Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Ankara 260/26 Haziran 2009 ANKARA ANKARA Talât HALMAN oplumumuz, işte böyle bir trajik çağ yaşıyor. Eskiden yok muydu bu felâket dönemleri? Elbette vardı. Bizde ve başka ülkelerde, çok daha kötü, habis, karanlık zamanlar yaşandı. Kimisini herkes bilirdi, kimisi gizli kalırdı. İnsanın insana gaddarlığını artık hemen öğreniyoruz ayrıntılarıyla – nerede olursa o hunharlıklar ya da ne zaman meydana çıkarsa. Şimdilerde akıl almaz suçlar işleniyor. En tüyler ürpertici olanlardan pek çoğu, aile içi suçlar... Bizim toplumumuz aile dayanışması ile dünyaya örnek olabilirdi. Nitekim, hâlâ, başka nice toplumlardan üstünüz o bakımdan. Ama, son zamanlarda, anneler çocuklarını, kardeş kardeşi, arkadaş arkadaşı, kız anasını, oğul babasını, eş eşi öldürüyor. Töre yüzünden kıyım var. Para için, intikam için... Kıskançlıktan, öfkeden, bilinçli, bilinç altından. Kıyasıya cinayetler. Kızcağız, genç arkadaşının işyerine gi AKKARA Hiddet Şiddet Vahşet Dehşet T diyor. Sohbet sırasında, babasıyla ağabeyleri baskın yapıyorlar. Başlıyor dayak. O sırada kız kendisi mi atlıyor pencereden, yoksa ailenin erkekleri mi atıyorlar onu 5 kat aşağı? Ölmüyor. Sedyeyle âcile götürülürken ailesinin saldırısına uğruyor. Ambulansta giderken 5 yerinden bıçaklanıyor. 11 yaşında bir kız annesini öldürüyor. Nasıl ki geçen yıl da üniversite öğrencisi bir kız, profesör annesinin canına kıymıştı. Bir kadıncağız, 7 buçuk aylık hamile... Nikâhsız yaşadığı bir adam, tartışma sonucunda boynundan bıçaklıyor onu. Bir kadının şüphesi var: Kocası onu aldatıyor diye. Ekmek bıçağıyla adamın cinsel organını yaralıyor. Gaspçı, bir öğretmen hanımı (boğazına bıçak dayayıp) otomobilin bagajına kitliyor. Kadıncağızın değerli eşyasını, nakit parasını alıyor. Sonra, kadının kredi kartlarıyla ATM’lerden para çekiyor. Bagajda havasızlıktan ölmek üzere olan öğret men, çığlıkları yoldan geçen birisi tarafından işitilince kurtarılıyor. Bir kadın, birlikte yaşadığı bir adamın üstüne kızgın yağ döküp, ardından bıçaklayıp merdivenden aşağı atıyor. Geçen ay, bir koca eşinin burnunu ve kulağını kesti, karnından şişledi onu ve boş bir araziye atıp gözden kayboldu. Ankara’da 37 yaşında bir adam, evlenmek istediği genç kadını ve babasını bıçakladı. Kadının babası, kaldırıldığı hastanede öldü. Türkiyemiz, âdeta bir suç ülkesi artık... Avrupa İstatistik Dairesi Eurostat’ın açıkladığı bilgilere göre, 2005’ten 2007’ye kadar Türkiye’de hüküm giyenlerin sayısı büyük ölçüde arttı. Ve 2007’de Avrupa’nın mahkum sayısında birinciliği elde ettik. O yıl tutuklu ve mahkumlarımızın sayısı 90 bini aşmıştı. Avrupa birinciliği bizde! Suçlularımızın sayısı hızla artıyor. Bu gidişle, Avrupa birinciliğini yitirmeyeceğiz. Allah etmesin, belki dünya birinciliği de bizim olacak. Neden acımasız bir çağdayız: Politikada hiddet... Ailede şiddet... Ve toplumun birçok kesimlerinde vahşet ve dehşet... Medyada gaddarlık haberleri egemen artık. Bize bu sapık ilhamları veren, korku filmleri ile televizyondaki vahşi duygu ve sahneler mi acaba? Korkarım, yakında, televizyonda “Suçlar Vadisi” diye bir dizi başlayacak ve reyting rekorları kıracak... Ve belki “Kan Ülkesi” başlıklı bir gazete yayımlanıp en yüksek tiraja ulaşacak. Özsoy’u canlandırmak izim klasik şairlerimiz, İranlı üstadlara hayrandı. Onların izinden gittiler, taklit ettiler. 16. ve 17. yüzyılda meydan okudular. Hatta, Nef’î gibi dâhiler, Fars virtüözlerini aştıklarını iddia ettiler. Fars geleneğinde, eşi menendi olmayan ustalar vardı elbette: Firdevsî, Baba Tahir Üryan, Ömer Hayyam, Sadi, Rumi, Cami, Hafız... Bunlardan biri, yobazlığa cesaretle karşı gelmiş olan Ubeydi Zâkâni idi. Hür vicdanın, bağımsız düşüncenin mert ve güçlü sesi... 14. yüzyılın yaman hiciv ustası Ubeydi, Zâkâni, İslamiyetin ön değerlerini baş tâcı edip mutaasıplara karşı gelmişti. İlginç direniş şiirlerinden biri, şu rübaidir: Hiç kimseye ben sevgi de duymam, kin de; Dünya hiç umrumda değildir, din de. Ben kendi köşemde hep edepsiz yaşarım; Bir böyle edepsiz tanıyan yok – nerde? B Üstad Ubeyd 5 yıl önce, 1934’te, İran Şahı Rıza Pehlevi Türkiye’ye resmî bir ziyaret yaptığında, Cumhurbaşkanı Atatürk, ona modern Türkiye’nin yaratıcı gücünü özgün bir etkinlikle göstermek istemişti. Atatürk’ün “bir inkılâp hareketi” olarak tanımladığı bu etkinlik, bir Türk operasıydı. Ahmet Adnan Saygun, kısa bir süre içinde “Özsoy”u besteledi. Atatürk, libretto üzerinde özenle kalem oynattı. “Özsoy”da, ilk Türk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy da başrollerden birini oynuyordu. 19 Haziran gecesi, “Özsoy Operası”nın 75. yılı Dolmabahçe Sarayı’nda kutlandı. Ama, o operadan sadece birkaç dakikalık bir parçacık seslendirildi. Asıl anlamlı kutlama, “Özsoy Operası”nın tümünün tekrar icra edilmesiyle gerçekleşecektir. Bu yıl, sonbaharda, mümkünse sezonun ilk prodüksiyonu olarak, Devlet Opera ve Balemiz “Özsoy”u yeniden sunarak canlandırmalıdır. Dört gözle bekleyeceğiz o tarihî opera gününü... 7 Balbay’ın Yağmur’una alkış B albay, basın ve entelektüel tarihimizin bir kahramanı. Kurban etmeye kalkıştılar onu. 113 gündür tutuklu. Bir hafta sonra, dört ayı dolduracak bu amansız tutukluluk. İddianame yok, âdil bir işlem yok, genç bir ailenin çoluk çocuğuna bir nebze merhamet yok. Yazıklar olsun. Yağmur Balbay, babasına lâyık bir yavru. Babalar gününde güzeller güzeli bir şiirle seslendi canlar canı babasına. “Babalar Günü”nde “Cumhuriyet”te yayımlanan şiiri: Canım babam Mustafa Balbay’a; Ben kalemini satmamış bir Atatürkçünün kızıyım Ve hep öyle kalacağım. Benim babam suçsuzdur. Sizce bilmek, okumak, yazmak, düşünmek suç mu? Bence değil... Benim babam yazar, Benim babam gazeteci, Benim babam aydın, Benim babam Atatürk... Babacığım, Babalar Günün kutlu olsun... Seni çok seviyorum... Kızın Yağmur Balbay Sevgili Yağmur, güçlü babanın güzel kızı... Senin Türkiyen aydınlıklar ülkesi olacak. Bugünkü kâbuslar ve karanlıklar sona erecek, baban gibi kahramanlar sayesinde. Sen bizi ve günümüzün haksızlıklarını affet, tatlı Yağmur. 19