Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 16 EKİM 2012 SALI A4 ANKARA Yaşam Büyümüş de küçülmüş u mevzuya daha önce de girmiştim ama somut gelişmeler yaşanınca bir kez değinmek farz oldu. Sözünü ettiğim şu büyüme / küçülme meselesi. Bir tarafta boyutuna önem verenler, “ille de büyük” isteyenler... Diğer tarafta “Büyükmüş, küçükmüş fark etmez. Önemli olan işlevi” diyenler. Büyüyordu, küçülüyordu derken, cep telefonları ve tablet bilgisayarlarla birlikte ister istemez bizim de başımız döndü! Dilerseniz önce başa dönelim. 1990’lı yılların sonlarında takoz gibi cep telefonlarıyla tanışmıştık. O telefonlar o kadar cüsseli ve sağlam Deniz Araboğlu teknodirdir@gmail.com yapılıydı ki, “takoz gibi” denilmesi boşa değil. Dönemin en popüler telefonu olan çelik kasalı bir Ericsson 337’yi tekerleğin altına koyup otomobilini saplandığı kardan kurtaran bir dostumu çok iyi anımsıyorum. Hatırlamakta zorlanmayacaksınız, o dönemin telefonlarının anteni bile çekip uzatılan bir aygıttı. Sonra gün geldi önce antenler içine kaçtı. Derken boyutlar iyiden iyiye küçülmeye başladı. Adı “cep telefonu” olmakla birlikte ağırlığı ve boyutu nedeniyle ancak çantada taşınabilen GSM telefonlar, ciddi ciddi cebe sığmaya başladı. Hiç unutmam, üçüncü telefonum kapaklı bir Motorola’ydı. O kadar küçüktü ki, kot pantolonun çakmak cebinde taşınabiliyordu. Ve ardından gün geldi, telefonlar “boy attı.” Çünkü artık devir “akıllı telefon” devriydi. Telefonlar, yalnızca telefon olmaktan çıkmış, aynı zamanda fotoğraf makinesi ve internete bağlanılabilen bilgisayar haline dönüşmüştü... epostaları takip etmek, Twitter’da laf dalaşına B TEKNO DIRDIR girmek, yaşanılan olayları facebook’ta paylaşmak artık nefes almaktan, su içmekten farksızdı insanlık için! Bu aktivitelerin yolu da “görmekten”, yani “büyük ekrana” sahip olmaktan geçiyordu. İşte o anda tablet bilgisayarlar da girdi hayatımıza. Miyop da olsak hipermetrop da, tablet bilgisayarların o kocaman ekranı sayesinde sanal alem artık çantamızın içindeydi. Cep telefonu ile tablet bilgisayar üreticileri “daha büyük boyutlusunu” üretmek için yarışa girmişlerdi adeta. Ta ki, takvimler 2012 sonbaharını gösterinceye kadar! Büyük ekran sevdası şimdilerde sararan yapraklar gibi dökülmeye başladı. 2012 sonbahar serisi ürünlerini sergileyen teknoloji devleri, bir de baktık ki, yeniden eski küçük ekranlı günlere dönmeye başlamış. İşte Apple... Tüm dünya iPhone5’e kilitlenmişken, ters köşeye bir vuruş yaptı, küçük iPad’i pazarlamaya başladı. Yeni nesil küçük iPad’in tanıtımı 23 Ekim’de yapılacak. Yeni boyutu, iPad’in tıpkı Kindle ürünleri gibi daha rahat taşınabilmesini, yolculukta kitap okuma boyutunda kullanılabilmesini sağlayacak. Apple küçültür de Samsung geri kalır mı? Kalmaz tabii. Onlar da en popüler cep telefonu modeli Galaxy S3’ün “mini”sini piyasaya sürmeye hazırlanıyor. Galaxy S3’te 4.8 inch büyüklüğünde olan ekran, Galaxy S3 Mini’de 4 inch. Aslında Apple’ın “hizasına” geliyor Samsung. Çünkü Apple iPhone’un içeriğini, özelliklerini hep değiştirdi ama sabit boyutundan hiçbir zaman ödün vermedi. Çünkü 4 inch boyutundaki telefonu avucunuzun içine yerleştirdiğinizde, başparmağınız ekranın tüm noktalarına ulaşabiliyor. Ama ekran bir parça daha büyürse, işlem yapabilmek için diğer elinizi de kullanmak zorundasınız. “Aklın yolu bir” diye boşa dememişler! Parmak yüzün aynası “T eknoloji” deyince yüzümüzü genellikle Batı’dan gelen haberlere dönüyoruz. Ama ülkemizden de “iyi haberler” gelmiyor değil. Gazi Üniversitesi adli tıp ve kriminal olaylarda suçlunun belirlenebilmesi adına çok ilgi çekici bir araştırmaya imza attı. Çalışma basit bir parmak izinden yola çıkarak suçlunun belirlenebilmesi amacını taşıyor. Şimdiye kadar olay yerinde parmak izi bulunup, kayıtlarla karşılaştırılıyor ya da varsa zanlıların parmak izleriyle karşılaştırılıyordu. Bu çalışma ise olay yerinden alınan parmak izinden yola çıkıp, suçlunun hem cinsiyetinin anlaşılmasını hem de robot resminin çizilebilmesini sağlayacak. Biyometri laboratuvarındaki çalışmayı Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu ve öğrencileri yaptı. 1500 parmak izi örneğini inceleyerek yola koyulan ekip, parmak izi üzerinde cinsiyet ayırt edici özellikleri saptadı. “Zeki bir sistem geliştirdik” diyen Prof. Dr. Sağıroğlu, delilden suçluya gitmekte kullanılabilecek önemli bir teknoloji geliştirdiklerine, suçlu teşhisinde bir çığır açtıklarına inanıyor. Prof. Dr. Sağıroğlu ve ekibi çalışmalarıyla ilgili olarak dört patent başvurusunda bulundu. Tüm bu çalışmaların hedefinde, sistemi parmak izinden suçlunun eşkalini belirleyecek bir noktaya ulaştırmak var. Bu da başarıldığında, Türk bilim adamları dünyada iki ilke birden imza atmış olacak. Onlar da bizim Felix’lerimizdi bin 44 metreye çıktı, kendisini ekran başından izleyen dünyaya selam verdi ve atladı. Atlayıştan kısa bir süre önce, Felix Baumgartner, kapsüldeki radyo bağlantısı aracılığıyla, “Bazen ne kadar küçük olduğunuzu anlamak için gerçekten çok yükseğe çıkmanız gerek” dedi. Bu sözler akıllara Neil Armstrong’un ayda ilk adımını attıktan sonra sarf ettiği, “Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım” sözlerini anımsattı. Bir de Ankara’nın 77 yıl önceki kahraman paraşütçülerini ve planörcülerini... Felix’in dünyaya yaşattığı bu heyecanın bir benzeri 1930’lu yıllarda Ankara’da yaşanmıştı. Adını birçoğunuzun duyduğu Türk Kuşu, Türk Hava Kurumu’nun uçuş çalışmalarını yürütmek amacıyla 3 Mayıs 1935’te kurulduğunda, Ankara’da atmosfer değişmişti. Tarihi haberi, “Tayyare cemiyeti kadınerkek Türk gençliğini havacılığa alıştırmak için şimdilik yalnız Ankara’da olmak üzere bir Türk Kuşu kurumu açmıştır” cümlesiyle 18 Ocak 1935’te duyuran Cumhuriyet, daha sonra 3 Mayıs 1935’teki resmi açılış törenine yurttaşların “akın ettiğini” belirtiyor ve ekliyordu: “Misli ender görülen bir halk yığını, yalnız sahayı değil, sahayı çevreleyen yerleri de kaplamıştı. Baharın en güzel gününe başka bir sıcaklık veren bu manzara yapılan merasimin heyecanını artırdı. Bu meydanı dolduranlar da Büyük Atatürk’ün ulusa gökleri gösteren büyük işaretini dinlemek ve görmek saadetiyle coştular.” firatkozok@gmail.co m Twitter.com/firatkozok 39 Sararmış Sayfalar FIRATKOZOK kendisini dinleyen kalabalığa “Hayatı, hele, ulusal hayatı seven, onu korumak isteyen, yurdunun havasına da ilginliğini, her gün biraz daha çoğaltmalıdır” diye seslenmişti. Okulun ilk planörleri de Nisan 1935’te Ankara’ya gelmişti. Ülke çapından onlarca genç, heyecanla koştu Türk Kuşu’na, kimi paraşütçü olmak istiyordu; kimi planörle uçmak. Türkiye’nin ilk pilotları arasına isimlerini yazdırmak... Kuşu’na katılan Gökçen, okulun zorlu eğitimlerinden geçmişti. 28 Ocak 1936 tarihli Cumhuriyet’in haberinde öğrencilerin çalışmaları şöyle anlatılıyordu: “Türk Kuşu alanında çalışmalar gittikçe artmaktadır. Cumartesi günü alanda çok mühim uçuş ve atlayışlar yapılmıştır. Şef planör Abdurrahman ve Raif uçuşlar yapmışlardır. Paraşütte başlayan saniyeli uçuşlarda iki gencimiz paraşütlerini sekiz saniye geç açarak atlamışlardır. Hikmet 2000, Bayan Yıldız 2100 metreden paraşütle atlamışlardır. Başlangıç planörleri üzerinde beden terbiyesi talebesi rule ve kısa sıçramalar yapmışlardır. Sovyet Rusya’da yüksek planörcülük mektebini bitiren Bayan Sabiha (Gökçen) çok muvaffakiyetli uçuşlar yapmıştır. Öğleden sonra da Cumhurreisimiz Atatürk sahaya gelerek gençlerin bu çalışmalarını takib ve takdir etmişlerdir.” kullanan Cumhuriyet, 4 Nisan 1937 tarihli sayısında şöyle diyordu: “Dün İstanbul’da Türk Kuşu faaliyeti yeniden başladı. Arkadaşımız foto Namık’ın havadan aldığı bir resmi koyuyoruz.” Ankara’dan Eskişehir’e planörle yolculuk Türk Kuşu’nun 2 yıllık çalışmaları, en güzel meyvelerinden birini de 1936 yılı Şubat ayında veriyordu. Okulun öğrencisi 3 genç, Ankara’dan Eskişehir’e planörle 240 kilometrelik bir uçuş gerçekleştirerek, tarihe geçiyordu. Tüm bu çalışmalara imza atanlarda, 15 dakika süren atlayış için 7 yıl durmadan çalışan Felix’in heyecanı vardı. Tam 77 yıl önce... ‘Yurdunu seven, yurdunun havasıyla ilgilenir’ Törene dönemin Başbakanı İsmet İnönü ile birlikte gelen Atatürk, Sabiha’nın ilk durağı İşte o gençlerden biri de Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’di. Açılış günü yapılan planör gösterilerinden etkilenerek Türk 1 yılda 25 paraşütçü, 22 planörcü İşte bu heyecanla çalışan Türk Kuşu, 1 yıl gibi kısa bir sürede 25 paraşütçü ve 22 planörcü yetiştirdi. Türk Kuşu’nun (A) ve (B) brövelerini alan planörlerden biri kız olmak üzere 8 genç, Sovyet Rusya’daki Koktebel Planörcülük Okulu’na yollanmıştı. Türk Kuşu, İstanbul’daki şubesiyle de var gücüyle çalışıyordu. Bugün basının sık sık kullandığı gökyüzü fotoğraflarından belki de ilkini C MY B