Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Days
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
7 ARALIK 2025
4
Lavın omzunda bir mola:
Lavın omzunda bir mola:
GÜVEN
BAYKAN
Güzelcehisar
Güzelcehisar
artın’a, 27. Kitap Fuarı’nın Sonra, “Bu taşlar bize ‘Acele etmeyin’
davetlisi olarak geldim. İmza diyor” dedi. Gülümsedim: “Belki de
ve konuşmalar bitince yazar ‘Yeniden gelin’ diyorlar.”
dostum Erdal’la birbirimize Yürüyüş yolunda ara ara seyir cepleri
B baktık: “Kendimizi denize açılıyor. Orada durup lav sütunlarına biraz
atalım.” Siz de bilirsiniz, Ankara’da daha yakından bakınca taşın da kalp atışı
yaşayanların en büyük özlemi denizdir. olduğunu anlıyorsunuz. Çizgiler, dalganın
O gün, o özlemin peşine düşüp rotayı kenarda bıraktığı ıslak yazıyla konuşuyor.
Anneler
Anneler
Güzelcehisar’a kırdık. Her vuruş, kıyıya atılmış kısa bir not
Fuar salonunun uğultusu yerini yola gibi. Levhalar, “Kayalıklara çıkmayın,
bıraktı. Kent, arkamızda küçülürken platformun altına inmeyin” diye uyarıyor.
ormanla deniz birbirine yaklaşıyor, yol Bu güzelliğin bir şartı var: Dokunmayı
kıvrıldıkça mavi koyun üzerindeki ışık bilmek kadar, dokunmamayı öğrenmek.
ve kızları
ve kızları
çoğalıyordu. Bartın’dan 17 kilometre Öğleden sonra ışığı döndüğünde,
ama içeride taşıdığı ferahlık, uzun bir yamaçtaki kiremitler ısındı, sütunların
yolculuğun armağanı gibi. Erdal, gülümsedi: yüzünde bal rengi bir parıltı dolaştı. Deniz,
“Ankara’da bu kadar maviyi bir güne içeri doğru usulca nefes alıp verdi. Kıyı
areket eden bir kaleydoskop
Kaleydoskop gibi
AY’A SEYAHAT
sıkıştırmak, insanın kalbini tazeler.” kahvesinde çaylarımızı yudumlarken
dürbünü ve ekrana yansıyan canlı,
Koyun başına vardığımızda, yamaçlara Erdal’la lafı kitaplardan değil, sudan açtık.
parçalanan bir aile,
parlak, parçalı görüntüler… Hemen
serpiştirilmiş beyaz evler ve aralarından “Bir romanın ortasına bu koyu koymalı”
ardından, dürbünü hareket ettiren ve
neon ışıkları altında
ince bir minarenin yükselişi bizi karşıladı. dedim, “Okur, sayfayı çevirirken dalganın
H onunla birlikte bu “sihirli dünyayı”
büyüyen bir kız çocuğu:
Kıyıya paralel uzanan tahta yürüyüş yolu payını da alsın.” Erdal, “Bir şiirin kıyısına
keşfedeceğimiz bakış açısı karakterimiz I-Jing’in
suya yazılmış bir cümle gibiydi: Her adımda da şu yürüyüş yolunu” diye karşılık verdi.
Kuşaktan kuşağa
(Nina Ye) perdeye düşen masum yüzü… Bir
anlamı genişleyen bir cümle. Deniz o gün İkimiz de anladık: Güzelcehisar, insana
arabanın içerisinde, kırsaldan kente göç ederken
aktarılan yükler,
pürüzsüzdü. Uzakta iki genç, ayakta kürek yalnızca manzara değil, cümle veriyor.
tanıştığımız Tayvanlı bir anne, bir abla ve küçük
sörfüyle geriye silinip giden ince izler Günün sonuna doğru geri dönerken aynı
“günah”la yüzleşiyor.
kızdan oluşan ailenin halihazırda dağılmış ve hikâye
BAŞAK BIÇAK
bırakıyordu. Rüzgâr, kıyı kahvesinden manzarayı başka bir düzenden gördüm:
ilerledikçe daha büyük parçalara ayrılacak yaşamını
yükselen taze çay kokusunu taşıdı, içimizde Beyaz evler, minare, yürüyüş yolu, lav
resmeden “Solak Kız” (Left-Handed Girl), tıpkı bir
basakbicak
başka bir sayfa açıldı. sütunları ve deniz tek bir kadrajın içine, bir
kaleydoskop gibi renkli ve yamalı portrelerle samimi
@gmail.com
Güzelcehisar’da manzara önce yatay ömür kadar tutarlı bir dizilişle giriyordu.
bir öykü anlatıyor.
çizilir: Genişçe bir kumsal, koyu yeşil bir Fuarın kitap kokusunu hâlâ üzerimde
Geçtiğimiz yıl Akademi Ödülleri’ne damgasını
PUANIM: 7.5/10
yamaç, suyun parlak yüzeyi. Sonra birden, taşıyordum ama içimde artık tuz ve rüzgâr
vuran Sean Baker’ın, pek çok filminde birlikte
arkadan dikine yükselen lav sütunlarıyla da vardı. Ankara’ya döndüğümde, bir
çalıştığı yapımcısı Shih-Ching Tsou’nun ilk
söz bambaşka bir hal alır. Sanki doğa, sayfanın arasından ince bir kum tanesi
yalnız yönetmenlik denemesi olan “Solak Kız”,
sabırla yazdığı uzun bir mektubu denize düşerse şaşırmam:
Baker’ın erken dönem filmlerinin ve filmografik
göstermiştir. Milyonlarca yıl önce akıp Güzelcehisar’dan ayrılırken şunu
temalarının izlerini rahatlıkla sürebileceğimiz bir
soğuyan lavın çizgileri, bugün karşımızda düşündüm: Deniz, Ankara’da yaşayanların
anlatı. Nitekim Tsou ve Baker’ın birlikte kaleme
bir zaman cetveli gibi duruyor. Yaklaştıkça özlemi olabilir ama asıl özlem, insanın
aldıkları senaryonun kurgusu ve yapımcılığı da
taşın yüzeyinde ışık gezinir, sütunların kendine ayırdığı o geniş bakış. Bu koy, o
yine Baker’a ait. “Tangerine” (2015) gibi Iphone ile
arası günün saatlerine göre uzayıp kısalan bakışı geri veriyor. Bir gün yine fuar yolları
çekilen ve yine tıpkı Baker’ın karakterleri gibi kıyıda
gölgelerle dolar. Matematiğin şiirle el düşer, yine imza, yine söyleşi… Sonra bir
köşede kalmış, belki kimsenin ilgilenmediği veya
sıkıştığı yer tam da burasıdır. boşluk buluruz ve buraya geliriz. Çünkü
tümüyle “marjinal” kabul edilebilecek karakterlerin,
bazı yerler, yalnızca görülmek için değil,
küçücük ve sıradan yaşamlarını gerçekçi bir üslupla
TAŞIN KALP ATIŞI
hayatın ritmini hatırlatmak için vardır.
öyküleştiren film, Tayvan’ın neon renklerle bezeli
Tahta platformdan yürürken insan
Bartın merkezden yaklaşık 17 km kıyı
büyük kentlerinde, yaşama tutunmaya çalışan
adımlarını farkında olmadan yavaşlatıyor.
boyunca uzanan platform ve seyir cepleri,
kadınların gündelik yaşamını ve nesiller boyu
Kıyıda ağlarını güneşe seren bir balıkçı,
lav sütunlarını yakından görmek için ideal.
yaratılan, aktarılan travmalarını merkezine alıyor:
iskelede sandalı boyayan bir el, kumda
En güzel ışık sabah erken ve akşamüstü.
Boşandığı eşinin borçlarından kurtulamayan anne
yarım kalmış bir kale… Büyük zamanın
Kurallara uymayı, çöpleri toplamayı,
Shu-Fen (Janel Tsai), annesinin kendisine biçtiği
duvarına yaslanan küçük mutluluklar.
güzelliği mesafeyle korumayı unutmayalım.
rollerden sıyrılmaya çalışırken daha fazla hata yapan
Erdal’la aynı anda sustuk, içimizdeki
Güzelcehisar, lavın omzunda kurulmuş bir
abla I-Ann ( Shih-Yuan Ma) ve yoksulluk sınırında
gürültülerin yerini dalganın ritmi almıştı.
mavi: Ateşten doğmuş, bakışla çoğalan.
bir yaşam sürdürürken ilk olarak batıl inançlar
tarafından “kurban edilen” küçük kız I-Jing…
Fen’in açtığı tezgâhın parasını ödemek yerine
SEÇİMLERİN NEDENLERİ
hâlâ eski kocasının borçlarını üstlenme gayretine
VE SONUÇLARI
dönüşüyor. I-Ann’ın babasızlık ve dolayısıyla
Solak Kız’da öykü boyunca her bir karakterin
maddi olanaksızlık yüzünden okuyamaması,
seçimi, bir diğerinde başka bir kırılmayı tetikliyor
anne-baba öfkesiyle ileride anlayacağımız üzere
ve bu seçimlerin sorumluları, yine cinsiyetçi
bir başkasının travmasına yol açıyor. Tüm bu
rollerin egemen olduğu bir toplumda, büyük oranda
karmaşa içinde, okula uyum sağlamaya ve bir
erkekler yüzünden ortaya çıkıyor. Erkek kardeşinin
kimlik inşa etmeye çalışan I-Jing şaşkın gözlerle
ailedeki “biricik” rolü yüzünden önemsenmeyen
yetişkinlerin dünyasını seyrederken kaleydoskop
ve sevilmeyen Shu-Fen, yaptığı yanlış evliliğin
gibi parçalanmış görüntülerden oluşan yaşamını
bedellerini ödemeye devam etmeye karar verdiğinde,
canlılıkla görmeye devam etmek için çırpınıyor.
kızıyla yepyeni bir çatışmayı tetikliyor. Babası
Solak Kız, nesiller boyu davranışlar, seçimler,
tarafından terk edilen ve bu yüzden ona düşman olan
travmalar ve hataların birbirine zincirlendiği bir
I-Ann, annesinin kendi borçları yerine babasının
dünyanın, her bir birey üzerindeki dönüşümlerini
borçlarını ödemesiyle açılan çatlaktan acı dolu bir
masaya yatırmayı deneyen bir hikâye. Ancak bu
ifşa çıkarıyor. Babasının kim olduğunu bile bilmeyen
anlatıda bireyler ve verdikleri kararların sonuçları,
küçük I-Jing ise dedesi kendisine, sol elin şeytanın eli
yalnızca çekirdek aile yapılarını etkileyecek derece
olduğunu söylediğinde ahlaki bir çatırdama yaşıyor.
önemli; bir pazar yerindeki tezgâh kadar yaşamları,
Zaten yaşı itibarıyla yeni yeni sahip olmaya başladığı
klostrofobik etki yaratan evleri kadar soludukları
toplumsal ahlaka ilişkin öğretiler bir anda, yine bir
atmosfer. Kendileri dışındaki kimsenin yaşamında
erkek tarafından yerle bir ediliyor.
etkili olabilecek kadar “büyük” veya “güçlü” değiller.
KUŞAKTAN KUŞAĞA
Başka bir deyişle ne pazar yerini ne kenti ne de ülkeyi
AKTARILANLAR değiştirecek çapta değerleri. Tam da bu nedenle
çok gerçek, çok yalın, çocukluğun masumiyeti ve
Solak Kız, ilk bakışta basitçe, çocuklara
yetişkinliğin kurnazlığının bir aradalığıyla yaşanan
söylenilenlerin ne kadar önemli olduğu, moral
sorumluluklara henüz sahip olmadıkları için karmaşayı özlerinde koruyan karakterler bunlar…
sonuçlarının ne denli ciddi olabileceği gibi “Solak Kız”, bu gerçekçi stilini finaldeki yapay
temel bir meseleden yola çıkıyor gibi görünse melodram arzusuna kurban etmese çok daha etkili
de aslında kuşaklar boyu aktarılanların yalnızca olabilirmiş ancak bu haliyle de olgunlaşmak zorunda
gen olmadığı sonucuna da varıyor. Anneannenin kalan çocuklar ve onları, bu duruma sürükleyen
yaptığı iş, oğluna duyduğu aşırı sevgi, dedenin yetişkinler üzerine göz kamaştırıcı bir film. Solak
“dar kafalılığı” veya evdeki rolü, bir bakıma Shu- Kız’ı, Netflix’te izleyebilirsiniz.
Filistin direnişi beyazperdede
Filistin’deki yaşam Gösterimler Türkçe altyazılı. avukat Aynur Şengal ve sinema
mücadelesini konu alan Etkinlikler ücretsiz; katılım için yazarı Olkan Özyurt yer alacak.
“No Other Land” belgeseli, kayıt/başvuru formu gerekiyor. Ankara: 15 Aralık, 18.00–22.30,
Uluslararası Af Örgütü, tarafından Gösterim tarihleri: Kült Kavaklıdere Sineması
İnsan Hakları Haftası kapsamında İstanbul: 13 Aralık, 15.30- Söyleşi, UAÖ Türkiye Şube
ücretsiz gösteriyor. Basel Adra, 19.30, Kadıköy Sineması YK Üyesi Dr. Günal Kurşun
Hamdan Ballal, Yuval Abraham Gösterim sonrası söyleşide moderasyonunda; Budour Hassan,
ve Rachel Szor’un yönettiği film, UAÖ Türkiye Direktörü Ruhat Doç. Dr. Özge Özkoç, Doç. Dr.
İsrail işgali altındaki Filistinlilerin Sena Akşener, Orta Doğu Elçin Aktoprak ve aktivist Esma
mücadelesini anlatıyor. Araştırmacısı Budour Hassan, Nur Kaşram ile gerçekleşecek.

