Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 Ocak 2012 Cuma 394 15 ELEŞTİRİ Eren AYSAN Umut ile Umutsuzluk Arasında... CSO’daİskilipfotoğraşarısergisi SELDA GÜNEYSU KadirTahtacı mut ile umutsuzluk sarkacında gezindiğimiz U günleri yaşıyoruz. Birçoğunuz gibi bende de “umutsuzluk” tarafı ağır basıyor. Hatta Benjamin Us ‘BirAnadolubelleği: İskilip’ B edri Rahmi Eyüoğlu, “İskilip’te bir hafta kaldım. Memlekete giderken aklımı oynatacaktım. Bütün Anadolu anılarını bir araya toplasak bile yine de tasarlayamayacağımız bir memleket. Buraya daha önce niye gelmedim diye içim dağlanarak şehri dolaştım. Bu sarsıntı tam bir hafta sürdü. Resim için bundan olağanüstü bir yer düşünemezdim” sözleriyle anlatır Çorum’un İskilip ilçesini. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO), da Bedri Rahmi’nin bu ilçeye olan hayranlığından yola çıkarak, ona ithafen “Bir Anadolu belleği: İskilip” adlı fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergide İskilip Kaymakamı Mehmet Yılmaz’ın yanı sıra, CSO sanatçısı Bekir Çamcı, CSO’nun fotoğrafçısı Kadir Erten ile Sabri Çiçekçi, Ömer Erdoğan, Fahrettin Şankaynağı, Yusuf Purut, Mete Gürsel Özbek, Sinan Güleç, Coşkun Akkoca, Mürsel Sümer, Bilal Arıcı, Fahri Kör, Osman Top, Serkan Demirçelik, Kadir Tahtacı, İsmail Yıldırım, Furkan Selvi, Atakan Ceylan ve Kutay Çiçekçi’nin İskilip fotoğrafları yer alıyor. 1942 yılında devlet tarafından düzenlenen yurt gezileri sırasında önce Edirne’ye, sonra da Çorum’a gitti. Çorum’da birkaç hafta kaldıktan sonra ilin çeşitli kasabalarını dolaştı ve İskilip’e hayran kaldı. Önceleri bu hayranlık kendi deyimiyle ‘İskilip turşuları’ nedeniyleydi. Çünkü Bedri Rahmi turşuları çok seviyordu. Fakat İskilip’te bambaşka bir şeyle daha karşılaştı. Burası tam da sanatçılar için biçilmiş bir kaftandı. Ressamlar için gerekli her türlü ögeye ev sahipliği yapan bir yerdi Bedri Rahmi için. Burada 23 kadar el sanatları icra ediliyor. Çok zengin bir yöre... İnsanlar çok cana yakın. Sanatçılar ilçede dolaşırken, insanlar adeta onlar için ellerinden geleni yapıyor. Biz, 2009’da, Bedri Rahmi’den yıllar sonra, İskilip’e gittik, gezdik. İskilip Kaymakamı bize bir teklifte bulundu bu gezi sırasında. Böylece orada ilk kez bir sanatçı için sürekli bir sergi salonu oluşturduk. Bu yer halk tarafından da çok ilgi gördü. Çünkü Anadolu’da böyle yerler hemen hemen hiç yok, bilirsiniz.” Hughette Eyüboğlu, serginin neden CSO çatısı altında açıldığı sorusuna “Çünkü CSO’nun üyeleri müthiş fotoğraflar çekiyor” yanıtı veriyor. Bundan sonra Bulgaristan’da bir sergi açmayı düşündüklerini söyleyen Hughette Eyüboğlu “Mart ayında da Fransa’da yine İskilip’i tanıtacak bir sergi açacağız” diye konuşuyor. ta’nın “Umut dediğimiz şey umutsuzlar adına bir beklentidir aslında” sözü bile yeterince kadar ağırlık koyamıyor. Her birimiz yakın geçmiş üzerinden ilerleyen zihinsel bir tasarım kuruyoruz. Çünkü yakın geçmiş her zaman felaketlerden arta kalmış bir yapı olarak görünür bizlere… Hatta bu büyük yıkıntının arasında dolaşırken akıldan da uzaklaşırız... Umutsuzluk duygusu bir süre sonra isyana ya da itaate dönüşür. Haysiyet de kimi zaman öne çıkmanın temel koşulu olarak görünür. Aynı kardeşini gömmek için Kreon’a başkaldıran Antigone’nin ölümü bile göze almadaki mağrur duruşu gibi… Çünkü Antigone eğer kardeşini gömmezse, kardeşi öbür dünyada arafta kalacaktır. Hiçbir yargılama böyle bir cezayı kutsayamaz. Oyunda temel olarak “devlet” olgusu masaya yatırılır. Benzer şekilde “Zincire Vurulmuş Protemetus”ta da tanrılara karşı başkaldıran Prometeus’un yazgısı gözler önüne serilir. Kimi zaman çelişkilerini de sunan Prometeus derinlikli bir aydın eleştirisi yapar bizlere. ‘Biçilmiş kaftan...’ Bedri Rahmi’nin gelini Hughette Eyüboğlu, sergiyi şu sözlerle anlatıyor: “İskilip, el sanatları açısından çok önemli bir merkez. Bedri Rahmi, MehmetYılmaz MehmetYılmaz Ömer Erdoğan İsyan süreç içinde politik tiyatronun öne çıkmasının da bir gerekçesini oluşturur. Seyircinin arzu edilen düşünce sürecine sokulması için kendi uygulama alanları içinde farklılıklar gösteren politik tiyatro ayrı üsluplar dener. Ajitprop tiyarodan epik tiyatroya kadar değişik biçimlerle izleyicisini düşündürme yolunu seçer. Bunu da her türlü sahne etmenleriyle yapar. Mesela Brecht, Üç Kuruşluk Opera’nın 1929’daki ilk sergilenişinde her türlü “kışkırtıcılığı” denemişti. Oyunun dekorunu Caspar Neher İncil’den sözlerle yapmıştı. Zaten yapıtın ilk şarkısı da, dilenciler kralı Bay Peachum’un din üzerinden para kazandığını anlatan bir şarkıydı. Aynı şekilde umutsuzluğu gösteren bir eğilim de savaş sonrasındaki duygusal yıkımdan kurtulamayanların kaleme aldığı absürd tiyatroya ait oyunlardır. “Sandalyeler”de oyunun sonunda iki yaşlı kendini uçuruma atar. “Gergedan”da oyunun baş kişisi de kendini gergedanlaşmaktan alıkoyamaz. Bugün insanların duygu durumunu gösteren pek çok avangard diyebileceğimiz örnek var. Inyerface türünde yazılan oyunlar da aynı duygusal eğilimi farklı bir tarzda bizlere sunuyor. Daha çok şiddet, kaba sözler ve kışkırtıcılık üzerinden izleyiciyi içinde olduğu durumu yorumlamasına yardımcı oluyor. Ne olursa olsun sanat insanın kavrayışını arttırıyor, duyarlılığını geliştiriyor, değerlerin ne olduğunu hatırlatıyor, toplumsal düzeni sorgulatıyor. Tıpkı Londra’da Living Theatre’ın seyircisini yeri geldiğinde sokağa sürüklemesi gibi… İşte bizim yalnızca böyle bir duygu biçime değil, aynı zamanda böylesi bir bilinçle birleşen estetik yaklaşımlara ihtiyacımız var.