Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 12 NİSAN 2020 Apansız yüzleştik STATİK ENERJİ Zaman yeni akışına hazırlanıyor ÖZGE MUMCU AYBARS Dünyada eşzamanlı üç tartışma yürüyor. Biri neoliberal sistemin salgın bir hastalıkla yüzleşmesiyle beraber derin bir sistem krizine girmesi, ikincisi Orban örneğindeki gibi popülist otoriterleşmenin beraberinde derin bir toplumsal kontrol mekanizmasını inşa etmesi, üçüncüsü ise toplumlar arasında dayanışmanın olası artışı. Her ülkenin ayrı ayrı aldığı önlemler bu tartışmaları şekillendiriyor. İspanya’ya gidecek olan maskelerin serbest bırakılması için İsveç hükümeti devreye girdi. Yaklaşık 2 hafta süren diplomatik çabanın ardından ancak maskelerin yarısı İtalya ve İspanya’ya gönderilebildi. Şirket, bundan sonraki siparişleri Belçika üzerinden İtalya ve İspanya’ya göndereceklerini duyurdu. Neoliberal sistem, maske üzerine pazarlık yapmaya ve koruyucu ekipmana el koyarken diplomasi bu sorunu çöz meye çalışıyor. Rafael, Ütopya’da Bay More ile ko nuşurken şu sözleri söyler: “Birçok hü kümdar kendilerini barış zamanı yapıla cak işlerden çok sa vaş işlerine vakfe der. Bu hükümdarlar genel olarak sahip olduklarını iyi yö netmekten çok, hak lı ya da haksız ne denlerle, yeni ülke lere sahip olmakla ilgilenirler ve bun Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ın sosyal deneyinden sonra yoğun bakıma alınması, popülist politik söylem ile bilim arasındaki uçurumun en somut ve en hazin örneği niteliğinde. ların çevresindeki devlet adamları o kadar bilgedir ki hiçbirinin yardıma da ihtiyaçları olmadığını düşünürler. Aralarına birini alsalar, sırf hükümdara dalkavukluk edip onu övgülere boğarak hükümdarın kişisel gözdesi haline gele IHTIYAÇ DAYANIŞMA Uluslararası kurumlar bu krizle baş etmeye çalışıyor; bu krizin atardamarlarını neoliberal sağlık sistemi, yoğun bakım üniteleri, entübasyon makineleri ile koruyucu ekipman malzemeleri oluşturuyor. Maskeler, koruyucu gözlükler ve eldivenler yeni bir kavga zemini. Bir yandan da karaborsa cek birini tercih ederler.” İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın en ağır ve yayılmacı savaşlarından birini yaşıyoruz. Bildiğimiz tüm kutuplaşmalar kırılıyor ve insan hayatı ön plana çıkıyor. Kelle paça dalkavuklarından çok bilime ve insanlar ile toplumlar arasında dayanışmaya daha çok ihtiyacımız var. ile yolsuzluğun yeni malze ELBET BIR GÜN meleri. Çek Aktuálné gaze Ölümlü olmakla apan tesine göre Çek yetkilileri, sız yüzleştik. Oysa hepi Çek Cumhuriyeti’ne fiyat miz biliyoruz, bir gün ca larının iki katından fazla sa mi avlusunda cenaze na tılması gereken yüz binler mazımız kılınırken sonsuz ce maskeye ve maskeye el luğa kaybolacağız. Yaşadı koydu. Polisin yaklaşık 100 ğımız anlar buharlaşıp bir bini Çin Kızıl Haçı’ndan başkasının belleğine yapı olan ve İtalya için insani şacak ve o belleğin kıvrım yardım paketi olarak tasar ları içinde yaşamaya de lanan 28 bin solunum ciha vam edecektik. Bunları bi zı ve 680 bin maskeyi ele liyorduk belki ama o ölü geçirdiği de bildiriliyor. mün ne zaman geleceğini Salgın sonucunda ülkeler bilmeden günlük rutinleri birbirlerinin siparişlerine el miz içinde yaşamaya, mü koymaya başladı. Fransız cadele etmeye ve de haya basınına göre, İsveç sağ tı yaşamaya çalışıyorduk. lık şirketi Mölnlycke’nin Oysa zaman bir süreliğine Çin’den satın aldığı mas durdu. Yeni bir akışa doğ kelere 3 Mart’ta Fransa’da ru hazırlanıyor. Bunu tüm el konuldu. Virüsten en yalınlığıyla kabullenme çok etkilenen İtalya ve miz gerekiyor. Doğumunun 250. yılında bütün dünyada anılıyor Beethoven gerçek bir kahve tiryakisiydi FIGEN YANIK figenyanik13@gmail.com Alman piyanist ve besteci Ludwig van Beethoven gerçek bir kahve tutkunuydu. Her sabah mutlaka 60 kahve çekirdeğinden öğüterek hazırladığı kahvesini yudumlayarak güne başlardı. u TURGAY ERDENER (BESTECI, AKADEMISYEN) Uğruna kantat yazılmış bitki “K ahveyi elbette çok severim. Sade Türk kahvesi tercihimdir. Özellikle gece çalışacaksam filtre kahve ilaç gibi gelir. Hele o kokusu yok mu? Kahve sert ve şekersiz olmalı. Şeker kahveyi kimliğinden uzaklaştırır. Son 15 yıldır çekirdek kahve kullanıyoruz. Tercihim Orta Amerika kahvelerinden yana oluyor. Fakat coğrafya merakım yüzünden bulabildiğim her ülkenin kahvesini denemekten de keyif alıyorum. Etiyopya, Kolombiy a, Guatemala, Honduras, El Salvador hatırlayabildiklerim. Kahve, uğruna kantat yazılmış, kıymetli bir bitkidir.” u ALI DARMAR (BESTECI) Ilık sütün içine bir kaşık Türk kahvesi “Özel bir kahve tiryakiliğim yok ama her sabah bir fincan ılık sütün içine bir tatlı kaşığı Türk kahvesi de eklerim. Gün içinde evime dostlarım gelirse onlara Türk kahvesi ikram ederim. Ben de onlarla birlikte içerim. Beraber çalıştığımız piyanist Ayşegül Sarıca’ya sık sık gittiğimde de sanatçı nescafe ikram eder, onu içerim. Akşamüstü saat 17.00’de de birkaç bardak çay içmeyi severim.” u GÜLSIN ONAY (PIYANIST) Konserden önce mutlaka içerim “ K ahveyi çok severim, her türü be u İRIS ŞENTÜRKER (PIYANIST, AKADEMISYEN) Termosun içinde okula götürürüm nim için özeldir. Sabah ilk kokusu bile beni mutlu etmeye yeter. Uyanır uyan “ K ahvesiz yapamam, güne maz he kahveyle başlarım. İyi men kahve yerden kahve çekirdeği mi içerim. alıp sabah evden çık Türk kahvesini sade, espresso ve diğer kah Beethoven’in Heiligenstadt’ta yaşadığı ev, müze olarak ziyarete açık. madan hazırlar ve bir termosun içinde okula götürürüm. Okulda da taşınabilir kahve makinem var. Ders veleri de şe günlerinde yaşça büyük olan öğrenci kersiz içe lerime de ikram ederim. Sade Kolom rim. Çalışırken ve kon biya kahvesini tercih ediyorum. Deği serden önce de kahve ol şik kahveleri de denerim. Hangi suyla mazsa olmazlarım arasın yapıldığına da dikkat ediyorum. Kon dadır. Konserden önce de serlerden bir saat önce kahve içmeyi mutlaka iki saat önce han keserim. Yaz aylarında Avusturya’da gi ülkedeysem oraya ait bir eğitim vermeye gittiğimde de dönüşte kahveyi içerim.’’ valizimi kahveyle doldururum.’’ Viyana denilince ilk akla gelen yerler müze, saray ve opera binalarının yanı sıra birbirinden şık kafe ve pastanelerdir. Avrupa’nın sanat başkentlerinden biri sayılan şehre gitmeyi düşünenlere de mutlaka bir pastanede ünlü çi kolatalı sacher turtasının (sachertorte) tadılması önerilir. Tabii yanında yine Viyana’ya özgü sütlü kahvenin eşliğinde... Bonn doğumlu Alman piyanist ve besteci Ludwig van Beethoven, 1791’de henüz 21 yaşındayken Viyana’ya yerleşir. Çalışmalarını orada dönemin önemli bestecilerinden Joseph Haydn ile sürdürmektedir. Sık sık ev değiştiren sanatçı, 57 yaşında ölümüne kadar da bu şehirde yaşamını sürdürür. Bu yıl yalnız Almanya ve Avusturya’da de ğil, tüm dünyada doğumunun 250. yılı nedeniyle üstadın adından sıkça söz ediliyor. Beethoven’in yaşamının ikinci çeyreğinde işitme sorunu yaşamasının, onun klasik müzik tarihinin efsanelerinden biri olarak anılmasına engel teşkil etmediğini, bu yılki etkinliklerle daha iyi idrak ediyoruz. Klasik müzik otoritelerince eserleri, çağının çok ilerisinde olarak yorumlanan sanatçının Viyana’da yaşadığı evleri, günümüzde birer mütevazı müze olarak korunuyor. KENDİ KAHVESİNİ HAZIRLARDI Ünlü bestecinin 18021803 arasında yaşadığı ve birkaç yıl önce Beethoven Müzesi olarak ziyarete açılan Heiligenstadt’taki evinde de kahve tutkusunu sergileyen özel bir bölüm var. Bir masanın üzerinde duran kahve çekirdekleri ve küçük bir makine, sizi evinizde gibi hissettiriyor. Gerçek bir kahve âşığı, hatta kafein bağımlısı olan Beethoven’in kahvesini kendisinin hazırladığı da biliniyor. Viyana’nın kafelerinde zaman geçirmeyi de seven sanatçının evinde kahvesini yapış tarzıyla ilgili değişmeyen birtakım ritüelleri var. Öyle ki Beethoven, mükemmel bir kahvenin mutlaka 60 kahve çekirdeğinden öğütülerek hazırlanması gerektiğinden emindir. Ölçü kabı kullanmasına karşın bir ya da iki çekirdeğin eksik olma ihtimalini göz önüne alarak taneleri sayar. Özellikle misafirleri geldiğinde sayma işlemini asla ihmal etmez. Anton Schindler’in 1840’ta yazdığı Beethoven biyografisinde yer alan bu anekdotlara göre besteci, kahvesini genellikle kahvaltı sırasında içer. Yine Schindler’e göre, özel bir cam kahve makinesi kullanır. Klasik müzik ve kahve tutkunları, bestecinin sevdikleri bir eserini dinlerken yine onun “60 çekirdek” formülüyle hazırlayacakları kahvelerini içerek 250. doğum yılında onu farklı bir şekilde anabilir. Bu arada ünlü yorumcularımızın Beethoven yılı için yayımlanan özel albümlerini dinleyebilir. Geçmişte bestecinin tüm piyano eserlerini kaydeden İdil Biret’in sonat, konçerto ve senfoni uyarlamaları 4 CD’lik “Seçmeler”de toplandı. IBA etiketiyle yayımlandı. Fazıl Say’ın tüm piyano sonatlarından oluşan 9 CD’lik albümü ise Warner Bross’tan yayımlandı. Bİ DÜNYA İNSAN Afrikalı köleler üzerinde deneyler yapılmazdı genellikle. Nedeni basittir Aşı Afrika’da denensin dediler, denerler K oronavirüs salgınıyla mücadelede başta sağlıkçılar olmak üzere bilim dünyasının çabasını takdir etmemek mümkün mü? Kendilerinin de sık sık kurban gittikleri bu salgın defedilecekse elbette onların özverili çabalarıyla olacak bu. Böylesi, küreselleşme eğilimi gösteren bir salgının kimilerinde “eski” sömürge alışkanlıklarını ortaya çıkardığına da tanık oluyoruz bu arada. Fransa’da bir “doktor” koronavirüs için geliştirilecek aşının denemelerinin Afrikalılar üzerinde yapılmasını önerdi biliyorsunuz. Nasıl bir kendinden geçmişlikse hiçbir insani kaygı gütmeden, mesleğinin etik kurallarını da yok sayarak böyle bir öneride bulunabildi. Neyse ki başta yine kendi meslektaşları olmak üzere geniş bir kesimden tepki gördü. Sesini kıstılar ne mutlu ki. İyi de üzerinden öyle çok da zaman geçmemiş olan bu uğursuz deneyleri yine anımsatmış oldu bize bu öneri. Elbette zaten unutulmayan, unutulmaması gereken rezil geçmişe sahip kimi ülkelerin bu haltı yediklerini biliyoruz. Bugün bile, tek kişi bile olsa, aynı yöntemleri önerince biri geriliyor insan. Afrika insanı o eski Afrika insanı değil elbette ama fırsat bulunsa yine onlar üzerinde geçmişte olduğu gibi deneyler yapılacak demek ki. Aslında kimi deney lerin günümüzde, (yoksulluktan ötürü) para karşılığı denek olmuş insanlar üzerinde yapıldığından haberdarız. Bu acı ama başka bir konu. Sömürgeci Batı’nın sifiliz deneyinin en rezil girişimlerden biri olduğu söylenir. 1932’den 1972’ye kadar ABD Halk Sağlığı Servisi, 600 AfrikalıAmerikalı erkek üzerinde bu deneyleri yaptı deniyor. Yemek, ücretsiz tıbbi bakım karşılığında hem de. Oysa tedavisi mümkün olan bu hastalığın özellikle ilerlemesini incelemek istemiş deneyi yapanlar. Tıbbi bir edepsizlik elbette bu. KÖLE EMEĞİNE İHTİYAÇ VARKEN Küçük bir ada olan Grenada’da 1773’te yapılan bir deneyden söz ederler. Buradaki köleler üzerinde yapılan bir deneydir bu. Üzerinde deney yapılanların tek bir adı vardı: Mr Negro (Bay Zenci). Bu tür deneyler sonrası Antiller’de, denir, Amerindians topluluklar yok olmuştur. Oysa o Afrikalılardan denek olarak kullanılacakları yerde yararlanılmış olsaydı ilaç sanayi belki daha da karlı, iyi bir iş yapmış olacaktı. Çünkü otlardan, bitkilerden inanılmaz ilaçlar türetmiş insanlardı bunlar. Fransız bir doktor vardı, Bertrand Bajon. Bu konuyla ilgilenen, “Afrikalı kölelerin bu bilgilerinden yararlanalım” diyen odur. Drogba Afrikalı futbolcular öneriye sosyal medya hesaplarından tepki göstermişti. Didier Drogba, “Afrika bir test laboratuvarı değil. Bu aşağılayıcı, yanlış ve en derinden ırkçı kelimelerin kınanmasını istiyorum” demişti. “Onlardan bilgi alalım karşılığında özgürlüklerini verelim” deyince kabul edilmemiş tabii isteği. Köle emeğine ihtiyaç varken kim takar ilacı? Yani Afrikalılar içinde “şanslı” sayılanlar köleler oluyordu haliyle. Köleler genellikle kobay olarak kullanılmazdı çünkü. Köle sahibinin işgücüydü onlar, tabii kullanılmazlardı. Jamaika’da, bir İngi liz doktor, yıllar yıllar önce tabii, “Ekvador Frengisi” MUSTAFA K. ERDEMOL için “mükemmel bir teda vi” geliştirdiğini, bunun için köleler üzerinde üç dört ay sürecek bir deneye gerek duyduğunu söylediğin de de köle sahipleri “deney süresinin uzunluğu” yü zünden kabul etmediler. Genellikle köleler deneyde kullanılmazlardı de dim. Bu hiç kullanılmadıkları anlamına gelmiyor. Çok sayıda köle kullanıldı bu uğursuz işler için. Yi ne Jamaika’da çalışmış olan İngiliz John Quier ad lı bir doktor vardır. 1768 salgını sırasında 850 köle üzerinde çiçek aşısı denemeleri yapmıştır. Çok ama çok Afrikalı kölenin öldüğünü söylerler. Bu deneyleri yapanlar, olumlu sonuçlar aldıkların da başka bir sorunun yanıtını bulmak için kafa patla tırlardı. “Negro’da başarılı olan bu deney acaba be yaz insanda aynı başarıyı gösterir mi?” Siyahı in sandan saymazlardı çünkü. O Fransız doktor gitsin bakalım Afrika’ya de neyler yapmak için. Önünde eğilen “köleler”le de ğil, Thomas Sankara ile Samora Machel gibi sosya list bağımsızlıkçı önderlerin “çocuklarıyla” karşıla şacaklardır muhtemelen. Pek hayırlarına olmaz, uyandırayım.