25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 24 ARALIK 2009 PERŞEMBE DOĞUBEYAZIT 2010 turizm modası; yeşil, ucuz ve sportif Turizm Yazarları ve Gazetecileri Derneği (TUYED), ArGe bölümünün uluslararası seyahat endüstrisi ile ilgili kurum ve kuruluşlarla bu alana yönelik yayın çıkaran şirketlerin programlarını inceleyerek derlediği araştırmaya göre, 2010`un temel turizm trendlerinde YUS (yeşil, ucuz, sportif) özellikler öne çıkacak. TUYED Başkanı Kerem Köfteoğlu Anadolu Ajansı (AA) muhabirine yaptığı açıklamada, TUYED ArGe`nin gezi ve tur bilgileri veren dünyaca ünlü kurum ve kuruluşların yayınlarını tarayarak, “2010`un başlıca 10 turizm trendi”ni belirlediğini söyledi. Kerem Köfteoğlu, “Araştırmalar, bu yılı rakiplerine oranla göreceli olarak iyi kapatan Türkiye’nin bu durumunu 2010’da da devam ettireceğini gösteriyor. Türkiye 2010’da gelirini arttırabilir mi bilinmez, ancak Batılı turistlerin tercihinde yine ilk sırada yer alacak. İstanbul’un yanı sıra, Pécs, Ruhr, Vilnius, Dubrovnik, Karabağ (Montenegro), BosnaHersek, Yeni Delhi, Hamburg, Berlin ve Avrupa’nın en yeşil şehri olarak gösterilen Stockholm’ün ziyaretçi sayıları artacak. Özellikle euro bölgesi dışında kalan Baltık kentleri cazip fiyatlarından dolayı 2010’un ‘moda şehirleri’ haline gelecek” dedi. Efsanelerin dağı Ağrı Fotoğraflar: Lütfi Özgünaydın Timur TUĞANOĞLU Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesi’nde; ağustos ayında bile ısısı –6 dereceden yukarı çıkmayan dağın zirvesinden biraz aşağıda, 3 bin 300 metredeki Küp Gölü adındaki krater gölünü anlatır. Hüzünlü bir sevda öyküsünün anlatıldığı dünyaca ünlü başyapıt, filmlere konu olduğu gibi operaya da uyarlanarak Ağrı Dağı eteklerindeki tarihi İshak Paşa Sarayı’nda, asli mekanında sahnelenmişti. Bence bu gölün güzelliği kadar bir başka özelliği de suyunun tadı. Küp Gölü’nün suyuyla demlenen çayın damaklarda bıraktığı enfes tadı anlatmak için, “Küp Gölü’nün suyundan çay içmeyen, çay içtim demesin” derler. Üç büyük semavi dinde kutsallık atfedilen, türküler yakılan, öyküler, romanlar yazılan, sayısız efsaneye mekân ve kaynaklık eden bu yücelerden yüce dağ, Ağrı Dağı’nın önem ve ününü arttıran diniefsanevi konu, büyük tufandan sonra Nuh peygamberin gemisinin Ağrı Dağı’nda karaya oturduğu inancıdır. Ankara aktarmalı uçuşlar direkt oldu Pegasus Havayolları, geçen yıl Ankara aktarmalı olan Van İstanbul ve Diyarbakır İstanbul uçuşlarının direkt olarak gerçekleştirilmeye başladığını açıkladı. Pegasus’un Van ve Diyarbakır’dan İstanbul’a başlatılan direkt uçuş fiyatları 39. 99 liradan başlıyor. Diyarbakır’dan İstanbul’a haftanın yedi günü 14.45’te gerçekleştirilen uçuşa ek olarak salı günleri 08.35 ve perşembe akşamları 21.30’da da sefer düzenlediği belirtildi. Pegasus, İZair ortak uçuşları ile Diyarbakırlı yolcularını pazartesi, çarşamba, cuma ve pazar günleri İzmir’e direkt seferlerle uçuruyor. Pegasus’un Diyarbakır’dan İstanbul bağlantılı yurt dışı hatları arasında ise Amsterdam, Basel, Berlin, Brüksel, Düsseldorf, Frankfurt, Londra, Münih, Stuttgart ve Zürih yer alıyor. Ayrıca, Pegasus’un Van’dan İstanbul’a her gün saat 12:25’te sefer düzenlediği, İstanbul bağlantılı Lefkoşa, Köln ve Krasnodar’a da uçuşları bulduğu bildirildi. “ ...Ve her yıl Ağrı Dağı‘nda bahar gözünü açtığında, çiçeklerle keskin kokular, renklerle, bakır rengi toprakla birlikte Ağrı Dağı‘nın güzel, kederli kara gözlü, iri yapılı, çok uzun, ince parmaklı çobanları da kavallarını alıp Küp Gölü’ne gelirler. Kırmızı kayalıkların dibine, bakır toprağın, bin yıllık baharın üstüne kepeneklerini atıp gölün kıyısına fırdolayı otururlar. Daha gün doğmadan Ağrı Dağı‘nın harman olmuş yalp yalp yanan yıldızları altında kavallarını bellerinden çıkarıp Ağrı Dağı‘nın öfkesini çalmaya başlarlar. Bu, gün doğumundan gün batımına kadar sürer.” böyle yazar Yaşar Kemal Ağrı dağı Efsanesi’nde. İshak Paşa Sarayı Doğubayazıt’ın beş kilometre kadar dışında eski Doğubayazıt’a ve ovaya hakim yüksek bir tepe üzerine kurulmuş, bünyesinde pek çok bölüm barındıran komple bir saray olup, 1. Dünya Savaşı‘na dek Beyazid Sancağı bu saraydan yönetilmiştir. Bu açıdan saraydan öte bir külliye olan İshak Paşa Sarayı, Topkapı Sarayı’ndan sonra rokoko tarzında yapılmış ikinci büyük saraydır. Osmanlının Lale Devri’ndeki son büyük anıt yapısıdır. Lale Devri’nin sanata yansıyan ince zevki, Ahıskalı mimarlar ve taş işçileri ile taşta dantel dantel hayat bulmuştur. Fotoğraflarıyla dahi çok etkileyici olan bu masal diyarı içine girince adeta büyüler insanı. Ruslar da çok etkilenmiş olmalı ki som altın kaplama olan gösterişli saray kapısını ’93 Harbinden sonraki işgalde Moskova müzesine götürmüşler. İşgal sonrası bölgeden götürülen hazinelerden, Erzurum Kalesi’ndeki çan da nasi Alanya’ya engelliler köyü Orta Avrupa ülkelerinden Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya ve İsveç’in katkısıyla yapılması planlanan ‘Engelli köyü’, Antalya’nın Alanya ilçesine inşa edilecek. Yaklaşık 140 dekarlık arazi üzerine projelendirilen ve 2010’da çalışmalara başlanılacak köy, engellilerin hizmetine sunulacak. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Rabia İlknur Sak Ek Koordinasyon: Özlem Kızıltepe Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Reklam: Cumhuriyet Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Neşe Yazıcı Tel: 0 212 251 98 7475 Ege Reklam Sorumlusu: Zuhal Altungüneş Tel: 0 232 441 12 20 Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı Cumhuriyet gazetesinin ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri bini almıştır. Dönemin ünlü Ermeni çan ustasınca yapılan ve sesi kilometrelerce öteden duyulan bu kıymetli çan, işgalde yine Ermenilerin Rusları varlığından haberdar etmeleriyle, bölgedeki birçok kıymetli varlıklar gibi Rusya’ya götürülüştür. 99 yılda tamamlanan saraya oturmak Çolak Abdi Paşa’nın torunu Küçük İshak Paşa’ya nasip olmuş. Paşa etrafta sarayından daha güzel daha gösterişli hiçbir şeyin olmasını istemez. Ağrı Dağı’nın heybetine dahi tahammül göstermez. Doğubayazıt Ovası’nda Ağrı Dağı‘nı görmeyen tek yere sarayın yapımına başlanır. Sarayın yapımı esnasında, zalimliğiyle nam salmış olan paşa, halka ibret olsun diye, saray temeline her birinde bir delikanlı olan küpleri canlı canlı gömdürdüğü rivayet edilir. Ne dereceye kadar doğrudur, bilinmez. Öte yandan merkezi sistem ile duvar içlerinden geçen sıcak su kanallarıyla ısıtılan, kanalizasyon sistemine sahip dönemin tek sarayı olduğu söylenir. Sarayın tam karşısında sırtını devasa kayalara yaslamış Belleburç denilen kısımda Urartu Kalesi ve Ana dolu’nun ilk “şafii” cami tüm heybetiyle dikilir. Biraz aşağıda, bir dönem Doğubayazıt ailelerinin sayfiye yeri olan, hafta sonları piknikler yapılan, bozkır görünümlü ovada adeta yemyeşil bir vaha Keşişin Bağı... Asırlarca Anadolu’da dilden dile dolaşan ve ayrı dinlerden olan Kerem ile Aslı’nın sonu acıklı biten öyküsü burada geçmiştir. Isfahan şahının oğlu Kerem ile keşişin kızı Aslı’nın hikayesi... Doğubeyazıt Ovası‘nın bozkır görünümlü olmasının en büyük sebebini, ziraate çok da elverişli olmayışını toprağının tuzlu oluşuna bağlarlar. Devasa tabi bir duvar olan, yüzlerce metrelik Kayaburun ile Ağrı Dağı arasında İran’a uzanan geçitte Simer tesislerinin arkasında sahili aratmayacak kumlu kısımda deniz canlılarına ait çok sayıda fosil vardır. Kabuklu deniz hayvanlarından deniz anası fosiline kadar birçok fosil bulmak halen daha mümkündür. Jeolojik dönemde bu bölgede bir iç deniz oluşu ile ova toprağının tuzlu oluşu arasında güçlü bir bağ olsa gerek. Doğubeyazıt’a gelmişken bu yöreye has lezzet ve aromadaki etlerden tatmadan olmaz. Etin kendisi doğal bir lezzet taşıyınca, başka hiçbir gayrete gerek kalmaksızın zaten oldukça leziz. Doğubeyazıt’a çok yakın mesafede Diyadin, kaplıcaları ile tanınan bir ilçedir. Halkın çermik, avagerm dediği kaplıcalar Köprü, Yılanlı Davut ve Tazekent isimlerini taşısa da genel bilinen ismi Diyadin kaplıcalarıdır. Murat nehrinin doğu kıyı sında geniş bir alana dağılmış olan çermikler sularından meydana gelmiş çok güzel görünüşlü kalker tüfleri ve travertenler, buraları gösterişli yapmıştır. Sularda radyoaktivite, kalsiyum, sülfür, karbondioksit, magnezyum, kükürt, bikarbonat, ve demir açısından zengin ve ciltderi hastalığı, sinir buhranları, sindirim ve böbrek rahatsızlıkları, kadın hastalıkları, solunum sitemi rahatsızlığı özellikle romatizma ve siyatik gibi hastalıkları için çok şifalıdır. Turgay TUNA İyi ki bu ülkede kültüre, sanata duyarlı özel kurumlarımız var. Onlar da olmasaydı kim bilir neceydi halimiz! Son 30 yıldır, özel sektöre bağlı kurumlar ve koleksiyoner kökenli şahıslar tarafından açılan birbirinden güzel müzeler İstanbul’un güzelliklerine renk ve zenginlik kattılar. Bu zenginlik önce Sadberk Hanım Müzesi ile başladı, ardından da ötekiler geldi ve gelmeye de devam ediyor. Açtıkları müzelerle, çağdaş ve teknolojik bir takım uygulamaları da beraberinde getiren bu özel müzelerden bazıları, içler acısı durumda olan devlete bağlı kimi müzelerin ayıplarını da yüzlerine vurarak, yanlışlarını düzeltmelerinde etkin oldular. Bugün, Rahmi Koç Sanayi Müzesi’nden Pera Müzesi’ne, Modern Sanatlar Müzesi’nden Nakipoğlu Fotoğraf Makineleri Müzesi’ne kadar birçok örnek, kendi konularındaki Avrupa’nın tanınmış müzeleri arasında yerlerini aldılar… İşte, bu fevkalâde güzel örneklerden biri de, Yedikule’deki tarihi Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi’nin bünyesinde açılan Bedros Şirinoğlu Surp Pirgiç Hastanesi Müzesi Müzesi. Tıp tarihimizin önemli bir dönemi ve bir bölümüne ışık tutan bu müzedeki eser, anı ve belgeler büyük bir zenginlik yansıtmalarının yanı sıra, mükemmel bir müzecilik anlayışı ile sergileniyorlar. Profesyonel yaşamında başarıdan başarıya koşmuş, büyük ve güzel işler başarmış iş adamı Bedros Şirinoğlu, Türkiye Ermenilerinin “Sabancı”sı gibi bir isim. Kazandıklarını, başarılarını Fotoğraf: paylaşan bir insan. İş Bedros Şirinoğlu te bu paylaşma bilin Müzesi Arşivi cinin içinde Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi’nin bünyesinde oluşturulan müzenin de en büyük maddi ve manevi destekçisi. Bu nedenle de, müzeye onun adı verilmiş. Kapılarını ziyaretçilere 5 Aralık 2004 tarihinde açan müzenin düzenlenip hazırlanmasında büyük emekleri geçmiş olan isimlerden biri de, “Osmanlı Sağlık Hizmetlerinde Ermeniler” adlı 866 sayfalık büyük eserin sahibi araştırmacıyazar Arsen Yarman… Ermeni ileri gelenlerinden Sarayı Humayun’a yakınlığı ile bilinen hayırsever Artin Amira Bezciyan’ın Hassa Mimarı Garabet Amira Balyan’a yaptırmış olduğu Yedikule Surp Pirgiç Hastanesi 31 Mayıs 1834 tarihinde hizmete girmiş.. O günlerden bugünlere de değerli anılarına istinaden hastane bünyesinde kullanılmış birçok obje titizlikle saklanıp korunmuş. Bunlar arasında hastane eczanesinde kullanılmış porselen ve cam turizm?cumhuriyet.com.tr ilaç kapları, şişeler tıp tarihimize ışık tutan çok zengin bir koleksiyonu oluşturuyor.. Müzedeki birbirinden değerli eserler arasında fotoğraflar, fermanlar, salnameler, vakfiyeler, beratlar, mobilyalar, tıbbi aletler; Ayvazowski, Civanyan, Umed Behzat gibi ünlü ressamların tabloları, dini ritüel eşyalar, Kütahya çini panoları yer alıyor. Müzenin en göze çarpan objelerinden biri de, bir zamanlar hastanede kullanılmış, 350 metrekarelik bir alanı ısıtma kapasitesi olan, 3,60 santimetrekare yüksekliğinde, 100 santimetrekare çapında, 1850 yılında Fransa’dan ithal edilmiş Alman malı Mauser marka dev çini soba. Duvarlardaki sararıp solmuş fotoğraflardan birinde: İstanbul Tıp Fakültesi’nden 1918 Yılında mezun olmuş asker ve sivil 47 genç Ermeni doktor yer alıyor ki, bu da bizlere Ermeni doktorların, Osmanlı’nın son dönemlerinden günümüze tıp tarihimizde ne kadar önemli bir grubu oluşturduklarını yansıtıyor. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear