Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Sayfa 23 Ekim 2012 Salı a4 Yaşam Ankara’yı ören adam: Holzmeister U Sararmış Sayfalar FIRATKOZOK firatkozok@gmail.com Twitter.com/firatkozok lus Meydanı’na gidin, etrafınızı gözlemleyerek yürümeye başlayın. Önce Kızılay’a uğrayın, sonra usul usul yukarı doğru çıkın, son durağınız Çankaya Köşk’ü olsun. Merkez Bankası, TBMM, Pembe Köşk, birçok bakanlık... Hepsinde onun, Ankara’yı donatan mimarın imzası vardır: Holzmeister. 1886 yılında Avusturya’nın Fulmpes köyünde dünyaya geldi. Başarılı bir eğitim döneminin ardından Berlin Belediyesi’nin açtığı proje yarışmasıyla adını dünyaya duyurmaya başladı. Holzmeister, 1928’de uluslararası bir yarışma ile seçilen Jansenn’in Ankara’nın imar planının en önemli ayağı olan yönetim mahallesini yapması için yeterli özgeçmişi kısa sürede sağladı. Onun ününü duyanlardan biri de Atatürk’tü. Ankara’nın modern, yeni bir tarzla inşa Mahallesi dışında kalan Merkez ve Emlak Kredi bankalarına da imzasını attı. 1935’te Harp Okulu’nu yaptı. 1937’de başladığı proje ise içlerindeki en büyük ve en önemli olanıydı: TBMM. Hitler’den kaçtı, İstanbul’a yerleşti edilmesini isteyen Atatürk, Holzmeister’i Milli Savunma Bakanlığı binasının inşaatı için Ankara’ya davet etti. Ünlü mimar, 1927’de başladığı projesini 1930’da tamamladı. Bu projenin ardından Holzmeister, Ankara’yı ilmek ilmek örmeye başladı. İçişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Milli Eğitim Bakanlığı, Merkez Bankası, Emniyet ve Jandarma Genel Müdürlükleri ile birlikte Bayındırlık Bakanlığı, Yargıtay, Ticaret Bakanlığı ile Yönetim 19271938 yılları arasında Viyana’daki bürosunda tasarladığı projeleri gerçekleştirmek için Ankara’ya gelip giden Holzmeister, Hitler rejiminin baskıları nedeniyle 1933’te Düsseldorf’taki akademik görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Holzmeister 1938 yılında Almanya’nın Avusturya’yı işgali üzerine, Viyana’dan kaçarak İstanbul’a yerleşti. Yeni Meclis binasının projesini burada tasarladı. Atatürk, yarışmaya katılan üç eser arasından onun projesini seçti. Ekim 1937’de temeli atılan projenin inşaatı savaşın başlamasıyla yarıda kaldı. İnşaat ancak 1960’ta Behruz Çinici’nin gözetiminde bitirilebildi. Yıllar geçti; ama başkent ünlü mimarını unutmadı. Holzmeister’in anısına 2011’de TBMM bahçesine anıt dikildi. 1947 yılına kadar İstanbul’da daha sonra ise Ankara’da yaşayan Holzmeister, 1954’te Viyana’ya döndü; 1983’te de yaşama veda etti. Holzmeister: Ne Faysal, ne Papa; Atatürk! Holzmeister, kendisini keşfeden Atatürk’e her zaman saygı duydu. 1980 yılında Nazmi Kal’a verdiği bir söyleşisinde şu ifadeleri kullandı: “Benim için en anlamlı en gurur verici görevim, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün yapımı oldu. Adenauer, Kral Faysal ya da Papa, bütün devlet adamlarıyla karşılaştım. Her biri mükemmel birer insandı, ama Atatürk öyle etkileyiciydi ki... Sadece fiziği ve duruşu ile etkileyiciydi... Çok az konuşurdu, çok az jest yapardı... Atatürk’ü resmi toplantılarda hatırlıyorum, misafirlerini kabulündeki asaleti, vakarı, deyim yerinde ise o bir prens gibi idi. Üzerinde hiçbir madalya liyakat nişanı olmadan gri elbisesi içinde sade bir insan olarak... İşte buydu hepimizi etkileyen, Avusturya’dan geldiğimizde bir tantana ile karşılaşacağımızı zannetmiştik. Hayır karşımızda büyük bir kişilik vardı.” HD, 3D derken sıra geldi 4K’ye TEKNO eknoloji öyle hızla ilerliyor ki... Evde en son model televizyona, cepte en gelişmiş telefona, kapıda en hızlı arabaya sahip olmak ne mümkün! Teknoloji öyle hızlı ilerliyor ki... Rüyamızda bile yakalayamaz hale geldik. Akşam yatıyorsunuz evdeki televizyon son Deniz Araboğlu model... Sabah teknodirdir@gmail.com kalkıyorsunuz bir de bakıyorsunuz ki, o sizin 3D olmuş “dede”! Şaka değil, gerçek. Siyah beyazdı, renkliydi, plazmaydı, LED’di derken, 3D teklonojisi bile kısa süre içerisinde demode olacak. Televizyon başında gözlükle Alzheimer hastasına uydudan takip eknoloji hep keyfimize yönelik adımlar atmıyor. İnsan sağlığını ve can güvenliğini yakından ilgilendiren gelişmelere de imza atıyor bilim adamları. İşte bu adımlardan biri: Alzheimer son yılların öne çıkan hastalıklarından biri. Küçük unutkanlıklarla başlayıp, hafıza kaybına doğru ilerleyen bir seyir izliyor. “Yürüyüşe çıkmak” hastalığın başlıca düşmanı olarak gösteriliyor. Nöroloji uzmanları alzheimer ve felç sonrası bunamaya maruz kalmak istemeyenlere haftada 4 gün yürüyüş yapmalarını tavsiye ediyor. Yürümek insanları şeker hastalığından ve damarlarının yağlanmasından, yani beyin ve damar rahatsızlarından uzak tutuyor. Peki alzheimer hastası yürüyüşe çıkar da, ya geri dönemezse? İşte en büyük sıkıntı. Neyse ki, teklonoji imdada yetişiyor. GPS sinyali alan kol saati benzeri bir bileklik üretildi. Adı “GPS Tracking”. İngiltere’de uygulama başladı. Alzheimer hastası yürüyüşe çıktığı anda, rotası takip edilip yakınlarının bilgisine sunuluyor. Eğer yürüşünü belirli bir bölge ile sınırlı tutmak isterseniz, bölge dışına çıktığı anda da hasta yakınları uyarılıyor. Eve dönememiş olsa bile, hastanın konumunu bulabilmek artık çok kolay. T T geçirilen saatler ise alay konusu olacak. Evinizde 3D televizyon varsa, sizden ricam bir akşam televizyon izlerken toplu halde fotoğrafınızı çektirin. Sonra torunlarınıza gösterin “Ne günlerdi, o günler” deyip gülersiniz. Tıpkı şimdilerde anlatılan, siyah beyaz televizyonlu dönemlerin komşu evlerindeki “telesafirlik” anıları gibi. Bugünün gözlüklü 3D’sinin yerini gözlüksüz 3D teknolojisine bırakması an meselesi. Esas devrim DIRDIR niteliğinde olan gelişme ise “eli kulağında” bekliyor. Eli o denli kulağındaki, Sony, LG ve Sharp ürünlerini piyasaya sürmeye başlıyor bile. Yeni televizyon teknolojisinin adı 4K. Bu teknoloji, günümüzün full HD teknolojisinin tam 4 katı yükseklikte çözünürlük anlamına geliyor. Bu teknolojiye verilen bir diğer isim ise “Ultra HD”. “3G, 3D, HD’yi öğrenmiştik de, şimdi bu K harfi de nereden çıktı?” dediğinizi duyar gibiyim. “K” harfi televizyon teknolojisinde yatay piksel sayısını ifade ediyor. Ekranda 3840 x 2160 piksellik bir çözünürlük anlamına geliyor. Yani 8.1 megapiksel. Bugünün full HD ekranları ise 2.1 megapiksellik görüntü çözünürlüğü sağlıyor. Ev alma TV al! 4K sonrasında bir de 8K var, sırasını ve dolayısıyla bizleri bekleyen. Anlatması bile çok heyecanlı ve bir o kadar da inanılmaz. 8K sistemi 7680 x 4320 çözünürlük, yani 33.2 megapiksel, bir diğer anlatımla bugün izleyebildiğimiz maksimum çözünürlüğün 16 katı net bir görüntü sağlayacak. İşin en ilgi çekici yanı, yeni teknolojiyle birlikte ekranların boyu da büyüyecek. Çünkü görüntü çok ama çok net olacak. O kadar net olacak ki, görüntüyü oluşturan minik kutucukları görebilmek için, burnumuzu ekrana dayamak gerekecek. Şimdilerde evlerde nadiren 50 inç (127 santimetre) ekranlara sahip olan bizler, 4K teklonojisinin devreye girmesiyle, kendimizi en küçüğü 80 inçlik (203 santimetre) ekranların karşısında bulacağız. Adeta, evin esas sakini televizyonlar olacak. Biz ise oturmaya gelen “misafir” gibi bir koltuğa kıvrılıvereceğiz. Ya da, şimdi farkında değiliz ama mimarlar yakın gelecekte yeni nesil televizyonlara uygun TV odaları tasarlamaya başlayacak belki de, kim bilir? Bugün Full HD ekrandan maç izlerken kendimizi tribündeymiş gibi hissediyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, 4K teknolojisiyle maç izlerken, heyecandan tribünde olduğumuzu unutup kendimizi sahada zannedeceğiz. Tabii unutmamak gerekir: Bu televizyonları alıp evin başköşesine yerleştirmekle iş bitmiyor. Televizyon üreticileri hızla ilerliyor ama tıpkı biz “fukara” tüketiciler gibi, yayın kuruluşlarının da bu hıza ayak uydurabilmesi mümkün olmuyor. Çünkü yayıncılık çok pahalı bir iş. Yeni bir teknolojiye geçmek, “delicesine yatırım yapmak” demek. Önce sağlayacağınız kazançla mevcut yatırımı “çıkartacaksınız” ki, yeni bir yatırım yapabilesiniz. Yoksa “çıkan yeni teknolojilerin tümüne ayak uydurabilmek” her babayiğidin hakkı değil. Nasıl bugün Türk otomobilini üretecek bir “babayiğit” aranıyorsa, 4K çıktığında da, bu kalitede yayın yapacak bir babayiğit bulmamız gerekecek. C MY B