Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
28 KASIM 2021
4
Solo albümü ‘Ölülere Masallar’ı yayımlayan Gökalp Ergen, ‘Hâlâ kulağımızın üstüne yatıyoruz’ diyor
‘Yola, yolda olmaya mecburuz’
u “Hayat yaptıklarımız ve yapamadıklarımız-
ALI DENIZ USLU
Gökalp Ergen solo
dan bize kalanlar” gibi bir ruh hali var şarkı
albümü Ölülere
sözlerinde. Sanki kendinizle hesabınızı görmüş-
entagram’dan tanıdığımız Gökalp
sünüz gibi bu albümde?
Masallar’da, geçmişi,
Ergen, solo albümü Ölülere Masal-
İnsan topluluğunun bir bireyi olarak, albümün
lar dinleyiciyle buluşturdu. Albüm-
şimdiyi ve geleceği
eleştiri oklarını çevirdiği kalabalıktan kendimi
deki şarkılar kendi içinde birbirini ta-
ayrı tutmam pek mümkün değil. Bu anlamda yer
zamandan bağımsız
P mamlıyor, sanki her biri bir durak
yer kişisel bir hesaplaşmaya dönüşmüştür elbet-
ya da yaşanması gereken hikâyeler gibi. Her nota, bir şekilde eleştiriyor,
te. Bununla beraber, Ölülere Masallar cinsiyetsiz
her boşluk, her kelime özenle planlanmış. Ölülere
daha yaşanabilir bir
bir albüm. İçindeki herhangi bir parça, herhangi
Masallar’da çok fazla acı, üzüntü ve çaresizlikle ge-
bir kişinin hikâyesi, hepimizin hikâyesi olabilir.
dünyayı umarken bunca
len öfke var ama umut, ışık da hep oralarda bir yer-
Albümün geneli, gözlemci vasfını kaybetmemeye
lerde kendini hissettiriyor. Ergen, şair-müzisyen ge-
kötülüğün nasıl hayat
çalışan bir hikâye anlatıcısının, yer ve zamandan
leneğine bağlı gibi görünüyor. Dili keskin, net, ne
bulduğu çelişkisini
bağımsız bir analizi niteliğinde.
dediğini, niye dediğini çok iyi biliyor. Anlattıkları
sorguluyor. Cevabı
da hepimizin gördüğü, yaşadığı, maruz kaldığı olay-
IYI BIR DÜNYA ISTEĞIMIZ VAR MI?
lar. İşte anlattıkları…
da veriyor: “Herkes
u “Bir Katilin Adaleti” şarkınızda da “Sana
u Albümün ismi “Ölülere Masallar” meta-
ne pahasına olursa
sahibin yeter/Bir katilin adaleti yeter” diyor-
forunu biraz anlatır mısınız? Sistemin ve yeni
sunuz. Herkes daha yaşanabilir bir dünyayı
olsun yaşamak istiyor,
dünyanın “yaşayan ölülere” çevirdiği topluma
isterken bu kâbusların yaşanmasını nasıl
bir gönderme mi bu?
sonrasını düşünmeden,
yorumluyorsunuz?
Bu sadece bir açısı... Günümüzde yaşananları
yalnızca istekleri
Herkesin gerçekten “daha yaşanabilir” bir dün-
şimdi eleştirdiği gibi, şimdiki zamanı geçmişte ya-
Gökalp Ergen ya istediğine pek inanmıyorum. İnsanoğlu sadece
doğrultusunda.”
şayanlara şikâyet eden, “Bakın hâlâ her şey aynı,
kendi istek ve ihtiyaçları doğrultusunda, sonrası-
değişen pek bir şey yok” diyen bir hali de var. Bir
nı düşünmeden ve ne pahasına olursa olsun ya-
noktadan sonra, bu her şeye ve herkese değen geniş
Bu ortaklığın dışında, benim besteci, söz yaza- “Yoldayım Şu Anda” sanki herkesin söylemek
şamak istiyor gibi. Düzeltilmesi gereken onca şe-
ölçeğinden sıyrılıp kişisel bir anlatıya dönüşmeye
rı, aranjör ve enstrümanist olarak başka bir “dün- istediği ama söyleyemediği bir anlam taşıyor:
ye rağmen, hâlâ kulağımızın üstüne yatmamızın
başlıyor ki benim için asıl masal/hikâye vasfını tam
“Sakin ve sessiz/kızgın, isteksiz/durmak istesem
yam” daha var. Sevdiğim ve peşinde olduğum
başka bir açıklaması olabilir mi?
da o durumda kazanmaya başlıyor.
bile/duramam/yoldayım şu anda”. Hepimiz
bambaşka akor yürüyüşleri, olay örgüleri, melo-
sonuna varamadığımız yollarda mıyız? u Salgın sürecini nasıl yaşadınız, albüme ruh
u Albüm yüzde yüz Gökalp Ergen ruhunu
dilerin ve de kelimelerin yarattığı spesifik ve ki-
“Sonuna varamadığımız yollarda mıyız” soru- hali olarak nasıl yansıdı?
taşıyor. Pentagram ve solo yolculuklarınız ara-
şisel bir atmosfer bahsettiğim. Komple sadece si-
su hem trajik hem de romantik bir soru. Söz konusu Açık konuşmak gerekirse, salgın süreci-
sındaki farklar, benzerlikler neler?
ze ait bir işte, her türlü soru ve cevaptan siz so-
yola doğum-ölüm döngüsü açısından bakarsak, ken- ni kendi lehine çevirebilen azınlıktan oldu-
Birden fazla müzisyenin birlikte bir şeyler üret-
rumlu olursunuz. Bu sorumluluk, benim gibi mü-
mesinin, profesyonellik, saygı ve disiplin çerçeve- dini tekrar eden ve başladığı noktaya dönen evren- ğum için şanslı hissediyorum. Doğal olarak
kemmelliyetçi bir insan için kimi zaman zorlayı-
sel hareketin bir parçası olma zorunluluğu, bu yol- çok üzüldüm, endişelendim ve çok kızdım ama
sinde başka yükümlülükleri var. Ortak bir amacın
cı olsa da Ölülere Masallar gibi bir sonucun orta-
culuğu değerli kılan en önemli nokta. Günün sonun- kendisi ile baş başa kalmak için an kollayan bi-
güdüldüğü, ortak bir resmin çizildiği, yaratıcı an-
ya çıkabilmesi için bir mecburiyetti.
lamda esnek de olsa bir geleneğin korunduğu, eğ- da, çıkış ve varış yerinden ziyade yolculuğun ve de ri olarak, bol bol okuma, düşünme, izleme ve
lenceli ama ciddi, kolektif bir iş. u Ölülere Masallar albümünün ilk şarkısı yolda olma mecburiyetinin bir önemi kalıyor. üretme fırsatına sahip oldum.
FILMIN NOTU: 8/10
Emre Kınay, tek kişilik performansıyla sahnede
Jane Campion’ın Venedik
Irgat’ı Shakespeare’le
Film Festivali’nde gösterilen
son filmi The Power of the
Dog 1 Aralık’tan itibaren
anlatmak
Netflix’te izleyiciyle buluşuyor.
yi geldi ger-
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz,
çekten. Da-
Benedict Cumberbatch’ın
ha fazla zaman
bir kez daha izleyenleri
ayırmalıyım.
Benedict
İ Mevcut koşul-
Cumberbatch büyülediği film Campion’ın
lar çoğu zaman olanaksız
filmografisinde yeni bir zirve.
kılsa da ne yapıp edip ti-
yatroya sinemaya kaçma-
lı. Geçen pazartesi, iyi pa-
MUSTAFA K.
zartesilerden biriydi benim
Bu yılki Oscar adaylıklarında adından söz ettirecek
ERDEMOL
için. İKSV’nin 25. İstan-
bul Tiyatro Festivali kapsa-
mında sergilenen Irgat oyu-
nunu izledim. Watergarden
Jane Campion’dan Performans Merkezi’ndeki Duru Tiyatro’da Emre
Kınay’ın tek kişilik oyunu bu.
Anlayanlar tek kişilik oyunların öyle pek de ko-
lay olmadığını söylerler, doğrudur muhtemelen. Tek
başına dakikalarca izleyici kitlesinin dikkatini dağıt-
gotik bir western
madan oyun sergilemek herkesin başaracağı bir iş
Emre Kınay
değil gerçekten de. Ama kuşku yok ki Emre Kınay
aldığı film, özellikle 3 karakterin (Phil Burbank,
hayli iyi bir oyuncu.
EMRAH KOLUKISA
kardeşi George’un evlendiği Rose ve onun oğlu
Oyun süresince gözümüzü bile ayıramadık sahne-
Pete) etrafında şekillenen dramatik iskeletini bek-
den. Konu, coğrafyamızın kadim sorunları tabii. Bir
kaynaklar bereketliydi. Oyundan anlıyoruz ki Sha-
lenmedik bir finalle tamamlarken izleyiciyi de ra-
homas Savage’ın aynı adlı 1967
inşaat amelesinin ruh halini elbette içinde bulundu-
kespeare günümüz Türkiyesinde yaşasaydı bizim
hatlamayla tedirginlik arasındaki o tuhaf dengede
tarihli romanından hareketle çe-
ğu koşullara bağlı olarak anlatıyor. Öyle bir ame-
ırgata özel olarak söyletirdi bunları. Buradan hemen
bırakarak kapanıyor. Bu arada, hem hikâyede bir
kilen ve ülkemizde 1 Aralık iti-
le ki sorgulamayı biliyor hatta sorunun farkında da
evrensel bir kültür ürününün yerelleştirildiğinin
kırılma yaratan hem de atmosfer kurmakta çok
barıyla Netflix üzerinden izle-
ama hâlâ kendisine sorun yaşatanların “kötü insan-
düşünülmesini istemem doğrusu. Ustanın yazdık-
T yiciyle buluşacak olan The Po- güçlü bir katkı sunan Johnny Greenwood’un mü-
lar” olabileceğini kabullenemiyor önceleri. Ta ki sa-
larının kapsayıcılığını gösteren iyi bir kolaj olmuş
zikleri filmin belki de en önemli unsurlarından
wer of the Dog, 1920’li yılların Montana’sın-
hip olduğu tek varlık sevgilisine “o kötü” insanlarca
oyun. Kınay’ın oyunun sonuna doğru, oyunun ba-
da alabildiğine eril bir dünyanın ortasında ge- biri olarak öne çıkıyor, onu da mutlaka belirtmek
yaşatılanlarla karşılaşıncaya kadar.
şından beri hazırladığı izleyicileri Hünkâr’a yönelik
çen bir hikâyeyi anlatıyor. Eril dediğime bak- gerek kanımca.
Irgatın, amelenin karşısındaki “kötülük” timsali
slogana katması da hoşluktu.
mayın, Jane Campion bu dünyayı bir yandan
Hünkâr olarak nitelendiriliyor. Her yerde gözü kula-
INSAN ILIŞKILERININ RESMI
da homo-erotik çağrışımları bir hayli kuvvetli
OYUNDA YOKSULLUK AĞIDI YOK
ğı var. Ama sıradan bir ırgat ile uğraşmaktan da çe-
The Power of the Dog bir yanıyla elbette bir
bir bakış açısıyla koyuyor önümüze.
kinmiyor, iktidarını gösterebileceği hiçbir alan, hiçbir Ben oyunda, bir kez daha söylüyorum, gizlen-
western (ata binmek, sığır gütmek, sığırların deri-
Açıkçası okumadığım için bu yaklaşım roma-
kişi uzağında değil. Irgatın ona bakışını, ondan yakı- miş değilse de dikkatli dinlenmezse kaçırılacak ki-
sini yüzmek, eyer kuşanmak, urgan örmek, yerli-
nın satırlarında ne kadar belirgindi bilemiyorum
nışını, sonradan düşman kesilişini görüyorsunuz. Sı- mi vurguları başarılı buldum. Günümüzün en ber-
lerle takas yapmak gibi bu dünyaya dair tüm kli-
ama filmin baş karakterlerinden Phil Burbank’in
nıf çatışmasını bir ırgatın, aslında sınıfını ilgilendir- bat ayrımcılığı olan homofobiye göndermeler hay-
şeler mevcut filmde) ama klasik westernlerde
kişiliğinde su katılmamış bir mizojenisti canlan-
meyen sorunlar üzerinden görüyor izleyen. Oyun çok li önemli. Klasik bir yoksulluk ağıdı da yok oyun-
karşımıza çıkan mitik unsurlar yerini daha ger-
dıran Benedict Cumberbatch hiç şüphesiz gençli-
incelikle toplumda tabu sayılan konulara da değiniyor. da. Yoksulun bizzat kendisi, ufak tefek yalpalama-
çekçi bir tasvire bırakırken gotik bir westernde
ğinde âşık olduğu ve 20 küsur yıl önce öldüğün- Çatışmalı bir coğrafyada öksüz kalınca evlat edindi- larına rağmen “sınıf bilincine” önünde sonunda ula-
karşımıza çıkabilecek temalar (delilik, suçluluk
den beri de idolleştirdiği Bronco Henry’ye duy-
ği, bir iş cinayetinde öldüğünü anladığımız evlatlı- şıyor zaten. Başka çaresinin olmadığı, oyunda güçlü
vb.) ve insani ilişkiler üzerinden daha büyük bir
duğu yoğun özlemi yansıttığı sahnelerde bu ho- ğından / iş arkadaşından söz ederken ırgat, onun cin- bir biçimde vurgulanıyor.
resim çizilmiş.
mo-erotik çağrışımları billurlaştırıyor. sel eğilimi nedeniyle de hırpalanmışlığına vurgu ya- Oyunu izlerken aklıma neler geldi bu ara-
Resim demişken filmin son derece etkileyici
pıyor. Sahneye gerçekten büyük incelikle ama yakıcı da. Shakespaere ile maceramız hayli eğlenceli-
BEKLENMEDIK BIR FINAL
bir sinematografisi olduğunu (görüntü yönetmeni
olduğu hissedilerek aktarılmış tüm bunlar. dir. Othello’yu Türkçeye çevirdiler, 1930’lu yıllar-
Ari Wegner’i anmak lazım) ve Campion’ın açık
Yeni Zelandalı sinemacı Jane Campion 1993
da. Othello’nun 1603’te yazıldığı sanılıyor. O sıra-
SHAKESPEARE BURDA YAŞASAYDI
tarihli filmi The Piano ile uluslararası şöhrete ka- kapı ve pencereler arkasından çektiği sahnelerde-
lar Venedik Cumhuriyeti’ne ait olan Kıbrıs’ın kont-
ki çerçevelerin büyüleyici derecede güzel oldu- Emrah Eren’in son derece başarılı bir biçim-
vuştuğundan bu yana topu topu 5 film çekse de
rolü için çıkan Osmanlı-Venedik Savaşı’nda geçen
(TV için de Top of the Lake ve Top of the Lake: ğunu teslim edelim. de sahneye koyduğu oyun öncesinde harika bir
bir trajedidir. Eh, dileyen bizimle de bir bağ kurabi-
çalışma yapılmış. Irmak Bahçeci Shakespeare’in
China Girl adlı iki dizisi var bu arada) sinema ca- Hikâyenin insani ilişkilere dair cümleleri ise
lir bu yüzden. Tabii bizim 30’lardaki çeviri çok hoş-
(fazla da detaya girmemeye çalışarak) Phil’in tüm oyunlarını tarayıp oluşturmuş ki çok emek
miasının her daim büyük saygınlıkla baktığı ve
tur; Othello “Arabın İntikamı” adıyla sahnelenmiş-
ister. Kınay’ın canlandırdığı figürün tüm sözleri
her yeni filmini merakla beklediği bir isim. etrafındakilere yaşattığı terör duygusunun sü-
tir memlekette. Ne kadar anlaşıldı Shakespeare biz-
Shakespaere’den. Ama o kadar bizden ki o sözler.
2009 tarihli Bright Star’dan bu yana ilk filmi rüklediği dinamikler çerçevesinde belirginleşi-
de bilemem ama tiyatromuzda çok çok güzel oyun-
İnsanoğlu/kızının, aynı sınıfın bireylerinin sorunları
yor ve onun özellikle Rose’u hedef aldığı nef-
olan The Power of the Dog ile bir kez daha bir larını izliyoruz yıllardır büyük ustanın. Daha ön-
birbirine benzer gerçekten de. Çağlar boyunca da
dönem filmine (çektiği filmlerin yarısı dönem fil- reti ile farklı bir kanalda ilerlemeye başlayan
ce yapılmışsa affedilmeyi umarak Kınay’ın Irgat’ı-
değişmiyor bu. Sınıflı toplumun sorunları çağları
mi neredeyse ve ilginçtir en çok ses getirenler de öykü en nihayetinde kötünün cezalandırıldığı nın belki de Shakespeare’den alıntılarla yapılan ilk
aşar da gelir.
yine bu yapımlar) imza atan usta yönetmen kari- bir mesele dönüşüyor.
oyun olduğunu sanıyorum.
yerinin yeni bir zirvesine çıktığı bu son filmiyle Tahminimce bu yıl Oscar adaylıklarında gör- İngiliz ustanın günümüze kadar gelmesinin nede- Tek kişilik oyunun hakkını vermiş bir oyuncu
ni bu biraz da. Macbeth’ten, Romeo ve Juliet’ten,
insan ruhunun karanlık yanlarına dair bir hikâye mezden gelinemeyecek bir film The Power of the Emre Kınay. Sınıfsal sorunların dili aynıdır. Me-
anlatıyor. Burbank Çiftliği’ni idare eden iki erkek Dog ve hem Campion hem de Cumberbatch (hat- On İkinci Gece’den, Venedik Taciri’nden alıntılarla seleyi kavramışsa yazan Shakespeare de olabilir,
“bize özgü” bir metin çıkarılmış. Tüm bu oyunlar-
kardeş arasındaki gergin ilişkinin kardeşlerden ta belki Rose rolündeki Kirsten Dunst) öne çıka- Irgat’ın kendisi de.
birinin evlenmesiyle iyiden iyiye toksik bir hal cak isimler olabilir kendi dallarında. da sınıfsal karşıtlıklar, monarşilerdeki krizler, ikili Mesele sınıfsal bakmayı bilmekte. Keyifli bir ge-
ilişkilerdeki iniş çıkışlar işlenir. Ustanın beslendiği
ce geçirdim vesselam
Bİ DÜNYA İNSAN
Fotoğraf: Emre Mollaoğlu