Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
14 OKURKEN Türey KÖSE 5 Ağustos 2011 Cuma 370 Flaubert ‘Madam Bovary’ pozu verseydi!.. lif Şafak’ın son kitabı İskender, kapağında yazarın “erkek kılığında” bir fotoğrafıyla raflarda. Şafak kitabının kapağında erkek suretinde görünürken; Ayşe Arman’a verdiği röportajda ise tersine tuvaletler giymiş, buğulu bakışlı kadın fotoğraflarıyla tanıtım kampanyasını yürütüyor. Sonra bakıyorsunuz, Ramazan vesilesiyle bir TV programında Mercan Dede ve arka planda bir semazen eşliğinde Aşk’tan bölümler okuyor... Ben yazarın okurla sözcükleri arasına bu kadar çok girmemesi gerektiğine inananlardanım. Yazarlarımdan biraz daha “gizem”, “uzaklık”, “esrar” bekliyorum. Bir zamanlar Şibumi’yi, Katya’nın Yazı’nı okuduktan sonra merakla Trevanian’ı araştırmıştım. Ne bir bilgi vardı, ne de fotoğraf, o zamanlar “google” da yoktu. Romain Gary, Fransa’da aynı kişiye birden fazla verilmeyen Goncourt Ödülü’nü iki kez almayı başarmıştı. Bir kez Romain Gary, bir kez de Émile Ajar adlarıyla. Üstelik, bunu tüm dünya ancak intihar notuyla öğrenmişti. Memleketimizden İhsan Oktay Anar’ı söylemeye gerek var mı? Hiçbir röportaj vermez, fotoğrafını hiçbir yerde görmeyiz; ama bir kitabı yayımlandığında sadık okurları kitapçılara koşar... Elif Şafak’ın romanlarıdan en çok Bit Palas’ı sevdim. Baba ve Piç kitabında “aşure” metaforu üzerinden Ermeni sorunu konusunda sözünü söylüyordu. Yazar, Aşk’la beraber daha popüler olmayı hedeflediği bir kulvara geçti. Aşk klişelere fazla yaslanan, Rumi’yi tanıyan Amerikalı okur hedeflenerek yazılmış bir kitaptı bana göre. Nitekim, Mesele dergisinde bu kitapla ilgili bir eleştiri yazan Şükrü Argın’ın yazısı “Umutsuz ev kadınlarına sufiyane tavsiyeler” başlığını taşıyordu ve “pop roman” “para roman” kavramları üzerinden Aşk’ı sorguluyordu. Düccane Cündioğlu da “Bu sufilik edebiyatı bir New Age modası! Bu aşk edebiyatı ise tam bir kitsch!” diyordu. Yazar, piyasanın taleplerine yanıt verme işini kadın okurlara pembe, erkek okurlara gri kapaklı kitap bastırtmaya dek taşıdı. Piyasaya bu kadar kolay teslim olan aslında “teslimiyet” değil, bilinçli bir seçim söz konusu bir yazar yeni bir mecraya girmiş demektir. Kapitalist sistem kitapları “eser” değil, “ürün” olarak görür. Kapak tasarımcısı, grafikeri, yayınevi vs. için tek hedef “daha çok satmak”tır. Ancak bir yazarın duracağı yer, burası değildir. Yazar piyasaya uyarsa, edebiyata ihanet etmeye başlar. Edebiyat, sözcüklerle yapılır. Okur, edebiyatçının sözcüklerine “bakar”. Oysa, biz çoktandır Elif Şafak’a “bakıyoruz”... Henüz İskender’i okumadım, kitap beni çağırmıyor. Elif Şafak artık “benim yazarlarım”dan değil, “edebiyat dışı” bir kulvarda popülerleşiyoryıldızlaşıyor. Yazar, “Kitabım çıktığı zaman elimden geldiğince, inandığım kadar tanıtımını yapıyorum... Bir şeyin sunumu niye küçük bir şey olsun” diyor. “Edebiyat ve kültür dünyasının tutuculukları var” diye de ekliyor. Ben de kendimi o “tutucular” arasında hissediyorum. Hadi tutucu olmayın, hayal gücünüzü çalıştırın: Flaubert, kitabının kapağından şöyle Madam Bovary giysileriyle poz verseydi, Tolstoy Anna Karenina kılığına girseydi, D. H. Lavwrence’ın kitaplarının kapağında nasıl poz verebileceğini söylemesek daha iyi, Yaşar Kemal “eşkiya” olsaydı, Latife Tekin çöplükte poz verseydi fena mı olurdu? Kitaplarının satışı artardı! ‘AnkaraTOKİ’yeteslimolmuş’ Duman bu yıl, 5. kez başkentte konser verdi... E SELDA GÜNEYSU A NKARA Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ile birlikte, Deniz, Hava ve Kara Kuvvetleri komutanlarının Yüksek Askeri Şura (YAŞ) zirvesi öncesi emekliliklerini istedikleri günde, 29 Temmuz’da, başkente konuk oldu, Türk rock müziğin son dönemdeki temsilcilerinden Duman müzik grubu. ODTÜ Vişnelik Çim Amfi’de konser verdi. Çimlere uzanan gençlerle birlikte, pek çok bilinen şarkılarını seslendirdiler. Konser, Duman müzik grubunun Ankara’da bu yıl verdiği 5. büyük konserdi. Çalışma arkadaşım İklim Öngel’le birlikte, konsere yarım saat gibi kısa bir süre kala, Duman grubu üyeleriyle kısa bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşmeden önce ODTÜ Vişnelik Çim Amfi’de dolaştık. İnsanlar sıcak yaz gününün de etkisiyle açık alanı doldurmuşlardı. Kimileri ODTÜ Çim Amfi’nin “meşhur” köftecisinin önünde köfte ekmek almak için kuyruğa girmişti, kimileri de alanın etrafında dörderli, beşerli gruplar oluşturmuş, sohbet ediyorlardı. Görüşme için bekleme salonuna girdiğimizde, grup üyeleri Kaan Tangöze, Batuhan Mutlugil, Ari Barokas ve Cengiz Baysal prova yapıyorlardı. İlk soru onlardan geldi: “Ortalık karışmış bugün yine. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz YSK’deki bu olayı?” dedi Kaan Tangöze. “Hayırlısı” demekten başka bir şey diyemeyeceğimizi belirttik. Sonra hemen hemen her yıl Ankara’ya geldiklerini, bu geliş gidişlerde kentte nasıl bir değişim gözlemlediklerini sorduk. Kaan Tangöze, Batuhan Mutlugil, Ari Barokas, ayrı ayrı, “Biz sadece Esenboğa Havaalanı yolunu merkeze bağlayan yerleri biliyoruz” dediler, Cengiz Baysal’sa, arkadaşlarının yanıtlarına cevaben, “O kısa gezintide bile Ankara’nın TOKİ’ye teslim olmuş gibi bir havası var. Eskiden Esenboğa Havaalanı yolunda bu kadar çok bina yoktu” görüşünü dile getirdi. ‘Ankaralı olduğumuzu sanıyorlar’ Kaan Tangöze, Ankara’da konser vermekten çok mutlu olduklarını, çünkü Ankaralının grubun konserine her seferinde yoğun ilgi gösterdiğini söylüyor. “Ankara’da çok iyi rock grupları olduğunu biliyoruz. Hatta bugün tanınan pek çok rock grubunun Ankara kökenli olduğunu da biliyoruz... İstanbul’dan daha fazla rock grubu çıkıyor Ankara’dan. O nedenle, kimi zaman bizi de Ankaralı sanıyorlar” dedi. Son albümlerinin “çok iyi bir ivme yakaladığından söz edildiğini” anımsattık, grubun yanıtı netti:“Eğer siz öyle olduğunu söylüyorsanız, duyduysanız, öyledir. Bu bizi mutlu etti.” Grup üyeleri belli bir hedef kitleleri olmadığını da belirtti. Kısa sohbetin ardından tam yanlarından ayrılmak üzereydik ki, Batuhan Mutlugil, “Gazetenizi severek okuyoruz. Biz de Cumhuriyet okuruyuz, bilmenizi isterim” görüşünü dile getirdi. ‘İyidebanane’ Organizasyondan öğrendiğimiz kadarıyla o gün konserleri 2 bin kişi izlemiş. Konser alanında yaş ortalaması en fazla 30 olan bir kitle vardı. Konserin başlamasından birkaç dakika önce, sahnenin önüne doğru koşmaya başladılar. Konser bitene dek de zıplayıp, tempo tutmaktan vazgeçmediler. Konserin bir bölümünde, grubun solisti Kaan Tangöze, “Ankara... Bugün yine ortalık karışmış” dedi ve “İyi de Banane” isimli şarkısını seslendirdi: “Yepyeni bir insanımız var/Akıl yolundan öylesine uzaklar/Aralarında hoş bir uyum var/Ayıp değil mi, hiç mi umursamazlar/Altınlarınızı çaldılar/Topraklarınızı verdiler/Tarihi baştan yazdılar/İyi de banane/İnsanlığımızı ezdiler/Aydınlığımızı kestiler/Ülkeyi çoktan sattılar/İyi de sanane/Yepyeni bir insanımız var/Düşünmeden ah, kardeşini boğazlar/Laf aramızda, aslında tek bir sorun var/Günah değilmiş memlekete olanlar/Altınlarınızı çaldılar/Topraklarınızı verdiler/Tarihi baştan yazdılar/İyi de banane/İnsanlığımızı ezdiler/Aydınlarımızı kestiler/Ülkeyi çoktan sattılar/İyi de sana ne.”