23 Kasım 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

14 ELEŞTİRİ Eren AYSAN 2 Aralık 2011 Cuma 387 Dedemin İnsanları ağan Irmak’ın senaryosunu yazıp yönettiği, ülkemizin ilk mübadele filmi olan “Dedemin İnsanları” geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Irmak daha önce “Babam ve Oğlum” filminde de bir çocuğun bakış açısıyla ülkemizin yakın acılı tarihini yorumlamıştı. Dedemin İnsanları benzer bir izlekle ilerliyor, mübadeleyle Türkiye’ye yerleşmiş Giritli bir dedeyle, radikal milliyetçilik içinde debelenen ilkokul öğrencisi torunu arasındaki çatışmayı izleyiciye sunuyor. On yaşındaki Ozan kasabalının dedesine “gavur” demesinden duyduğu rahatsızlığı öfkeye dönüştürüyor. Kendi adıma, filmin başarısını sadece hikâyenin olağanüstü yanıyla, kostümün, mekânların iyi kullanılmasıyla, kurmacanın gücüyle özetleyemem. Mübadelenin insanlar üzerinde bıraktığı yıkıcı etkiyi, kendi toprağından uzakta olmanın yarattığı boşluğu dedemin gözlerinde ölünceye kadar gördüm. 1923 büyük Girit göçüyle Anadolu toprağına adım atan dedem, ilk geldiklerinde tek kelime Türkçe bilmediğini, Girit’te Türk, burada Rum tohumu olarak adlandırıldıklarını, sıkıntılarını usul usul anlatır, rakısını yudumlarken Yunanca bir türkü tutturur, bizlerin hüzünlendiğini görünce şakalar yapardı. Çetin Tekindor’u bembeyaz takım elbisesiyle uzaktan görünce, “işte dedem” diye zıplamam bundandır. Çağan Irmak da, “Milliyet Sanat” dergisindeki söyleşisinde, filmin özyaşam öyküsü olduğunu söylüyor, ayrıca yapımın finalinde dedesinin içine notlar yazıp sürekli denize bıraktığı şişenin karşı kıyıya ulaşmasının bile gerçek olduğunun altını çiziyor. Kuşkusuz Dedemin İnsanları’nın seyircide bıraktığı etkinin ardında, bu yaşanmışlık duygusu var. Özellikle dedenin çocukluğuna dair görüntüler son derece başarılı çekilmiş. Mübade denilince ilk akla gelen, Kostas Feris’in “Rembetiko” filmiyle yarışabilecek kıvamda bir yapım çıkmış ortaya. Çetin Tekindor’un yanında Gökçe Bahadır, Yiğit Özşener ve Hümeyra’nın da, oyunculuklarına kazandırdıkları renk, film kişilerini karakter boyutuna sürüklüyor. 1980 darbesi sonrasında yaşanan çelişkilerin anlatıma dayandırılması kurgunun belirli yerlerde teklemesine neden olsa da, karşımızda mutlaka izlenilmesi gereken bir film var. Sinemadan çıkınca, pek çok mübadele romanını geldi aklıma. Saba Altınsay’ın Kiriti Mu, Kemal Yalçın’ın Emanet Çeyiz, Kemal Anadol’un Büyük Ayrılık, Yaşar Kemal’in Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana en sevdiklerim. Ama Dido Satiriu’nun Benden Selam Söyle Anadolu’daki, “Ve sen Kör Mehmet’in damadı! Hele sen! Niye öyle tiksinerek bakıyorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmuş! İşte ağlıyorum. Sen de öldürdün! Kardeşler, dostlar, hemşeriler! Koskoca bir kuşak, durup dururken katletti kendini! Anayurduma selâm söyle benden Kör Mehmet’in damadı! Benden Selâm Söyle Anadolu’ya! Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin! Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellâtların Allah bin belâsını versin!” satırlar kalbime yine dokundu. Benzer duygularla… Ç ‘Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’ndeki bazı oyunları izledik... Ankaralı tiyatroyadoydu SELDA GÜNEYSU A NKARA Başkentin “önemli kültürel etkinliklerinden biri” kabul edilen, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) tarafından düzenlenen “Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali” kapsamında bu yıl İstanbul’dan İzmir’e; Azerbaycan’dan İran’a 63 tiyatro toplam 86 etkinlikle izleyici ile buluştu. Festival kapsamında, İstanbul’dan gelen özel tiyatroların sahnelediği oyunlardaki oyuncuların aynı zamanda dizi oyuncusu nedeniyle diğerlerinden daha fazla ilgi gördü. Ancak festivalde, gözden kaçan ve tiyatro eleştirmenlerince “başarılı” kabul edilen oyunlar da vardı. Tiyatro sanatında yeni bir stili deneyen Merve Engin’in rol aldığı “Kıyıya Oturmanın Böylesi” gibi... Cumhuriyet Ankara olarak, festival kapsamında sahnelenen bazı oyunları izledik. Örneğin, Cem Özer, Paşhan Yılmazel gibi oyuncuların rol aldığı, İstanbul Sadri Alışık Tiyatrosu tarafından sahnelenen “Oğluma Bi Haller Oldu” adlı oyun. Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde izleyici ile buluşan oyun bir komedi. Karısıyla kavga ettikten sonra evini terk edip, oğlunun evine giden bir adamın (Cem Özer), oğlunun eşcinsel olmasını öğrenmesi üzerine gelişen komik olayları konu ediniyor. Sadri Alışık Tiyatrosu geçen yıllarda, “Pir Sultan Abdal”, “72. Koğuş” gibi oyunları sahneye taşımıştı. Bu yıl salt komedi türü bir oyunu sahneye taşıması Ankaralı festival izleyicileri açısından “hayal kırıklığı” olarak nitelendirildi. İzleyicilerin pek çoğunun, oyun bitiminde, “Oyunda sadece güldük” şeklinde yorumlar yapıyor olması dikkatimizi çekti. Buna karşın salon hınca hınç doluydu. Oyunu izlemeye gelen tiyatro eleştirmenlerine bu tezatlığı sorduk. Aldığımız yanıt bilindik: “İzleyici tiyatrodan çok şey bekliyor ama ilgiyi, özellikle son yıllarda, komedi türü oyunlara gösteriyor. Biz bu durumu, insanların yaşamın sorunlarından bir nebze olsun kurtulmak istemesine bağlıyoruz.” Diyarbakır Cezaevi gerçeği Festivalde, “politik” oyunlar da sahnelendi. DestAR Theatre’nin sahnelediği “Disco 5 No’lu” oyun gibi... Oyun, 12 Eylül döneminde Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde mahkumların gördüğü işkenceyi anlatıyor; 12 Eylül gerçeği ile yüzleşiyor. Ancak, Kürtçe sahnelendiğinden oyunun Türkçe üstyazılı olsa da izleyiciler ta rafından çok fazla tercih edilmediğine tanıklık ettik. Öte yandan tiyatro sanatı açısından oyuna bakıldığında, oyunun dramatik kurgusunun ve oyunculuğun “başarılı” olduğunu söylemek mümkün. Nitekim oyunda sahnede tek bir kişi, aynı anda birden fazla karaktere bürünebiliyor. Bir örümcek, bir sinek, bir fare, bir köpek, bir gardiyan ve bir mahkum tek vücutta, tek oyuncuda dile geliyorlar. Kıyıya Oturmanın Böylesi Festival kapsamında, “başarılı” bulunan ancak göz ardı edilen bir oyun daha vardı. O da Merve Engin’in sahnelediği “Kıyıya Oturmanın Böylesi...” Bu oyunda da, bir önceki oyunda sözünü ettiğimiz gibi, tek bir kişinin birden çok karaktere büründüğünü gözlemledik. Oyuncu Merve Engin, masklar ve süpervizör Antonio Fava Commedia Dell’arte’nin varyasyonu olan, 16. yüzyıl sonlarında Giovanni Gabriel tarafından icat edilen “Commedia Gabriellina” sitilinde bir oyunu tek başına sahneye taşıyor. VeSondanSonra Festival kapsamında sahnelenen Emre Kınay ve Ahu Türkpençe’nin rol aldığı “Sondan Sonra” adlı oyun, izleyiciden “tam not” aldı. Çünkü oyun baştan sona izleyicileri merak içinde bırakıyordu. Her bir sahnede izleyiciye “Şimdi ne olacak” sorusunu yöneltiliyordu. Oyun ayrıca “hayatta karşı karşıya kaldığımız olayların gerçekliğini” de sorgulatıyordu. Ahu Türkpençe geçen yıl bu oyundaki rolüyle “Afife Jale En Başarılı Kadın Oyuncu” ödülünü de almıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear