarına iyi geldiği kanıtlanmış. küsünü bilmez misin” dedi bana ve başladık birlikte söylemeye. “Nasıl bilmem benim albümümde annem okudu o türküyü dedim”. Neşeli gencin önerisiyle açık havuzları olan Kızılsu Termal Tesislerine gittik. O ne muhteşem doğal güzellik! İki havuzun ortasında kırmızının yeşile, yeşilin kahverengiye dönüştüğü bir renk cümbüşü içinde bir küçük dağcıktan sular fışkırıyor buharlarını yayarak. Bazen çok lüks yerleri düşünmesiniz ya benimkisi de öyle bir tutku. Kırmızı travertenin eteklerinde akan sudan çamurlar oluşuyor. Herkes birbirine çamur sürüyor ciltleri güzelleşsin, gergin olsun diye. Ben çamur sürmedim giderken şişeye doldurturum dedim, yüzmeye zaman ayırdım hep. Akşam ayrılırken tesisin sahibi Ali Turan ile tanıştık. Genç, idealleri olan, güzel şeyler yapmak için çırpınan bir insan. Ertesi sabah İstanbul için yola çıkarken bir koşu Kızılsu Tesislerine uğrayıp hem tekrar vedalaşalım hem de unuttuğumuz çamurumuzu alalım diye tekrar gittik oraya. Ali Bey öyle ısrar etti ki kalmamız için dayanamadık iki gün de orada kaldık. Madem kaldık, daha detaylı tanıyalım şimdiye dek bilmediğimiz bu şirin yeri dedik. Gündüzü ve gecesi Pamukkale’nin tersine cıvıl cıvıl bir yer. 1985 yılında Pamukkale travertenlerinin korunmaya alınması projesi içersinde Pamukkale’deki bir çok otelin yıkılması nedeniyle pek sessizleşmiş. Bu durgunluk Karahayıt’ın güzelliğini ortaya çıkarmış. 20 yıldan bu yana tarımcılık yerini turizme bırakmış. Beldenin insanları ya evlerini pansiyona çevirmiş veya otantik el işlerini, ev yemeklerini pazarlıyorlar dükkanlarında. Akşam havuza bakan odanızın önünde masanızda kendi yaptığınız yemeği yemek, mangalınızı yakmak çok keyifli. Orada arkadaşlıklar da çok önemli,güzel dostlar ediniyorsunuz hemen. Biz İzmir’den gelen iki aileyle çok dost olduk. Hep beraber tesisin sahibi Ali Bey’in havuz başı davetine katıldık. Şarkılar, türküler, şiirler derken dostluk kokan bir akşam geçirdik. Belediye Başkanı İbrahim Vural’ı ziyaret ettik odasında. Çok sıcak karşıladı bizi. Beldenin şirinliği yanında kültür sanat adına neler yapıldığını, neden eczane olmadığını, ziraat Bankası ATM sinden başka bankamatik hizmeti olmadığını sorduk. Keyifli bir sohbet yaptık kendisiyle. Bir gerçeğe de tanık olduk böylece. İşin ilginç yanı banka ve bankamatik talebi yok gerekçesiyle bankalar şube açmak istemiyorlarmış. Aile Hekimliği uygulaması Karahayıtta olmadığı için eczacılar da eczane açmak istemiyorlarmış. Yani banka ve eczane işleriniz için 5 km ilerdeki Akköy ilçesine gitmeniz gerekiyor. Bu sorunlar da belediye başkanının tek başına çözeceği sorunlar değil. Temmuz ayı içinde kültür sanat festivali yapıldığını öğrendik. Kızıl sular içinde KIZIL PRENS... Adı hayıt ağacından geliyor Karahayıt’ın. Önceden hayıt ağaçları çokmuş, yuvarlak, sert, kokulu ve acımsı meyveleri varmış. Meyveleri hekimlikte idrar söktürücü, gaz giderici, sakinleştirici olarak kullanılıyor. Dalları ise sepet örmede işe yarıyor. Pamukkale’ye Pamuk Prenses, Karahayıt’taki kırmızı travetenlere Kızıl Prens adını verdim. Pamuk Prensesin eteklerinde durmuş, adeta kur yapıyor Kızıl Prens. Gelin siz de görün bu tabloyu derim. Karahayıt’a gelmek için Denizli’ye geleceksiniz, Denizli türkülerini bize tanıtan sevgili Özay Gönlüm için yapılan heykeli ve Denizli’nin simgesi olan Denizli Horozu heykelini görmeden gitmeyin. Son bir öneri; meraklısına Karaali Kaplıcaları da Urfa’da. Üstelik üç yıldızlı, her keseye uygun fiyatlarıyla sağlık turizminde oldukça atak. Hatta Ali Çiftçi’yi arayıp istediğiniz bilgiyi edinebilirsiniz (0533 304 85). Bu yazıyı okurken umarım çayınızı alıp Urfa’nın tadını çıkarmışsınızdır ama hiçbir şey gidip kendi yolculuğunuzu yaşamak kadar özgürleştirmez insanı, bunu da zaten biliyorsunuz. Hepinize mutlu, gönlünüzce seyahatler... Bulutların üstünde konaklamak ister misiniz?.. C MY B C MY B Turizm Eki Antalya Lara’da Concorde uçak şeklindeki mimarisi ile dikkat çeken ve konuklarına gökyüzünde lüks bir uçaktaymış hissini yaşatan Concorde De Luxe Resort Hotel dört mevsim lüksü yaşatıyor, konuklarını bulutlarda dolaştırma imkânı veriyor. Gerek konaklama imkânları, gerek Türk ve dünya mutfağından örnekler sunan restoranları, gerekse 4 bin m2 alana kurulmuş Carpe Diem Spa Merkezi ile konuklarına eşsiz bir tatil deneyimi sunuyor. Lara bölgesinde havalimanına 10 kilometre uzaklıkta konumlanmış olan Concorde De Luxe Resort Hotel birbirinden farklı a’la carte restoran alternatifleri ve deneyimli aşçıları ile misafirlerine birçok farklı mutfağı tatma imkânı sağlıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear