Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
8 Ev kutsal zindan! 1 Geçen mart ayında kapandık evlerimize, sonra ne oldu da birdenbimemleket ağır darbe almış ne gam... Nasılsa bir reklam filmidir sürülen yaşam, kalkıp derse ki biri “her şey re sokaklara dökülüverdik, şimdi ye çok güzel olacak” diye, niye inanmaniden ölüm korkusuyla kıvranıyoruz. sın ki! Recep İvedik izleyen halkın Sanki başımızı çıkarırsak evden, pu özgürlük talebi olamaz! su kurmuş Azrail bekliyor bizi. Garip işte, psikoloji belirliyor her ne varsa, elbet bunu bilen iktidar, elindeki araçlarla biçim veriyor güdülerimize. Güdü, evet. Düşünen biri bu hallerin mizahın alanına girdiğini fark eder. İnsan, bir kez iradesini yitirdi mi ki çoğu için hiçbir zaman ele geçmemiştir bile hazin olur tablo! Salgın dün de ürkütücüydü, bugün de... Bir süre “yazının” işlevini yitireceğini sandım. Görüyorum ki yazmanın/okumanın yerini başka hiçbir benzer uğraş alamaz. Görsellik etkiliyor kitleyi, ancak gerçek iz bırakmıyor kimsede. Ayrıca güvenilir, saygın da gelmiyor. Ben de böyle düşünüyorum. Saçma sapan dizilerle toplumu, yaşamı kavramaya çalı4 Geçende sordular: “Edebiyatı kutsuyorsun, öyle mi hakikat?” diye. Düşündüm de elde başka ne kaldı ki, darbe ardından 12 Eylül ilk kitap fuarında gök gürültülü sesiyle insanlara güven veren o dev yazarlara sığınmıştım. Karşımda heybetli tanrılar kükrüyordu, evet. Memleket için sıkıyorlardı yumruklarını, mahpus yatmışlardı, ekmekleri çalınmıştı, sözlerine kilit vurulmuştu. Kalkmışlardı ayağa yine, “Memleket” diyorlardı, çocuk kalbim atıyordu coşkuyla. Kitaplar vardı sonra, evrenin gizini fısıldıyorlar kulağıma. 5 Günceler yayımlandıkça, tepkiler de gelmeye başlıyor, okuyorum. Günce tutmanın pek kolay olmadığı şan güruh bu alışkanlıgörüşünde birleşiyor inğından vazgeçmeyecek, sanlar. Kimi bunu cesabelli. Ancak o kitlenin ret sayıyor, bazısı disipherhangi bir düşüncesi linli olma gereğine dikolduğunu da sanmıyokat çekiyor. İkisi de bir rum. Güdüleriyle davölçüde doğru. Yazma ranan, kibirli kalabalıkalışkanlığı edinmiş kimlar. Beni yoran bu olsenin, günce dahil, yazdu yine. madan yaşama olanağı Memleketini dizileryok. İş ki yola düşülsün. den öğrenmeye çalışan Cesaret meselesi iyice insanlar arasında yapayalnız hissediyor kişi kendini! ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM irdelenmeli. İşin doğrusu, hiçbir kimse, kendini tüm çıplaklığıyla orta2 Tuhaf ülke, liberal salgınla uyuşmuş, çaresiz kalabalıklar. Siyaset bataklığında temiz kalmak mümkün değildir; ya kurallara uyarsın ya sistem seni kusar... Bunu anladık da ya şu yığınların bizi esir düşüren “beğeni(!)”sine ne diyeceğiz! Okuryazar dini, bildiklerini her gün Her akşam, türlü kılıklarla, rengârenk, entrikası bol masallara dalıyorlar. sanıp kenyineleyen, rum. Sanki kayıt altına ya koyamaz. Benim için de geçerli bu. Elbette ruhumun, bulabildiğim kadar, tamamını paylaşmam olası değil. Anlaşılan o ki, şuncacık açığa çıkarmak bile insanların dikkatini çekiyor. Arada sayfalarını karıştırıyorum, yakın geçmişe bile ne kadar yabancı olduğumu görüyobiri yaşamış tüm bunları, almış gibi. artık ne biliyorsa o yığın