25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 16 MAYIS 2021 Karanlık bir dehaya sahip bu ilginç figür nasıl oldu da 20. yüzyılın en saygın yönetmenlerinden biri oldu? Sinemanın tekinsizi Hitchcock’a pür dikkat! GAMZE AKDEM İR Alfred Suç, gerilim, psikoloji, mizah, röntgencilik, sapkınlık, tedirginlik, günah, suçluluk, ceza ve pişmanlık temaları Hitchcock’un filmlerinin ana öğelerindendi... Edgar Allen Poe’nun eserlerindeki ürkütücü tavırdan etkilendiğini dile getirmiş, yönettiği kadar okumuş ve yazmış sıkı bir entelektüeldi, tartışmasız! Sarışınlara tutkundu, hem de nasıl! Sadist yönüyle oyuncularını bezdirmişti, ne kadar yazılsa o kadar az! Kaçık mı kaçıktı, kim itiraz edebilir! Alfa Yayınları tarafından, Mehmet Gürsel çevirisiyle yayımlanan Peter Ackroyd’un Alfred Hitchcock isimli kitabının çevresinde Hitchcock’un yaşamının izini tuhaf gerçekler ve gerekçeleriyle süreceğiz. Ackyord, Hitchcock’un korkularını, güvensizliklerini, takıntılarını ve ilginç çalışma yöntemlerini incelediği kitabında, Grace Kelly, Cary Grant, James Stewart, Ingrid Bergman ve Tippi Hedren gibi ikonik film yıldızlarının da minyatür bir portresini gerilimli bir temARA GÜLER FOTOĞRAFINI ÇEKTI A ra Güler de usta yönetmen ile tanıştı ve çalıştı: “Onun çekimi biraz sıkıntılı olmuştu. Ayaklarını ön plana alarak bir fotoğraf çekmek istedim. Çalışırken sanki rol yapıyor, sesler çıkarıyor, oyun oynuyordu. Sabah 11’de başladığımız çalışma akşam 5’te bitti. Bana kızdı başlarda, sevmedi. Ben içimden ‘Yahu ben Picasso’larla falan çalışıyorum, sen de kim oluyorsun! Sen Hitchcock’san ben de Ara Güler’im’ diyorum. Ama sonra alıştık birbirimize. Şakalaşmaya başladık.” Hitchcock televizyonda da on yıl boyunca program hazırlayıp sundu. ABD vatandaşı olduğu 1955’ten 1965’e kadar Alfred Hitchcock Sunar isimli bir televizyon dizisinin sunuculuğunu yaptı ve bazı bölümlerini kendi çekti. 361 bölümlük dizinin 17’sini kendisi yönetti. Hitchcock denilince neredeyse herkesin malumudur, filmlerinde tüm insani zaafları tedirginlik, huzursuzluk, kaygı ve gerilim içinde beyazperdeye ustaca aktaran öncü yönetmenlerden biriydi... poda okuyucuya aktarıyor. Hitchcock, 13 Ağustos 1899 tarihinde İngiltere’nin Leytonstone bölgesinde doğduğu andan itibaren film gibi yaşadı! Babası kümes hayvanları ticaretiyle uğraşıyordu. ALTI YAŞINDA HÜCREYE ATILDI! Otoriteden, askerlerden ve polislerden hep çok korktuğunu ifade eden Hitchcock’un bu korkusu çocukluktan... Olay şöyle gelişir: Bir gün ailesine haber vermeden tek başına otobüsle Londra turu atıp eve döner. Hitchcock’u kapıda karşılayan babası hiçbir şey demez ama eline bir zarf verip mahallenin karakoluna götürmesini söyler. O da karakola gidip zarfı verir. Babası notta oğlunu bir süreliğine hücreye atmalarını istemiştir. Polis de kısa süreliğine hücreye kapattığı Hitchcock’a, “Yaramaz çocuklara böyle yaparız” der. Hitchcock uzun yıllar sonra mezar taşında ne yazmasını istediği sorulduğunda da “Yaramaz çocuklara böyle yaparız” yazılmasını istemiş. Fakat bir mezarı yok. 30 Nisan 1980’de, Los Angeles’taki evinde yaşama veda eden yönetmenin naaşı yakılıp külleri dağıtılmış. 11 yaşındayken taşındıkları Stepney’de sıkı disiplini ile tanınan koyu Katolik, Cizvit okulu St. Ignatius Koleji’ne gönderilir HENLEY TELEGRAPH M İLADI! Birinci Dünya Savaşı sırasında, 1917’de, Kraliyet ordusunun mühendis alayına alınır. Savaştan sonra yaratıcı yazarlık yapar. Haziran 1919’da, çalıştığı şirketin iç yayını olan Henley Telegraph’a gönderdiği birkaç kısa öykü sayesinde bir süre sonra bu yayının kurucu editörü ve işletme yöneticisi yapılır. Henley’de elektrik kabloları konusunda uzmanlaşmıştır. Elektrik kablolarıyla ilgili reklamların tasarımlarını ve çizimlerini yapar. Aynı dönemde sık sık sinemaya giden Hitchcock, özellikle Amerikan filmlerine, Chaplin, D.W. Griffith ve Buster Keaton ve Fritz Lang’a hayrandır. ANNESİ TEK AYAK ÜZERİNDE BEKLETİRDİ... H itchcock, Truffaut’a polis korkusunu anlatmış: “Kanunla ilgili her şeyden o kadar korkardım ki park cezası alırım diye araba bile süremezdim.” Tüm bu korkularını sıkça kullanan yönetmenin ceza olarak kendisini yatağının önünde saatlerce tek ayak üstünde bekleten annesi de filmlerinde kaçık anne tiplemesi ile yer bulur. 23 Temmuz 1913’te, Poplar’daki Mühendislik ve Navigasyon okuluna giden Hitchcock, mekanik, elektrik, akustik ve navigasyon üzerine eğitim alır. 12 Aralık 1914’te babasını kaybedince Henley Telgraf ve Kablo Şirketi’nde haftalık 15 şiline işe başlar. Sanat dersleri aldığı bir akşam okuluna devam eder. François Truffaut SESSİZ FİLMLERLE YETİŞTİ! Sessiz filmlerde kullanılan ara yazılar için hazırladığı bazı kartları Paramount Pictures’ın yapım kolu Famous PlayersLasky’ye gönderir ve işi kapar. Sinemayı öğrenmenin en etkili yolunun sessiz film çekmeye çalışmak olduğunu söyler. Truffaut’ya da “Sessiz filmler sinemanın en saf biçimiydi. Tek noksanları insan sesleriyle diğer seslerdi. Ama bu küçük eksiklikler sesle birlikte gelen bütün o köklü değişikliklere değmezdi. Sesle vasatın yeniden geldiği söylenebilir. Günümüzde yapılan filmlerin çoğunda az sinema var. Ben daima bir öyküyü öncelikle sinemaya özgü bir yöntemle anlatmaya çalışırım” der. Hitchcock. Okul arkadaşları ona “Cocky” (burnu havada) ismini takar. Hitchcock, o dönemlerin izini ömür boyu taşıdığını söyler: “Muhtemelen Cizvitlerin yanında kaldığım dönemde bende bir korku kökleşti. Günah olan bir şeyi yapma endişesi şeklinde ortaya çıkan ahlaksal kökenli bir korku! Cizvitler çok sert lastikten yapılmış bir sopa kullanırlardı. Ceza öyle olur olmaz uygulanmazdı. Dersten sonra başrahibi görmeye gitmemiz söylenir, o da çok ciddi bir yüz ifadesiyle isminizi ve çarptırıldığınız cezayı deftere yazardı. Ondan sonra koca bir gün çarptırıldığınız cezanın infazını beklemekle geçerdi.” En büyük dayanağı eşi Alma’ydı 2Aralık 1916’da evlendiği, kızı Pat’in annesi Alma Reville’i anmamak Hitchcock’u eksik anlatmak olur kuşkusuz. Alma, Hitchcock’un en yakın çalışma arkadaşıydı. Hitchcock Amerikan Film Enstitüsü’nün verdiği Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alırken de “Eğer, genç ve güzel bayan Miss Reville, 53 yıl önce yaşam boyu sürecek bir kontrata imza atıp Mrs. Hitchcock olmasaydı, Mr. Alfred hiçbir kadını onu sevdiği kadar sevmedi, Hitchcock bu gece burada olamazdı” der. hiçbir kadına ona saygı duyduğu kadar say Hitchcock, 3 boyutlu filmleri ilk kez seyircigı duymadı: “Bana en çok şefkat gösteren, ye sunan isimlerden. Beş kez aday gösterildi takdir eden ve cesaret veren, sürekli birlikte ama hiç Oscar kazanamadı. 1980’de Kraliçe çalıştığım dört kişi vardır. Birincisi bir film II. Elizabeth tarafından “Sir” ilan edildi. “Filmlerimi izlemekten korkuyorum, izlemiyorum bu nedenle. İnsanlar benim filmlerimi nasıl izleme cesareti buluyor, aklım almıyor.” İLK FİLMİ Paramount’un 1922’de, Londra’dan tamamen çekilmesi üzerine Gainsborough Pictures’ta yardımcı yönetmen olarak işe başlar Hitchcock. 1923’te, “Gerçekten elimden çıkan ilk filmeditörü, ikincisi bir senaryo yazarı, üçüncüsü kızım Pat’in annesi ve dördüncüsü mutfakta mucizeler yaratan bir aşçıdır. Ve onun adı Alma Reville’dir.” di” dediği Woman to Woman’ı çeker. Filmin editörü ve yardımcı senaristi ise daha sonra Alma Reville eşi olacak Alma Reville’dir. İlk gerilim filmi Kiracı’da (The Lodger: A Story of the London Fog / 1927) artık Hitchcock sinemasının karakterize özellikleri görülmeye başlar. “Kiracı’nın ilk filmim olduğunu RÜYA SAHNESI 10 DAKIKA KISALINCA DELIRDI her zaman söyleyebilirsiniz” dediği ilk filmidir. 50 yıllık kariyerinde toplam 35 filminde beşer saniye görünüp yok olur. Sapık’ta kovboy şapkasıyla yol kenarında bekler. Kuşlar’da dükkândan küçük köpeklerle çıkan adamdır: “Perdede görünmem tamamen yaratıcılık zihniyetiyle yapılmıştı, perdeyi doldurmak zorundaydık. Sonradan bir batıl itikada dönüştü...” Hitchcock, ömrü boyunca kilolarıyla mücadele etti, bir dönem 160 kiloyu geçmişti. Jelibona tapıyor, yumurtadan nefret ediyordu. Sherlock Holmes romanlarına bayılıyordu. Eşek şakalarının bağımlısıydı. Şantaj, sarışınlara takıntılı olduğu bilinen Hitchcock’un soğuk, mesafeli, zarif ve zeki “Hitchcock sarışını”nı yarattığı ilk filmidir. İlk sarışını da Madeleine Carroll’dır. En ünlü “Hitchcock sarışını” ise Grace Kelly’dir. Hitchcock’un 39 Basamak’tan sonraki büyük başarısı, Kaybolan Kadın filmidir. Raymond Chandler ve John Steinbeck ile de çalışan Hitchcock’un, Öldüren Hatıralar filmindeki rüya sekansını Dali tasarlar. Ünlü yapımcı Selznick, Dali’nin tasarladığı rüya sekansının on dakikasını kısaltır. Hithcock’un buna delirdiği söylenir! Ünlü duş sahnesiyle hafızalara kazınan Sapık filmi için cümle âlemi gece gündüz seferber eder. Hikâyenin sonunun öğrenilmemesi için neredeyse tüm kopyalarını piyasadan toplatır. Oyuncularına ve ekibine filmin sonunu kimseye söylemeyeceklerine dair yemin ettirir, filmin gazetede yapılan reklamlarında izleyicilere “Lütfen filmin sonunu kimseye söylemeyin. Elimizdeki tek şey bu!” diye seslenir. Beklediğine de fazlasıyla ulaşır. Filmin ilk gösteriminde seyirciler kelimenin tam anlamıyla peNeden Spielberg’in elini sıkmadı? H itchcock’un, en büyük hayranlaoturup konuşmam. Zira ona bakınca kendimi fahişe gibi hissederim büyük ihtimalle’ dedi. Ben de rından Steven Spielberg ‘Neden Spielberg seni fahişe gibi ile görüşmek istemediğini hissettirsin ki?’ dedim. Şöyle karbiliyor muydunuz? Aktör şılık verdi: ‘Çünkü Spielberg’in rişandır, çığlık atanlar, bayılanlar olur. Kuşlar filminin Bruce Dern, anılarını kale The Jaws filminde seslendirme çekim aşaması filmin kendisinden ürkütücüdür. Hitchcock, başroldeki Tippi Hedren’in üzerine gerçek yırtıcı kuşları salar. Hedren yaralanır. Aralarındaki kavga yıllarca sürer. Hedren, Hitchcock’un me aldığı kitabında bunun yaptım ben. Bana sırf bu iş için 1 nedenini şöyle yazmış: milyon dolar ödediler. Bu yüzden “‘Sen onun idolüsün. Sadece beş onun elini dahi sıkamam’ dedi.” kendisine cinsel tacizde bulunduğunu söydakika dizinin dibinde oturmak Son filmi Aile Komplosu’nu, Vicler: “Bir kadın düşmanıydı. Fiziksel olave senle sohbet etmek istiyor’ de tor Canning’in romanından uyarrak çirkin olmasının hıncını kadınlardan çıkarırdı. Çok sorunlu bir insandı…” dim ancak Alfred bunu reddetti. layarak 1976’da çeken yönetmen ‘Şu balıklı filmi yapan çocuk değil 19 Nisan 1980’de, Los Angeles’ta mi bu?’ dedi bana. ‘Onunla asla yaşama veda etti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear