24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

15 MART 2020 7 DEVAMLILIK HATASI Bİ DÜNYA İNSAN Fotoğraf: Kurtuluş Arı pazar.dergi@cumhuriyet.com.tr EMRAH KOLUKISA Haydi aNvaınzai Son 10 yılda üç televizyon filmi bir yana, Al Pacino’nun son yaptığı TV dizisi hangisiydi diye düşündüm bir an ve hemen hatırladım elbette: “Angels in America.” Pacino gibi oyuncular, ki bu kategoriye Robert De Niro, Meryl Streep, Dustin Hoffman, Tom Cruise, Tom Hanks gibi az sayıda oyuncuyu dahil edebiliriz çok nadiren televizyon dizilerinde çalışırlar, zira içinde yer aldıkları Hollywood sisteminde TV dizisi yapmak kariyer basamaklarını inmek anlamına gelir. Öte yandan son yıllarda birçok dev aktör küçük ekrana yönelmeye başladı. Belki Tom Cruise gibi artık yapımcı olarak da büyük bütçeli işlerin altına girmeye başlayan bir yıldızı bir süre daha TV dizisi yaparken görmeyeceğiz ama Meryl Streep (Big Little Lies), Julia Roberts (Homecoming), Nicole Kidman (Big Little Lies, Top of the Lake) gibi Oscar ödüllü yıldızlar hızla televizyona attılar kendilerini. Kısa sürede unutulacak sıradan sinema filmleri yerine en fazla 68 bölüm süren ve filmografilerine önemli katkılar sağlayabilecek rollerde boy göstermelerini sağlayann dizilerde oynamak daha cazip geliyor haliyle. İNSAN RUHUNUN KARANLIK DEHLİZİ Gelelim Al Pacino’nun 10 bölümlük yeni dizisi “Hunters”a... Hikâye 1977 yılında ABD’de geçiyor, ve ne yalan söyleyelim, son derece çarpıcı bir açılış sekansıyla başlıyor “Hunters”. Kısaca anlatmak gerekirse 2. Dünya Savaşı’nın ardından bir şekilde paçayı yırtıp Almanya’dan kaçan Nazi savaş suçlularının ABD’ye kapağı atan bir bölümünün peşine düşen ve her biri farklı konularda uzmanlaşmış bir “Avcılar” ekibinin maceralarını izliyoruz dizide. Sözünü ettiğimiz savaş suçlularının içinde toplama kamplarında Yahudi tutsakları öldüren, onlara çeşitli işkencelerle büyük acılar çektiren ve şeytani yöntemlerle vahşetin her türlüsünü onlar üzerinde uygulayan subaylar var ki bunların kimileri de kadın. Örneğin ilk bölümde Yahudi tutsakları canlı satranç taşlarına çevirerek onları birbirine kırdıran bir kamp müdürüyle, insanları toplu olarak katletmek için ölüm gazı geliştiren bir bilim kadınıyla karşılaşıyoruz. Her bölümde buna benzer Nazileri bulan ve hepsi de Yahudilerden oluşan intikam timinin maceralarını izlerken zaman zaman şiddet dozunun yüksekliği insanı irkiltmiyor değil, ama hem bu ve benzeri vahşetlerin gerçekten yaşanmış olduğunu hatırlamak hem de insan ruhunun karanlık dehlizleriyle yüzleşmek adına bu irkilmenin düşük bir bedel olduğuna kendinizi ikna etmeniz çok da zor olmayacaktır. Lena Olin, Lorgan Lerman, Saul Rubinek, Dylan Baker, Jerrika Hinton gibi isimlerin Al Pacino’ya eşlik ettiği “Hunters” yer yer bir Tarantino filmi iz lediğiniz hissine kapılmanıza da sebebiyet verecek. Tarantino’nun “Inglorious Basterds” filmindeki Nazi avcılarını andıran bir timin yaklaşık 30 yıl sonra (tam olarak 1977’de geçiyor dizi ve tam da bu sıralarda gösterime çıkan “Star Wars”a birçok gönderme var) bu sefer ABD’nin farklı kentlerinde intikam operasyonları düzenlediğini düşünün, işte öyle bir dizi var karşınızda aslında. TARAFINIZI ŞAŞIRMAYIN DIYE Hikâyenin merkezindeyse ailesi olarak bildiği tek kişi olan büyükannesini Nazilere kurban veren (evet, bir yandan da Naziler karşı atağa geçiyor ve Yahudileri öldürmek için operasyonlar düzenliyor) genç Jonah var. Jonah bir anlamda günümüzün izleyicisini de konuya yaklaştırmak için biçimlendirilmiş gibi duruyor ve onunla özdeşlik kuran seyircinin hikâyede tarafını da şaşırmadan bulmasını sağlıyor. Malum, ırkçılığın gitgide yükseldiği dünyamızda Yahudi düşmanlığı her dönem en kolay pompalanan propaganda ve bir anda Nazilerin tarafında yer almaya meyleden çok sayıda şuursuz çıkabilir. 10 bölümlük bir dizi olan “Hunters”ın Auschwitz Toplama Kampı’nda yaşananları tahrif ederek anlattığına dair kimi eleştiriler de var (bunlar özellikle AuschwitzBirkenau Devlet Müzesi yetkilileri tarafından yapılan eleştiriler ve haklı oldukları yanlar var şüphesiz) ama dizinin hem yüksek oyunculuk performansları hem de 70’li yılları çok güzel resmeden sanat yönetimi izleyiciyi ekran başına kilitliyor doğrusu. Belki bir “Breaking Bad” gibi hayatınızın dizileri arasına girmeyecek ama bu yıl izleyeceğiniz ve aklınıza kazıyacağınız yapımlardan biri olabilir kesinlikle. Başrolünü Al Pacino’nun oynadığı yeni Amazon dizisi “Hunters’’ 1970’li yılların ABD’sinde 2. Dünya Savaşı artığı Nazileri avlayan bir grup becerikli Yahudinin maceralarını anlatıyor. Annemle, kamyonla Bursa yolunda... Çocuk kafamın içindeki korku Y ıl 1980 ya da 1981’di... Darbenin hemen ardından annemin tayini Lüleburgaz’dan Bursa’ya çıkmıştı. Henüz 45 yaşımda Yunanistan sınırı ben mi öyle hissettim korkumdan, bilmiyorum. Sanırım ben öyle hissettim. O portakalın, annemin bana yedirdiği son yemeğim olduğunu düşündüm. olmama rağmen, televizyondan, radyo Belki öldürülmeyecektik ama sonu dan duyduklarım muz kesin hapisti benim küçük aklım AKSAK DÜNYA nedeniyle ortalığın çok karışık da. Sonra polis izin verdi tekrar yola çıktık, uzun yıllarımızın geçeceği Bursa’ya olduğunu, çev vardık. Gelelim bu hikâyeyi neden an remden duyduk lattığıma. larım nedeniyle Artık gündem toplantılarında Yuna de insanlara bü nistan sınırına yığılan, Ege Denizi’nde yük kötülükler ölümle yaşam arasında bir yolculuğa yapıldığını bili yonun her haberinde kan gövdeyi götü çıkmak üzere olan insanların fotoğrafla yordum. rüyor, insanların öldürüldüğü anlatılı rını görüyoruz. ALPER İZBUL Nakliye işle yor hatta gösteriliyordu. Anneannemin ri yapan bir ta “Kanlara bak kanlara” diye siyah beyaz Kimi 34 yaşlarında, kimi biraz daha büyük ama yine de küçücük çocukla @teorisyen nıdığa ait kam televizyonda koyu gri görünen ve yerde rın yüzlerindeki korku, dehşet, çaresizlik yonla bir gece bulunan sıvıları işaret ederek üzüldüğü yansıyor kocaman ekranlı televizyona. Lüleburgaz’dan nü bugün gibi hatırlıyorum. Her neyse... Hepimizin yüreği burkuluyor görüntüler Bursa’ya doğru yola çıktık. Annemin ya İşte polis bizi çevirmişti ve bana göre karşısında, içimiz acıyor. Ve ben bu ço nında oturuyordum. Ve yolun bir yerinde sonumuz gelmişti... Sonra şoförün poli cukların yüzlerinde kimi zaman annesiy polis çevirdi. İçimi şu an gibi hatırladığım se, “Hâkime hanımın tayini çıktı, eşyala le bir kamyonda Bursa’ya giden Alper’i büyük bir korku kapladı. Hapse mi atıla rını Bursa’ya götürüyoruz. Kendisi araç görüyorum. caktık yoksa öldürülecek miydik? ta” dediğini duydum. Elbette onların çaresizliğinin binde biri Çünkü 45 yıllık hayatımın her gü Annem o sırada bana portakal yedi içinde değildim ama çocuk kafamda o gün nünde, birkaç saat yayın yapan televiz riyordu. Yüzünde bir gerilim mi vardı, yaşadıklarımı unutamadığımı düşününce... Bir zamanlar yaşadığı ev korunmalı Nâzım’ın izi silinmesin Gazeteci Gamze Erbil’in amacı birçok yerde olduğu gibi Kadıköy’de de yaşanacak olan kentsel dönüşüm öncesi eskinin izlerini kayıt altına ları Kadıköy’ün tarihini çıkarmak bir anlamda. Bu çalışmalar içindeyken Nâzım’ın babası Hikmet Bey almaktı. Osmanağa Mahallesi ile annesi Celile Muhtarı Serap Tuncer’le birlikte Hanım’ın ayrıldık hazırladığı proje için “Kadıköy eskiden nasıldı, sakinleri eskiye ilişkin en çok neyi özlüyor” so MUSTAFA K. ERDEMOL tan sonra kaldıkları iki ayrı evin bilgisine ulaşıyor. Bazı bi rularının yanıtlarının peşine düş yografilerdeki bilgi müştü bu yüzden. Kadıköy’de lerin hatalı olduğun Nâzım Hikmet’in yaşadığı söylenen dan söz eden Erbil, söz konusu biyog bir evin olduğunu bu proje için çalı rafilerde ahşap olarak geçen baba evi şırken buldu. nin taş tuğladan yapılmış kâgir ev ol Erbil için bu keşfin önemi şurada; duğunu belirtiyor. Ahşap olan Celile Birçok Nâzım biyografisinde büyük Hanım’ın köşkü ve bu bina daha ön şairin Kadıköylülüğünden hep silik bir ce yıkılmış. biçimde söz edilir. Oysa Nâzım’ın ce Araştırmaları sırasında Nâzım zaevi ve Sovyetler Birliği’ndeki yaşa Hikmet’in yeğeni Ayşe Hanım’a (Yal mı dışında tüm ömrü, iki artı iki yıllık tırım) ulaşıyor, onun sayesinde baba Nişantaşı ve Cihangir’deki konaklığı sının halen ayakta kalan evini kesin nı saymazsak Kadıköy’de geç leştiriyor. “Binanın mimari miştir. Öyle ki çocukluğu özellikleri üzerinde dur nun, gençliğinin geçtiği duk, özel bir şey çık Kadıköy, ilk şiirlerini madı. Oysa dönemi yazdığı semttir aynı nin modern binala zamanda. 1928’den rından biri” diyen Türkiye’ye dön Erbil, binayı özel dükten sonraki ha kılanın Nâzım’ın yatı da bu semtte 1928 32 ara geçmiştir, en üret sı yıllarda bura ken olduğu, ünü da yaşamış olu nün Türkiye sı şu olduğunu be nırlarını aştığı dö lirtiyor. 