karşısında her gün büyüyor çaresizliğimiz. Hani “Buralardan gidesim var” der ya in6 Görsel saldırı altında, can çekişiyor insanlar. İmgenin ne olduğunu bilmeyen nesiller san; iyi de nereye gideceksin, dünyayetişti, düşleri çalındı çocuknın her yanı uçurum, kalabalık cüm ların. Şiir, dilin yetmediği yerde, yeplelerden taşan teneke tıkırtısına tes yeni dil kurma yetisidir. Cesaretle kenlim! Hazin... di sesini bulma çabasıdır. Başkasının Dizi izliyor herkes, yaşamının o aklından geçen şekilleri, işaretleri art sarsıcı “hakikat”i yerine, öylece ba arda diziyorlar, bunları hareketli akıtakıyorlar ekrana. Her akşam, türlü kı rak, üstüne müzik boca ederek, renkle lıklarla, rengârenk, entrikası bol ma boğarak koyuyorlar önümüze. Duygusallara dalıyorlar. Başkasına dikiz at lar, ancak o bilmediğimiz el ne isterse, mak hoşuna gidiyor insanların; Acı öylece biçim alıyor. İmgenin uçsuz bunın, ölümün, aldatmanın, sevişme caksız, özgürlük veren güzelliğini ölnin, hastalıkların hep başkasının ba dürdüler. Şairler küskün, belki bir yerşına geleceğini sanarak, deviriyorlar de bir başlarına ölmek için bekliyorlar. kıçlarını, uyuyorlar sonra... Bu çağın en büyük kederi bu kör3 Çok zamandır görülen bir hesabın içindeyiz, pek mertçe de değil, yüz yüze dövüşmek mümkün görünmüyor. O salgın var ya, artık tüm ölçülerin piyasaca konulduğu, ürkütücü liberal salgın, aklımızı, lüktür. Kimse ruhuna açılan pencereye meraklı değil, ardından duyacaklarına cesareti yok. 7 Yağmur var, göğe çoktandır bakmayı unutmuş insanlar, başını kaldırmayı bırakmış, karşısındakinin gözlerine vicdanımızı esir almış durumda. Gö bile bakmaktan aciz. Sanki utançlarını çük altında kalmış insanın yaşama gizler gibi, bu karanlık çağın boğucu tutunma çabasını da madencinin ek havasında soluk almaya çalışıyorlar. meği için çırpınışını da dizi gibi izli Kapılar kapanıyor geç saat, işçiyor yığınlar. Hazin... ler geçiyor uzaktan karaltı halinde ve Keskin öfke yok, sahiden sevgiherkes yazgısına gömülüyor. Oynulinin eline dokunmak mümkün de yor ekranda renkli görüntüler, abarğil, derinlemesine bir fikri savunmak tılı müzikler, kimliksiz duygularla imkânsız. Ekrana bakıyor herkes, kendinden geçiyor kalabalıklar. orada ne söylenirse ikna olmaya haDüşler yaralı, çalınmış. Kimininzır. Sabah işe gidebilirse eğer, iyi kö ki yorgun. tü maaşını düzenli alıyorsa, mesele “Ev kutsal zindan” diye mırıldanıyok işte. Konuştuğu dil yok olmuş, yorum! 29 KASIM PAZAR Son kadehin düşündürdükleri OĞUZ ZENGİN Arjantin’in Arjantin’in batısında yer alan Mendoza, şarap endüstrisinin merkezi. Şehir son derece kuru bir iklime sahip, üzüm bağlarının kurumaması için suni sulama yapılıyor. Uco Vadisi’ndeki görkemli bağlarından çıkarak dünyanın pek çok bölgesinde satılan ünlü markalara ulaşmak, çok da zor değil ancak butik markaları yerinde denemek unutulmaz bir deneyim. melankolik şarabı Malbec Uco Vadisi ve bağlar Evde geçen izolasyon günlerinde şarap stoklarımın hızlı bir şekilde bitmesi kaçınılmazdı. Son Mendoza “malbec”im rekolte 2012. Kadifemsi tanelere sahip, uzun bitişli zarif bir şarap... Durduğu yerde ithal şarabın fiyatı her geçen gün artıyor, bense ‘malbec’imin son kadehinde, Arjantin seyahatimi düşünüyorum... Güney Amerika haritasına baktığınızda Venezüella’dan başlayıp Arjantin ve Şili’de son bulan ve dünyanın en büyük sıradağlarını görürsünüz. Kuzeyden güneye doğru uzanan And Sıradağları, 7 farklı ülkeye ‘And Ülkeleri’ olarak ortak bir coğrafya ve yaşam sunar. Şili ve Arjantin sınırları içindeki bölgeye Güney Andlar denir. Santiago ve Mendoza enleminin karla kaplı zirveleri büyüleyicidir. Arjantin’de Mendoza’nın doğu eteklerinde 70 kilometre uzunluğunda ve 40 kilometre genişliğinde, aynı zamanda deniz seviyesinden 900 1200 metre yüksekliğinde Uco Vadisi yer alır. Akdeniz ikliminin egemen olduğu bu vadide, Arjantin’in ünlü Malbec üzümleri yetiştirilir. Yılın büyük çoğunluğunda güneş ışınlarını yoğun alan bu topraklar, aynı zamanda aşırı sıcağın olmadığı bir iklime sahip. Bu iklim üzümlerdeki, asit ve şeker arasında ideal bir denge sağlıyor. And Dağları’nın erimiş buzullarından gelen berrak sular, alüvyal toprakları meydana getiriyor. Üzüm, mineralli yapısını, killi, kumlu ve çakıllı bu toprağa borçlu. Bu harika Malbec üzümünün yetiştiği bağları gezmek, hiçbir markette satışı olmayan, butik şarap imalathanelerini görmek çok hoş bir deneyim... ÜRETİMİNİN ÜÇTE İKİSİ MALBEC Yemek ve şarap tarih boyunca toplumların yaşamlarında farklı hikâyeler içinde yer edinmiş. Tarım ve üretim zenginliği, o bölgenin insanlarının yaşamlarını da biçimlendirmiş. Bir masa etrafında buluşmak, yiyecek ve içecekleri sevdiklerimizle paylaşmak bir zevk. Arjantinlilerin, acele etmeden ve uzun sohbetlerle, sofrada geçirdikleri zamanlar, birbirleriyle ilişkilerini güçlendiren geleneksel bir ritüel haline gelmiş. Günümüzde Arjantin’deki tüm şarap üretiminin yaklaşık üçte ikisini oluşturan Malbec, ‘Arjantin sofralarının vazgeçilmezi’ diyebiliriz. Tangonun duygu yoğunluğundan Malbec’le lezzet yoğunluğuna geçen Arjantinliler, dansı, müziği ve şarabı tüm dünyaya ihraç ediyor. Mendoza’da şarap imalathanesi Şarap tadımı için en uygun dönem mart ve nisan ayları. ? Malbec aslında nereli Malbec üzümleri. Malbec’in Arjantin’le özdeşleştiği doğru ama aslında bu üzümün ana vatanı Fransa... Malbec, Bordeaux (Bordo) şarabı karışımında izin verilen altı üzümden biri olarak biliniyor. Mürekkebe benzer koyu bir renkte olan bu üzüm çeşidini Fransa’ya yayan kişinin, Malbec soyadlı bir Macar köylü olduğu iddia ediliyor. Malbec üzümü 19. yüzyılın ortalarında Arjantin’e getirilmiş. Arjantin Malbec’i rengiyle, kadifemsi dokusu ve yoğun tadıyla Fransızların üzümünden farklı bir karakteristik özellik oluşturmuş. Sıkı ve küçük salkımlarda Fransız Malbec’e göre daha küçük meyvelere sahip. Anavatanı Fransa’dan uzaklaşarak dünyanın diğer ucunda sanki kendi ülkesindeymiş gibi kök salıp, bambaşka bir lezzete dönüşmüş... Mendoza’da aradığı topraklara kavuşmuş; Arjantinlilere hem sofralarında hem de üretiminden kazandırdıklarıyla tüm zenginliğini cömertçe sunmuş... Malbec’in rotası ve hikâyesi İtalya, İspanya, Güney Afrika, Yeni Zelanda, ABD, Şili, Avustralya’ya kadar uzanıyor. Ancak en iddialısı, gökyüzüne olabildiğince yakın ve üstün coğrafi koşullara sahip Uco Vadisi’nde...