28 Eylül 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 Kadir Doğulu, ilk kez tiyatro sahnesinde. Haldun Dormen’in ve Göksel Kortay’ın yazdığı, Kortay’ın yönettiği oyun “Amiral Battı Kaçıyorusss”ta heyecanlı mı heyecanlı, ürkek, yalan söylemeyi beceremeyen ama buna da mecbur olan Caner rolünde. Ters köşe yapıyor. O bildiğimiz romantik, karizmatik adam gidiyor, yerine komik, tikli, yerinde duramayan bir adam geliyor. Doğrusu aklımdaki imajından sıyrılıp seyir keyfine geçerken bocaladım. Sonra temposu hiç düşmeyen oyunun akışına bıraktım kendimi... 15 MART 2020 Oyunculuk, çocukluğunda düşmüş aklına ama hemen olamamış, başka işler yapmış, başarılı da olmuş. Oyunculuk kapısını çalana dek kırılmadan, dökülmeden yoluna devam etmiş. Sohbetimiz insan olmanın derinlerine indi... “Ben sebat ettim. Şikâyet etmeden çalışırım. Sistemin içinde kalıp sistemi değiştirebilmek için. Sadece şikâyet edersen değiştiremezsin.” Kadir Doğulu ile tiyatro, oyunculuk, hayaller ve gerçekler üzerine pazar sohbeti Mutluluk ve acı: Yanılgı u İlk tiyatro oyununuz. Heyecanlandınız mı sahneye çıkarken? Çook. Dizide ya da sinemada hata yaptığınız zaman kestik deyip başa dönebiliyorsunuz, burada öyle bir şey yok. Bir saat 45 dakika sahnedeyim ve sürekli konuşuyorum. İlk oyunda diyalogları unuttum, arkadaşlarıma mimiklerimle durumu anlatmaya çalışıyorum, anlamıyorlar. Dördüncü sayfanın başından devam ettim. Trak geldi. Ama o heyecanı Caner’in aşk heyecanına çevirdim. Tiyatroya başlarken karakterimin Caner olması avantajıma oldu. u Komik, tuhaf bir adam Caner... Benimle alakası yok. Kadir, daha sakin, dingin, ne istediğini bilen birisi. Caner hiç öyle değil. Ürkek, heyecanlı... u Sizin de tikiniz vardı değil mi eskiden? Şimdi yok, burada (kafa) bitirdiğiniz zaman o refleks kalmıyor... Bir buçuk sene uğraştım. u Artık kimse sizi sıkıştıramıyor yani... Evet (gülüyor). O da başka bir şey, ne olduğunu insanın kendinin keşfetmesi lazım. Üzerine gidilince çözülemeyecek hiçbir şey yok. Normal dediğin birisini görüyorsan, sen de normal olabilirsin, birisini başarılı görebiliyorsan sen de başarılı olabilirsin. Önündeki engelleri, zihinsel ya da ruhsalsa bunları keşfetmek de kişinin kendisine kalıyor. Her türlü tik, her türlü başarısızlık, tembellik, hoşnutsuzluk ne varsa engel aşılabilir her şey... u Oyunculuk peki... Oyunculuk gerçek anlamda sevmezseniz yapılabilecek bir iş asla değil. Şan, şöhret, para, tanınmışlık, tembellik... Tembellik de böyle şeylere yönlendirir, kolay para diye görülüyor çünkü, dışarıdan öyle bir algı var maalesef. Kızmamak lazım izleyiciye ya da bu işe heves eden insanlara, gelip denesinler. Tavsiyem neden istediklerini kendilerine dürüstçe itiraf edebilmeleri. u Siz telifler, uzun çalışma saatleri gibi konularda hakkını arayan da bir oyuncusunuz... Sadece kendimin değil, bütün ekibin. Benim için önce ekibin konforu gelir. Çalıştığım son üç dört projede, yapımcılarımızla ters düşmek pahasına dahi olsa bunu dayattım. O işte emeği olan her bir insanın mutlu çalıştığından emin olmak ilk önceliklerimden. u Genelde ses çıkaran olmuyor sanki... Susmam. Hiç susmam. u Davalar da kazandınız... Ekip arkadaşlarım için yaptım. Kazandığım parayı da bağışladım, buraya girmedi (cebini gösteriyor.) Ekip için bir direnişti. 7 yıl sonra sonuçlandı. O para faiziyle geldi. İnsana değer vermeden, sadece para kazanma hedefiyle çalışan insanlar getirdi bu işi buraya. u Güzel olmuş... Şu an mesela dışarıda çekim yapıyorsunuz, rüzgâr esiyor, soğuk var... Her şey kayıt sözünü duyana kadar. Nasıl olu yor? Yine insanın kendisinin keşfetmesi lazım. Karavandan çıktım, donuyorum “üç iki bir kayıt” deniyor, üşümek yok artık. u Çocukluk hayalinizi mi yaşıyorsunuz şimdi? Hayal ve hayalperestlikle ilgili radikal düşüncelerim vardır. Kimse hayalperest olmasın, hayallerinin peşine düşmesin. Hayal değil o ümit etmek bana göre. Rüya, hayal falan yok. Bunlar akıl oyunları. Hiç gerçekçi değil. Ümit var, dua etmek var... İnsanlar ümit edecekler. Ben de herhalde çok sağlam ümit etmişim buraya (kalp) yazmışım, olmayınca küsmemişim. Çocukken de böyleydi bakış açım. u Olmuyor dediğiniz zaman ne olmuştu? Ailede başlıyor. Görüyorlar yeteneğinin olduğunu ama... Komedi skeçleri yazıp bir sürü şey yapardık aile arasında takdir görürdü. Sosyal ekonomik sınıflar bazen başka şeyler yapmaya mecbur bırakıyor aileleri. Çocuk yaşlarda küsmediğim için kendimle gurur duyuyorum ama bugün anlıyorum neyin ne olduğunu. Başka bir meşrepteymişim. ASLOLAN PÜR NEŞE u İyimser bir çocukmuşsunuz demek ki... Mutlu bir çocuktum. Belki de bana dayatılan sistemin içinde yaşayamayacağımın farkındaydım... Olmayan şeylere üzülmedim genel olarak. Bana hep ne kadar pozitifsin derler. Hiç öyle değilim. İyimserlik olmayan bir şeye üzülmemek değil, olmayan bir şeyin gerçek olmadığını fark etmek. Bir olay karşısında kişinin içinde uyananla kişinin kendisinin uğraşması lazım. Kırılıyorsa “niye kırılıyorum” diye sorması lazım. Önüme çıkan şeylerle ilgilendim. 28 yaşımda karşıma çıktı oyunculuk, seve seve kabul ettim. u İnsanlar tek bir şeye odaklanırsa bir sürü fırsatı kaçırabilir de... Uyanık olmak... Bana göre insan algılarını kapatan her şeyden uzaklaşmalı. Mutluluk da buna dahil. Mutluluk ve acı bana sorarsanız yanılgı. İnsan çok mutluyken de tutamayacağı sözler veriyor. Arkasından üzüntü, kırgınlıklar, yalnızlıklar gelebiliyor. Acı çekerken de öyle... u Mutluluk ve acı arasındaki denge mi önemli olan? Dengesizlik. u İlginç bir tespit. Biraz açalım mı burayı? Bilinç dediğiniz şeyde acı ve mutluluk nedir? Bu tarafa gidersem ne olur, bu tarafa gidersem ne olur? Bunların dengesinin farkına varıp ortada dengesizlikte buluşmak. Her şeyi merkezinde bırakıp bazen buraya (sola), bazen buraya (sağa) kaymak... Acının içerisinde dengesini buluyor bazısı. Oradan çıkabilmek bir dengesizlik. Dengenin zıddı dengesizlik diye düşünmemek lazım. Dengeyi anlamak için, provakasyon için dengesizliği kullanmak lazım. u Siz öyle uçlarda bir mutsuzluk yaşamıyorsunuz galiba. Ya da yaşadınız, bu noktaya geldiniz... Çok acılarla, kedere düşebileceğim olaylarla karşılaştım. Elimden geldiğince sağlam durdum. Onun gerçek olmadığını kendime anlattım. Önce bir dakika katlanabiliyorsunuz, acıya düşüyorsunuz. Sonra iki dakika rabıtayı sağlayabiliyorsunuz, yine acıya düşüyorsunuz. Sonra üç dakika, üç ay, üç yıl... Sonra bir bakıyorsunuz rabıta sağlam oluyor. Tek bir gerçeklik var neşe. Pür neşe. Ölümde, doğumda, acıda, kaynakta hep neşe var, o neşeyi bulamadığında insan acıya ve mutluluğa düşüyor. u Belki de sahip olma hırsıyla ilgili bütün bunlar... Bravo. Ölüm korkusunun getirdiği biriktirme, elindekini kaybetmeme, sahip olma... Tam olarak bu. Sahip olduğunu bırakırsa bir boşluk çıkacak ortaya o boşluğu neyle dolduracağını bilmiyor. u Yoğun set, çalışma koşulları derken aşmışsınız... Tam olarak öyle. Bunu (aklı) çok fazla meşgul ederseniz, hakikatle haşır neşir olmaya başlıyorsunuz. Bunu (kalbi) aradan çıkarmak lazım. Kişinin kendisini dahi aradan çıkarması lazım yoksa gerçeği göremiyor. u Nasıl olacak o? Mümkün. Talimle. O yüzden uyanıklık dedim. Sürekli uyanık olma hali, anda kalmayı çoğaltıyor. Bir dakika, iki dakika, üç dakika, üç ay... Sonra farkına varıyorsunuz, görebiliyorsunuz: “Bu adam yapabiliyor, ben de yapabilirim.” u Kolay karar verir misiniz? Bir makale okumuştum, insan günde üç ya da dört sağlıklı karar verebiliyor. Geceden karar veririm ben. Bir yandan da aslında kararları biz mi veriyoruz? Önüme geleni doğru değerlendirmeye, hakikatini anlamaya çalışırım. Sabah üretmeye çalışırım, bahçemle, köpeklerimle, tavuklarımla ilgilenirim, meyve ve sebzelerimi, yumurtalarımı toplarım. u Bahçe mi ekiyorsunuz? Evet, evimizin bahçesi... Kış ve yaz sebzeleri ekiyoruz. Ne gerekiyorsa kahvaltı ve sofra için. Dar bir mönü ama yetiyor. u Gastronomi eğitiminizi bitirmeyi düşünüyor musunuz? Oyunculuk başlayınca yarım kaldı... Eğitim sistemiyle ilgili radikal görüşleri olan birisiyim. Yanlış anlaşılır diye olgunlaşmasını bekliyorum, paylaşmak için. FIRLAMANIN ÖNDE GİDENİYDİM u Tam da bugün yine eğitim sisteminin değiştirilmesi tartışılıyor... İçerik olarak öğrenci sınava çalıştığı için dersi öğreniyor, sınıfta öğrenilen çok bir şey yok. u Okulda başınız ağrıyor muydu? Çook. Ama nefretle karşılaşmadım okulda. Fırlamanın önde gideniydim bazı konularda. Durdurulamazdım yoksa, bir kulak çekme, enseye tokat olmasa... Her meslekte var nahoş olanı. Bence öğretmenlik meslek değil, bir aşk olmalı, herkese bunun ruhsatı verilmemeli. u Çocuğunuz olursa okula göndermeyecek misiniz? Ben toplumun içerisinde kalıp insanlarla yüz yüze olup aydınlanabilmek, bu aydınlığı da güzel bir medeniyete evrilsin diye yayabilmek istiyorum. Bana kalsa eğitim sistemi, dışarıda, sürekli pratik üzerine yapılmalı. Herkes doktor, mühendis olacak diye bir şey yok. Ressamlık, heykeltıraşlık, oyunculuk, müzisyenlik, dağcılık, marangozluk, cam ustalığı, manavlık, bisiklet tamirciliği... Bunlar sanat. Çok isterdim arabanın motorundan anlamak. Bir demiri bükmek o çocuğun ruhunda neler yaratır düşünsenize... Bir oduna şekil verdiğinde yaratabilme kudretini görecek. “Bu bir kütüktü, bir oyuncak oldu” diyecek. Sonra “Ben bir şeyi değiştirebiliyorum” diyecek. Değiştirme fikri aşılanacak. Biz oturuyoruz sıralara anlatıyor hoca... Ne yapsın? Benim sınıfım 65 kişiydi ilkokulda. Çok değerli hocalara denk geldik biz. Odaklanma sıkıntım varmış bugün anlıyorum, öğrenme biçimim bambaşkaymış. Erkenden iş hayatına atıldım, pratikte gösterildiği an anlamaya başladım. İş hayatında inanılmaz başarılı oldum. Benim gibi çok insan var. “Tiyatroyu çok sevdim. Ben uyanıklıkla çok ilgilenen birisiyim. Tiyatro bunun için harika bir idman yeri ve muhteşem bir sanat dalı.” ÇADIRIMA AYI DA GELDİ, FIRTINA DA ÇIKTI... u Karavanı da sorayım tabii fiyatını değil... Yalan o. Üç yıl önce aldım, içerisinde ocağı, küçücük bir tuvaleti, duşu, bir yatağı, küçücük de oturma grubu var. 4.5 metrekare. Mütevazılıktan ölecek. Magazin seviyor tıklanabilecek şeyleri. 350 bin liraya topluma çok daha faydalı işler yaparım, bir saray yavrusunu sırtımda taşımaktansa. u Hangi rotalara gittiniz... İlk aldığımızda Yunanistan, İtalya’nın kuzeyi, oradan İsviçre. İtalya’nın güneyinden döndük. 8 bin 500 km, 11 kamp alanı, 33 gün. Harika keşiflerle döndük ama şuna karar verdik: Türkiye kadar zenginlik hiç yok. Ege, Karadeniz turu yaptık. İç Anadolu’yu gezdim. Şimdi Moğolistan’a gitmek istiyoruz. u İstanbul çevresinde nerelere gidiyorsunuz? Rumelihisarı, Anadolu Hisarı, Belgrat, Fatih ormanları. Ömerli Barajı tarafında, arabanın giremeyeceği yerlere. Köpekleri alıp saatlerce yürüyorum, kamp kuruyorum. u Korkmuyor musunuz? Doğada neden korkacağım ki? u Doğru... Doğa hazırlığı sever. Başınıza bir şey geldiğinde ne yapabileceğinizi kesinlikle bilmeniz gerekiyor. u Geldi mi sizin başınıza? Birçok şey, fırtına oldu, kampıma ayı da domuzlar da geldi... u Ayı korkutucu işte! Kocaeli taraflarında çadırdaydım. Yalnızdım. Ses çıkarırsanız korkutursunuz ayıları. Yemeğinizi almak ister. Yemeği her zaman yatmadan önce sizden uzak bir ağacın dalına asıyorsunuz... Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar “Oyunculukta çeşitlilik göstermeyi çok istiyordum. Ülkemiz dizi sektöründeki kalıplaşmış algılar nedeniyle bunun aksi yönünde, ikna edilmeye çalışılsam da fikrim değişmedi. Komedi hayallerimden biriydi ve tiyatro sayesinde deneyimlemiş olmaktan çok mutluyum.” HILAL KÖSE “İlk üç oyun şunları duydum: ‘Ünlüye oyun yapmışlar endişesiyle geldik.’ Dürüstlükleri çok hoşuma gitti. ‘İlk 15 dakikadan sonra o kırıldı, başarılı bir oyun çıkarmışsınız’ diye bir sürü iltifat aldım. Fısıltı gazetesi reklamımızı yapmış, salonlar doldu.” ScöYtuycaAmlomemşhRaimnu.ItirrıNni’ydeet
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear