Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yrd. Doç. Dr. K.Serdar kimdir? Girginer Ankara doğumlu. Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimini Ankara Üniversitesi DTCF Arkeoloji Bölümü’nde tamamladı. 1994 yılında Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü’ne Araştırma Görevlisi olarak girdi, ardından 1998 yılında Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Arkeoloji Bölümü’ne “Kurucu Bölüm Başkanı” olarak atandı. ÇÜ bünyesinde Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi’ni kurdu. Öğrenciliği sırasında Köşkhöyük kazılarına, daha sonra heyet üyesi olarak Limantepe ve Bakla Tepe kazılarına katıldı. 2002 yılından itibaren kendi başkanlığında başlayan Adana ve Kayseri İlleri Yüzey Araştırmaları Projesi’ni yürüttü. 2007 yılında Kayseri’nin Develi ilçesindeki Bileç Höyük kurtarma kazısını gerçekleştirdi. Yine 2007 yılında Adana‘nın Ceyhan ilçesi, Tatarlı köyündeki Tatarlı Höyük kazılarına başladı. Prof. Dr.Ahmet Ünal ile, ‘KilikyaÇukurova. İlkçağlardan Osmanlılar Dönemi’ne Kadar Kilikya’da Tarihi Coğrafya, Tarih ve Arkeoloji’ isimli kitabı yayımladı. Bunların dışında bölgenin arkeoloji, tarih, turizm, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasıyla ilgili çok sayıda bilimsel araştırması yayımlandı. Çalışmalarından dolayı ÇUSAD, Adana Kültür ve Sanat Derneği, Büyükşehir Belediyesi ve çeşitli örgütler ile TOYP Junior Chamber International tarafından teşekkür belgesi,1. ödülü ve plaketler aldı. 1967 Tepebağ Höyüğü’nde “Teknopark Projesi” hayata geçiyor ‘TARİHİ KENT ADANA’ SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Kent merkezinde yükselen toprak yığınının altında bir tarihin yattığı söylenegelir Tepebağ Höyüğü için. Üzerinde 1998’de yaşanan Adana depreminde kimi yıkılmış, kimi viran olmuş bin 500’e yakın yapının olduğu Tepebağ Höyüğü için, uzun yıllardır her vali, her belediye başkanı döneminde gündeme taşınmasına karşın bugüne dek hiçbir girişimde bulunulmadı. Bu nedenle Tepebağ Höyüğü’yle ilgili ilk girişimi 1999’da başlatan gurubun arasında olan Arkeolog Kaan Serdar Girginer ile gelişmeleri görüşüp sizelere aktarmak istedik. Vali İlhan Atış’ın daha geçtiğimiz aylarda söylediği, “Tepebağ Arkeopark olacak” sözünü sıcaklığını yitirmeden Girginer’e sorduk. 1999 yılında hazırlayıp gündeme getirdiğiniz “Tepebağ Höyük Kazıları ve Arkeopark” projeniz için bugüne dek ne yapıldı? Girginer: 1998 yılında Çukurova Üniversitesi’nde Arkeoloji Bölümü’nü kurmak için geldiğimizde bölgede 2 önemli eksik saptadık. Bunlardan biri Arkeolojik yerleşme envanterinin olmaması ikincisi de çok önemli olan Tepebağ Höyük ve çevresindeki tarihsel dokunun acilen projelendirilmesiydi. İlk önce höyüğün karakterini ve yayılım alanlarını belirlemek için arkeolojik kazılarının yapılması, daha sonra höyük üzerindeki ve eteklerindeki tescilli yapıların restore edilmesi ve bunlara işlev yüklenmesi, son olarak da camileri, hamamları, evleri, çarşıları ve belli bir aşamaya gelmiş bilimsel kazılarda ortaya çıkan taşınmaz kültür varlıklarının çağdaş müzecilik kavramlarına uygun bir şekilde sergilenmesi ve tüm bu alanın son alarak da bir arkeopark olarak düzenlenmesiyle Adana kentinin turizmden büyük paylar almasının sağlanmasıydı. Daha sonra ilgili ilgisiz bir sürü kişi ve kuruluş projeye müdahil oldu. Sonuçta, ‘havanda sular dövüldü’ ve 11 sene boşa geçen yıllar oldu. Yine de bu projeyle ilgili bir panel yapıldı, konferans ve seminerler verildi, makaleler yazıldı, iki Tepebağ ile ilgili yüksek lisans tezi yaptırıldı… düşünceleri mevcut. Bunların dışında 2005 yılında Perge, Selge, Aspendos, Phaselis ile Alanya Kalesi’nin Arkeopark ilan edildiklerini okuduk. Bu alanlardaki en önemli özellik bilimsel kazıların yapılıyor olmasıdır. Aslında çeşitli bilimsel disiplinlerden de yararlanılarak, ziyaretçiler zamanlarını Adana tarihini ve maddi kültür varlıklarını öğrenerek geçirecekler. Dolayısıyla Adana kent içi turizmine de maddi, manevi ve özellikle de tanıtım konusunda büyük yararlar sağlayacak projelerle Adana tam bir ‘marka şehir’ olur. KENTSEL ARKEOLOJİ VE “TARİHİ KENT ADANA” PROJESİ Yrd. Doç. Dr. K. Serdar GİRGİNER ÇÜ FenEdebiyat F. Arkeoloji B. Kurucusu “Kentsel Arkeoloji” terimi II. Dünya Savaşı sonrasında yıkıma uğramış Avrupa kentlerinin yeniden inşa süreciyle beraber kullanılmaya başlanmıştır. Kentsel alanlarda yürütülen arkeolojik çalışmaları tanımlamak için kullanılan terim, zamanla kentlerin çok katmanlı kültürel yapısını anlamaya ve kentin tarihsel gelişimini ortaya koymaya çalışan bir disiplin olmuştur. Kentlerin yenilenen yapısı ve günümüz kent yaşamının getirdiği ihtiyaçlar doğrultusunda tarihi kent merkezlerindeki arkeolojik mirasın korunmasıyla beraber yeni yatırımların yönlendirilmesine yönelik stratejilerin geliştirilmesi ve bu süreçte kentsel arkeolojik mirasın yönetimi için modeller geliştirilmesi de bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde tarihi kent merkezlerinde anıtsal yapılar çevresinde yoğunlaşan arkeolojik çalışmalar veya kurtarma kazıları Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren görülmektedir. Buna güncel örnek olarak, “Ankara Roma Hamamı” kazısı verilebilir. Kentsel Arkeoloji geleneksel arkeolojik kazı tekniklerinin günümüz kentsel alanların özel koşullarında uygulandığı bir araştırma konusu ile sınırlı değildir. Bu bütünlük içinde mülkiyet deseni, eski dönem kent yapılarına ilişkin ipuçları, kent ile ilgili her türlü yazılı ve görsel belge kent arkeolojisinin inceleme konusuna girmektedir. Gelişmiş kurtarma arkeolojisi tekniklerine rağmen kent merkezlerinin altında bulunan çok hassas yapıda arkeolojik kültür katlarının belgelenemeden yok olmaları karşısında yeni politikalar ve yaklaşımlar geliştirilmiştir. Toprak üstünde görülen yapılar ve toprak altındaki arkeolojik kültür varlıkları bir bütündür. Bu alan, konut ve ticaret benzeri kullanışlar ile içinde halen yaşanan bir bölgedir. Mevcut yapıların kısmen dayandığı antik duvarlar, kimi bahçelerin içinde görülen teras duvarları, hamam, çeşme vs. kalıntıların özgün sınırlarını belirlemek her zaman mümkün olamamaktadır. Bu çeşitlilik ve çağların birbirine eklenmesi buradaki mekanı zenginleştirmekte ve değerini arttırmaktadır. Bu çalışmaların ortaya çıkaracağı kültür varlıklarının sergilenmesi burada yaşayan kentli için yeni bir kent kimliği referansı olacak, kentlilik bilinci daha da gelişecektir. Bu durumda kentsel arkeoloji söz konusu alanda yaşayanların kentsel yaşamının zenginleştirici bir veri olacaktır. Ülkemizde kent merkezlerine olan yoğun kullanım talepleri sonucu metro, yeraltı otoparkı, kentsel altyapı, çok katlı iş merkezleri vb. projelerin hayata geçirilmesi toprakaltı kullanım planlamasını, dolayısıyla arkeolojik potansiyel dolgu alanların belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Son yıllarda başta İstanbul Tarihi Yarımada olmak üzere, İzmir, Ankara, Konya, Antakya, Kayseri gibi kentlerde uygulanmak istenen kentsel altyapı ve benzeri büyük projelerin ortaya çıkardığı olağanüstü arkeolojik veriler kent arkeolojisinin önemini ortaya koymuştur. Yeni yapılanma talepleri ile kentlerin eski bölgelerinde yapılan kurtarma kazıları sonucu sürekli yenilenen arkeolojik veriler, uzaktan algılama, jeofizik teknikleri ve bilgi işlem teknolojisindeki yeni gelişmelerin desteğinde kentin geçmişine ait bilgilerimizi, dolayısıyla kentli yurttaşların kimliğini oluşturan kentsel referansları daha da zenginleştirmektedir. Kentsel belleği sürekli yenileyen bir kaynak olarak kentsel arkeoloji veri tabanı henüz ülkemizde hiçbir kent için hazırlanmamıştır. Konuyu, “Tarihi Kent Adana” projesi içinde değerlendirdiğimizde, Antik Çukurova’nın önemli büyüklükteki birkaç höyüğünden biri olan Tepebağ Höyük’te, hazırlanacak olan alanlarda “kurtarma kazısı” yapılarak höyüğün karakteri ve içerdiği dönemler ortaya çıkarılacaktır. Kentsel Arkeoloji disiplini çalışmaları ise, daha çok höyüğün eteklerinde ve günümüzde yoğun kullanım gören alanlarda uygulanmalıdır. Buna örnek olarak da, Taşköprünün toprak altında kalan ayaklarının sergilenmesi, Ortaçağa tarihlenen Adana kenti iç ve dış surlarının ortaya çıkarılarak, restore edilmesi ve sergilenmesi vb. verilebilir. Kaynakça: N. Tuna, “Kentsel Arkeoloji Üzerine”, İdol 7, Ankara, 715 T. Yıldırım, Kentsel ve Arkeolojik Sit Alanında Adana/Tepebağ Höyüğü ve Planlama Sürecinde Kentsel Arkeoloji, Kentsel Dönüşüm, Rehabilitasyon ile Arkeopark Kavramı, ÇÜ FBE’nde Hazırlanmış Yüksek Lisans Tezi, Dan: K.S.Girginer, Adana 2010. Adana turist çeker Adı konulmasına karşın 1011 yıl geçen kazı projesi ‘Tarihi Kent Adana’ Projesi ismini nasıl ve neden aldı? Girginer: Tarihi kent projelerine ait en başarılı örneklerden birisi Gaziantep’tir. Gaziantep tarihsel kent dokusunu, merkezde höyüğü, üzerinde kalesi, çevresindeki tüm tarihsel dokuyu korumakla kalmamış aynı zamanda yenilemiş. Gelen insanların 12 saat geçirip ayrılacağı bir yerden ziyade günlerce kalıp, gezebileceği, öğrenebileceği, çeşitli aktivitelerle vakit geçireceği bir kent görünümüne dönüştürülmüş. 11 sene önce kaleme aldığımız ve kamuoyuyla paylaştığımız projede aslında değişiklik yok. Gaziantep kent merkezinde kentsel arkeoloji uygulamalarını sergileyecek unsurlar henüz yok. Dolayısıyla çağdaş bir Arkeopark kavramı eksik, her şeyleri var, kent merkezinde arkeolojik kazıları yok. Bu anlamda Adana daha farklı bir boyutta yer alıyor. Halep’e gelince; Suriyeliler bizden daha korumacı. Kent merkezinde yer alan devasa höyüğü, ki arkeolojik anlamda çok önemlidir, üzerindeki kalesi ve yapılarıyla tarihsel değerlerine çok iyi sahip çıkmışlar. Hatta 2,5 milyonluk Halep kentinde 4 kattan fazla inşaat izni verilmiyor, inşaat malzemesi olarak da taş mimariyi (Halep taşı) zorunlu tutuyorlar. Betonarme veya göze hoş gelmeyecek yapılar az olduğu için, Adana’nın merkezi Tepebağ Höyüğü’nün üstünde çoğu depremde zarar gören 5 bine yakın ev bulunuyor. epebağ Höyük’te ilk kez Adana Arkeoloji Müzesi Müdürü A. R. Yalgın’ın (18871960), 1936 yılında 6 gün süren sondaj kazısı çalışmaları 4 m. derinlikte bırakıldı. “Akmehmet Mahallesi 19. Sokak Hacı Hafızın yeni evi önünde” şeklinde tasvir edilmiş olan sondaj kazısından çıkan eserler, müzeye kazandırıldı. Bu eserlerin çoğunluğunu Geç Dönem malzemesi oluşturmakla birlikte daha eski dönem eserlerine de rastlanıldığı ifade edilmekte. 1965 yılında Adana Müze Müdürlüğü tarafından Çavuşlu, Sirkeli, Tırmıl, İncirlik, Kürkçüler, Mercin köyleri ile birlikte Tepebağ‘da da sondaj kazısı yapıldığından söz edilmektedir. Adana Müzesi’nin yaptığı çeşitli sondaj ve kurtarma çalışmaları esnasında Abidinpaşa Caddesi’nde, günümüz Merkez Bankası’nın üzerine inşa edildiği alanda Roma Dönemi’ne tarihlenmiş mozaiklerin bir kısmı kurtarılarak müzeye verilmiştir. İnönü Caddesi’ndeki bir hafriyat esnasında da yine aynı döneme ait bir aslan heykeli, Çakmak Caddesi’nde T Tepebağ Höyük (Adaniya) ve Antik Adana Kenti ki diğer bir hafriyatta ise, Roma Dönemi’ne ait bir lahit ortaya çıkarılmıştır. Bunların dışında höyüğün batı eteklerinde, Kuruköprü Mahallesi’nde 1971 yılında 4. yüzyıla ait pişmiş toprak mezarlar ve mezar eşyaları gün ışığına çıkarılmıştır. Bu alan yerleşmenin Geç Dönemlerdeki Nekropolü olmalıdır. Adana ismini, IV. Antiochos Epiphanes’in “Saros Kenarındaki Antiochos” olarak değiştirmesi dışında, kentin adı hep aynı kalmıştır. Bunun dışında eski Adana kentinden günümüze çok az eser ulaşmıştır. Evliya Çelebi’nin zikrettiği ve temelleri kesinlikle Eski Çağlarda aranması gereken kale, 1836 yılında Mısırlı Mehmet Ali Paşa tarafından yıktırılmış ve günümüze hiçbir izi kalmamıştır. Belki de kentin kuzeyindeki birkaç kalıntı bu surlara ait olabilir. Alüvyon ova ve gelişen Adana kenti eski kalıntıları neredeyse yutmuştur. Kaynak: A.ÜnalK.S.Girginer, KilikyaÇukurova. İlkçağlardan Osmanlılar Dönemine Kadar Kilikya’da Tarihi Coğrafya, Tarih ve Arkeoloji, Homer Kitabevi, İstanbul 2007. Höyük çöplüğe dönmesin Hazırlamış olduğunuz bu 3 aşamalı proje ne oldu da günümüze dek yaşama geçirilemedi? Girginer: Bu projenin anahtar konusu bilimsel arkeolojik kazıların yapılmasıdır. Buradaki höyüğün höyük olup olmadığı bile uzun süre tartışıldı. Birileri ‘iş çıkmasın’ istedi, birileri de bireysel düşündü, ‘hangi yapıyı alayım da restore edeyim’ dedi. Bu arada Tepebağ Höyüğü ve üzerindeki mahalleler daha da yalnızlığa ve atıllığa terk edildi. Böyle bir proje hayata geçirilemezse Tepebağ Höyük ve yakın çevresinin her anlamda çöplüğe dönmesi kaçınılmazdır. Son yıllarda bazı kentlerde kazı buluntularının sergilenmesiyle günlük yaşamın bütünleştirebildiği popüler bir disiplin olan ‘Kentsel Arkeoloji’ konusunda da Türkiye epey yol aldı. Özellikle de İstanbul Marmaray kazılarında. Avrupa bu konuda uzun yıllardır bizim önümüzdeydi ve (Verona örneği gibi) kentsel arkeoloji uygulamalarını yaşama geçirdi. Projenizin son ayağı olan “Arkeopark” terimini ilk kez siz kullandınız. Neydi düşünceniz? Girginer: Herkes Açıkhava Parkı ya da ören yeri veya Açıkhava Müzesi gibi düşündü. Aslında bunlar çok farklı şeylerdi. Arkeopark‘ta da yine arkeolojik kazıların epey yol almış olması önemli bir konudur. Çünkü çıkan mimari buluntuları sergilemeniz, gelen ziyaretçiyi yönlendirmeniz, onları bilgilendirmek için bir takım düzenlemeler yapmanız gerekir. Tabi bunları uygular hiye’deki Tilmen Höyük ve çevre düzenlemesi. Oldukça başarılı bir uygulama, ancak Tepebağ ve yakın çevresindeki gibi çok geniş bir dönemsel yelpazesi ve çok çeşitli uygarlıklara ait kalıntıları yok. Onun için Tepebağ bu proje için biçilmiş kaftan. Her ay kazı yapılabilir Vali Atış’ın da gündeme taşıdığı ‘Arkeopark’ nasıl gerçekleşecek? Girginer: Valimiz düşüncelerini Adana’nın çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Bizim diğer projemiz olan Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Çukurova Üniversitesi adına yürüttüğümüz Ceyhan Tatarlı Höyük kazılarına da Rektörümüzle birlikte en büyük desteği verenler arasındaydı. Bahsettiğimiz gibi Tepebağ Höyük üzerinde ve yakın çevresinde arkeopark projesini uygulayabilmek için höyükte birkaç yıl, hatta yılın her ayı durmadan bilimsel kazıların yapılması gerekecek. Bildiğiniz gibi Roma Dönemi’ndeki adıyla Kilikya Bölgesi’nin en büyük yerleşmeleri arasında, Tatarlı Höyük ile birlikte Tepebağ Höyük yer alır. Yeryüzünde ismi 3 bin 500 senedir değişmeden kalan 3 tane şehir vardır. Bunlardan birisi Tarsus, diğeri birkaç ay önce gidip de yerinde incelediğimiz Halep ve son olarak da yaşadığımız kent Adana (Adaniya)’dır. Bölge yerleşim tarihinin ve kronolojik sorunlarının çözülmesi için Tepebağ Höyük bilimsel kazıları büyük önem arz etmektedir. Türkiye’de hala proje halinde olan Bergama, Zeugma veya Uluburun Sualtı Arkeopark Arkeopark olayını Adana Valisi İlhan Atış gündeme taşıdı. ken de yaşayan bir dokuyu da sağlamak zorundasınız. Arkeopark için Tepebağ Höyük üzerindeki ve yakın çevresindeki diğer tescilli yapıların da restore edilip kullanıma kazandırılmaları gerekiyor. Çevremizde bu düşüncemize en yakın örnek Isla Tepebağ’daki tarihi evler ressamlara konu oluyordu. Tepebağ Höyüğü’ndeki en önemli buluntu Satsneferu ABD’de 882 yılında, Adana şehir merkezinde yer alan Çukurova’nın en büyük höyüklerinden birisi olan Tepebağ Höyüğün üst kodlarında, bir misyoner evinin inşaatı sırasında birtakım eserlere rastlanmıştır. Misyoner Mr. Montgomery daha derine ulaşılması talimatını vermiş ve pişmiş toprak bir figürin ile birlikte siyah granitten, diz çökmüş pozisyonda, sol eli göğsü üzerinde tasvir edilmiş Mısır kökenli bir heykelin bulunduğu bildirilmişti. Bu eser bir İngiliz yatı tedarik edilerek çuval içinde Amerika’ya götürülmüştür. Heykelin üzerindeki yazıtı, British Museum’dan S. Birch okumuş ve heykelin Çukurova tarihi için önemi daha da artmıştır. Hastabakıcı (hemşire) Satsneferu’ya ait olan eser, Mısır’da Orta Krallık Dönemi’nin (M.Ö.20401640) 12. Hanedanlığı’na (M.Ö.19911783) yani M.Ö.1800’lere tarihlenmiştir. Eser şu anda New York The Metropolitan Museum of Art’ta, “18. 2. 2 müzeye geliş numarası” ile korunmaktadır. 1 gelen ziyaretçiler rahatsızlık duymuyor. Bütün bu hassasiyet tarihi kent merkezini ve tarihlerini koruma amaçlı. ’Tarihi Kent Adana’ projeniz şimdilerde ne durumda? Girginer: Son zamanlarda büyük ivme kazandı proje. Tabi bunda Sayın Valimizin ve İl Özel İdaresi’nin çabaları önemliydi. Duyduğumuza göre, bu projeyi uygulayabilmek için Adana Büyükşehir Belediyesi Valiliğe “Yıpranan Tarihi Dokularla” ilgili yasa kapsamında başvuruda bulunmuş. Çukurova Üniversitesi ve bölümümüz bu projenin genel koordinatörlüğünü ve yürütücülüğünü tüm aşamalarda yapabilecek derecede gerekli olan bilgi birikimine, deneyime ve uzmanlığa sahiptir. Dileğimiz ve beklentimiz, Adana’ya ve bölgeye daha fazla hizmette bulunabilmektir. C MY B C MY B