24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

8 29 MART 2020 Bir insan, kendini idam sehpasında görmeye cesaret edebilir mi? Ben gördüm... Elveda Hasankeyf, elveda Dicle Vadisi K esmeköprü köyü tarafında bir kayaya sırtı nı yaslayan 85 yaş larındaki bir dede... Yaşlı gözlerinden, geçmişine daldığı o kadar belli ki, sessizce onu seyrediyorum. Ya nına oturduğumda ise baş lıyor içini dökmeye. Sular altında kalan köprünün ya pımında çalışmış. Anıların dan uzun uzun bahsettikten sonra “Bari ölülere saygıları olsaydı” diye iç çekiyor. Saat lerce durup bu manzarayı iz liyormuş. 12 bin yıllık tarihin içinde arayıştayım. Evden eve geçer ken, henüz neyi kaybettiğimi zi çok da bilmediğimizi hissediyordum. Sular altında kalan tarihi alanın yüzde 75’inde arkeolojik kazı yapılmamıştı. Şu anki haliyle bile Göbeklitepe ile yarışan bir zaman tünelinin, ranta kurban edilmesinin hiçbir açıklaması olmayacak. İlk robotu ya Bu toprakları hiçbir zaman terk etmeyen tükenmez bir umutla, son ana kadar evlerini bırakmayan köylere doğru yola çıkıyorum. Öyle ki, sular yastığının dibine gelene kadar, bu kâbustan uyanamamış insanlar var. Bakışlarından kimsenin onları dinlemediği bancı ki Zeynel Bey Türbesi, ağladığını hissediyorum. Türkiye elektrik enerji ihtiyacının en fazla yüzde 1,5'ini karşılaması beklenen bir baraj için mi bu yıkım ? 1978’de I. Derece Arkeolojik Sit Alanı, 1981’de bütünüyle Doğal Koruma Alanı ilan edilmemiş miydi burası? Ertesi gün, Fırat Nehri üzerine yapılan ba pan Ebu’l İz El Cezeri’nin bilgeli o kadar belli ki... Yükselen suya isyan dökülü rajlarla Dicle'ye sığınan ve nesli tehlike altında ği ve son yolculuğuna uğurlanan Hz. Ömer’in ordusunun geçtiği yor dudaklarından. Onlar anlatırken sular saniye olan bir Fırat kaplumbağası görmek için Suçesaniye evlerini yutuyor. Uruganlı köyündeyim. ken köyünden Hasankeyf'e doğru 15 km yürü MEHMET KIZMAZ Hasankeyf Köprüsü suya gömülü Bir köy sakini “Beni köyümden kovmaya ne yorum. Yol boyunca ne kaplumbağa, ne de kır yor. İnsanlığın ilk yerleşim yerlerinden olan Hasankeyf, Dicle Vadisi’nin gerdanlığında süzüle süzüle güneşle birlikte batıyor. HERKES SUÇLU Türkiye’nin en uzun soluklu doğa ve tarih mücadelesi; inatçı bilinçsizliğe ve vicdansızlığa yenildi. Hiçbir zaman bir 50 yıl için 12 bin yıllık tarihin ve milyonlarca canlının kurban edilmesini anlamayacağım. Bu yı hakları var? Zulümdür bu!” diyor. Yalnızca çocukların yüzü gülüyor. Yükselen suya bakarak, daha önce oynadıkları yerleri arıyorlar, bunu da oyuna çevirerek... Köyleri dolaştıktan sonra Hasankeyf'teyim. Bir an ruhum bedenimden çıkacak gibi oluyor, konuşamıyorum. Batman’dan köyüme her gittiğimde, üzerinden geçerken seyir keyfi yaptığım köprü de artık sular altında, benim elim kolum bağlı, çaresizliği hissediyorum. Mahcubiyetle gözümü kaçırıyorum. 3. GÖÇ mızıgerdanlıkız kuşunu görüyorum. Tüm vadi sessizliğe bürünmüş. Yaşamının tümünü köyünde geçiren 90 yaşlarındaki bir teyzenin, “Tamam eşyaları bir traktöre bindirdik, şehirde kiraya gireceğiz. Peki çocukluğum, gençliğim, annem, babam bu sokaklar arasında kalmayacak mı?” sorusu boğazımı düğümlüyor. GÜLÜMSE, HADI GÜLÜMSE Hayalet şehre dönen Hasankeyf'in ıssız sokaklarını adımlarken Piyanist filmi canlanıyor zihnimde. Yıkılmış evlerden, can havliyle taşı Son halini görüp görmeme kararsızlığı yaşadım uzun süre. Uzak kalırsam daha az acı duyarım kımda payı olanlar şimdiden pişman olsalar da insanlığa rehber olan, ne Hasankeyf ne de Ortadoğu’nun son özgür akan nehri, milyonlarca canlıya ev sahipliği yapan Dicle Vadisi artık olmaya cak. Hasankeyf’in başvurusunu kabul etmeyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Hasankeyf, üzerindeki karabulutlar hiç eksilmese de her şeye rağmen ayaktaydı. Moğolların yağmasına bile direnmişti. 1966’daki buldozerli saldırıya da... Öyle ki baraj için hunharca vurulan her kazmada, tarih gün yüzüne çıkıyordu. 1960’larda 20 bin nüfusa sahip Hasankeyf, artık 3 binlere düşmüştü. Yıllar önce mağaralarından nanların soruları yankılanıyor kulağımda: “Bu vahşet niye?" Kaymakamlık kararıyla girişi yasaklanan ilçede, kapıları, pencereleri sökülmüş evler var, içeriye süzülüp anılara misafir oluyorum. Her kırık cam sürgünün acısını yansıtıyor. Bir umutla yeni boyanmış duvarlar, vazosuyla terk edilmiş çiçekler, tozlanmış kitaplar... San sanıyordum. Ama yine de onca yoğunluğun içinden çıkıp, dünya kültürel tarih mirası kriterlerinin on dokuzunu karşılamasına rağmen, tek bir açıklama dahi yapmayan UNESCO... Bu yıkımı yapanlar kadar, 12 bin yıllık tarihin, çıkarılıp afet evlerine yerleştirilerek hayatları altüst edilen Hasankeyf'liler şimdi de TOKİ’nin evlerine taşındılar. Çıplak bir dağın eteğinde, betonarme evler arasında yaşam izi bulmak güç. dalyeler ziyaretçilerini bekleyedursun, dilek ipi artık boş. Geride kalmış ve sular altında kalacak onca anı arasında Sezen Aksu’nun posteri gözüme çarpıyor, üzerindeki 'Gülümse hadi gülüm bir anda çocukluğumun şehrinde doğanın ve milyonlarca canlının çığlığına ses olmadığımız için hepimiz suçluyuz. Hasankeyfliler taşınan eserlerin de tahrip edildiğini söylüyorlar. Bulunduğu yere o kadar ya se' sözleriyle. Bu acıyı unutmak ya da bu acıyla yüzleşmemek için bırakıldığı o kadar belli ki... buldum kendimi. Hayalet adam salgın güncesine ne yazardı? ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM Son umut balkonlardan sokaklara boca ediliyor alkışlar... Hep yorgunsun... Çocuğunun üstünü örtmeye giderken hem sessizsin, hem uzak... Ona dokunmak, öpmek bile yasak... w 1 Gece gündüz birbirine karışırken, pencereden dışarı kaygıyla bakar insan. Sokaklar bomboş, sanki koca şehir terk edilmiş gibi, daha önce benzerine rastlanmamış ürkütücü bir tenhalık halindedir. Zaman, o bildiğimiz şekilde akmaz, dakikaların gıcırtılı sesi işitilir. Birinden yardım almak istersin de, imkânsızdır. Herkes bencil biçimde, kendi sığınağında yazgının ne göstereceğini beklemektedir. Kapı pencere en küçük bir boşluk kalmasın diye özen gösterilerek iyice kapanmış, her yer kilitlenmiştir. Salgın öylesine esir almıştır insanları, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Günlük olağan işlerin düşü kurulur mu? 2 Y ürüyüş yapmak, deniz kenarında uzaktan geçen teknelere bakmak, bir dostla “şerefe” kadeh kaldırmak, sokaklarda çığlık çığlığa şarkılar söylemek... Yazlık evde, kapı komşusuyla çekirdek çıtlatmak, sokak hayvanlarına sarılıp beslemek, pazarcı esnafıyla uzun muhabbetler... Sıradan bir “merhaba”yı karşındakinin gözlerinin içine bakıp söyleyebilecek misin? Hava soğuktur artık. Mevsimden mi? Yok, değil. İç ürpermesi korkudan, yalnızlıktan, çaresizliktendir. Derdini kimselere söyleyemez insan. Bayram gelse, anacağının elini öpsen mesela... Olmaz. Yan binada oturan yaşlıları ziyaret yasaktır. 3 G öğe doğru yükselen dualar neden kimseye huzur vermez ki? Artık kimseler Tanrı’ya yakarmamaktadır. Nerededir bugün Tanrı, kimin yanındadır? Bu cehennem hesap edilmiş miydi ki? Gemiler boş, otobüsler kalkmıyor, uçaklar bir daha havalanacak mı acaba, uçmakta olanlar bir daha yere inecek mi? Yaşlılar telaşla, yüzlerini kapamış, utançla gizlenmeye çalışarak, bir hayalet gibi süzülüyor caddelerde. Peşlerinde güvenlikçiler. Utanıyor insanlar, yargılanıyor, lanetleniyorlar! Tanrı var mıdır bu şehirde? Bir daha insanı anımsayacak mı? Yoksa bunca kötülük karşısında gözlerini yummuş, sırtını dönmüş halde midir? 4 U zakta sevgilin saçlarına dokunurken, elinden düşer tarağı. Aynada karşılaştığı yüzüne hayretle bakar. Nerede o sevinç, özlem, gülen gözler, aşkla çiçeklenen umut, gülümseyince tüm güzelliğiyle açığa çıkan o hatlar. Sevişmek hayal bir daha... Kimse kendinde değildir. Aniden bir haber gelir, çay bardağı kırılır, darmadağın olur evin ortasında. Yüzleri maskeli, elinde kalın eldiven, görüntüsü ürkütücü görevliler bir evden ceset çıkarıyorlar işte. Elinde kurşunkalem yazmaz olmuştur. Israr edersen kendi bildiğini söyler. Tünelin sonu karanlıktır. Kimseye umuttan söz açmıyor diye kızamazsın. Perdeni çekmek en iyisi değil mi? Hangi perde hakikati gizler? 5 A damlar konuşuyor ekrandan... Boncuk boncuk terliyor biri. “Önlemler alındı, korkmayın, birlikte aşacağız” diyor. İnanmıyor sözlerine. Sonra, bir sayaç var, her an artıyor ölümler! Rakamlardan biri olacaksın, biliyorsun. Kısa zaman sonra belki. Neden senin kapın da çalınmasın, sevdiklerinin... Huzurevini terk etmiş bakıcılar, askerler baskın yapmış yatağında ölü bulunan onlarca yaşlı, büyük temizlik gerek... Naylon kefenlere sarılı insanlar, hızla, bir daha ayağa kalkmasınlar diye gömülüyor. Beton dökülüyor üstlerine. Bir daha anımsanmamak üzere, veda bile edilmeden terk ediliyorlar toprağa. Toprak sevgili değil mi, ana değil mi? Güvenmek lazım. En ufak bir öksürük, hafif, gerginlikten doğan ateş tedirgin ediyor seni. Ev hem geniş, hem dar... Büyüyen yalnızlık, ürküten tenhalık... Fotoğraf: Vedat Arık 6 H ekimler gözyaşlarını saklıyor. Haberlerde artık soluk almanın olanaksız olduğu söylendi. Bir şehir, koca dünya boğuluyor. Sevdikleriyle vedalaşamadan, yapayalnız ölüme terk edilen insan görüntüleri. Hayata tutunmak, ayakta kalmak, bir yudum suya ulaşmak, ısınmak, barınmak ne kadar güç, ne denli önemliymiş meğer. Haberler hep kötü. Ölümler ardı ardına. Eline kitap alsan olmuyor. Uykular korkulu. Vazgeçiyorsun, perdeyi aralasan, sokağa baksan. Silik bir sokak lambası, artık kendini bile aydınlatamaz halde. Hayalet insanlar tek tük. Neden Tanrı terk etti ki insanlığı? Hadi seninle işi yoktu da, ya sürekli onun için yaşayan kullarını niye? “Bugünleri yazmak lazım” diye geçiriyorsun içinden... Neyin tanıklığı bu? 7 Dostlar nerede? Verilen sözlere ne oldu? Girişilecek kavgalar vardı hani, dünya yaşanacak yere dönene dek sürecekti mücadele, şimdi... Şimdi kimselerle konuşmak mümkün değil. Telefonlardan birbirine selam veren insanlar, her an gelen iletiler, sinir bozan uyarıcılar art arda. Faturalar dağ gibi. “Param var mıydı?” diye düşünüyorsun bir an. Para... Yazlık tutma meselesi ne oldu? Seyahat düşleri... Daha sevdalara yer açılacaktı... Kahkahaları duyuyorsun, kulak çınlatan cinsten... Aklını kaçıranlar bir bir önünden geçiyor. Son umut balkonlardan sokaklara boca ediliyor alkışlar... Hep yorgunsun... Çocuğunun üstünü örtmeye giderken hem sessizsin, hem uzak... Ona dokunmak, öpmek bile yasak... Camus: “Şunu belirtmek gerekir, veba sevme gücünü ve hatta dostluk duygusunu herkesin elinden almıştı. Çünkü aşkın biraz olsun geleceğe gereksinimi vardır ve bizler için kısa anlardan başka bir şey yoktu artık.” Kitabı kapıyorsun sonra...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear