Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Sayfa 12 Temmuz 2013 Cuma a4 Yaşam Kent Tutuklular F tipinde direnmeye devam ediyor ‘Vurayım mı seni?’ C Tarihi Yarımadanın Kalbi eçen hafta İstanbul Arkeoloji Müzesi, Topkapı Sarayı, Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcı ile başladığımız İstanbul’un tarihi yarımadasındaki turumuza devam ediyoruz. Ayasofya’dan yaklaşık 1000 yıl sonra, 1616’da Sultan I. Ahmet tarafından, mimar sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılan Sultanahmet Camisi’nin ilk özelliği; dünyada Mavi Cami olarak da anılmasına neden olan göz alıcı İznik çinileridir. Sultanahmet Camisi ayrıca Türkiye’nin ilk altı minareli camisi unvanına sahiptir. Bu minarelerin dördünün üçer ve ikisinin ikişer şerefeye sahip olmasının, toplam 16 şerefeyle Sultan I. Ahmet’in, 16. padişah olmasını simgelediği söylenir. Geniş bir külliyeye sahip cami, 43 metrelik kubbe yüksekliğiyle Ayasofya’nın biraz altında kalır ama buna rağmen sanat tarihçileri tarafından daha etkileyici bir yapı olarak kabul edilir. Öte yandan, külliyeden günümüze ulaşan yapılardan Arasta, restore edilerek aynı adla turistik çarşı ve Büyük Saray Mozaikleri Müzesi olarak kullanılmaktadır. Müzeden sonra Sultanahmet Meydanı’na yönelmeden tarihi Hipodrom’u da görelim. Bizans döneminin “yarış” ve “infaz” alanı Hipodrom, bugün Ramazan eğlencelerinin düzenlendiği geniş bir park olup, bu parkta iki dikilitaşla birlikte dönemin Almanya Kayzeri’nin İstanbul ziyaretinin anısına Sultan 2. Abdülhamit’e hediye ettiği Alman Çeşmesi bulunuyor. Bu semte adını veren ve üzerinde bazı hiyeroglif yazıların bulunduğu granit Dikilitaş, Mısır’dan, Firavun III. Theodosios tarafından gönderilmiş. Parkın öbür ucundaki örme dikilitaş hakkında fazla bir şey bilinmiyor. Alman Çeşmesi’ne gelirken kaşımıza çıkan açık kazı alanı meydana bakan otelin genişleme çalışmaları esnasında tesadüfen ortaya çıkmış ve Arkeoloji Parkı olarak düzenlenmiş. Bugün İstanbul’un en lüks otellerinden biri olan otelin bir zamanlar bir hapishane olduğuna inanmak güç. Ünlü mimarlarımızdan Vedat Tek’in projesi ve karakteristik bir 1. Ulusal Mimarlık Dönemi eseri olan Sultanahmet Hapishanesi’nde Nâzım Hikmet ve Yaşar Kemal gibi usta umhuriyet Ankara, “Gezi’nin Ardından” yazı dizisine eylemlerin durulmasının ardından yaşananları, eylemlerde başrolü oynayanların ağzından anlatmaya devam ediyor. Gezi eylemlerinin ilk gününden itibaGEZİ’NİN ren, arkadaşlarıyla ARDINDAN birlikte destek için sokağa çıkan T.A., “İlk gün 500 kişiy ¦ İKLİM ÖNGEL le başlayıp, 10 bine ulaştık. Genci, yaşlısı herkes sokakta kendisine ters gelen uygulamalara baş kaldırdı” dedi. ‘Polis yemekhanesine kaçmışız’ (II) G Gezgin Gözüyle ozkantimur@yahoo.com edebiyatçılarla birlikte Geceyarısı Ekspresi filmiyle ünlenen Billy Hayes de kalmışlar… Sultanahmet ve çevresindeki gezimizi, buraya gelen pek çok yabancı gibi Kapalıçarşı’da tamamlayacağız. Bu nedenle yürüyüşümüzü Sultanahmet Meydanı’ndan sonra tramvay hattını takip ederek Divan Yolu boyunca sürdüreceğiz. Divan Yolu adından da anlaşılacağı üzere, bir zamanlar saraya toplantıya giden vezirler ve sadrazamlar tarafından kullanılırmış. Bu yol, çok daha önceleri, Bizans’tan da önce Roma döneminde Arnavutluk’un Durres Limanı’na kadar uzanan 1000 kilometrelik Kral Yolu’nun bir parçası olarak her zaman önemli olmuş. Bu dönemden kalan ve Yerebatan Sarnıcı’nın girişindeki köşede duran Mil Taşı, İstanbul’un o zaman Avrupa’nın önemli kentlerine olan uzaklığını gösteren sıfır noktası işlevini görüyormuş. Divan Yolu üzerinde dikkat çeken Çemberlitaş, 330 yılında İmparator Konstantin’in, Bizans’ı Roma İmparatorluğu’nun başkenti yapması ve kentin adını Konstantinapolis olarak değiştirmesinin şerefine dikilir. Çemberlitaş’ın üzerindeki Konstantin’i bir tanrı gibi gösteren heykel zamanla kırılır, daha sonra yerine konan haç ise İstanbul’un fethi esnasında Fatih tarafından indirilir... Burada bulunan ve semtle birlikte kendi adını da Çemberlitaş’tan alan tarihi hamam ise bir Mimar Sinan eseri olarak ilgiyi hak ediyor. Kapalıçarşı’ya gelince; 15. yüzyıla tarihlenen ve 60 sokağa yayılmış 4 bin civarında dükkândan oluşan çarşının turistik işlevi kadar geleneksel üretim ve ticarete yönelik bölümleri de faal. Kapalıçarşı’nın yedi kapısı içinde en çok kullanılanlar Beyazıt tarafındaki Çarşıkapı ile aynı adı taşıyan cami tarafındaki Nuruosmaniye kapılarıdır. Turistik mağazalar daha çok bu iki kapıyı birleştiren Kalpakçılar Caddesi’yle bu caddeye yakın diğer sokaklarda ve İç Bedesten’de yoğunlaşmış olup, gerçek Kapalıçarşı’yı görmek isteyenler daha iç sokaklara yönelmelidirler. Buralarda, örneğin, cami kubbelerinde gördüğümüz “alem”leri üretmeye devam eden dükkânların çevrelediği bir avludaki küçük bir kahvede vereceğiniz çay molasından sonra çarşıyı gezmeye devam edebilirsiniz. Alışveriş şart değil, zaten gelenlerin çoğu alışveriş için değil sadece gezmek için geliyor. Tarihi İstanbul gezimizi, Sultanahmet Meydanı’ndaki meşhur Sultanahmet Köftecisi’nde veya çevresindeki çok sayıda restoranların birinde aldığımız akşam yemeğini takiben yaz akşamları düzenlenen ses ve ışık gösterisini izleyerek tamamlıyoruz. Senfonik müzik eşliğinde Sultanahmet Camisi’ne yansıtılan bu görüntülerde; caminin yapımı, Osmanlı’nın geçirdiği evreler, İstanbul’un işgali, Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu anlatılıyor. Roma, Bizans ve İstanbul gibi üç büyük imparatorluğa başkentlik etmiş bir kentin özeti sayılabilecek Sultanahmet ve çevresine ulaşım çok kolay. Havaalanından veya otogardan metrotramvay bağlantısıyla Sultanahmet’e kadar geldikten sonra her yer yürüme uzaklığında. Tek sorun; zaman, İstanbul’un zengin tarihi mirası, bu görkemli mekânları gezmek için bir hatta iki gün bile az geliyor… Ethem ’in cenazesinin olduğu günde Ethem için sokakta olduklarını söyleyen T.A., o gün başından geçenleri şöyle anlattı: “Kzılay’da polis uyarı anonsu dahi yapmadan saldırdı. 10 kişi bir binanın arkasına saklandık. 30 çevik kuvvet bizi buldu. Ben ve bir arkadaşım daha balkonlu bir yere atladık. Yukarıdan kalanları görebiliyorduk. Çevik polis 8’ine birden yakın mesafeden plastik mermi sıktı. Bizim atladığımız yer ise polis yemekhanesi çıktı.” Şoka girdiklerini söyleyen T.A., polislerden birinin yanına gelip, alnına silah dayadığını ve “Vurayım mı seni?” diye sorduğunu söyledi. “Ne yaparsan yap” diye karşılık verdiğini söyleyen T.A. yemekhanedeki bir polisin “Arkadaşlar bir şey yapmadı” dediği için gözaltına alınmadıklarını dile getirdi. T.A. polis yemekhanesinden çıkışını, “Oradan saf bir köylü edasıyla 200 polisin arasından süzüldüm” diye anlattı. Aynı gün 2 arkadaşının da polisleri tarafından yakanladığını ve çok kötü dövüldüğünü söyleyen T.A., “Bu nedenle çevik polislerinin gözaltına almasını asla istemem. Çok kötü davranıyorlar” diye konuştu. ‘Hastaneye gidenler tutuklandı’ 4 arkadaşının tutuklanma nedenini “ilk gün yaralanıp hastaneye gitmeleri” olduğunu söyleyen T.A. “Bunlardan bazıları yalnızca o an orada oldukları için yaralandı. Eyleme destek için gelmemişlerdi” dedi. T.A., taksicilerin de yaralıları taksilerine almamakta direttiklerini belirtti. Toplam 8 arkadaşının gözaltının ardından tutuklandığını dile getiren T.A., “Bunlardan 6’sı sabah evlerine yapılan baskınlarla alındı. Biri yolda yürürken, birini de çay bahçesinde otururken aldılar. Çay bahçesindeki arkadaşım bir kadındı ve onu darp ederek götüdüler. Şu an Sincan F tipinde kalıyorlar. Orada ceza almak pahasına direnmeye devam ediyorlar ve ‘Her yer Taksim, her yer direniş’ diye bağırıyorlar” dedi. ‘İnsanlar artık forumlarda’ Eylemlerinin durulmasının yılma ya da umutsuzluk olmadığına dikkat çeken T.A. insanların sokaklardan çekilmesinin direnşin bittiği değil güçlendiği anlamına geldiğini belirtti. T.A., direnişin kazanımlarını “İnsanlar artık direnişten, forumlara yöneldi. Direniş boyut değiştirdi. Her kafadan ayrı bir ses çıkması yerine, parklardaki forumlarda ortak kararlar alınıyor. Daha bilinçli bir kitle oluştu, hareketler birlikte belirlenmeye başladı. Direniş yıllardır olması gereken mahalle meclislerinin kurulmasına neden oldu” sözleriyle anlattı. TİMURÖZKAN C MY B