1932’de nemdir bu. babasının ölü ARKASINDA DURULMADI münden sonra Erenköy’deki Mithat Paşa Köşkü’ne Erbil’i heyecanlandı geçiyorlar. ran bu keşif, “Kadıköylü Bu arada baba Hik leri, dönemin baskıcı koşul met Bey’le ilgili ilginç ları yüzünden arkasında durma bilgilere de ulaşıyorlar. Hik dıkları, sahiplenmedikleri Nâzım’la met Bey, Süreyya Sineması’nın mü yüzleştirmek için iyi bir fırsat”. dürlüğünü yapıyor. Aynı zamanda Nâzım’ın Kadıköy’de, Türkiye’den Türkiye’nin (muhtemelen) ikinci si ayrılmadan önce 1951’de çok kısa bir nema dergisinin sahibi ve yöneticisi. süre eşi Münevver ve oğlu Memet’le 192425 yıllarında çıkan Sinema Pos yaşadığı bir evin olduğu biliniyor. tası adlı dergi bu. Hatta Nâzım bu der Ama annesiyle ve babasıyla yaşadık ginin yayımlanmasına katkıda bulunu ları iki ev daha var. Bu yüzden zaten yor. Zaten çok aktif olduğu bir döne mindedir o sırada Nâzım. Erbil, “Söz konusu derginin bir sayısını bulabil dik” diyor. İki dilde Osmanlıca ve Fransızca yayımlanmış bir dergi bu. “İstediğimiz sadece şu” diyor Gam ze Erbil: “Nâzım’ın bu evde yaşadı Gamze Erbil, “Olmayan bir şeyi aramıyoruz, olanı daha görünür hale getirmek istiyoruz” diyor. “Neden?” diyorum, “Çünkü Kadıköy’de Nâzım’la ilgili bir gizem var” diye yanıtlıyor sorumu. Bir şeylerin üstü örtülmüş Erbil’e göre. “Tamam, Nâzım seviliyor hâlâ, Caddebostan’da heykeli var, adını taşıyan Nâzım Hikmet Kültür Merkezi var ama yine de Kadıköy sanki biraz mahcup” deyince nedenini soruyorum. “Nâzım hapisten çıktıktan sonra ülkeden gitmesi isteniyor, yoğun bir devlet baskısı var üzerinde. Kadıköy de bu baskı karşısında ezilmiş belli ki” diye açıklıyor durumu. Bulup ulaştıkları o dönemden hayatta olanlar Nâzım’a ilişkin tanıklıklarını heyecanla anlatsalar da iş kayda almaya gelince çekiniyorlar hâlâ Erbil’in dediğine göre. AHŞAP DEĞIL KÂGIR Erbil ve proje arkadaşları çalışmaları sırasında tabii ki evler üzerinde de duruyorlar, ne de olsa yaptık ğını gösteren bir plaket konsun”. Ancak Erbil’in de kabul ettiği bir gerçek var, o da binanın gerçekten kötü durumda olduğu. Binadaki kat sahipleri bir müteahhitle anlaşmış durumdalar. “Haklılar” diyor Erbil, “Onların da hakları korunarak bir hal yoluna gidilmeli”. “Ne yapılabilir?” dediğimde yanıtı “Bu bir kültürel miras. Sorumluluk belediyenin, Kültür Bakanlığı’nın ya da Koruma Kurulu’nun. Onlar bir şeyler yapmalı. Çünkü ev yıkılmak üzere, depreme dayanamaz” oluyor. Nâzım’ın evinin kültürel miras kapsamında değerlendirilmesi gerektiği çok açık. Ya yıkılıp aslına uygun yeniden yapılmalı ya da güçlendirilmeli, nihayet restore edilmeli Erbil’e göre. Nâzım’ın Kadıköy’deki “son izlerinin” silinmemesi için mutlaka yapılması gerekenler bunlar. 15 MART 2020 SAYI: 1566 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Sorumlu Müdür OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA n Yayın Koordinatörü HILAL KÖSE ÖZTÜRK n Görsel Yönetmen MÜNEVVER OSKAY n Editör DENIZ ÜLKÜTEKIN n Sayfa Tasarım EMİNE BİLGET n Reklam Genel Müdürü AYLA ATAMER TÖRÜN Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yaygın süreli yayın Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear