26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sayfa 5 Nisan 2013 Cuma a4 Kent Yaşam Cumhuriyet Okurları Yazıyor – 6 Keşfedilesi Serengeti A. RÜŞTÜ HATİPOĞLU Gizemli Mısır FATMA TUĞAN ene 1913 ve Afrika’nın büyük bir kısmı beyaz adam için hâlâ bir muamma iken Amerikalı bir avcı, Stewart Edward White Nairobi’den yola çıkar. Güneye doğru ilerlerken şunları kayda alır: “Cayır cayır yanmış topraklarda kilometrelerce yürüdük… Daha sonra ağaçlar görünmeye başladı. Birkaç kilometre daha ilerledikten sonra kendimi cennetin ortasında buldum.” Serengeti’yi bulmuştu. White’ın keşfinden sonraki yıllarda birçoğumuz için Serengeti cenneti simgeledi. Binlerce yıldır sığırlarını otlatan Masai insanı burayı hep cennet olarak düşündü. Onlar için buranın adı Siringitu – yani, “toprağın sürekli hareket halinde olduğu yer”... Serengeti, Serengeti Ulusal Parkı, Ngorongoro Koruma Alanı, Maswa Doğal Yaşam Koruma Alanı, Loliondo, Grumeti ve Ikorongo kontrollü bölgeleri ve Kenya’daki Masai Mara Ulusal Koruma Alanı’nı kapsamaktadır. Her yıl bölgeyi 90 binin üzerinde turist ziyaret etmektedir. Günümüzde Serengeti Ulusal Parkı, Ngorongoro Koruma Alanı ve Tanzanya sınırının ötesinde Kenya sınırları içindeki Masai Mara Ulusal Koruma Alanı dünyadaki karada yaşayan doğal yaşamın en büyük ve en çeşitlisini muhafaza etmektedir. Ayrıca dünyadaki bozulmamış birkaç büyük göç sisteminden birine de ev sahipliği yapmaktadır. Tanzanya’daki korunan alanları bir taç olarak nitelersek Serengeti bu tacın en kıymetli mücevheridir. Ki bu alanlar ülkenin topraklarının yüzde 14’ünü S oluşturmaktadır. Öylesine bir koruma rekoru ki başka bir ülke bu seviyeyi yakalayamaz. 30 bin kilometrekarelik bir bölgede iki Dünya Kültürel Mirası Alanı ve iki de Biyosfer Koruma Alanı oluşturulmuştur. Serengeti ekosistemi dünyanın en yaşlılarından biridir. Geçtiğimiz son bir milyon yıl içinde mevsim, flora ve faunasının temel özellikleri hemen hemen hiç değişmemiştir. Bazı yaşam, ölüm, uyum sağlama ve göç kalıpları hemen hemen çevrelerdeki tepeler kadar eskidir. Belki de bu göçler Serengeti’yi bu kadar ünlendirmiştir. Bir milyonun üzerinde öküz başlı antilop ve 200 bin civarında zebra her yıl ekim ve kasım aylarındaki yağışlarla birlikte neredeyse uçarcasına kuzey tepelerinden güneydeki otlaklara doğru ve sonrasında da nisan, mayıs ve haziran aylarındaki uzun yağışlarla birlikte batıya ve kuzeye göç ederler. Bu tarihten gelen içgüdü öylesine güçlüdür ki ne kuraklıklar, ne dar kanyonlar ve ne de timsahlarla dolu nehirler onların bu yolculuğu tamamlamasına engel olabilmektedir. Kilimanjaro, Kenya ve Meru Dağları ve Ngorongoro yanardağların aktiviteleri sonucu oluşan Serengeti’nin en önemli noktalarından birisi olan Olduvai Kanyonu’nda yapılan kazılarda; bu bölgedeki insan varlığının S iki milyon yıl öncesine kadar gittiği belirlenmiştir. Serengeti’yi dünyanın ilgi odağı yapan en önemli unsurlardan bir diğeri, belki de en önemlisi sağladığı safari olanaklarıdır. Kiswahili dilinde safari basit anlamıyla “seyahat” demektir. Zamanla bu, batı dillerinde Afrika savanalarında doğal yaşamı izleme, gözlemleme macerası anlamına bürünmüştür. Safariye katılan her insanın en çok gözlemlemek istedikleri “Büyük Beşler”dir; aslan, gergedan, fil, leopar ve buffalo (Afrika mandası). Yüz yıl kadar önce bunlar en korkulan ve en çok avlanan hayvanlardı. Şimdi ise hepsi koruma altındadır. Bunların arasında leopar ve gergedan yok olma tehlikesi ile karşı karşıyalar. Bu beşliden ikisini gözlemlemek sayılarının fazla olması nedeniyle kolaydır; fil ve buffalo. Aslanlarla karşılaşmak daha zor olmakla birlikte bir safari etkinliğinde uzaktan da olsa bir görüntü yakalanabilir. Ancak, gergedan ve leopara gelince iş biraz zorlaşıyor. Gergedanların sayılarının az olmasının kesinlikle bunda etkisi var. Leoparlar ise genelde gece avlanıp gündüz olabildiğince gizlendikleri ve de sayıları çok az olduğu için görmek zor oluyor. Serengeti mutlaka keşfedilmesi gereken bir parçası, bu güzel dünyamızın… okaktaki insanların bilinmeyen bir coşkusu vardı. Yanık tenlerin içinde parlayan gözler bir “şükran”la memnuniyetlerini gösterirlerdi. Nil Nehri’nin üzerinde sıralanmış gemiler, dünyanın birçok ülkesinden gelmiş yolcularını beklerler. Gemimize ulaşmak veya kıyıya gelmek için, gemiden gemiye geçmek zorunluluğu vardır. Gemiden gemiye geçerken biraz tedirgin biraz da mahcupsun. Zira sana ait olmayan bir zeminde yürümektesin. Delux gemisine yerleştikten sonra mutfağın lezzeti ve çeşitleriyle tanıştık. Bol meyve, sebze çeşitleri, birbirinden lezzetli et yemekleri, balık ve salatalar, ekmeğin birçok çeşidi ile daha sayamadığım yemeklerle zengin ve lezzetli bir mutfak… Sıra Mısır’da adım adım esen tarihin rüzgârına gelmişti. Rüzgârın yönü önemli değil. Hangi yöne eserse essin her yerde eşsiz bir yapıt bulabilirsin. Mısır’ın yüzyıllara dayanan tarihini her kentte görmek mümkün. İlk adımlarımız Karnak ve Luksar tapınaklarıydı. Krallar tahta geçtikten sonra, ilk iş olarak kendilerine görkemli bir piramit yaptırmanın planlarını yaparlarmış. Ancak piramitlerin yapımı pahalıya çıkmaya başlayınca, kayalıkları oyup mezarlar yapmaya başlamışlar. Böylece “Krallar Vadisi” ortaya çıkmış. 60’dan fazla Firavun mezarı bulunuyor. Tümünün içi ya hırsızlar, ya da arkeologlar tarafından boşaltılmış. Yağmalanmayan tek mezar Tutankomon mezarıdır. Geriye kalan duvar resimleri dolup taşan turistleri ağırlıyordu. Tarih yüklü bu resimler halen canlı ve nefes alıyorlardı. Kazmakürek izleri yeni, fırça izleri daha ıslaktı. Ezeli beri sanat için atılan her adımın önünde saygıyla eğildiğim için, gözlerimi resimlerden ayıramadım. Yüreğimi bırakıp sırlarına ortak olmak istedim. Kayadan başka bir şeye rastlanmayan bu vadiden uzaktan olup biteni izleyen tek ağaç vardı. Dönüp bakan var mıydı? Bilmiyorum. Ama ben çok sevdim bu tek ağacı. Karnak Tapınağı göz alıcıydı. Tarihi kadar alanı da büyüktü. Karanlık bir dönemi ışıklarıyla aydınlatıyordu. Çöl ortasında hayal kadar gerçek bir mucize. Hatşepsut Tapınağı ve dev heykelleri gezdikten sonra Esna üzerinden Edfu’ya gidildi. Gece gemide yapılan ve bir tiyatro havası ile biten kostümlü partinin (Galabia Partisi) ardından ertesi sabah gezdiğimiz Edfu ve Kom Omba tapınaklarından sonra Asvan’a gelindi. Bu ülke; onlarca yüzyıl öncesini günümüz modern dünyasıyla buluşturan bir yer. Şöyle ki; uçaktan inip bir deve sırtında yol alabiliyorsun. Turistleri taşıyan yelkenlilerin sağına soluna asılıp şarkı söyleyen çocukların heyecanı bitmeden sıralanmış develere binme heyecanı başlıyor. Deveye binme deneyiminiz (ben gibi) yoksa bu iş görüldüğü gibi kolay olmuyor. Deveye binme isteği ile korku arasında ezildim. Küçük bir eğitimden sonra binmeyi başardım. Asıl korku bundan sonra başladı. Kalbim duracaktı. Korku beni esir aldı. Hiçbir şeyle bağım kalmadı. Tek gördüğüm, deve başı Muhammed’in çölde bıraktığı yalın ayak izleriydi. Artık düşecektim. Kendime düşecek bir yer aramalıydım. Çok taşlı yerleri geçip topraklı bir yer aradım. O an Arapça bilmeyi ne çok istedim. Muhammed’le iletişim kuramadım. Düşmedim ama Muhammed’in çöl ortasındaki taşlara değen yalın ayak izlerini bıraktığı acıyı algılayamaz oldum. Toprağa bastığımda bedenimin bir süre titrediğini hissettim. Daha sonra misafir olduğumuz bir köy evindeki taze tandır ekmeği yoğurt, pekmez, peynir ve tahin helvası ikramının ardından isteyenlerin “dövme” desenleri rahat bir ustalıkla çizildi. Bu kez çok erken bir otobüs yolculuğu ile Abu Simbel’e hareket ettik. Eşsiz güneşin doğuşunun tadına varmayı bu yolculukta yaşadım. Doğan güneş kum çölü ile birleşip bir doğa harikası yaratmıştı. Bu ilk ışıklar bizi Mısır Firavunu II. Ramses ve eşi Nefertari tapınaklarına götürdü. 1960’larda yapılan Assuan Barajı’yla sular altında kalma tehlikesi yaşayan bu tapınaklar uluslararası bir kurtarma girişimiyle yer değiştirilmişler. Sonrası Mısır’ın başkenti olan Kahire’ye uçmaktı. İtiraf edeyim ki uçağa binmek deveye binmekten çok çok kolaydı... Cumhuriyet okurlarının gezi izlenimlerini, (sayfa olanakları çerçevesinde) bundan sonra da paylaşmaya devam edeceğiz. Bu sayfada yer almasını istediğiniz ve boşluklu 3 bin vuruşu geçmeyen gezi yazılarınızı [email protected] adresine gönderebilirsiniz. Timur Özkan KORSAN KİTAP KÖTÜ BASILIR. OKUMA ALIŞKANLIĞINI YOK EDER. BESAM C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear