26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

SAYFA CUMHURİYET 12 EKİM 2012 CUMA A2 Woody Allen’ın Avrupa Dörtlemesi ‘Başrolde’ Roma oody Allen Avrupa’yı sevmiş olmalı. 2005 yılında “Maç Sayısı” filmini Londra’da çekerek başlattığı Avrupa turunu sürdürüyor. 2008’de Barcelona’da çektiği “Vicky Cristina Barcelona” 2011 yılında Paris’te çektiği “Paris’te Geceyarısı” filminden sonra “Roma’ya Sevgilerle” geldi. Son filmin başrolünde Roma var. Aşk Çeşmesi, İspanyol Merdivenleri, Colezyum, o güzelim sokaklar...Woody Allen seyircisini bu görkemli kentte gezdirirken; kahramanları da her zamanki gibi aşk arıyorlar, buluyorlar, sonra yine aşk üçgenleri içinde yollarını kaybediyorlar...Woody Allen Roma’ya “güzelleme” yaparken, aşka ve kente kendine özgü mizah anlayışıyla bakıyor... Birçok seyirci Woody Allen filmlerini birbirine benzer bulur. Benim gibi “Woody Allen hangi filmi yaparsa seyrederim, isterse hepsi birbirinin çeşitlemesi olsun” diyen sadık izleyicilerdenseniz, “Roma’ya Sevgilerle” filmini kaçırmayın. Günlük güneşlik, ışıklar içindeki Roma büyüleyici. Üstelik birbirine geçmiş hikâyelerle örülü iyi bir senaryo var; aşk var, mizah var, müzik var. Bir Amerikalı genç kızla komünist İtalyan genç arasındaki aşk hikayesinin dışarıdan üçüncü sesi Alec Baldwin oluvermiş. “Deneyimli” bir erkek olarak Baldwin erkek tarafına akıl veriyor. Taşralı bir genç çift de Roma’da “uçuk” hikâyelerin, şaşırtıcı deneyimlerin içinde buluveriyor kendilerini ve bu öykünün içinde Penelope Cruz karşımıza çıkıveriyor. Woody Allen, Barcelona’dan sonra Roma filminde de Penelope Cruz’u oynatmış. Kendisi de, opera direktörü kız ANKARA Kültür Sanat Ve Perde... Eren AYSAN [email protected] W SİNEMANOTLARI Türey KÖSE tureykose.blogspot.com [email protected] babasını oynuyor ve cenaze levazımatçısı tenor İtalyan dünürüyle diyalogları tam bir absürd komedi. Woody Allen’ın filminde boş “şöhret” merakı ve hayranlığı hicvedilerken, bu şöhretleri yaratan medya da eleştirilerden nasibini alıyor. Andy Warhol’un “Herkes bir dakikalığına ünlü olacak” sözüne esprili bir göndermede bulunan Woody Allen, Roberto Benigni’nin oynadığı karakterle izleyicisini kahkahalara boğuyor. Woody Allen, NewYork pahalı bir kente dönüşünce Avrupa’dan gelen önerileri değerlendirmiş. İtalya’dan bütçeyi karşılama önerisi gelince “balıklama atlamış”. Kendisiyle yapılan bir söyleşide “Sıra İstanbul’a da gelecek mi?” diye sorulduğunda “Nasıl bir hikâye olur bir fikrim yok ama İstanbul film çekmek için oldukça egzotik bir yer, neden olmasın!” karşılığını vermiş. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da “Senaryoyu beğenirsek neden olmasın” demiş. Yapmayın, etmeyin, siz Woody Allen’a güvenin. İsterse “oryantalist” baksın, nasıl bir film yaparsa yapsın İstanbul’a “yarar”. Filmden çıkınca izleyici belki de en çok Roma sokaklarında dolaşmaya imreniyor. Düşünsenize, İstanbul’da çekilen bir film turizme ne çok katkı sağlar... Fellini’nin “Roma”, Rossellini’nin “Roma Açık Şehir”, W. Wyler’ın “Roma Tatili” filmlerinden sonra Roma’da geçen filmlere bir yenisi eklendi. “Roma’ya Sevgilerle”yi izleyin, ilk fırsatta Roma’ya gidin! ‘Çanakkale Çocukları’yla Çanakkale’yi Es Geçmek! izyona girdiği andan itibaren tartışmalara