Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
TİMUR ÖZKAN Büyük Önder Atatürk’ün dünyaya geldiği, Makedonya Kralı Büyük İskender’in bir süre yaşadığı Selanik, 2500 yıllık tarihi bir kent. Roma, Bizans ve Osmanlı’dan sonra şimdi de Yunanistan’a yurt olan Selanik bugün tarihi bir görünüm yerine çağdaş bir kent izlenimi verse de binlerce yıllık geçmişinin izlerini meydanlarında, sokak aralarında bulmak mümkün. Ege Denizi’nin en kuzeyinde, Termaikos Körfezi’nin kenarında yer alan Selanik şaşırtıcı benzerliğiyle İzmir’in adeta ikiz kardeşi. Selanik’i gezmeye, kente gelişinize bağlı olarak otobüs terminallerinin ve tren garının bulunduğu Liman tarafından da başlamak mümkün ama bizim tercihimiz Atatürk’ün evinin ve Selanik Kalesi’nin de bulunduğu tarihi bölgeden başlamak oluyor. Atatürk’ün hayatını öğrenirken sıkça tekrar ettiğimiz ve hepimizin ezberlediği “Atatürk 1881 yılında Selanik’te, iki katlı pembe bir evde doğdu” cümlesinde sözü edilen bu ev, halen Selanik Başkonsolosluğu’nun bahçesinde bulunuyor ve konsolosluk görevlilerinin verdiği bilgiye göre yaz aylarında haftada 3 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor. Üzerindeki tarihi tabelada Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak “Türk milletinin büyük müceddidi ve Balkan ittihadının müzahiri Gazi Mustafa Kemal burada dünyaya gelmiştir. İş bu levha Türkiye Cumhuriyeti’nin onuncu yıldönümü münasebetiyle konulmuştur. İzmir’in ikiz kardeşi: Zenginliğin üzerinden geçtiğiniz kent: Selanik... Cenevre... Prof. Dr. OYA AYTEMİZ SEYMEN Eğer bir gün yolunuz Cenevre’ye düşerse, bilin ki bankacılık, finansman, ticaret ve sigortacılık alanlarında sadece İsviçre’nin değil, dünyanın en önemli kentlerinden birindesiniz. Cenevre’de ticaretin yoğunluğu hemen dikkatinizi çekecektir. Kentin, şık dükkânlar, kafeteryalar, banka binaları ile hem ciddi ve ağırbaşlı, hem renkli ve kozmopolit bir yaşamı var. İsviçre’nin güneybatı kesiminde bulunan Cenevre, Alpler’le Jura Dağları arasındaki havzada, Rhone Irmağı’nın Cenevre Gölü’nden çıktığı yerde bir tepe üzerinde kurulmuş. Cenevre, girişi de kendisi kadar güzel bir kent; bunu saklamayıp hemen gözler önüne seriveriyor. Bir Enis Batur değilim ki bu girişi öyle güzel ve şairane anlatabileyim: “……Güney’den ülkeye yanaşırken, Fransa topraklarından İtalya’ya teğet biçimde geçiliyor ve daracık bir üçgenin açısına sokulmuş Cenevre’de buluveriyor insan kendini.” John Berger’e göre de “Bugüne dek etkili biçimde resmedilmemiş olsa da doğal güzelliği nefes kesici kentlerden biri Cenevre”. Öte yandan Cenevre denilince akla bankalar geliyor hemen. Edebiyatımızın usta kalemi Nedim Gürsel bunu edebi bir dille şöyle anlatıyor: “....Göl kıyısında yürüyorum. Tarihsel bir Avrupa kentinde, dinsel bağnazlığa karşı ilk direnmeyi başlatmış, Katolik Kiliseye başkaldırıp ardından aydınları, krallarla kalabalıkları sürüklemiş Calvin’in yurdunda değil, bankalar kentindeyim…. Bankalar Caddesi’nde yürüyorum. Bir başka caddeye sapıyorum sonra. Birkaç kahve, saat ve çikolatalarla dolu vitrinler, yine bankalar… bankalar. Saymakla bitmeyecek denli çok, ülkenin dağ köylerinde, kuytu vadilerin derinliklerindeki atölyelerde hâlâ dönen saat çarkları gibi de düzenli ve olağan bankalar. Ağır, demir kapıları ve camların ardından görünmeyen memurlarıyla kentin ayrılmaz parçası olmuşlar.” Cenevre’de turistik açıdan görülmeye değer noktaların başında, “Çiçek Saati” ve “Fıskiye” geliyor. Çiçek saati kentin adeta sembolü sayılıyor. Fıskiye ise 140 metreye kadar yükselebilen suyu ile gerçekten çok güzel bir görüntü sunuyor. Leman Gölü’nün kenarını çevreleyen kordon boyu ise günün her vakti hareketli canlı ve kalabalık bir gezinti ve vakit geçirme mekânı. Saat, İsviçre için en önemli üretim ve dışsatım ürünü. Yüzyıllardır saatçilik konusunda dünyada bir numara olmayı sürdürüyor. Hatta Osmanlı sarayında J. J. Rousseau’nun babasının saatçi olarak çalıştığı biliniyor. İsviçre saatleri bugün de dünyaca ünlü ve burada da çok şık ve büyük saat mağazaları gezilmeyi bekliyor. Turistik bir anı veya hediye olarak guguklu saatler çok tutuluyor. Kentin en önemli özellikleri arasında, uluslararası pek çok kuruluşa ev sahipliği yapması geliyor. 1945’te Cenevre, Birleşmiş Milletler ve bağlı kurumlarının Avrupa merkezi haline gelmiş. Cenevre’nin önemi asıl 16. yüzyılda Reform hareketinin kalesi olması ile başlıyor; kiye bütün güzelliğiyle dururken… Gölün tam ortasında bulunan bu fıskiye, kıyıya yakın bir yerden yüzlerce metre yukarıya fışkırttığı suyla ve akşamları ışık ve renk gösterimiyle, Cenevre’nin ve Leman Gölü’nün adeta sembolü gibi. İnsana yorgunluğunu ve sıkıntılarını unutturabilecek kadar güzel bir görüntüsü var. Kordon boyu yürürken çok farklı milliyetlerden insanlara rastlayıp şaşakalırsınız ve öğrenirsiniz ki kent nüfusunun yüzde 40’ı yabancılardan oluşuyor. John Berger, “canlı bir insan kadar çelişkili ve bilmecemsi” diye tanımladığı Cenevre için bir de kimlik kartı çıkarmış ki; belki de onu böylece daha iyi tanıyabiliriz: “Milliyet: Tarafsız. Cinsiyet: Kadın. Yaş: (söylemek yakışık almaz) Yaşından genç gösterir. Medeni durum: Boşanmış. Mesleki: Gözlemci. Ayırt edici fiziksel özellik: Miyopluğa bağlı hafif kamburluk. Genel gözlemler: Çekici ve gizemli.” Ve İngiliz yazar Georg Eliot demiş ki, “Leman Gölü çevresinde yaşayanlar, dünyanın başka yerlerinde yokluk ve kederin bulunduğunu unuturlar”. Sadece bir iki gün için de olsa bunu unutmanın hafifliğini yaşayabilirsiniz; nasılsa günlük yaşamımıza döndüğümüzde istemesek de hatırlayacağız. seymenoy@yahoo.com Atatürk’ün doğduğu iki katlı pembe ev... ‘Selanik, 29 birinci teşrin 1933” yazan ev, 1912’de, dönemin koşulları nedeniyle Atatürk’ün ailesi tarafından terk edilmiş. Daha sonra ise; önce Yunanistan tarafından bir Selanikliye satılmış, bir süre sonra da tekrar geri satın alınarak Türkiye’ye hediye edilmiş ve 1937’den itibaren de Türkiye tarafından eski haline getirilerek müze olarak düzenlenmiş. Orijinal eşyalar Türkiye’ye götürüldüğü için olsa gerek, Ankara’daki benzerinde uygulanan fotoğraf çekme yasağı burada uygulanmıyor ve üç katlı tarihi mekânın her yerinde fotoğraf çekilebiliyor. Konsolosluktan ayrılmadan, Selanik’teki Osmanlı eserlerinin bulunduğu yerleri gösteren bir harita alıyoruz. Buraları gezmeye başlamadan önce, biraz daha yukarı tırmanarak, bazı evleri restore edilen eski Türk Mahallesi’ni gezmekte fayda var. En yukarda Selanik Kalesi (Yedi Kule) yer alıyor. Buradan, bir kısmı ayakta duran surların çevrelediği kenti kuşbakışı gördükten ve Termaikos Körfezi’nin güzel manzarasını fotoğrafladıktan sonra, sur boyunca yürüyerek tekrar merkeze dönebilir ve Selanik’in diğer tarihi ve turistik yerlerini gezmeye başlayabiliriz. Kentin, hepsi de yürüyerek gezilebilecek uzaklıklarda bulunan tarihi mekânlardan Osmanlı dönemine ait olanlar, çoğunlukla başkonsolosluğumuzun bulunduğu Ayios Dimitrios Caddesi ile buna paralel ve kentin ana caddesi konumundaki Egnatia Caddesi (Vardar Caddesi, bir zamanların İstanbulRoma yolu) arasında yer alıyor. Selanik’te, bugün görülebilecek başlıca Osmanlı dönemi (14301912) eserleri arasında özkantimur@yahoo.com iki cami ve iki hamam ön plana çıkıyor. Tarihi kaynaklar, Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul ve Edirne’den sonra üçüncü büyük kenti olan Selanik’te, 19. yüzyılda 34 cami ve 49 mescidin bulunduğunu yazıyor. Çoğunluğu eski Bizans kiliseleri olan bu cami ve mescitler, Osmanlı’nın kenti terk etmesinden sonra yeniden kiliseye dönüştürülürken, Osmanlı’nın yaptırdığı Alaca İmaret Camii sergi salonu, Hamza Bey Camii ise müze yapılmış bulunuyor. Alaca İmaret Camii’nin yanındaki Yeni Hamam metruk durumda olup Hamza Bey Camii’nin yanındaki Bey Hamamı ise müze olarak düzenlenmiş. Selanik’teki bir diğer Osmanlı mirası ise halen Makedonya Bakanlığı olarak kullanılan Osmanlı Vilayet Binası. Selanik’teki diğer tarihi eserler daha güneyde, Egnatia Caddesi ile deniz arasında yoğunlaşıyor. Selanik’teki en önemli Roma eseri MÖ 306 yılında eski bir Pagan tapınağı üzerinde yapılan ve önce kilise, sonra cami, sonra tekrar kiliseye çevrilen Rotonda’ya (Hortacı Süleyman Efendi Camii) cami olduğu dönemde eklenen minare hâlâ ayakta… Rotondo’nun hemen yakınında, Egnatia ve D. Gounari caddelerinin kesiştiği köşede bulunan ve kentteki bir diğer önemli Roma eseri olan Zafer Takı (Galerius Kemeri) ise sanatkârane rölyefleriyle dikkat çekiyor. (Selanik’in Turizm Bürosu da burada bulunuyor.) Bizans döneminde Selanik’teki kiliselerin sayısının bir yıldaki gün sayısı kadar olduğu rivayet edilen Selanik’te, o dönemden kalan başlıca kiliseler; aynı adla anılan bir meydana açılan büyük bir avlu rının işgali altında bulunan tarihi Beyaz Kule (Lefkos Pirgos) halen Selanik Tarih ve Sanat Müzesi olarak kullanılıyor. Kentin diğer önemli kültür ve sanat kurumlarından; Ulusal Tiyatro, Arkeoloji Müzesi ve Bizans Kültürü Müzesi, Beyaz Kule’nin arkasındaki geniş yeşil alanda yer alıyor. nun ortasındaki Ayasofya ile 1917 yılında Selanik’in geçirdiği büyük yangından sonra kendi adını taşıyan cadde üzerindeki yerinde, yeniden inşa edilen Ayios Dimetrios Kilisesi. Buzuki çalınan lokantalar Beyaz Kule’den başlayan bir saatlik bir yürüyüş sonunda ulaştığımız, Selanik Limanı’nın (Vardar Limanı) eski antrepoları, aralarında Fotoğraf Müzesi’nin de bulunduğu modern sanat galerilerine dönüştürülmüş. Selanik gezimizi, limandan iç sokaklara doğru yürüdüğümüzde karşımıza çıkan Ladadika’da (Yağcılar Meydanı) tamamlıyoruz. Selanik’in bu kesimi kentin en bohem yeri, çeşitli kafe ve barlarla birlikte yöresel “buzuka”lar (buzuki çalınan lokantalar), “uzeri”ler (uzo içilen yer) ve “taverna”lar (müzikli lokanta) çoğunlukla bu bölgede yer alıyor. Adını, MÖ 315 yılında Makedonya hükümdarı Kassandros’un kurduğu, bu kenti armağan ettiği eşi ve aynı zamanda Büyük İskender’in kız kardeşi Selonika’nun adından alan Selanik, tarih boyunca ev sahipliği yaptığı Roma, Bizans, Osmanlı ve Helen uygarlıklarının hepsinden de izler taşıyor. Selanik, İstanbul’a karayoluyla sadece 10 saat uzaklıkta olup Dedeağaç (Aleksandropoli), İskeçe (Xanthi) ve Kavala üzerinden düzenlenen otobüs seferleriyle kolayca ulaşmak mümkün. Yunanistan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vize uyguluyor. Aristo Meydanı, sanki İzmir’in kordon boyu Felsefe biliminin atası Aristo’nun bir büstünün de bulunduğu güzel bir yaya bölgesinin başlangıcında yer alan Aristo Meydanı, Selanik’in deyim yerindeyse piyasa yeri. Egnatia Caddesi’nde, Venizelos’un heykelinin karşısından başlayan bu yaya caddesini takiben sahile çıktığımızda, bir anda İzmir’in Kordon’una ışınlanmış gibi oluyoruz. Nikis olarak adlandırılan bu caddenin bir başında kentin simge mekânlarından Beyaz Kule, diğer başında liman bulunuyor. Osmanlıların 15. yüzyılda yaptırdığı ve garnizon ve hapishane olarak kullandığı, şimdilerde ise etrafı sokak satıcıla kent “Aydınlanma Hareketi” içinde çok önemli bir yer tutmuş. 1536’da Reform yanlılarına kucak açan Cenevreliler, Calvin’in desteği ile bağımsız cumhuriyeti ilan etmişler. Bağımsızlığını korumak için de birçok savaşa girmek zorunda kalmış ve bağımsızlık mücadelesini uzun yıllar sürdürmüş. Ekonomik açıdan güçlendiği ve görece sakin bir dönem yaşadığı 18. yüzyılda maddi refahın, kültürel ve sanatsal gelişimin, siyasete ve toplumsal yaşama yansıdığı görülüyor. I. Dünya Savaşı’na kadar bölgenin ekonomik başkenti olmayı sürdüren Cenevre’nin ekonomisi, Fransa’nın 1923’te bu gümrüksüz bölgeyi daraltması ile büyük ölçüde zayıflamışsa da uluslararası önemi bu dönemde artmış. 1907’deki halkoylaması ile din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı Cenevre’de, 1. Dünya Savaşı ve 1929 Büyük Bunalım durgunlukları yaşanmış; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ise bugün gözlenen gelişmişlik düzeyine hızla ulaşmayı başarmış. Tarihsel açıdan çok önemli özelliklerinden biri de, Lenin’in Bolşe vik Devrimi’ni hazırlama sürecinde burada bulunması. Tarihsel geçmişini öğrendiğiniz Cenevre’nin turistik güzelliklerinden de payınızı almalısınız. Leman Gölü’ne bakan lokantalardan birine oturup İsviçre’nin geleneksel yemeklerinden olan “fondü” çeşitlerinden birini zevkinize göre deneyebilirsiniz. Sonra Mont Blanc Köprüsü’nü geçer ve köprüden çok güzel görünen bembeyaz şişman kuğuları seyredebilirsiniz. Ancak özellikle Cenevre’nin “Eski Şehir” adı verilen bölümüne biraz fazla vakit ayırmalısınız. Vieille Ville, Batı Avrupa Ortaçağı’ndan günümüze kalmış çok güzel bir köşe. Merdiven şeklinde uza nan daracık ve uzun yokuşsokaklar küçük ve sevimli meydancıklara açılıyor. Bazı sokaklar parke taşlı, yapılar eski ama çok iyi korunmuş. Küçük sokak kahveleri, lokantalar ve mağazalar ortama ayrı bir güzellik katıyor. General Guisan Rıhtımı üzerinde yürürken belki siz de bu kentteki para stokunu düşünmeden edemezsiniz. Okuduğum tüm kaynaklarda, Cenevre’nin dünyanın para merkezi olduğu yazılı; birçok yazar ise üzerinden geçtiğimiz bu paranın büyük ölçüde kirlenmişliğinden dem vuruyor. Haklılar belki; ama siz de benim gibi yalnızca turist olduğunuzu ve paranın kirlenmişliğine şu anda bir çözüm bulamayacağınızı düşünüp kendinizi rahatlatmaya ve rıhtımın tadını çıkarmaya çalışın. Üstelik karşımızda ünlü fıs DGLRV EDŞYXUXQX]X WP RSHUDW|UOHUGHQ \DSDELOLUVLQL] C MY B C MY B