neden V olan “Çanakkale Çocukları”, kimilerince “ezber bozan”, kimilerince de “başarısız bir fantezi” olarak değerlendiriliyor. Avustralya asıllı İngiliz vatandaşı Kathrine’nin evinin büyük bahçesinde, rüya sahnesiyle başlayan film, gerçeklik boyutuna geçmeden ilerliyor. Birinci Dünya Savaşı’nın alevlendiği yıllarda İttihat ve Terakki’nin öne çıkan adamlarından Kasım Bey’le evli olan Kathrine, iki oğluyla mutlu bir hayat sürüyor. Neredeyse “gotik” bir masal atmosferini fon perdesi yapan yapımda Enver Paşa’yla yakın ilişki içindeki Kasım Bey, ağzından köpükler saçarak milliyetçilik, ırkçılık üzerine nağmeler diziyor. Bu sözler arasında Mustafa Kemal’in, “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır”ını da duyuyoruz! Bir anda Kathrine’ın, sıradan göstergelerle dengesi bozuluyor. Parmağı kesiliyor, oğullarına vereceği elma adeta kanla yıkanıyor. Bahçede asılı çarşaflar kırmızıya dönüyor. Kanlı giysilerle askerler görünüyor. Rahibe, kanlar içinde boy gösteriyor. En sonunda iki oğul da arzı endam edince denklem tamamlanıyor. Bir asker (Yavuz Bingöl) savaşın öyküsünü anlatmaya başlayınca, “anlatıcı” da beyazperdede yerini alıyor. İşte bu noktada seyirci, hikâyenin geri kalanını çözmüş olarak filmi izlemeye mahkum oluyor. Merak duygusu ortadan kalkıveriyor. Kathrine kocasının cebinde oğlunun asker kıyafetiyle çekilmiş fotoğrafını bulunca süreç hızlanıyor. Bu defa kocasıyla cephede oğlunu aramaya başlıyor. Enver Paşa’dan alınan, on altı yaşındaki genç Osman’ın terhis belgesi ceplerinde tam gaz ilerliyorlar. Bu noktada savaşlarda sadece yoksulun öldüğüne dair bir çıkarım yapmaya zorlanıyoruz. Kathrine annelik içgüdüsüyle diğer oğlunun da savaşta olduğunu anlıyor. Avustralya asıllı oğlunun Anzak askerlerine katıldığından gördüğü rüyalar nedeniyle emin... Masumiyetin sembolü, hiç kirlenmeyen bembeyaz elbisesiyle cephede dolaşan Kathrine, pek çok gencin cesedinin yanında geçerken sürekli dua ediyor. Kasım Bey ise savaş kararını verdiği için sıkıntılar içinde. Her iki çocuğunun da öldüğünü öğrenen Kathrine’in duası kabul oluyor, tanrının gözyaşları bir annenin gözyaşlarıyla birleşip çocukların üzerine düşüyor. Her iki genç ayağa kalktıklarında gerçek dünyanın acımasızlığıyla karşılaşıp, babalarını kaybediyorlar. Kendilerine tanınan yirmi dört saatin sonunda, Habil ve Kabil gibi birbirlerini tekrar öldürüyorlar. Buraya kadar vasatın altında, sonu baştan belli, ancak kliplerde kullanılacak klişe göstergelerin arka arkaya sıralandığı, aile içi yapım (yönetmenin eşi ve çocukları başrolde) nedeniyle kötü oyunculuğun dayanılmaz olduğu, annelik duygusunun ve metafiziksel temaların bombardımanı altındaki bir filmden söz edilebilir. Tamam da filmin anlatmak istediği ne? Savaşlara karşı hümanist bir tavır geliştirilmeye çalışılıyorsa neden “Çanakkale Savaşı?” Savaşmaktan yorulmuş bir ülkenin işgal edilmeye çalışılmasına neden değinilmiyor? Emperyalizm olgusu nerede? Geçen yüzyıl başında sömürgeci güçlerin toprak işgaliyle edindiği kazanımlar üzerine iki kelâm yok mu? “Dinsel motifleri sonuna kadar kullanırsam yırtarım” diyen, “akıl” olgusunu arka plana iten yeni moda sinema akımına şaşmıyor, bilimin bir elin tersiyle itilmesinin desteklendiğini görmenin buruk acısını yaşıyorum. Hani “başarısız fantazi” yargısı az bile... Mercan Dede salladı Gece hayatı cuma ve cumartesi ile sınırlı memur ve öğrenci kenti Ankara, gece yarısı başlayan ve geç saatlere kadar süren bir konseri çarşamba günü izledi. Mercan Dede ve İstanbul Quartet’e sahnesini açan IF Performance Hall, “Güzel konser varsa çarşamba, cuma fark etmez” diyenlerle doldu. Ankara’nın “bir elin parmaklarını geçmeyen” alternatif konser salonlarından IF, önceki gece Mercan Dede ile birlikte İstanbul Quartet’i ağırladı. Memur ve öğrenci kenti, eğlencesi cuma ve cumartesi gecelerine programlı Ankara’da, “Çarşamba günü konser mi olur?” diye düşünerek, saat 22.00’de açılacağı belirtilen “kapı”ya geldik. Ancak anladık ki IF’in “raconu” farklı. Kapı, saat 23.00’e doğru açıldı. “Tunalı”nın bilinen yüzleri ile karşlaşmayı beklerken, gece yarısına doğru merdivenlerden birer birer şık ve “havalı” yurttaşlar, inmeye başladı. Saat 00.30’a doğru “aynı merdivenlerden” Mercan Dede ve İstanbul Quartet’in üyeleri indi, sigara yasağını elektrikli ısıtıcılar altında savmaya çalışan dinleyicilerini sessizce selamladıktan kısa bir süre sonra sahneye çıktı. Grubun oryantal ile elektroniği birleştiren müziği, yeraltı salonundaki atmosfere yansıdı. Ankara’da bir tarafta Suriye havayollarına ait uçak, savaş uçakları eşliğinde Esenboğa’ya indirilirken, IF’te Mercan Dede başkenti gece yarısına kadar salladı. ODTÜ’de kasım ayı sanat ayı Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) kasım ayına sanat etkinlikleri ile başlıyor. ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek olan konser ve tiyatro oyunlarının tarihleri ise şöyle: ¦ 5 Kasım Pazartesi saat 20.00: Sunay Akın, tek kişilik gösterisi ile sahnede. ¦ 6 Kasım Salı saat 20.00: Ferhan Şensoy ekibiyle birlikte “Nasri Hoca ve Muhalif Eşeği” adlı oyunu sahneleyecek. ¦ 8 Kasım Perşembe saat 20.00: Yıldız İbrahimova konseri. ¦ 9 Kasım Cuma saat 20.00: Tiyatro Gerçek ile Gordon Smith’in yazdığı “Van Gogh” isimli oyun Hakan Gerçek’in oyunuyla sahnelecek. ¦ 10 Kasım saat 18.00: Cemal Süreyya’nın büyüleyici şiirleri Hakan Gerçek’in seslendirmesiyle “Üstü Kalsın” sahnelenecek. ¦ 10 Kasım saat 20.00: Savaş Dinçel’in eseri “Uçurtmanın Kuyruğu” İlker Ayrık ve Aykut Taşkın’ın oyunuyla izleyiciyle buluşacak. DERS VERENLER FRANSIZCAYI konuşturuyorum ve mesleki hukuksal çeviri. 0506 300 30 75 SATILIK ARSA ÇORLU'da satılık, k.karşılığı 100, 200, 300, 400, 500 dairelik parseller www.hakangungor.com 0.312.318 44 88 TOYOTA BAYAN’dan 1999 Terra Liftback temiz 78.500km 0533.426 42 66 Telefon Eposta 12 Ekim 2012 Cuma C M Y B C M Y B : Cumhuriyet Vakfı adına Orhan ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni : İbrahim YILDIZ Ankara Temsilcisi : Utku ÇAKIRÖZER Sorumlu Müdür : Miyase İLKNUR Sahibi Editör Sayfa Editörü Reklam Müdürü Satış Koordinasyon : Barkın ŞIK : Okan AKYÜREK : Kerim TAŞKAN : Osman ÖZER Yazışma Adresi : Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu,Ahmet Rasim Sokak No:14 06550 Çankaya : 0312 442 30 50 : [email protected] Yayımlayan : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Basıldığı Yer : DPC Doğan Medya Tesisleri Dağıtım : YAYSAT Yerel ve süreli yayın
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear